Bir ziyaretine gittiğimde, ben makamına doğru ilerlerken o kapıda belirmiş, benden önceki konuklarını uğurluyordu...
Yaşlı, bastonlu bir Anadolu kadıncağızı ile yanında yeni yetme bir genç kızdı o konuklar.. Yaşlı kadın gözleri yaşlı ama rahat bir surat ifadesiyle, Muhsin Başkan'ın ellerini tutuyor, "Allah senden razı olsun" diye ona teşekkür ediyordu döne döne.. Neyse ayrıldılar, Muhsin bey beni kabul etti, odasına geçtik..
Gidenleri kastederek;
"Allah herkese rızkını bir şekilde nasip ediyor, bak bu gariplere de benim elimle kısmet ulaştırdı!.." dedi.
Tabii merak edip sorduk, anlattı. Çok ilginçti...
Yaşlı kadın bir şehit anası... Yoksullar.. Yanındaki kız torunu, şehidin çocuğu.. Öğrenci. Kadıncağız da dul. Kızın başka kimi kimsesi yok... Aileyi Muhsin bey tanıyor... Evleri yıkılmış, bir dizi maddi sıkıntı var... Yazıcıoğlu'nun kapısına dayanmışlar medet umuyorlar...
Muhsin bey bir miktar rakam telaffuz etti, geçmiş gün üç veya beş milyar lira para lazım, kadınla kıza...
Bundan sonrasını hatırladığım kadarıyla onun ağzından nakledeyim..
"Öyle sıkıldım ki anlatamam, bende o kadar para yok... Birinden istemem lazım, o da sonu olmayan bir talep. Ama mutlaka bu kadına parayı bulmam lazım, hem şehidi tanırdım, hem de gelip sığınmışlar çaresizler. Allahım ne yapsam, sıkıntı.."
Sözün burasında diyor ki Muhsin bey; "İçimden geçirdim.. ‘Ah ne olur şöyle bir ak sakallı mübarek belirse de bana dile ne dilersen dese' diye öyle kıvranıyorum yani.."
Bakın o sırada ne olmuş. Cep telefonu çalmış, arayan avukatı... Bir yayın organı ile tazminat davaları varmış, mahkeme bitmiş davayı kazanmışlar, tazminata da hak kazanmışlar... O gün de paranın tahsilatını yapmış avukat, parayı alınca sonucu Muhsin Yazıcıoğlu'na bildiriyor... Miktar da tam o yaşlı kadına lazım olan kadar. Hikâyenin devamını tahmin edebilirsiniz...
Ak sakallı yetişmiş mi dersiniz, Yazıcıoğlu'nun asaletine, temiz yüreğine mi verirsiniz, siz söyleyin...
Mekânı cennet olsun...
Behiç Kılıç