Müşerref Akay, dönemin ünlü organizatörü ve plakçısı Mahmut Tezcan'ın eşi olarak sahnelere adım attığı zaman, en ünlü assolistler arasındaydı. Çalıştığı gazinolar tıklım tıklım doluyor, plakları, kasetleri çok satıyordu. Müşerref Akay, 80'li yıllarda ise 'Türkiyem' şarkısıyla şöhretini ikiye katladı. Dönemin tek televizyon kanalı TRT, 12 Eylül İhtilali'nden sonra bu şarkıyı her fırsatta yayınlıyordu. Tirajik olan ise, 12 Eylül mahkumlarına cezaevlerinde gün boyu adeta bir işkence gibi 'Türkiyem' şarkısının dinletilmesiydi.
Geçen yıl 3'üncü evliliğini yapan, iki çocuk annesi Müşerref Akay, Bugün gazetesine 'Türkiyem' şarkının hikayesini ilk kez anlattı. İşte o röportaj:
'Türkiyem' şarkısının söz ve bestesi size mi ait?
Evet, bana ait. Yalnız bir açıklama getireceğim, Ankara'dan gelirken ben şarkının bütün sözlerini yazdım, müziğini de yaptım. Eski eşim kalktı, benden bir ricada bulundu, "Ne olur, bak sen zaten çok ünlü birisin. Bunun sözüne benim adımı kullanabilir miyiz?" dedi. Notası yazıldığı zaman onun adı yazıldı, radyodan da öyle geçti. Bunun doğru olmadığını kendi de biliyordu ben de biliyordum. Boşandıktan sonra bunun böyle olmadığını açıkladı.
O şarkıyı nasıl bir ruh haliyle yazdınız?
Arabada yazdım şarkıyı.
Bu şarkıyı size Kenan Evren'in ısmarladığı söyleniyor öyle mi hakikaten?
Kenan Paşa'nın böyle bir ısmarlaması yok. Birebir görüşmemiz olmadı. Fakat 'Türkiyem' adlı bir şarkının yapılmasına karar veriliyor.
Kim veriyor bu kararı?
7 tane paşa! İlk etapta seçilen sanatçı rahmetli Barış Manço oluyor. Bakın bütün bunları ilk defa size anlatıyorum. Ama diyorlar ki, "Bunu genç ve düzgün yaşantısı olan bir hanım sanatçımızın yapması lazım" Ve ben Ankara'ya çağrıldım çocuklarımın babasıyla birlikte. Çok kıymetli bir paşamızla görüştük, "Müşerref Hanım beste yapabiliyor musunuz?" dedi. "Evet ama amatörce" dedim. "'Türkiyem' adlı bir şarkı istiyoruz sizden dedi. 'New York New York' diye bir şarkı var ama Türkiye'nin bir şarkısı yok. Bunu yapabilir misiniz" diye rica etti. Ben çok milliyetçi bir çocuktum zaten. Çok duygulandım. "Paşam beste yapmak enteresan bir şeydir ama bu duyguyla bir haftada mı olur, on günde mi olur bilemem" dedim. "Bize bir haftada lazım" dedi. Çok motive olmuştum. Oradan ayrıldık, biz Ankara'dan Bolu'ya gelene kadar şarkı bitmişti. Geldik İstanbul'a, bu şarkının perküsyonunu ve notalarını Necdet Fazıl yazdı.
O halde size sormak istiyorum 'Türkiyem' bir darbe şarkısı mıdır?
Ben size o kadar samimiyetle anlatıyorum ki, ben bu şarkının darbe şarkısı olup olmadığını anlayacak yaşta değildim ki? 21 yaşındaydım. Kim vatanı için şarkı söylemek istemez, hangi sanatçı "olmaz" der size soruyorum? Herkes ister. Bana Sibel Can dedi ki, "Ablacığım bu sana Allah'ın bir lütfudur. Bu sana verilmiş bir hediyedir"
1980 ihtilalinde cezaevlerine konulan kişilere, işkence olarak 'Türkiyem' şarkısı dinletilmiş, bu konuda ne diyeceksiniz?
Ben buna çok üzülüyorum. Bakın üzülüyorum. Benim şarkım işkence için yapılmış bir şarkı değil. Vatanım ve dışarıdaki yabancı güçlerin Türkiye'ye ettikleri zulümle ilgili düşünülerek yapılmış bir şarkıdır. Ben içerde yapılan bu zulme, 'çok iyi olmuş' diyen biri değilim. Ölene kadar da bunu söylemem.
Bu şarkının işkence aleti olacağını bilseydiniz yapar mıydınız?
Ha bana deselerdi, "Böyle bir işkence şarkısı yap!" Ben bunu yapar mıydım, tabii ki yapmazdım. Bu yapılacak bir şey mi, mümkün değil. Zaten benim şarkımın içinde işkenceyle ilgili bir söz yok ki? Bütün partiler bu şarkıyı sahiplendi. Önce, Doğru Yol sahiplendi, sonra MHP, sonra CHP bu ne demektir, o zaman bu şarkı Türkiye'nin şarkısıdır.
1980 ihtilali sizi de etkilemiş miydi?
Etkilemez mi? Kimi etkilemedi ki? Sokağa çıkamıyorduk. Nişantaşı'nda benim önümü kestiler, bileziklerimi almak istediler. Kapımın önüne bomba bıraktılar. Dediler ki "Seni parçalayacağız" Ben ayağımla ittim onu, bomba dediler ama sonra öyle bir şey çıkmadı. Daha 'Türkiyem' şarkısı çıkmamıştı. Şimdi çok enteresan, ben bu şarkıyla ilgili çok problemler yaşadım.
