Başkalarına hoşgörü dersi vermeye kalkışan Batı'da ifade özgürlüğü gerilerken Müslüman düşmanlığı yayılıyor. ABD'de İsrail'i eleştiren gazeteciler işten kovuluyor. Avrupa'ysa Müslüman göçmenlere savaş açtı.
FEHMİ HÜVEYDİ*
Şu günlerde Batılı başkentlerden üzerimize çoğulculuğa saygı ve ötekinin görüşünü kabul etmek konusunda dersler yağıyor. ABD’de Lübnan kökenli iki gazeteci işlerinden kovuldu. İlki, yani en kıdemli Beyaz Saray muhabiri olan Helen Thomas İsrail’i eleştirdi ve İsraillilerin Filistin’i gasp etmeden önce yaşadıkları ülkelere dönmelerinden söz etti. İkinci gazeteci, yani yıllardır CNN’in Ortadoğu editörlüğünü yapan Octavia Nasır, Şii merci Muhammed Hüseyin Fadlallah’a saygı duyduğunu ve onu takdir ettiğini belirttiği için kovuldu. Nasır bu görüşünü CNN ekranında değil, Twitter üzerinden birkaç kelimeyle ifade etti. Bu iki kadının bütün suçu, Amerikan siyasetinde kutsalların kutsalı olarak görülen İsrail’le bir şekilde ilişkili olan bir konuda katlanılamaz bulunan öteki görüşü savunmalarıydı.
Hollanda paralı tehcir öneriyor
ABD’de öteki görüşe yönelik dar görüşlü yaklaşım, öteki kültüre karşı nefrete dönüşmüş durumda. Avrupa’daysa ötekinin varlığına sınırlama bile getirildi. Burada kastettiğimiz öteki, Araplar ve Müslümanlar. Bu durum bazı ülkelerin peçeye karşı açtığı savaşta da görülüyor. Peçeyi kamusal alanda yasaklayan ve yasağa uymayanların cezalandırılmasını öngören bir kararla Fransa bu bağlamda öncü ülke oldu. Fransız parlamentosu, kadınların devlet okullarında ve enstitülerde başlarını örtmesini yasaklamasının ardından, geçen hafta kamusal alanlarda peçe takan her kadına 150 avro ceza kesilmesini öngören yasayı onayladı. Belçika parlamentosuna da aynı düşünceyi benimseyen bir yasa tasarısı sunuldu. İşin ilginç yanı şu ki, Reşit Nikaz adlı Fransız Müslüman iş adamı gazetelerde de yayımlanan bir bildiride, evlerinin dışında peçe takan Müslüman kadınlara bu tutumları nedeniyle alacakları para cezasını ödemelerine destek olmak için 130 milyon dolarlık (kendisine ait emlakların satış bedeli) bir fon kurduğunu açıkladı.
Bu mesele Hollanda’da daha da ileri bir boyuta varmış durumda. Zira Hollanda hükümeti vatandaşlık hakkı kazanan yabancıların ülkeden göç ettirilmesi yönünde çağrı yapan bazı yasalar çıkardı. Söz konusu yabancıların başında da Hollanda’da ikamet eden Müslüman Türkler ve Faslılar geliyor. Yasalardan biri, yabancıya Hollanda vatandaşlığını bıraktığı ve ülkesine geri döndüğü takdirde ömür boyu aylık maaş verilmesini öngörüyor. Bu maaş 500 avroya kadar varıyor ve göçmenin vatandaşlığını düşürmeyi kabul etmesi, Hollanda pasaportunu teslim etmesi ve ülkesine giden uçaktaki yerini ayırtmasıyla kendisine sunuluyor. Eğer bireyin bir ailesi varsa, ‘ödül’ aylık 650 avroya çıkıyor.
Wilders’in desteği arttı
İç yüzü ahlaksızca ve insanlık dışı olan, ancak teşviki kullanan yasal ve ‘nazik’ bir sürme biçiminden söz ediyoruz. Bu tür yasalar aynı zamanda, açıkça yabancıların kovulması yönünde çağrı yapan aşırılıkçı sağcıların kampanyasının büyümesinin yankısı olarak görülebilir.
Sağcıların kampanyasının Hollanda’daki halk desteğinin arttığı da açık. Bunun kanıtı, aşırı sağcı Geert Wilders’in liderliğini yaptığı ve programında Müslümanların sürülmesini isteyen ‘Özgürlük’ Partisi’nin bu yıl düzenlenen son seçimlerde parlamentoda 24 koltuk kazanması. Bu durum seçmenlerin
dörtte birinden fazlasının, önceki parlamentoda sadece dokuz sandalyesi bulunan Wilders’e oy verdiğini gösteriyor.
Sıra Britanya’ya da gelebilir
Bu konuyu ele alan bir rapora göre, Hollanda vatandaşlığı kazanan bazı Arap göçmenler, özellikle de Somalili ve Iraklılar, artan düşmanlığın ortasında bu ülkede kalmaya katlanamıyorlar ama ülkelerine dönme macerasına da giremiyorlar. Bu kişiler, AB pasaportu taşıyanlara her üye ülkesinde oturma ve çalışma hakkını veren AB yasalarından istifade ederek, sorunlarını Britanya’ya gitmekle çözdü. Britanya’da sıkıntılı şartlar yaşasalar da, en azından Hollanda’daki gibi kovulma tehdidi altında değiller.
Bazı Batı ülkelerinde, Araplara ve Müslümanlara yönelik hoşgörü rüzgarı geriliyor. Onlara karşı düşmanlıksa sakin bir biçimde bir ülkeden diğerine geçiyor. Ancak bu arada ötekiyi, özellikle de İsrailli ötekiyi kabul etmemiz, hoşgörülü davranmamız gerektiği konusunda da bize vaaz vermekten vazgeçmiyorlar.
*(Mısır gazetesi Şuruk, 19 Temmuz 2010)
Radikal