Olpak, dünyada, kelebek, denizaltı ve helikopter tipi yönetici olduğunu söyledi.
Kendisini helikopter tipi yönetici olarak adlandıran Olpak, ''Bu tip yönetici tıpkı helikopter gibi yükselir, tepeden bakar, pike yapar iner ve sorunu çözünce yeniden yükselir'' dedi.
Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği'ne (MÜSİAD), yaklaşık 4 ay önce yeni başkanını seçti. Eski başkan Ömer Cihat Vardan'dan bayrağı devralan Nail Olpak, aslen Burdur'lu ve mühendis kökenli.
Bu şehirden çıkan çok az girişimciden birisi olan Olpak, Bugün gazetesine kendi hikayesini anlatırken, önemli açıklamalarda da bulundu.
Masamda birikmiş evrak sevmem
Nail Bey, sohbete 'soyadınız'la başlayalım. Olpak, ne anlama geliyor?
Devrik bir kelime ama eski Türklerden kaynaklandığını düşünüyorum. Çünkü dedelerimizden birisinin 'Soyadı Kanunu' çıktığında üç oğlu varmış. Bir oğul Pehlivan, bir oğul Türkmen, bir oğul da Olpak soyadını alıyor. Buradan çıkarak diyorum ki, hani Türkmen, Pehlivan ve Olpak da aynı silsilenin devamı. Olpak, "Temiz ol" anlamına gelen bir kelime. Başka bir anlamı varsa da onu Türkçecilere sormamız lazım.
Makamınızda ne dosyalar görüyorum ne de başka bir evrak. Masanız pırıl pırıl ve boş. Nasıl bir çalışma yöntemine sahipsiniz?
Ben, masanın üzerinde biriken evraktan rahatsız olan birisiyim. Biriken evrak, biriken iş demek, sizin üzerinizde kalan iş demek. Ayrıca organizasyon yapısında da bir yanlışlık var demek. Her şeyin size geldiği ve her şeyin de sizde sonuçlandığı bir yapı. Ben öyle bir yapıyı arzu etmiyorum. Kendi işimde de bunu yapmaya gayret ediyorum.
Belki, rutin evrakların geldiği, günlük veya ekonomik bültenlerin geldiği bir küçük dosyam vardır, o sabit durur. Onun dışında gelen evraklarda benim üzerimde yapmam gereken bir şey varsa yaparım, eğer arkadaşlarımdan birisine delege etmek gerekiyorsa ona bırakırım.
Hızlı bir başkansınız o zaman. Görevi bıraktığınızda sizi arkadaşlarınız nasıl hatırlayacak?
O takdiri başkaları yapmalı. Ben, makine mühendisi olduğum için kendimi tanımlarsam dengeli, analitik düşünen önünü görmeden hareket etmeyi çok sevmeyen bir yapım var. Bir olaya baktığı zaman ki, İTÜ mezunuyum, aldığım öğrenim gereği önce olayı masaya yatırırsınız, bir sorun varsa öncelikle alternatifleri koyarsınız.
Onların içinden birisini seçip gidersiniz. Genelde çözüm konusunda hep bunu bulmayı seçen bir yapı içindeyim. Birkaç gün önce Ekonomi Danışma Kurulu'muz vardı. Orada da hocalarımızla bir metodolojiyi tartışıyoruz. 4 defa konunun başına sardık. Çünkü dedim ki, 'Ben konuyu anlayamadım.' Bir sonraki kademeyi anlayamadım.
Başkan her şeyi bilemez
Çok cesursunuz, bu kadar kendinizi ele vermeniz doğru mu?
Burada başkan olmak, her şeyi iyi bilen, her şeyi detayına kadar anlamak demek değildir. Organizasyonlarda doğru olan, her konunun başındaki kişilerin görevini iyi bilmesidir. Başkanın ise görevi, o organizasyonu iyi yönetebilmesidir.
Başkan aslında kaptandır değil mi?
Elbette öyle. Bu kaptan, geminin aşağısından hiç haberdar olmayacak anlamında değildir. İnecek, görecek ve bilecek. Doğru yönetici "Helikopter tipi" yöneticidir. Yüksekten bakar, sorunu görünce pike yapar ve iner. Çözümü sağlar, yine yükselir.
Yöneticilerin böyle tipleri de mi var?
