*Saygıdeğer kızının ifadeleri ile Rahmetli M.ES'AD COŞAN hocamız. Allah şefeatlarına erdirsin.
FLAŞ ISISINDA AYDINLANAN SAHNELER...
Bir zamandır hayatımı yanıp sönen bir flaşın ışığında görünen sahneler halinde yazıyorum. Birbirinden bağımsız. Kısa,kısa.
Pandemi günlerinin beni sevk ettiği yön bu.
Emri hak vaki olduğunda,yeni gelen nesillere büyüklerini,benim hayatım çerçevesinde kelimelerimle seyrettirmek maksadım.
Tıpkıköklerin,dallarını,
yapraklarını beslediği bir ağaç gibi, geçmişlerinden güç alıp beslensinler istiyorum.
Mutsuz ve huzursuz evliliklerin,saygısız ve sevgisiz,ben merkezli ilişkilerin kol gezdiği,gençlerin evlilikten çekindiği günümüz dünyasında başarılı aile hayatının,huzur,mutluluğun,iki cihan saadetinin ip uçlarını salih bir insanın hayatı üzerinden vermek de bu beslenmenin bir parçası.
Yad günleri içindeyiz. Dedemden sonra babamın doğum günü. 13 sefer. Salih insanların anılması günahlara kefaret olur hadisi şerife göre. Bu vesile rahmetle yad etmek günahlara kefaret olsun diye yazdıklarımdan bir kısmını sizlerle de paylaşmak istiyorum.
Babamı bir Hocaefendi olarak tanıyan, onun vizyonunu, misyonunu kapsamlı olarak anlatanlar, inceleyenler, hâl olarak muazzam hâller yaşayanlar,kendi durdukları yerden bildiklerini paylaşıyorlar.
Yazdıklarım, benim durduğum yerden,benim bakış açım ile ailem,babam.
Çocukluk hatıralarım içinde anne ve babamı her zaman birbirlerini destekleyen ebeveynler olarak görüyorum.
Küçükken biri banyo yaptırırsa,diğeri giydirdi bizi. Babam yemek yedirdiyse annem uyuttu. Babam ders çalışmamıza yardım ettiyse,annem bir başka alanda destek verdi.
Bazen vakti müsaitse bir elma soymayı bile eğlenceli bir ders vesilesi haline getirir,bizi etrafına toplar, hikayeler anlatır,ziyan etmeden özenle ayıklamanın yollarını gösterirdi.
Annem dondurma yapardı evde. O dondurmanın ara ara buzluktan çıkartılıp dövülmesi gerekirdi. Annemin yapıp buzluğa koyduğu dondurmayı,belli aralıklarla çıkartıp dövmeyi babam yapardı.
Yemekleri annem,alışverişi babam yapardı. Aile bütçesini birlikte planlarlardı. Zaman zaman biz de şahit olurduk bu düzenlemelere.
Haftalık alışverişe birlikte gittiğimiz,biz arabada beklerken görüp,istediklerimize göre şekillenerek alınacakların alındığı da sıkça vakiydi. Bu da ayrı bir muhabbet vesilesi olurdu.
Bize nasihat edeceklerinde dahi sözü birbirlerine aktararak birlikte konuşurlardı. “Ben şu davranışı güzel buluyorum,hacıhanım senin tanıdığın örnekler var mı böyle davranan “diyerek söze başlar, konuyu geliştirir,diyeceklerini de bu sohbet sırasında bize aktarırlardı.
Keçiören’de otururduk iki katlı bir müstakil bahçeli evin üst katında. Taa Ulus’tan eli kolu dolu gelirdi akşamları.
Kapıyı tek bir kere çalmazdı babam. Üç kere üst üste basardı zile.
Şifre gibi. Her zaman anlardık babamın geldiğini.
Ve çok neşeli olurdu genellikle.
Akşam, iş çıkışı, günün yorgunluğu olmalı ve bir de elinde fileler. O zamanlar poşet yok. File denilen ağ torbalar ile taşınırdı alınanlar.Ulus’tan bu yana taşımış. “Evinizin neşesi geldi!” diye girerdi kapıdan…
Anneme hediyeler getirirdi sık sık. Suni, adanmış günleri beklemeden. İçinden geldiği zaman.
