Bireyin düşüncesinin oluşumu ve kurumsallaşması, insan beyninin düşünmeyi tetiklemesiyle başlar. Düşünme binevi, içinde bulunan hali anlayabilmek amacıyla yapılan süreç veya hedeflere yönelik sistematik zihinsel yapıya verilen addır. Aslında her şey düşünmenin ürünüdür.Düşünme evresi tamamlandıktan sonra gerçekleştirilmek istenen eylem ve işlemler, düşünceyle yönetilip arzu edilen hedefe ulaştırılır.
Düşünceyi bütünleştiren etkenlerin başında zihin, beden ve ruh gelir. Zihin, beden ve ruh, kendi aralarında bir denge oluşturarak düşünceyi şekillendirir. Başka bir deyişle düşünce, bilinç, öğrenme ve bellekle yakından ilgilidir. Zihni melekede yoğurduğu ön seziş, düşünceyi kurumsallaştırıp emre amede kılar.
Düşünce üretmek isteyen insanın her şeyden önce zihni, ruhu ve bedeni özgür olmalıdır. Çevresinde olup bitenlere karşı, teslimiyetçi bir zihin yapısıyla değil eleştirel bir anlayışla bakmasını bilmelidir. Şüphesiz bu eylem, eleştirel ve sorgulayıcı düşünme sistematiğiyle gerçekleştirilebilir.Sorunların çözümünde ve özgün düşünce üretiminde anılan tarzı hal etkin bir yoldur.Bu bağlamda düşünme ve düşünce üretmenin bir sınırı yoktur. Her an her yerde zihnimiz devamlı olarak düşünme eylemini gerçekleştirmektedir.Tabiki aslolan, bu düşünme eyleminin hangi boyutta ve ne surette düşünceye dönüştüğüdür.
Acaba ülkemizde niçin yeterince düşünce üretilemiyor.? Neden diğer medeniyetleri de etkileyecek ve onlara rehber olabilecek yeni fikir ve düşünceler geliştiremiyoruz.? İşte bu soruların cevabını bulduğumuz taktirde özgün düşünce üretebiliriz. Bu çerçevede ülkemizde düşünce üretiminin önündeki engellere değinmekte yarar vardır.
Düşünce üretiminin önündeki engellerin başında ülkemizdeki uygulanan eğitimin çarpıklığı gelmektedir. İlkokuldan hatta doktora eğitimine kadar geçen eğitim sürecinde milli reflekslerin oluşumuna zemin hazırlamayan ezberciliğe ve metodsuzluğa dayanan eğitim sistemi kendini göstermektedir. Günümüzde, bilgiye nasıl ulaşılacağını ve bu bilginin nasıl kullanılacağını ve nasıl yorumlanacağını bilmeyen bir neslin ortaya çıkmış olması ezberci eğitimin bir sonucudur. Eğitim sistemimizin çarpık diğer bir yönü de analitik düşünme yeteneğini köreltiyor olmasıdır. Bu nedenle düşünen düşündüğünü üçüncü kişilere aktarıp aynı zamanda bunu yorumlayarak yeni fikir ve düşüncelere açılım yapamıyor. Çünkü eğitim sistemimizin her aşamasına test usulü bir yapı egemen olmuştur. Mevcut eğitim sistemine test-eğitim demek her halde hata olmaz.
Diyalektikten yoksun ezberci bir eğitim sisteminde yetişen yeni nesil, özgün fikir ve düşüncelere nasıl kanat açacak.Beyninde ve ruhunda yeni düşünceleri nasıl tetikleyecek. Ülkemizdeki eğitim sisteminin çarpıklığı ve yanlışlığı düşünce üretimin önündeki en büyük engeldir.
Düşünce üretimini zayıflatan bir diğer etkende medyanın anestezik etkisidir.Başka bir deyişle medyanın uyuşturuculuğu insanımızın kılcal damarlarına kadar nüfuz etmektedir. Medya genelde cinayet, tecavüz, asparakas, siyasetin seviyesizliği, yaşamın olumsuz yönüne ve batı tarzı yaşam kültürüne vurgu yapan haberlerle gündeme geldiği için okuyucu kitlesi üzerinde ciddi anlamda tesiri vardır.
