Abdurrahman Dilipak yazdı...
Birkaç gün sonra 10 Kasım. Daha bugünden bu konuyu tartışmaya başladık bile..
“Faik Tarımcıoğlu ne diyordu geçen gün bir röportajında: Ordu, siyasetin içinde kalamaz. Siyasetin dışına çıktığında da, işte o zaman gerçek Atatürkçülük gerçekleşir. Bu ülkede Atatürkçülük hiç yaşanmadı. Atatürkçülük hep bir slogan ve bir maske olarak kullanıldı, İttihatçılık sürdü. Ordumuz kendini çok Atatürkçü olarak tanımlar ama bütün ihtilalleri de Atatürk maskesiyle yapar. Ergenekon bu İttihatçı virüsün devamıdır..” Kemalizm tartışmasının bir ucunda rejim, öbür ucunda ordu vardır.. Bir de bunun bekçiliğini yapan yargıçlar..
Atatürk’le ilgili son tartışma neydi: Pastadan çıktı mı çıkmadı mı? Manevi kızı ortalığı karıştırdı.. Kadıncağız, ille de bir şey yapmak istiyor ya, kaş yapayım derken göz çıkartıyor işte. Bu işi yapan Atatürk’ün “manevi kızı” olunca kim ne diyebilir ki? Skandalı temizlemek devletin valisine kaldı.. Pastadan çıkmadı da nereden çıktı? Kürsüdeki panonun arkasından çıkmış..
Bu arada Ülkü hanıma birileri söylesin de fazla kurcalamasın bu işleri.. Kadın çok meraklı, başına iş alacak.. Bu iş biraz da sizin ne yaptığınız kadar seyredenin bu işten ne anladığı ile ilgili..
Biz bir yandan bunu konuşuyoruz, öte yandan bir Rus sanatçı, Nobel barış ödülünün Atatürk’e verilmesi gerektiğini söylüyor, Sakarya savaşının panoramasını yapacak olan Prof. Dr. Prisekin..
Adam Rus. Bir savaşın panoramasını yapıyor ama barış gönüllüsü. Anlaşılan bu işi iyi yapıyor. Yapacağı panaroma dünyanın en büyük panoraması olacakmış..
Geçen gün Erzurum’a giderken, Şanar’la paşababasının hatıralarından söz ettik.. Babası askeri lisede okurken, kısa süreli bir kurstan geçirilip subay olarak Sakarya savaşına gönderilmiş.. İlk yıllarda maaşlarını Rus altını olarak almışlar. Bir de o zaman askeri birlikte söylenen bir marştan söz etti. Avusturya Komünistlerinden tercüme edilmiş.. Şöyle: “Yeri göğü inletir demir döğen işçiler / Kayaları titretir saban süren çiftçiler / Anadolu şûralar hükümeti varolsun / İşçilerin emeği özlerine yar olsun”... “Şûralar hükümeti” denilen Şurevilik, daha doğrusu “Anadolu Sovyeti” yani komünizm.. Arapça’da komüniste “Şûrevi” denir.. Şûra Sovyet anlamına gelir, iyi mi?
