halde, günlük beş vakit namazımızı aksatmadan kılmalı ve her fırsatta Rabbimizle irtibatımızı kuvvetlendirme yollarını aramalıyız...
Ali DEMİREL
alidemirel@bugun.com.tr
Rabbimizin yarattığı mahlûkat içinde seçkin bir yeri olan, akıl, fikir ve üstün yeteneklerle donatılan insanın yaratılışında elbette bir hikmet vardır. İnsan olarak yaratılışımızın, dünyaya gelişimizin hikmetini Cenab-ı Hak bize şu ifadelerle bildiriyor:
“Ben cinleri ve insanları sırf Beni tanıyıp Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (Zariyat, 51/56) İnsan, beden ve ruhtan meydana gelen bir varlıktır. Bedenimizin maddi gıdaya ihtiyacı olduğu gibi ruhumuzun da manevi gıdaya ihtiyacı vardır. Ruhun en önemli gıdası sağlam iman ve ihlasla yapılan ibadettir. Rabbimizin Yüce Kelam’ında kendisine ibadet yapmamızla alakalı pek çok âyet-i kerime vardır. Burada bu ayetlerden birkaçını hatırlatıp dikkatlerinizi ayetlerde geçen bir hakikate çekmek istiyoruz. “Sana ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr, 15/99) “Namazlara, hele salât-ı vustaya (ikindiye) devam edin ve kalkıp huşu ile Allah’ın divanında durun.” (Bakara, 2/238) “Ailene ve ümmetine namaz kılmalarını emret, kendin de namaza devam et.” (Ta-Ha, 20/132)
İBADETLERDE ESAS OLAN DEVAMLILIKTIR
Ayet-i kerimelerden ibadetlerde devamlılığın esas olduğunu görüyoruz. Beklenen faydanın hasıl olması için ibadetlerimizi, zamanında ve devamlı yapmalıyız. Nitekim Allah Resulü’nün de, az da olsa devamlı olan ibadeti tavsiye ettiğini görüyoruz. Devamlı yapmamız gereken ibadetlerden birisi ve en önemlisi namazdır. Aslında namaz bütün ibadetlerin fihristesidir.
Dolayısıyla bütün ibadetlerin manasını ruhunda taşır ve hepsinden kendi üzerinde bir çizgi bulundurur. Diğer ibadetler, ara sıra insanın omzuna biner; insan da onları eda eder, vazifesini yerine getirir. Fakat namaz, devamlı insanın Allah’la alakasını temin eder, rahmetle irtibatını devam ettirir. Bu yönüyle onunla boy ölçüşecek ikinci bir ibadet yoktur.
NİÇİN NAMAZ KILMALIYIMNİÇİN NAMAZ KILMALIYIM?
Namaz, rahmet ve kerem sahibi Rabbimize karşı, saygı dolu bir gönülle ve devamlı eda edildiği müddetçe, dünyevi ve uhrevi bir saadet vesilesi olur ve her iki yerde de selametimizin müjdesini taşır. Bu müjdeyi bize Kur’an verir. O yüzden namaza en büyük ehemmiyeti, en büyük insan Hz. Muhammed (sallallâhu aleyhi ve sellem) vermiştir. Zira kendi ifadesiyle, ahirette ilk sorulacak olan namaz ibadetidir. Namaz sağlam çıkarsa, diğer ibadetler de sağlam çıkacak, o sağlam çıkmazsa diğer ibadetler de sağlam olmayacaktır. Yahya İbni Said’in (radiyallâhu anh) rivayet ettiği bu hadis şöyledir:
“(Kıyamet günü), kulun ilk bakılacak ameli namazdır. Eğer namazı kabul edilirse, geri kalan amellerine geçilir. Eğer namazı kabul edilmezse diğer amellerinin hiçbirine bakılmaz.” (Muvatta, Kasru’s-Salat 89) O halde, günlük beş vakit namazımızı aksatmadan kılmalı ve her fırsatta Rabbimizle irtibatımızı kuvvetlendirme yollarını aramalıyız. Çünkü burada eda edeceğimiz her namaz, ötede karşımıza çıkacak ve imdadımıza koşacaktır. Cenab-ı Hak, yardımına muhtaç olduğumuz o günde, lütuf ve keremiyle yardımcımız olsun; küçük hayırlarımızı büyük yapsın ve bizi cennetiyle şereflendirsin.