Üç tür yönetici vardır. Bunlardan biri 'Denizaltı tipi' yönetici. Teknisyence çalışmayı sever. Bir konunun gerçekten de hakimidir. Bir sorun çıktığı zaman dalar oraya sorun çözülünceye kadar uğraşır ama onunla uğraşırken, yan taraf yanmış yıkılmış, öbür taraf batmış veya çıkmaz ondan çok fazla haberi olmaz. Aslında yönetici değildir, çok güzel bir teknisyendir. Bunu küçümsemiyorum. Çok güzel bir sorun çözücüdür, çok da önemlidir.
İkinci tür gruptaki yöneticiye 'Kelebek tipi' diyorlar. Bu yönetici her yere konar ama bal yapmaz. 'Hay hay' der, 'Neden yapmayalım tabii ki olur' der. Bence olması gereken 'Helikopter tipi' yöneticidir. Bu tip yönetici tıpkı helikopter gibi yükselir, tepeden bakar, pike yapar iner ve sorunu çözünce yeniden yükselir.
Başkan Burdur'lu ama orada MÜSİAD yok
Köken olarak Burdurlusunuz değil mi?
Ben Burdur'un merkeze en uzak ilçesi olan Gölhisar'ın İvecik beldesindenim. Gölhisar ve İvecik, antik medeniyetlerin yaşadığı bir bölge. İvecik'in antik adı da Bibon'dur. Burdur, İç Batı Anadolu'nun biraz gariban kalmış yerlerinden birisidir. Temelinde iki sebep görüyorum. Birincisi kalender bir yapı vardır insanlarında. Öyle kavgacı değildirler. İkincisi de orada toprak insanları aç bırakmamış.
Orada MÜSİAD'ın bir şubesi var mı?
Ben, MÜSİAD'a başkanım ama henüz orada MÜSİAD'ın bir şubesi yok. Başkan olarak hedeflerimden birisi de Burdur'da böyle bir şube açmak.
2 bin 100 liralık aidat artabilir
Şube ve üye sayınız kaça ulaştı?
İki türlü üyemiz bulunuyor. 30 yaşına kadar olan, iş güç sahibi genç girişimcilerin üye olduğu Genç MÜSİAD ve onların ağabeylerinin üye olduğu MÜSİAD. İkisini birlikte düşündüğümüzde yaklaşık 6 bin üyemiz var. Bunun 2 bine yakını genç. 35 şubemiz ve 12 temsil noktamız bulunuyor.
Üyeler ne kadar aidat ödüyor?
2 bin 100 liralık aidat alıyoruz yılda. İşadamı için bu para çok da yüksek değil. Benim gönlümden bu ücreti artırmak geçiyor ama bu gibi kararlar, Genel Kurul'dan üyelerin onayı ile geçer.
İtibarı olmayanı üye almıyoruz
Üye alırken, bir ciro kriteri de var mı?
Hayır, biz ciro kriteri koymuyoruz. Bizim üyelerimiz hatta yönetim kurulu üyelerimiz arasında 20 kişi personel çalıştıran da, 10 bin kişi çalıştıran da var. MÜSİAD'a üye olabilmek için öncelikle iki MÜSİAD üyesinin referansı gerekir.
İtibarı iyi olmayan adaylara üyelik için "Hayır" diyorsunuz öyle mi?
Evet, üye alırken itibara çok önem veriyoruz. Bizim sektör kurulları çok iyi çalışır. Mesela, gelecek üye sağlık sektöründeyse, 'Sayın kurul, siz bu Ahmet Bey'i nasıl tanırsınız?' diye soruyoruz, onun cirosunu sormuyoruz.
Değişmeyen tek şey değişim
Hayalinizde nasıl bir MÜSİAD var?
Değerleri oturmuş bir yapı olduğunu düşünüyorum. Başkanlığım döneminde ise derneğin çok daha kurumsallaşmaya yöneleceğini hedefliyorum.
Kurumsallaşma için değişiklikler olacak mı? Mesela, dernek logosu değişir mi?
Kurumsallaşmayı bir bütün olarak değerlendirmek lazım. Bunun içine o günkü şartlarda ne giriyorsa o değişiklikler yapılabilir. Geniş katılımlı 50-60 kişilik karara etki edeceğini düşündüğümüz kişilerden oluşan bir heyetle, bir çalıştayla masaya yatıracağız.
Bundan sonraki kurumsal yapı ne şekilde olmalı, logo değişmeli mi, değişmemeli mi bakılabilir. Ama mesele logo meselesi değildir, siz hiçbir şey yapmadan logoyu değiştirirseniz bir anlamı olmaz. Sadece zarf mı, mazruf mu ifadesine uygun davranmış olursunuz.