Bugünlerde Taksim’deki Atatürk anıtı da restore edilecekmiş.. İşte o anıtla ilgili bilinmeyen gerçekler. Fahri Sarrafoğlu yazmış. Orada sadece Mustafa Kemal, İnönü ve Fevzi Çakmak değil, iki de Rus generali var. Taksim'deki Cumhuriyet Anıtı'nın açılışı 1928 yılında gerçekleştirildi.. Halktan toplanan bağışlar karşılığında 100 bin Türk Lirası’na yapılan anıtta en büyük bağışı yapan Banca Commercineal İtaliano; 600 Türk Lirası ve Nestle Çikolata Şirketi genel temsilcisi 40 Türk Lirası bağışta bulundu. İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica 18 ay içinde anıtı tamamlarsa 16 bin 500 İngiliz sterlini ücret ödenecekti. Anıtın mermerleri İtalya’dan getirildi.. İsmet İnönü'nün arkasındaki figür, Kızıl Ordu'nun kurucusu olarak bilinen Frunze. Mareşal Fevzi Çakmak'ın arkasındaki ise Sovyet Orduları Başkomutanı ve Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov'dur. (Cumhuriyetimizin 10. yıl kutlamalarına da katılan Voroşilov 2. Dünya Savaşı'nda mareşal unvanını aldı. İşe bakarsınız, İtalyan faşistleri ve Rus komünistleri hepsi bizim için çalışıyor. 10. yıl albümünde Hitler’e selam gönderiliyor, Ruslar meydanda bize övgüler diziyor. İngiliz, Fransız, Yunan’la zaten çoktan kardeş olmuşuz..) Gerek Kurtuluş Savaşı, gerekse cumhuriyetin kuruluşunda “Bolşevikler”in maddi ve manevi desteğine bir nebze teşekkür etmek için o iki generalin heykeli oraya konmuştu. 80 yılı aşkın süredir Taksim Meydanı'nda durmasına rağmen yayınlarda o iki generalin ismi yoktu. “Popüler Tarih Dergisi” Ağustos 2002 sayısında, yıllardır saklanan bu gerçeği/sırrı yazdı: Taksim Anıtı'nda, Atatürk'ün arkasında iki Sovyet generali duruyor: Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov, General Mihail Vasilyeviç Frunze… General Mihail Vasilyeviç Frunze, Sovyetler Birliği tarihi içinde önemli bir yere sahipti. Lenin'in özel talimatıyla, olağanüstü elçi sıfatıyla 13 Aralık 1921'de Ankara'ya geldi. Onuruna düzenlenen mitingde yaptığı konuşma büyük etki meydana getirdi. Millet Meclisi'nde konuşma yaptı. Frunze, Mustafa Kemal'le yakın ilişki kurdu. Sakarya cephesini gezdi. 5 Ocak 1922’de ülkesine döndü. 1953-1960 arasında Yüksek Sovyet Prezidyumu Başkanlığı (cumhurbaşkanlığı) yaptı. 1969'da öldü. Mareşal Kliment Yefremoviç Voroşilov ise, ulusal kurtuluş savaşının sürdüğü yıllarda askeri bilgisiyle savaşın taktik ve stratejisine katkıda bulunması amacıyla Ankara'ya gönderildi. Anıtın yapım girişimi 1925'te başladı; 8 Ağustos 1928'de 30 bin İstanbullunun iştiraki ile TBMM Başkanı Kâzım Özalp tarafından açıldı. Çevre düzenlemesi ve anıt kaidesi İtalyan mimar Guilio Mongeri tarafından yapıldı. Kaidenin iki yan cephesine birer havuz ve çeşme yaptı ise de buradan hiçbir zaman su akmadı. İnşaatta pembe renkli Suza ve yeşil renkli Trantino İtalyan menşeli mermerler kullandı. İtalyan heykeltıraş Pietro Canonica tarafından 81 yıl önce yapılan Taksim Cumhuriyet Anıtı, İstanbul İl Özel İdaresi tarafından 150 bin TL harcanarak restore edilecek. Restorasyon işlemi 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı'na yetiştirilecek. Ve devlet büyüklerimiz, o gün Mustafa Kemal’le birlikte Rus Genelkurmay subaylarına çelenk koyup saygı duruşunda bulunacaklar.. Ha bu arada, Almanlar, Çanakkale’de, kendileri de bir “şehidlik” istiyor. Biliyorsunuz Mustafa Kemal Çanakkale’de Liman Von Sanders’in komutasında savaştı.. Almanlarla aynı cephede savaştık ama İngiliz, Fransız, Anzaklara şehidlik inşa edildi, Almanları unuttuk. Şimdi Almanlar da kendi şehidliklerini istiyorlar iyi mi! Rus, İtalyan, Alman, İngiliz, Fransız, Anzak’la kardeş olduk ama bir Kürtlerle bu işi başaramadık, bir de Araplarla! Sahi Çanakkale cephesinde İngiliz ve Fransızlar tarafından cepheye sürülen Hindli, Mısırlı, Senegalli Müslümanlar ne olacak? Kahrolsun komünizm, “Türk aleminin en büyük düşmanı komünistliktir her görüldüğü yerde ezilmelidir”.. Yaşa varol ...!..