“Sana ölüm gelip çatıncaya kadar Rabbine ibadet et!” (Hicr, 15/99)
“Namazlara, hele salât-ı vustaya (ikindiye) devam edin ve kalkıp huşu ile Allah’ın divanında durun.” (Bakara, 2/238)
“Ailene ve ümmetine namaz kılmalarını emret, kendin de namaza devam et.” (Ta-Ha, 20/132)
BiR DUA
Vatanımızı her türlü bela ve musibetlerden koru Ya Rabbi
Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden, ürpermeyen kalpten, doyma nedir bilmeyen nefisten, kabul olunmayacak duadan, dünya ve ahiret darlığından Sana sığınırım. Ya Rabbi! Memleketimizde karışıklık çıkarıp huzurumuzu ve birliğimizi bozmak isteyen harici ve dahili şer güçlere fırsat verme. Ülkemizi her türlü bela ve musibetlerden koru Ya Rabbi!
BİR TAVSİYE
Tatilde ruhunuz da dinlensin
Havaların ısınmasıyla tatil dönemi başladı. İyi bir tatil elbette herkesin hakkı. Ancak tatili sadece bedenin dinlendirilmesi olarak anlamak eksik bir tatil anlayışı olur. Tatilde bedeninizin hakkını verirken ruhunuzun da hakkını verin. Yani bol bol Allah’a teşekkür edin, manevi gelişiminizi sağlayacak eserler de okuyun ve kâinatın sırlarını kavramaya çalışın.
BİR SORU BİR CEVAP
“Kadınlarla istişare edilmez” diye bir hadis var mı?
Soru: “Kadınlarla istişare edin, ama tersini yapın” mealinde bir hadis var mı? Peygamberimiz böyle bir söz söylemiş mi? Teşekkürler.” (Mebrure Koçak)
Sevgili okur! Peygamber Efendimize izafe edilen bu söz, Efendimize ait değildir. Birazdan örneklerini vereceğiz. Allah Resulü, hayatıyla bu sözü bizzat kendisi yalanlamıştır. Kaldı ki bu söz, Kur’an’a da aykırıdır. Çünkü Kur’an-ı Kerim’de erkeğin eşiyle, babanın kızıyla istişare etmesinden bahsedilmektedir. (Bakara, 2/233; Talak, 65/6; Kasas, 28/26) Öncelikle şunu ifade edelim ki Efendimizin peygamberlik vazifesini ilgilendiren meselelerde hanımlarıyla istişare etmeyeceği açıktır.
Ancak kendilerini ilgilendiren meselelerde fikirlerini almış olduğu da kesindir. Birkaç örnek verelim: İlk vahiy geldiği zaman Efendimiz, gördüklerinden endişe duymuş, bu endişesini ilk defa eşi Hz. Hatice annemize açmıştır. O da Efendimizi teskin ve teselli etmiştir.
Yine en büyük kızı Hz. Zeynep’in, Ebû’l-As’a verilmesi de Hz. Hatice annemizin teklifiyle gerçekleşmiştir. Hatta hadis kitaplarımızda bu konunun altında şöyle bir bilgi vardır: “Allah Resulü (s.a.s), Hz. Hatice’ye muhalefet etmezdi...” (Heysemî, 9/ 213) Başka bir örnek daha verecek olursak, ifk hadisesinde (Hz. Aişe annemize yapılan iftira) Hz. Aişe hakkında Hz. Zeyneb Binti Cahş’tan, yine Hz. Aişe’nin cariyesi Berire’den Hz. Aişe hakkında görüşlerini sormuştur. (Buhârî, Şehâdât 16) Bunların hepsi Efendimizin hanımlarla istişare ettiğini gösterir.