Bugün bile gözlerimin önünde gökkuşağı gibi ışıltıları. Bir sefer bir kolye almıştı, koyu renkli, kristal taşlı. Avizeye asmıştı . Pırıltıları odanın her tarafında…
Nerede ise babamın bütün hayatı boyunca böyle olmuştur.
Özel hayatımızda… evlerimize neşe içinde girmesi…
Üst üste zil sesi ve neşe içinde, sevgi içinde, torunlara bizlere sarılması…
Brisbane’de camiden gelirlerdi bizimkilerle birlikte. Çakıl taşları vardı eve gelen yolda.Ayak bastıkça tatlı tatlı ses çıkarırdı.
Hışır,hışır.
Babamın dilinde de bir ilahi.
Yüksek sesle…
Mesela,
“Gönül ayinesin sofi,eğer kılur isen safi,
Açılır sana bir kapı ayan olur cemalullah “...
Bir tatlı esinti girerdi kapıdan onunla birlikte.
Televizyon açıksa kapatırdı. “Aile saadetini engelliyor bu alet” diye.
“Getirin bakalım peynir, ekmek ne varsa”
bir güzel yerdik yatsıdan sonra…
Çocuklarla hepimiz topladığımızda,seçtiği hadis veya tefsir kitabından bir iki sayfa okur izah ederdi.
Hayatın yoğun temposu içinde hiç ayrı yol çizmediler annemle. Babamın annem İle her gittiği yere birlikte gitmesini eleştirirdi yakın akrabalardan biri. Bir gün yine otururken geçmiş büyüklerin hayatlarından örnekler vererek,
- Bak .....Efendi götürmemiş, ......hoca götürmemiş diyerek babamı annemi her gittiği yere götürmemeye ikna etmeye çalışıyordu. Babam sabırla dinledi,dinledi.
Nihayetinde annemin elinden tuttu “gel hacıhanım “diye, Akrabamızın örneklerini tamamladı.
-Ve illa Peygamber efendimiz SAV hiç yanından ayırmamış...
Bütün bunlar yaşamın tabii seyri içinde su gibi akar giderdi. Zaman bir değirmen gibi döner,hayatı öğütür mutlu ve huzurlu bir yaşam dökülürdü taşların arasından.
Çok sık seyahat var ailemin yaşam düzeni içinde. Çocukluğumda ve sonrasında. Hafta sonları bulunduğumuz şehrin civarı olurdu seyahat rotası. Hafta içi eş,dost muhabbeti. Gideceğimiz güzergah üzerinde sarı levha ile gösterilen tarihi mekanlar, görülmesi gereken yerler, ziyaret edilmesi gereken dostlar derken, İstanbul’dan Bursa’ya üç günde gittiğimiz zamanı hatırlarım.
O zamanlar bir şehirde bir tanıdık varsa uğramamak doğru değildi. Sessizce geçilip gidilmezdi. Bu aynı zamanda dedemin tarzı ve tavsiyesiydi.
Daha sonraları,Ankara’da, Anadolu’da, yurtdışında.
Almanya’da, Amerika’da, İsveç’de,
Avustralya da devam etti özellikle hafta sonu kır sefaları,yeni yerler keşfetme gezileri.
Bir seferinde Ankara’da bir geniş katılımlı kır sefası organize edilmişti. Kalabalık, herşey hazır. Lakin hava muhalefeti var. Hava kapalı,yağmak üzere.Moraller bozuk,insanlar ne yapacaklarını bilemez bir haldeler.
Şöyle bir etrafa baktı. Bir top aldı eline,
- Gelin bakalım yere düşürmeden kaç kere çevirebileceğiz topu diye gençleri topladı.
Ortalık birden canlandı. Yirmi kişinin elinde top dönmeye başladı.
-Bir,iki,üç,dört beş.
Olmadı. Yeniden...
Bir hareket bir neşe geldi.
Islanarak da olsa o kır sefası,yüzlerde gülücükler İle nihayete erdi.
Bir gönül insanıydı babam.
