SORU: Terör sorununun çözümünde düşünceleriniz nelerdir? Öcalan’ın kardeşiyle dahi röportaj yapılıp, ev hapsinin çözüm olarak gösterilmesinin artık neredeyse normal karşılandığı günümüzde iyiye doğru bir gidiş mi var? Yoksa tam tersi mi? Kaosa mı sürükleniyoruz?
Ö zel haber. Nefes YAPIM
Evet ne yazık ki ülkemiz son 30 yıldır terörle mücadele halinde. Ağır bedeller ödenen bir süreç. Sonuca gitmek noktasında ise âdeta çözümsüz.. Bunun çeşitli sebepleri vardır. Zaten terör veya terörün kaynağı olarak gösterilen Doğu ve Güneydoğu meselesi (diğer adıyla Kürt meselesi) sorunun çok derinlerinde olan ve tarihsel süreç içerisinde kendiliğinden gelişen bir durum değil, dışarıdan etkilerle bu hale getirilmiş bir gerçekle karşı karşıyayız. Yöneticilerimizin veya terörle mücadele konusunda yapılabilecek bütün eylemlerin “terör” mantığı içerisinde değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ki terör, mutlak ve mutlak, dünyanın her yerinde ve her döneminde, toplumun en zayıf noktasını veya oluşturabileceği çok haklı sebepleri ele alarak ortaya çıkar. Yani haklı sebepleri savunduğunu gösterir. Oysa amaçları çok farklıdır. Ve şu anda da bizdeki durumda ne yazık ki böyledir ve terörle Kürt meselesini veya terörle insan haklarını, terörle Doğu ve Güneydoğu meselesini birbirine karıştırdığımız sürece, birbirinden ayrıştırmadığımız sürece bu sorun böyle daha da çıkmaza doğru devam edip gidecektir. Çünkü terörü şu anda koordine eden, organize eden, kamuoyunun gündemine getiren, TV ekranlarında, basın yayın organlarında ve siyasi platformlarda ve propaganda yapılabilecek her türlü ortamda Kürt meselesini gündemde tutan ama bunu teröre altyapı oluşturması için mücadele eden grupların tamamının sayısı çok ama çok azdır. Yani bütün gazetecisinden, aydınından, siyasetçisinden, bizzat bunu propaganda yapan insanları ortaya alarak topladığımız takdirde, bütün Türkiye çapında on bin kişiyi geçmeyen bir kitlenin güdümüne girmiş, bir problem olarak bize sunulan ve onların sunmuş oldukları problemin çözümü için eline silah alan PKK örgütünü arkalarında bulan bir yapıyla karşı karşıyayız. Bu çok enteresan bir durum. PKK’nın yapmış olduğu eylemler sonucu, Kürtlerle ilgili demokratikleşme ve insan hakları bağlamında onlara sunulmuş olan hakların PKK’nın silah gücüyle ve zoruyla alındığı imajı oluşturulmaktadır!.. Bunun önüne geçilmesi gerekiyor. Yani yöneticilerimizin özellikle devlet idarecilerinin, terörle mücadele edenlerin , “Biz size şu şu hakları verdik, daha ne istiyorsunuz” anlamında kuracakları bir cümle bile PKK’nın yaptıklarını bir şekilde meşrulaştırmaktadır. Terör çok onursuzca bir mücadele biçimidir. Onursuzluktur ve PKK da tam anlamıyla onursuz bir mücadele içerisindedir. Onurlu bir savaş söz konusu değildir. Eğer PKK terör örgütü, Türkiye Cumhuriyeti devletiyle savaşmayı göze alıp, “kendilerince” bazı hakları alma adına savaş açmışsa, masum insanları, öğretmenleri, sokakta hayatını sürdürenleri, Karayollarında işçi olanları, inşaat şirketinde işçi olanları, yani sivil vatandaşlara yönelik eylem yapmalarının hiçbir açıklaması yoktur. Tabi ki bunları da kendi propagandaları içerisinde Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarafından yapıldığını söyleyerek kendilerine taraftar toplamak ve kendilerini masumlaştırmak niyetindedirler. Yalnız bu kesinlikle gerçek dışı bir durumdur. Devletin, güvenlik güçlerinin çeşitli şekilde hataları olmuştur, bunu biliyoruz ama şu an itibariyle bu hataların tekrar etmediğini de biliyoruz. Bu hatalar tekrar etmediği halde PKK terör örgütü okulları yakmaktadır, öğrenciyi öğretmeni öldürmektedir, kaçırmaktadır. Bu tamamen onursuzluktur. Onursuzca yapılan bir savaşta merhamet göstermek ise tamamen saflıktır. Bunun farkına varmalıyız. Abdullah Öcalan’ın örgüt lideri olarak bulunduğu İmralı’daki “konutundan” uzun bir süre örgütünü yönettiğini biliyoruz. Avukatları vasıtasıyla örgütüne her türlü mesajı anında ilettiğini ve örgütün kendi iç problemlerini avukatları vasıtasıyla öğrenip bir çözüm ürettiğini biliyoruz. Son zamanlarda bunun önü kesildiği için, yani Abdullah Öcalan’ın örgütle bağlantısının kesilmesi yönünde bazı adımlar atılması sonucu yine PKK’yı destekleyen sivil unsurların çeşitli eylemler ortaya koyarak, terör örgütü liderinin örgütünü kontrol etmesini ve yönetmesini sağlamak için mücadele ettiklerini de biliyoruz. Bunlar ne yazık ki terör konusunda devletin veya terörle mücadele eden kurumların düşüncelerinin çok net olmadığını gösteriyor. Mutlaka ve mutlaka bir devlet, elinde mahkum ettiği bir terör örgütü liderini örgütüne karşı olumlu anlamda kullanabilme yetkisinde olmalıdır ve öyledir. Dünyanın pek çok yerinde böyledir. Eğer bir terör örgütü lideri yakalanmışsa, o terörü yok etmek amacıyla o örgüt lideri kullanılmıştır. Biz de Abdullah Öcalan’ı bu anlamda kullanabilmeyi bilmeliyiz. Yani Abdullah Öcalan bir mahkumdur. Otuz bin kişinin katilidir, örgütün kurucusu ve lideridir. Dolayısıyla sadece mahkum olarak cezasını çeksin, tamamen tecrid edilsin ve biz bununla kendimizi rahatlatalım gibi bir duygu ve düşünceye kapılmamız da doğru değildir. Ama Abdullah Öcalan’ın terör örgütünü Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı, topluma ve sivil halka karşı yapmış olduğu eylemleri sonlandırmak adına veya olumlu anlamda bitirmek adına Abdullah Öcalan’la çeşitli şekillerde görüşülmesi, yönlendirilmesi ve kullanılması da doğrudur. Ama terör örgütünün onursuzca savaşının mutlaka ve mutlaka bitirilmesi için güvenlik anlamında çok sert tedbirlerin alınması gerektiğini de ancak bunun yanı sıra terör örgütünün kullandığı Kürtlerle ilgili insan hakları, demokratikleşme ile ilgili problemleri de bir şekilde çözmemiz gerektiğini de söylemek istiyorum.