Ergenekon’du Balyoz’du, mahkemeler karar vermeden, adalet son sözü söylemeden ahkam kesmem...
Darbe yapmak istemişlerdi, bombaları şurada saklamışlardı diye sallamam, içinde değilim bilmiyorum...
Haksızlık ederim, hak yerim...
Generallerle ilgili, Ergenekon sanıklarıyla Balyoz tutuklamalarıyla ilintili, az konuşuyorum, çok dinliyorum...
Fakat medya öyle değil...
Ben o medya düzeninin içinde yaşıyorum...
Kimsenin bilmediklerini içinde yaşadığım için biliyorum, tahmin ediyorum, çok kişinin görmediklerini görüyorum tabiatıyla...
O hayatın içindeyim, göbeğindeyim, zaman zaman okların hedefi, zaman zaman da hedefi olanların en yakın tanığıyım...
Oda TV olayı, Ergenekon’la bağlantılı mı bilmem...
Çok da önemi yok benim için...
Ancak Oda TV’de çalışan iki kişinin gazetelere yansıyan iddianamedeki telefon konuşmaları önemli...
O konuşmada t.... ‘nın sıkılması gerektiği söylenen bir Akşam gazetesinin genel yayın yönetmeni var...
“Eğer o organları sıkılmazsa, kontrol edilemeyecek bir hale geleceği” söylenerek, “organları sıkılacak bir yazı politikası” güdülmesi karara bağlanıyor...
Sonra ne ilginçtir ki, bu gazetecinin yönettiği gazetede, “babamın ani beyin kanaması” geçirmesine neden olan, sol tarafına felç indiren ve şu anda ceza ve tazminat davaları süren yazılar çıkmaya başlıyor...
O çok ilginç telefon konuşmasında “belinin altındaki organlarının sıkılarak adam edilmesi!!! düşünülen genel yayın yönetmeninin” gazetesi, bana karşı, ceza davalarına konu olacak yayınları bizzat o konuşmayı yapan köşe yazarının köşesinden yayınlamaya devam ediyor...
80 yaşındaki babam, yazılan bunca kirli yalan ve pis iftira karşısında beyin kanaması geçiriyor...
Hastanede üç gün yoğun bakımda kalıyor...
Sol tarafına felç iniyor...
Konular Ergenekon’a falan girdi mi sulanıyor...
Siyasi tarafı öne geçiyor ve bu kirli ve pis kavga, ulvi bir kutsal dava adına yapılıyormuş izlenimi uyandırılıyor...
Oysa, bu linç kampanyasının, nasıl olur da bir siyasi kutsal amacı olabilir?..
Şimdi o gazetenin genel yayın yönetmeni, hiçbir şey olmamışcasına bu mesleğe devam edip, genel yayın yönetmenliğini sürdürecek mi?..
İnsan kanıyla beslenen, 80 yaşında babaları, dedeleri beyin kanaması geçirterek hastanelere sevkeden, “istediğimiz gibi davranması için organlarından sıkalım” şiarlı gazetecilik sona ermeyecek mi?..
Günah değil mi?..
Bunca suçsuz günahsız insanın, medyatik bir linç kampanyasının parçası haline getirilmesi?..
Ben şöyle söyleyeyim...
O telefon konuşmalarının tarafı olan kişilerin “hiçbir organımı sıkmalarına” müsaade etmedim...
Bedelini, aleyhime leş gibi bir kampanyayı yiyerek ödedim...
Ne ki huzurluyum...
Akşam çocuklarımla kafamı yastığa koyduğumda, onlara sarılıp huzur içinde onları seyrederek uyuyorum...
Ya sen?..
Organlarının sıkılmasından muzdarip arkadaş...
Sen rahat uyayabilecek misin?..