Karşısındaki insanın gönlüydü muhatabı. Dilinin söylediğine değil gönlün ne dediğine bakardı. Gönül yapmaktı,gönüller ihya etmekti özelliği.
Derin derin bakar,gönülden dinlerdi insanların büyük çoğunluğunun aksine. Gönülden sezerdi.
İnsanı,çevreyi,hayatı gönül gözü ile okurdu. Bunun için öndeydi,önden giderdi. Vefatından sonra şöyle yazdı bazı yayın organları “Hocaları talebelerinin on sene önündeydi”
Atletik yapılı,enerjisi çok yüksek, hareketli,spor sever ve neşeliydi.
Yorulduğunda, on-onbeş dakikalık bir uyku ile canlanırdı.
Bulunduğu kabın şeklini alanlardan değildi. Standartları değiştirir,kendi modelini uygulardı.
Onun girdiği mekan birden canlanır, hareketlenir,şenlenir ve ona göre şekillenmeye başlardı.
Bizim yaşadığımız mekanlar ,halden hale,şekilden şekile girer,ilk halinden eser kalmazdı.
Masaların altında duran halıları evi karartan perdeleri,duvar diplerine itilmiş etrafından dolaşılamayan yatakları,işlevsiz eşyaları,lüzumsuz süsleri sevmezdi. Sadelik,işlevsellik şiarıydı.
Yapılan her işin yüksek farkındalıkla ve düzgün olmasını sever bizlere de öyle tavsiye ederdi...
Dilin söylediği önemli ama aslolan gönlündekinin tezahürü olan yaptıklarıdır insanın. Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz sözü bunu anlatır.
Babam, yaptığımız her işin elimizden gelenin en iyisi olması için gayret etmemizi isterdi. Eğitime,öğrenmeye,boş zaman geçirmemeye dikkat eder, bizlere de bir işten yorulunca başka bir iş ile dinlenin. Boş durmayın derdi.
Son zamanlarda mutad olarak ayın ilk günü,birinci cüzü okumaya başlar, hergün o günün cüzünü okuyarak ayın sonunda bitirirdi. Bazen gelen,giden misafirler vb meşguliyetlerden tek seferde okuyamaz,boşluklarda birer ikişer sayfa okurdu. Masanın kenarında,ayakta iki misafir arasında okuduğunu görmüşlüğüm var.
Gittiği ülkelerin dillerini öğrenmeye merak ve gayret ederdi. Son zamanlarda hakim olduğu dillere ilaveten Boşnakça ve rusça öğrenme gayretindeydi. Dünya atlasının,bölgesel haritaların her zaman gözünün önünde bulunmasını tercih ederdi. Yolculuklarında beraberinde gideceği güzergahın haritası,yabancı bir dile sahipse o dilin kitabı,kendi ders kitapları ve pusula olurdu.
Türkçeyi güzel konuşmaya çok önem verir,yabancı veya uydurulmuş kelime kullanmamaya dikkat eder,çevresindekileri uyarırdı. Bu konuda şaka yollu ceza kesmişliği vardır.
Yolları, araba ne kadar benzin ile ne kadar yol gider hesaplar, torpidoda duran bir deftere yazmaya gayret ederdi.
Gideceği yere değişik yollardan gitmeyi severdi. Bulunduğu şehri ve çevresini neredeyse karış karış gezer, nerede ne var bilirdi.
Brisbane’da biz kendi evimize ayrıldıktan sonra iki ev arasının mesafesini,gidilebilecek farklı yolları tesbit etti.
Her gidiş gelişimizde ki,bu gidiş gelişler bazen günde iki,üç kez olabiliyordu,tekrar tekrar ölçüyor ve bizimle paylaşıyordu. Şimdi oniki dakika oldu,bugün onbir dakikada geldik gibi.
Babamla seyahat edenler bilirler yol boyu hiç sessiz olmaz arabanın içi. Genellikle ilahi söylerdi ya da hoş bir sohbet olurdu yol boyunca…
Hoş bir muhabbet.
Ve sık sık “Aman” derdi, “Aman çocuklarım!”
“Kendi ahiret dağarcığınızı iyi doldurun. Orada kimsenin kimseye faydası olmaz, yanlız kendi ameliniz …”
Hümeyra Coşan Uyarel