Harem-i Şerif projesinde Osmanlı revakları sorumlusu olarak iki yıldır görev yapmakta olan Hikmet Toplu ile bu konuşuyu ve Osmanlı revaklarını konuştuk
İbrahim Ethem Gören/Dünya Bülteni
“Miraç yolculuğunun evvelinde Sevgili Peygamberimiz (sav) Ümmü Hani Radıyallahuanha’nın evinde Hz. Cebrail Aleyhisselâm tarafından Burak’a bindirilmişti. Tam bu noktaya zamanında bir sütun konulup Miraç yolculuğunun başlangıç noktası işaretlenmişti ve ziyaretçiler tarafından da bilinirdi. Fakat sonraları bazı çalışmalardan sonra belki de kasıtlı olarak o sütun, diğerleri gibi kaplanılıp kapatılmış. Söküm esnasında mezkûr sütunun etrafını açtığımızda etrafa mis gibi kokular yayıldı.”
Hikmet Toplu, kendisini tanıyan Arapların ifadesiyle “Başmühendis” İstanbul’dan, Boğaziçi Yöneticiler Vakfı’ndan tanıdığımız genç mühendis bir arkadaşımız. Hicri 1435 Hac Mevsimi’nde kutlu topraklarda Başmühendis Hikmet Toplu ile birlikte Hacc-ı Ekber gününde Arafat’ta vakfeye durduk, Toplu’yu otelimizde misafir ettik, Mekke-i Mükerreme’deki evine misafir olduk. Birlikte Medine-i Münevvere’de Efendimiz’i (sav) ziyaret ettik.
Harem-i Şerif projesinde Osmanlı revakları sorumlusu olarak iki yıldır görev yapmakta olan Hikmet Toplu ile Harem-i Şerif inşaat projesi, projenin detayları ve Osmanlı revakları üzerine eskilerin, efradını cami ağyarını mani dedikleri tarzda bir mülakat gerçekleştirdik.
Hikmet Bey sizi tanıyabilir miyiz?
1982 Adıyaman Kâhta doğumluyum. İlkokulu Kâhta’da bitirdikten sonra Anadolu Liseleri Giriş sınavında Kartal Anadolu İmam-Hatip Lisesine yerleştim. Dört sene yatılı ortaokul okuduktan sonra 28 Şubat sürecinde imam hatiplere getirilen puan uygulaması yüzünden okulumu bırakıp Kâhta’ya döndüm. Kâhta Anadolu Lisesini bitirdikten sonra Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Mühendisliği’ne girdim. 2002’de girdiğim Boğaziçi Üniversitesi’nden 2011 de çıkabildim!
Mezun olduktan sonra iş hayatıma Mescid-i Haram’a komşu Cebel-i Ömer projesinde saha mühendisi olarak başladım. Proje bittikten sonra Türkiye’ye dönüp bir sene klasik İslam medrese usulü Sarf-Nahiv ilimlerini okudum. Bu esnada Suyûtî okurken Harem-i Şerif Osmanlı Revakları projesinden gelen teklifi değerlendirip Harem’e hadim oldum elhamdülillah. Şu an Osmanlı Revakları söküm ve yeniden yapım aşamalarının yürütüldüğü projede saha şefi olarak çalışıyorum.
Harem-i Şerif’e nasıl geldiniz? Burada göreviniz nedir? Neler yapıyorsunuz?
Allah’ın kerem ve inayetiyle… Sebepler dairesinde ise Türk-Arap ortak bir şirketle Cidde’ye acil bir projeye gelecektik. O dönemde hac mevsiminin yoğunluğundan ötürü vizeler gecikti ve proje artık tamamına eriyordu. Cidde’ye geldiğimizde bizim de içerisine dahil olacağımız tüm ekibin Dammam tarafında Khobar semtine verildiğini öğrendim. Ben o zamanlar Cidde’de bulunduğumuz günlerde o şirketin Mekke’de devam eden projesi hakkında çok sorular soruyordum. Bir de bazı riskler yüzünden Mekke’ye gitmemizi istemiyorlardı. Çünkü oturumlarımız olmadığından riskli görüyorlardı. Ben ise hemen umre yapmak için ilk Cuma günü Mekke’de idim. Gidişimi gizleyebilirdim ama Arabistan’a gelirken uzun ve lüle vaziyette olan saçlarım Mekke dönüşünde kökünden kazınmış olacağı için kendimi ister istemez ele verdim. Şirketten izin almadan (Aslında Cuma günleri izinliyiz, lakin umre için de izin gerekiyormuş) umre yapmaya gittim.
Mekke’ye karşı bu ilgimden ötürü kovulmayı beklediğim şirketim son dakika bir değişiklikle ekibimizden sadece beni Mekke’deki projeye atadı.
Neydi o proje?