Toplumun bu olumsuz cerayanlardan etkilendiği bir gerçektir. Burada sormak gerekir, birilerinin etkisiyle bu şekilde yönlendirilen ve bilgi kirliliği bombardımanına tutulan insanımızdan ne ölçüde fikir ve düşünce üretimi beklenebilir.Medyada özelikle TV kanallarında birbirlerini yalanlatan bilgiler ve birinin siyah dediğinine diğeri rahatlıkla kara diyebiliyor. Hal böyle olunca beyinlerin kirlenmesine parelel olarak pak ve duru olan özgün düşünce ve fikir üretilemiyor.Bu meyanda dimağların kirlenmemesi ve ülkemizdeki düşünce üretiminin önünü açmak için medyanın olumsuz yayın akışını engeleyecek tedbirlerin bir an önce sorumluluk sahibi kişiler ve kurumlar tarafından alınması germektedir.
Diğer bir etken ise önyargıdır. Ülkemizdeki insanların birbirlerine karşı özgüveninin gün geçtikçe azaldığı da bir gerçektir. Sevginin yerini düşmanlık, hasbiliğin yerini çıkar ilişkileri ,birlikteliğin yerini karşıtlık, objektifliğin yerini subjektiflik, naifliğin yerini kabalık almış durumdadır. Hal böyle olunca ortasından bölünmüş iki toplum sürecini yaşamaktayız. Böyle bir toplumun birbirlerine karşı önyargıları biter mi? Elbette bitmez. Çünkü herkes kendi kutbunu oluşturuyor.Bu bağlamda, önyargılarından arınmamış, objektif düşünemeyen veya kasıtlı olarak düşündürttürülmeyen bir toplumun bireyleri elbette yeni fikir ve düşünceler üretemez.
Önyargı, kişisel melekeleri yok ettiği gibi alternatif eksenli düşünce ve fikirleri de kabul etmeyerek bireyi ve toplumu bir anaforun içerisine çekmektedir.Düşüncelerin olgunlaşıp yeni fikirlerin üretilebilmesi için önyargılarından arınmış bireyi ve toplumu oluşturmamız gerekiyor. Bu yapının oluşturulması sabır, tahammül, hoşgörü, naiflik, objektiflik ve sevgiyle olur. Bu bağlamda, bireyin önyargılarından arınmasıyla, düşünceler arasında serbest geçiş olanağının sağlanarak yeni fikirler ekseninde interaktif bir süreçte başlatılmış olur.
Fikir ve düşünce üretiminin önündeki engellerden birisi de militanlaşmadır.Toplumun ortasından yarıldığı şu dönemde gün geçtikçe militanlaşan bir sürece doğru gidiyoruz veya itiliyoruz. Ülkedeki farklı kutup ve gruplar kendi neferlerini yetiştirip besleyerek diğer grubun önünde set oluyor. İnsanımız, çatışmaların beslediği zihni melekeyle ve bilgi kirliliğiyle olayları değerlendiriyor. İşte bu gibi olumsuz yapılar nedeniyle her insanın kendisinde bir şey bulduğu “MERKEZ İNSAN”ı inşa edemiyoruz.Merkez insanı inşa edemediğimiz için kutuplaşmalar ve ayrışmalar kendini her yerde gösteriyor. Hal böyle olunca fikir ve düşüncenin yerini sınkaflı küfürler, darpa varan eylemler alıyor. Böylece, ülkemizdeki kutuplar keskinleşerek kendi militanını oluşturmuş oluyor.
Militanlaşan bireylerin düşünce üretebilmesi, yeni projeler geliştirebilmesi mümkün mü?. Tabiki hayır. O halde toplumun ve bireyin militanlaşmamasını ve önyargılarından arınmasını istiyorsak “MERKEZ İNSAN”ını inşa etme yolunda yeni bir kültür oluşturmalıyız.
Bireyselleşememe, ekonomik yetersizlik, intisaplılık, bilginin değersizliği, akıl tutulması gibi daha bir çok nedeni de düşünce üretiminin önündeki engellerin içerisinde sayabiliriz.Her şeyden önemlisi, özgün fikir ve yeni düşünce sistematiğinin oluşabilmesi ve üretilebilmesi için eğitim sistemimiz tepeden tırnağa yeniden dizayn edilmesi gerekir.
Nihai olarak; önyargılarından arınmış bir toplumu, amacı rant olmayan bir medyayı, siyaseten doğrununun yerini etik değerlerin aldığı bir politik kültürü, militanlaşmanın yerini naif bireylerin aldığı bir ülkeyi, dimağı ve ruhu özgür olan bireyi, yeterli gelir düzeyi olan insanı ve bütün bunların yanında” “MERKEZ İNSAN” ını inşaa ettiğimiz taktirde düşünce üretimin önündeki engeller kendiliğinden kalkmış olacaktır.
Ali KOPLAY
Kamu Yönetimi Araştırma Derneği Genel Başkanı
www.alikoplay.org