Pelin Batu geçen gün şunları yazıyordu. Senaryo şu: “Dinozorlar misali yok olup gitmişiz, geriye sadece kalıntılarımız ve abidelerimiz kalmış, geleceğin arkeologları, gezegenin yeni sakinleri, bizleri anlamaya çalışıyorlar... Buradaki Atatürk heykelleri, resimleri, maskları ile karşılaşınca, sizce ne düşünürler? Bence, tek tanrılı bir dine mensup olduğumuzu ve ilahımızın pek yakışıklı olduğunu. Redingotlu işbu ilah, kah savaşıyordur, kah dans ediyordur, kimi zaman da kabiliyetsiz zanaatkarlar tarafından şekilsiz, orantısız bir şekilde gayet ilkel bir şekilde cismediliyordur...” Mustafa Kemal’i fetişleştirmekten söz ediyor Batu! Bunu yazan kişi Kemalist bir gelenekten geliyor.. Gelinen nokta bu. Bir cuhmuriyette “Tek adam” olabilir mi? Tek adam rejiminin adı Monarşi değil mi? Tek adam Monark demek değil mi? Kemalistler Mustafa Kemal’i “Tek adam” ilan ettiler.. Hitler’le özdeşleştirerek, bir zamanlar onu “yoldaş” diye selamlayanlar, gün geldi Führer bıyığı bırakıp, “Führer” diye selamladılar. Hatta Mustafa Kemal’e “Führer” diye kartvizit bile bastırdılar. Yetmedi 10. yıl albümüne Hitler’le “aynı ortak ideal” peşinde gösteren sözlerini alıntıladılar.. Aynı dönemde Musolini’yi örnek alıyorlardı bizimkiler. Musolini’yi bir terbiye diktatoryası kurmakla savunuyorlardı. Grizedli, Karagömlekli Yavru Kurtlar nerden örnek alınmıştı!.. Bakın, açık konuşmak gerekirse, bugün Ergenekon gerçeği de, TSK gerçeği de, hepsi, üretilen Kemalizmin gölgesinde olup biten işler.. Geçen gün İhsan Dağı yazıyordu: “Açık toplum, piyasa ekonomisi ve demokratik siyaset Kemalist-militarist bir düzenin geri gelmesine asla imkân vermeyecek.”
Gerçek şu ki, 19.YY sonunda, savaş yıllarında oluşan kavram ve kurumlarla 21.YY’ı açıklamak mümkün değil.. Kemalizmin de, Kemalistlerin de miadı doldu.. Kendilerini yenileyemediler.. Modernleşmenin lokomotifi olduklarını iddia ediyorlardı ama bugün ülkenin en muhafazakar kesimini oluşturuyorlar.. Batu “fetiş”den söz ediyor.. Bunun anlamı “putlaştırmak”. Bir lider putlaştığı zaman ölür oysa. O zaman Mustafa Kemal’i kim öldürdü, sormak gerek.. Laiklikden söz edenler, Kemalizmi dinleştirerek, Mustafa Kemal’i tanrılaştırarak aslında onun mirasına ihanet mi ediyorlar, yoksa onu savunmuş mu oluyorlar?!.. Hani laik cumhuriyetti!. Ne oldu?
Selâm ve dua ile.
Not: Yahya Efendi Dergahı ile ilgili, geçen günki yazımda, savcılıkça yapılan bir dinleme ve soruşturmanın ardından, vakıf yöneticileri hakkında verilen tutuklama kararı ve karara ilişkin iddialar konusunda vakıf çevresinden bazı kişiler, iddiaların gerçek dışı olduğunu ve bir komplo ile karşı karşıya bulunduklarını söylüyorlar. Ben genel bir değerlendirme yaptım ve bir haberi de aktardım. Bu iddiaların elbette ne tanığı ve ne de iddiacısıyım. İnşallah iddialar gerçek dışıdır. Bu iddiaların sonucunu önümüzdeki günlerde göreceğiz. Bunu ifade etmeyi gerekli gördüm..