Nasıl yani?
Kartal Festivali'nde sahneye çıkacağım. Hapishanede işkence edilmiş insanlar, Kartal Festivali'ni protesto ediyorlar ve Belediye Başkanı'nın odasını basıyorlar. "Müşerref Akay gelirse onu sahnede vuracağız" diyorlar. Ondan sonra Belediye Başkanı bana telefon açıyor, "Böyle böyle bir olay var. Ben bunu size söylüyorum. Çünkü böyle bir günah almak istemiyorum. İsterseniz vazgeçebilirsiniz" diyor. Ben de ona dedim ki, "Diyelim ki vazgeçtim siz de diyeceksiniz ki Müşerref Hanım vazgeçti. Bu arkadaşlar ne diyecek, 'Aa bak biz herkesi korkutabiliyoruz.' Eğer benim kaderim bu şarkıyla ilgili o sahnede ölmekse olur. Hepimiz bir gün öleceğiz. Ben böyle ölmeyi tercih ederim. Ben dönmüyorum" dedim. Ben böyle konuşunca belediye başkanı hapiste işkence görmüş 7 arkadaşla görüşmemi sağladı. O arkadaşlarla görüştük. Hepsi bana kötü kötü bakıyordu. "Size bir tek şey soracağım. Herkes hüviyetlerini çıkarsın" dedim. Durdular, "Eğer hüviyetinizde TC yazmıyorsa siz savaşınızda haklısınız. Eğer yazıyorsa bu vatanın ekmeğini yiyorsunuz, bu bayrağın altında yaşıyorsunuz. Ben sizin düşüncenizde olsam bu vatanda yaşamazdım" dedim. "Ben misafirliğe gitmiş gibi hissederim kendimi. Bu şarkıyı sahiplenin" dedim. "Bize 24 saat bu şarkıyla işkence yaptılar" dediler. "Ama ben hapishane müdürü değilim. Ben bir sanatçıyım. Biz de delik pabuçla gezdik ama kimsenin malına mülküne ocağına göz dikmedik. Ben bu şarkıyı dışarıdaki güçler için yazdım. Ben vatanımın çocukları için bu şarkıyı yazmadım. Onlar Türkiye'yi bölmek istiyorlar. Sizi onlar bu hale getirdi. Hayatımda sizi ilk defa görüyorum, siz de beni ilk defa görüyorsunuz, benim sizinle ne husumetim olabilir" dedim. Ve o çocuklarla öpüşüp tokalaşarak ayrıldık. Belediye Başkanı tatmin olmadı yine. Emniyet Müdürlüğü 180 tane polisle sahneyi korudu. Tomsonların altında o şarkıyı söyledim. 25 bin kişi de beni dinledi. Dediler ki, "Bir taş gelseydi senin alnına, yer yerinden oynamıştı"
Siz sağcı mıydınız solcu muydunuz?
İkisi de değildim. Ben sosyal bir vatandaştım. Benim ocağımda bügün ne pişmişse, benim yanımda çalışan insan onu yememişse ben yemem. Karpuz yediysem yarısı ona gitmiştir. Onun doğum gününü, bayramını bilirim, bahşişini bilirim. Bu insan nedir şimdi? Sosyalisttir. Milliyetçi olmak ayrımcı olmak değildir.
Geçen sene, sizin şarkınızın tüm haklarını 3 bin 500 liraya, 12 Eylül ihtilalinden sonra, cezaevlerinde o şarkı eşliğinde işkence gören bir prodüktör almış. "Kendimce, o şarkıyı satın alarak darbenin intikamını aldım" diyor. Siz buna ne diyeceksiniz?
'Baş Müzik' benim Paris'teki konserimin haklarını satın almış ama benim sekiz tane kasetimin finalinde 'Türkiyem' şarkısı var. Benim bir kasetim de satın alınıyor, içinde 'Türkiyem' şarkısı da var. Şimdi adamın aldığı kasetteki 'Türkiyem' şarkısı ona ait satış hakkı ona ait. Ama benim şarkıma nasıl sahip olabiliyor? Bana bir imzamı göstersin. Ne kadar para almışım onu göstersin? Mümkün değil böyle bir şey. Sadece şov yapıyor o adam. Neden? O kaset onda satsın diye şov yapıyor. Ama o farkında değil, bana çok büyük reklam yapıyor. Sanatçıyı satın almaya gücü yetmez ki? Bundan 2 ay evvel bana dediler ki "Türkiyem şarkısının sözlerini değiştirip müziğini kullanacağız. Nakit olarak 500 bin dolar para veriyoruz" dediler. Bir telefon reklamında kullanacaklarmış. Şimdi bunu kaç kişi kabul etmez? Ama ben kabul etmedim. Dedim ki "Bana 500 trilyon verseniz de kabul etmem. Atıyorum, 'Domatesim, Domatesim' derseniz benim bu ülkeden kaçmam lazım. Bu halk beni tükürüğe boğar."
Hayatta bir tek, isteğim Allah'a kavuştuğum zaman mezarıma bir tek 'Türkiyem' şarkısında giydiğim o elbisenin konmasını istiyorum. Bu benim vasiyetimdir. (Hüngür hüngür ağlıyor) Türk bayrağından o elbise, benim için her şeyden çok değerli". O şarkıyı para karşılığında imzalı olarak kimseye vermem. O benim değil, milletimin şarkısı.