EFENDiMiZ EŞiNE DANIŞIYOR
Hele Efendimizin eşi Ümmü Seleme annemizin örneği daha ilgi çekicidir: Hudeybiye’de barış yapılıp, o yıl umre yapmama maddesi kabul edilince, sahabe hadisenin şokuyla ilk anda Efendimizin “ihramdan çıkma” emrini dinlemek istememişti. Allah Resulü‘nün üzüntüsünü görüp, sebebini öğrenen Ümmü Seleme annemiz: “Yâ Resûlullah! Sen kalk, kurbanlığını kes onlar sana uyacaklar ve kurbanlarını kesecekler” der.
Efendimiz de öyle yapar ve gerçekten sahabeler Allah Resulü’nün emrini dinlerler. Örnekleri çoğaltmak mümkündür. Netice itibariyle kadını ilgilendiren şahsî, ailevî meselelerde fikri alınacağı gibi, ilgi alanına giren meselelerde de elbette fikri alınabilir. Zaten liyakat ve ilgisi olmayan konularda erkek de olsa kendisiyle istişare etme tavsiye edilmemiştir. Öyle ise, “kadınla istişare edilmez” mealindeki bazı tavsiyelerin kaynağı Peygamberimiz değildir.
TEFEKKÜR ATLASI
“Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı?”
Develer gerçekten müthiş canlılar. Kumda yürürken batmayı engelleyen esnek tabanlar, kum ve tozların gözlere girmesini önleyen iç içe geçmeli kirpikler, tozların kulak ve burna girmesine mani olan uzun kıllar, eksi kırk ila artı altmış santigrat derecelik sıcaklık değişikliklerine dayanıklılık, su içmeden üç dört hafta yaşayabilme...
BUNA DEVELER BİLE GÜLER!
Şimdi bütün bunları deve kendisi mi akıl etti acaba? Sizce deve, “Ben çölde yaşayacağım, çöl şartları da şunlar şunlar... O hâlde, buna göre kendimi düzenleyeyim mi?” şeklinde düşünmüş olabilir mi? Buna develer bile güler. Demek ki çölü yaratan, o çölde yaşayabilecek canlıları da o çöl şartlarına göre donatmış. Tam da bu noktada aklımıza, “Bakmıyorlar mı o deveye, nasıl yaratıldı?” (Ğaşiye, 88/17) ayeti geldi. Bir insan bütün bunları görüp bildiği halde nasıl olur da, devenin kendi kendine meydana geldiğini iddia edebilir ki?
ÖRNEK HAYATLAR
Biz hükümlerimizi ayağımızla değil, kafamızla veririz!
Osmanlı padişahlarından Üçüncü Selim, hüküm sürdüğü devirde bilgisi ve dürüstlüğüyle tanınan bir hukuk alimini önemli bir yere kadı olarak tayin eder. İlmi kadar tevazusu da büyük olan bu alim, mütevazı bir hayat yaşamayı tercih edermiş. Kadı olarak tayin edildiği gün çalışma odasına doğru giderken etrafta olan insanlar, “Yeni kadımız bu zat” deyip ona hürmet gösterirler.
Bu sırada orada bulunan münasebetsiz ve bir o kadar da hasetçi bir adamın gözleri kadının ayakkabılarına takılır. Ayakkabılar eski ve yamalıdır. Uzaktan şöyle seslenir: “Şuna bakın ya, böyle ayağına giyecek ayakkabısı olmayan adam kadı yapılır mı, böyle bir adamdan hiç kadı olur mu?” Kadı efendi adamın bu sözlerini duyar ve adama şu cevabı yollar: “O şahsa lütfen şunu söyleyiniz: Biz hükümlerimizi ayağımızla değil, kafamızla veririz!”