MİT-PKK arasında geçen görüşmenin ses kaydının yayımlanmasından sonra, farklı kesimlerden farklı sesler çıkmaya başladı. Kimine göre bu teşhirin iyi tarafl arı var, kimine göre ise devletin PKK ile bu şekilde görüşmesi kabul edilebilir değil. Ama ağır basan görüş 'eğer çözüm getirecekse görüşmelere devam edilsin' şeklinde. Ses kaydı ve görüşmenin muhtevası ile sızma şekli tartışmaya açık konular...
Görüşme nasıl yapılmıştı, bir sonuç çıktı mı ve ses kaydını kim sızdırdı? Her şeyden önce belirtmek gerekir ki, PKK ile devletin resmî organları (MİT, Asker) ilk kez görüşme yapmıyor. Yıllardır birtakım görüşmeler hem Öcalan hem de PKK'nın dağ kadrosu üzerinden gerçekleştiriliyor. Merhum Cumhurbaşkanı Turgut Özal döneminde de yapılan bazı görüşmeler olumlu sonuç vermiş hatta çözüme ramak kalmıştı. Özal bir jest yaparak Öcalan'a kravat gönderip "Barış istiyorsa bunu taksın." demişti ve toplantıda o kravat Öcalan'ın boynundaydı. Ama barış istemeyenler 33 erin şehit edilmesiyle (1993, Bingöl) bu olumlu havayı bir anda tersine döndürdü. AK Parti'nin iktidara gelişinden iki yıl sonra 1 Haziran 2004'te PKK yeniden şiddeti tırmandırma kararı aldı. 'Ergenekoncu' askerler ile PKK, Öcalan arasında sıkı bir ilişki ve görüşme trafi ği vardı. Ülkede bir kaos ortamı isteniyordu. Nitekim PKK etiketli saldırılar yeniden başladı ve karanlık günler dönemine girildi. Bunu önlemek için AK Parti, Turgut Özal'ın başlattığı yoldan ilerleme kararı aldı.
AK Parti döneminde devlet yetkilileri Öcalan ile ilk kez 2006 yılında görüşmeye başladı. Ancak bir sorun vardı, hükümet karşıtı askerler de Öcalan'la yaptıkları görüşmeleri sıklaştırmıştı. Hatta Öcalan'ın avukat görüşme notlarının asker tarafından düzenlenerek servis edildiği bile ileri sürüldü. Hükümetin bütün görüşmeleri boşa çıkıyordu ve terör bazen İmralı'dan bazen de derin kadrodan aldığı talimatlarla eylemlerini sürdürüyordu. Bunu önlemek için Adalet Bakanlığı farklı bir önlem almaya başladı, İmarlı F Tipi Cezaevi'ni normal bir cezaevi statüsüne kavuşturdu, cezaevi yönetim kadrosunu da nerdeyse tamamen değiştirdi. Yeni mahkûmlar göndererek İmralı'yı özel bir alan olmaktan çıkardı ve daha denetlenebilir duruma soktu. Bu hamle Öcalan ile derin grupların görüşmelerini sekteye uğrattı. Hükümet ise devletin resmî temsilcileri aracılığıyla Öcalan görüşmelerini sürdürdü. Ancak bu sefer 'Derin PKK' rahatsız oldu. Öcalan'a yönelik tepkiler arttı. Öcalan 'Neden devletle görüşüyorsun?' baskılarına ve ilk kez kendi tabanının eleştirilerine maruz kaldı. 30 Mayıs 2011'de Fırat News isimli internet sitesinde Öcalan- devlet görüşmesini eleştiren haber yayımlandı. Bu durum, Öcalan'ın tek adamlığının sorgulanmasına yol açtı, hatta artık sembolik bir lider konumuna düşmesine sebep oldu.
Devlet yetkilileri Öcalan dışında dağ kadrosu ile de görüşmelerini sürdürdü. Kuzey Irak'taki yöneticilerden Davut Bağıstani öncülüğünde eski MİT Müsteşarı Emre Taner döneminde başlayan görüşmeler daha sonra da devam etti. Ama MİT-PKK görüşmesinin ilk aşaması Amerika'da hazırlandı. Washington'da bir araya gelen resmî heyetler Şubat 2009'da PKK'nın silah bırakması için bir karar aldı. Bunun için hakem ülke olarak Norveç tayin edildi ve görüşmelerin hakemliğini de Norveç'in Avrupa Birliği parlamenteri Lars Rise yapacaktı. (Görüşmelere başlandığı sırada Aksiyon, 'Dağdan inmenin yolu Oslo'dan geçer mi?' başlıklı bir haber yapmıştı. 10 Temmuz 2009)
Norveç, bu vesile ile bir arabulucuyu Kandil'e gönderip PKK'nın silah bırakma şartlarını araştırdı. Türkiye'den de ABD'nin tayin ettiği bir 'barış elçisi' Nisan 2009'da Kandil'e gönderildi. PKK'nın iki numarası Murat Karayılan ile görüşüldükten sonra hangi şartlarda silah bırakılacağı öngörülmeye çalışıldı. Türkiye'nin de taraf olduğu Mahmur Kampı modeli devreye sokulacaktı. Kampın boşatılmasından sonra PKK mensupları silahlarıyla birlikte bu kampa peşmerge güçlerinin bir kolu olarak indirilecekti. PKK'lıların masrafları, daha önce dünyanın çeşitli çatışma bölgelerinde devreye giren Norveç tarafından karşılanacaktı. Ardından zaman içinde örgütün tamamen silah bırakması sağlanacaktı. Bu süreçte Norveç, örgütün inişine nezaret edecek, ayrıca dileyen PKK'lıların ülkelerine gitmesine imkân sağlayacaktı.