Peki derneğin ismi de değişebilir mi?
Aklımdan öyle bir şey geçmedi. İsim değişir dersem çok sansasyonel bir şey olur. O noktaya gitmek istemem. Şunu söylemek isterim. Temel değerlerimize sadık kalmak kaydıyla değişmeyen tek şey değişimdir.
Kişi başı 25 bin dolar için yeni zıplama lazım
Sizi TÜSİAD'la ortak noktada buluşturan bir söyleminiz var. Sürekli "Orta halli ülke tuzağı"na dikkat çekiyorsunuz. Bu tuzağı Türkiye nasıl aşar?
Biz bu kavrama, "Orta gelirli ülke tuzağı" diyoruz. Biz diyoruz ki, Türkiye, geçen yıl 10 bin 500 dolarlık milli gelire ulaştı. Buraya da yaklaşık 3 bin 500 dolarlık yıllık gelirlerden geldi 10 yılda. Maalesef son 3 yıldır da bu 10 bin 500 bin liralık gelir seviyesinde durmaktayız.
Bu seviye bizim için yetersiz mi?
Eğer siz kişi başı gelirinizi 10 yılda 3 kat artırabildiyseniz bu güzeldir. Önemli bir eşiktir. Düşük gelir seviyesinden 'orta gelir' seviyesine zıplamışız demektir. Ama, Türkiye bir başka iddiada bulunuyor. Diyor ki, "Ben 2023 yılında bir hedef hatta bu karıştırılıyor aslında iki hedef koydum. Birincisi kişi başı gelirimi 25 bin dolarlara çıkartacağım, ikincisi dünyanın ilk ekonomisi içinde olacağımÖ" Bakın ikisi aynı şeyler değil.
2023 hedeflerini tutturmakta zorlanacak mıyız?
Türkiye, şu anda dünyanın 17'inci büyük ekonomisi. Ama kişi başı gelirde o sırada değil. Şimdi biz 10 bin dolarlardan 25 bin dolarlara gideceksek diyoruz ki, "3 binden 10 bine gelmenin zorluğu ile 10 binden 25 bine gitmenin zorluğu aynı değildir." Bugüne kadar uyguladığımız başarılı politikalardan daha farklı şeyler yapmamız gerekir. Yani, ikinci büyük bir zıplamaya ihtiyacımız var. Bazı radikal değişiklikler yapmak gerekir.
Hangi radikal değişikler yapılmalı?
En temeli, eğitim sistemidir. Bizim yüksek katma değerleri ürünleri daha fazla kullanmamız için bunları satın almak yetmez, üretmemiz gerekir. Üretim için de yüksek kaliteli işgücüne, yönetim kadrosuna ihtiyacınız var. Bu noktada da eğitim sistemimizin bundan çok daha iyi noktaya taşınması gerektiğini söylüyoruz. Bunun yanında sermaye yetersizliğine dikkat çekiyoruz.
Özel sektörün tasarruflarına baktığımız zaman birisi yüzde 13'lerde, birisi yüzde 22'lerde. Arada yaklaşık 9 puan fark var. Ya tasarrufu artırıcı önlemler geliştireceğiz ya da buradan sermaye birikimi sağlayacağız, ya da yabancı sermayeyi yatırıma çekeceğiz. Büyümek için şartlardan birisi de bu.
Müslüman olmak MÜSİAD için bir ayıraç değildir
MÜSİAD'ın TÜSİAD'a giremeyen muhafazakar işadamları tarafından kurulduğu hep anlatılır. Size göre MÜSİAD'ın algısı nedir?
MÜSİAD'ın 2004'teki bir raporundan bir cümleyi hatırlatmak istiyorum. "Biz piyasada Müslüman Sanayici ve İşadamları olarak da algılanıyoruz. Bizim Müslümanlıktan bir rahatsızlığımız yok. Ancak, Türkiye gibi nüfusunun yüzde 99'unun Müslüman olduğu bir ülkede Müslümanlık artı bir ayıraç olamaz. " Yani, siz iki gözünüz var diye ortada kasım kasım gezinemezsiniz. Herkesin de iki gözü var. Kısaca, Müslümanlık sizin ön almanızı gerektiren bir ayıraç değildir. Ve de olmamalıdır. Bu, MÜSİAD'ın kendi içindeki resmi görüşüdür. Bizi herkes nasıl görüyor bilmiyorum ama bizim resmi algımız budur.