Kandil'deki görüşmelerin ardından 23 Mayıs 2009'da Sırbistan'da 18 ülkenin temsilcilerinin katıldığı bir toplantıya, DTP'li ve PKK'lılar da davet edildi. Buraya gelen kişiler Norveçli yetkililerle birer görüşme yaptı. Toplantıya dönemin Diyarbakır Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş ve dönemin Demokratik Toplum Partisi (DTP) Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır ile PKK adına bir temsilci katıldı. Görüşmelerde çözüm için atılacak adımlar ve silah bırakma konusu konuşuldu. Devletin resmî yetkilileri de bu toplantıda hazır bulundu. Burada alınan karar gereği 26 Temmuz'da başlayıp bir hafta sürecek toplantı yapılacaktı. Ancak ikili görüşmeler olgunlaşmadığı için toplantı başka tarihe ertelendi. Norveç'in hakemlik (arabuluculuk) konusu sözde kalmadı. O tarihlerde İspanya'da yakalanan Remzi Kartal'ın Belçika'nın başkenti Brüksel'e alınmasında Norveçli yetkililer devreye girdi. Ve Kartal bu toplantılara katıldı. Lars Rise, PKK'lılara taleplerinin ne olduğunu sordu, kendilerinin yaptıklarını anlattı ve hazırladıkları 12 soruya yazılı cevap verilmesini istedi. Sorulardan bazısı şöyle: 'Kürt halkının kaçta kaçını temsil ediyorsunuz? Bu zamana kadar kimlerle görüşmeler yaptınız? Uzlaşmak için hazırladığınız şartlar var mı? Şiddeti reddetmeyen militanlar sizi ne kadar dinler? Şiddete başvurmadan pazarlık durumunuz yok mu? Ardından örgüt birtakım kararlar aldı. En azından bazı isteklerini güncelledi. Mesela dağdan inmeyi kabul edip, yöneticilerin başka bir ülkede geçici olarak yaşamalarına izin verdi. Ayrıca militanların aşamalı olarak önce Kuzey Irak'a sonra da evlerine dönmelerine razı oldu.
Bu görüşmelerin ilki Oslo'da yapıldı. Son ses kaydının yansıdığı görüşme de 2009'un sonunda yine Oslo'da gerçekleştirildi. Toplantıya Mustafa Karasu'nun gitmesi hayli düşündürücü. Çünkü derin kanadın temsilcisi olan Karasu'nun çözüm isteyen yetkililerle bir araya gelmesi beklenen bir durum değildi. Görüşmede MİT yetkilileri, Sabri Ok, Mustafa Karasu ve Rise vardı. MİT'in yeni heyetiyle bir ön görüşme yapılmıştı. Karasu'nun Oslo'ya gitmesi için Irak'ta bir sahte pasaport çıkarılmıştı. Hakan Fidan'ın 27 Mayıs 2010'da MİT Müsteşarı olmasına kadar iki görüşme daha yapıldı. Bu sefer mekân Barzani'nin karargâhı olan Selahattin kentiydi. MİT ile PKK arasındaki dördüncü görüşme 16-17 Haziran 2010'da yine Kuzey Irak'ta oldu. Son görüşme ise 2,5 ay önce Kandil eteklerindeki bir köyde gerçekleşti. Ancak iki taraf için de pek olumlu geçmedi. Çünkü derin kanat, Mustafa Karasu'ya rağmen (ki kendisi de derin ekiptendir) görüşmelerin olumlu sonuçlanmasını istemedi. Müzakerelerde genel af dahi gündeme gelmişti. Ancak, PKK af yerine temelli serbestlik; yani 'istediğimiz zaman silahı bırakıp dağdan ineriz' şartını ileri sürdü. Bu da tartışmaların sert bir şekilde devam etmesine ve görüşmelerde pürüz çıkmasına yol açtı. Zaten yaşanan son olaylar ve saldırılar bunu teyit ediyor.
Peki, ses kaydını kim sızdırdı? Burada ağırlık kazanan bir görüş var. Her şeyden önce kayıt PKK tarafından alınmıştı ve yine onun başka bir organı tarafından İsrail üzerinden servis edildi. Murat Karayılan'ın İsrail ilişkileri bunu doğruluyor. Karayılan kaseti el altından sızdırdı. Bunu, 'Derin PKK, devletle görüşüyor' mesajı vererek kendi istemediği kişileri tasfi ye etme hamlesi olarak okumak mümkün. Ayrıca kaset Türkiye'nin de bazı bilgilerini kontrol etmesi ve yeni stratejiler geliştirmesi gerektiğini gün yüzüne çıkarıyor. Çünkü muhatapların bazısının örgütteki varlığı tartışılır hâle gelmiş durumda. Örneğin Sabri Ok. PKK'daki çok başlılık da görüşmelerin akim kalmasına yol açan önemli etkenlerden. Fakat görüşmelerin bundan sonra devam edeceğini söylemek zor. Çatışma isteyen örgüte karşı devlet, aynı dille cevap verme yoluna gidiyor. Buna mukabil Kürt meselesinde açılımların sürdürüleceği vurgulanıyor.