Şimdi de devam eden Jabal Omar (Cebel-i Ömer) projesi idi. Sonraları ise Harem genişletme çalışmaları başladı. Burada bir Türk şirketiyle tavaf alanında Osmanlı Revakları projesinde çalışmaya başladım. Şimdi aynı projede ana firmadayım ve Saudi Bin Ladin şirketinde hizmetimi yürütüyorum.
Kaç kişilik bir ekibiniz var? Bu ekibi nasıl koordine ediyorsunuz?
Zaman zaman sayıları artan ve azalan bir ekibimiz var. Fakat çekirdek kadro yaklaşık 80 kişi.
HAREM-İ ŞERİF’TE VİRA BİSMİLLAH
Ekibinizle nasıl anlaşıyorsunuz? Türk çalışanınız var mı?
Ekibimin çoğunluğunu Türkiyeli usta ve çalışanlar oluşturuyor. Şimdilerde Harem’in son faz kazısı bitene kadar ekibimiz 225 kişi oldu. Burada bizimle beraber çalışan Türk olmayan arkadaşlarımız hem işi öğrensinler hem de daha iyi çalışabilsinler diye dörder beşer kişilik gruplar halinde bir iki Türkiyeli ustanın yanına veriyoruz. İş programını bir gün önceden hazırlayıp sabahın en erken saatlerinde iş dağıtımı ve gerekli ekipmanları sağlayıp “Vira bismillah” diyoruz.
Harem-i Şerif’te çalışıyor olmak nasıl bir duygu?
Elhamdulillah tarif edilemez. Harem insanın Allah’ın en büyük ayetlerini temaşa ettiği çok kutlu bir mekân. Dağına taşına saatlerce bakmak bıkkınlık vermez insana. Burada bana ne sıkıntı ne stres gelmiş; ne de gam! İnsanın kalbi sürekli mutmain. Olağanüstü maddi-manevi kazanç ve bereket var... Cenab-ı Mevla’nın Esma-ı Hüsna’sı sanki en azami derecede burada tecelli ediyor. Burada o kadar güzelliklere şahid olmuşum ki ifade edemiyorum. Tabi herkesin istifade derecesi ayrıdır. Rabbim en güzel bir şekilde istifade etmeyi nasip etsin. Âmin.
BEYTULLAH’I İMAR ÇALIMALARI ÇOK ESKİ TARİHLERE DAYANIR
Beytullah’taki güncel inşaat çalışmalarına geçmezden önce bundan önceki genişleme projeleri hakkında bilgi verir misiniz? Mescid-i Haram, son 50-60 yılda ne tür inşaat/mühendislik çalışmalarına sahne olmuş?
Harem-i Şerif çalışmaları çok eskilere dayanır. “Allah’ın mescitlerini Allah’e va ahret gününe iman edenler imar eder” ayet-i kerimesinin mucibince asırlarboyunca Harem-i Şerif’te inşa ve imar çalışmaları yapıla gelmiştir. Çok eskileri sormadınız. Biz, 1400 sene öncesine gidelim… Hz. Ömer (ra) döneminde Beytullah’ta inşa çalışmaları başlamış Hz. Osman (ra) döneminde mezkûr çalışmalar belirli bir noktaya kadar getirilmiş. Emeviler döneminde de devam eden tavaf alanı genişletme çalışmaları için çalışmalar olmuş.
Yakın döneme gelecek olursak… Son 50–60 yıl içinde ise Melik Abdulaziz zamanında Mescid-i Haram’ın en kapsamlı binalarından biri yapılıyor. Hemen revakların arkasında Mescid’i çepeçevre kuşatan ve Say hattını da Mescid’e dahil eden büyük bir çalışmadan söz ediyorum. Şimdilerde ise bu yapı yenileniyor. Daha sonra ise Mescid’in Rükn-u Şami ile Rukn-u Yemani cihetinde Kral Fahd’ın üç yüz bin kişilik eklentisi oluyor. Bu kısım Abdulaziz genişletmesinden daha yeni olduğu için sökülmedi. En son ise Kral Abdullah’ın iki cihette ve sonraları devam edeceği söylenen genişletmesi oldu. Bunlardan ilki Şamiya’da yapılan yeni büyük bina. İkincisi ise Melik Abdulaziz’ın yaptırdığı Mescid’in yenilenmesi... İç açıklık olarak daha geniş ve modern bir bina. Büyük oranda bitti.
Mevcut genişletme faaliyetleri hakkında genel bilgiler verir misiniz? Çalışmaların temel çıkış noktası/gayesi nedir?
Az önce de belirttiğim gibi iki yönlü çalışma. Söküm ve yenilenme ile tamamıyla yeni bina yapımı olarak devam eden bir çalışma. Burada hem eskiyen ve ömrünü tamamlamak üzere olan binanın yenilenmesi, özellikle soğutma&havalandırma ve iç açıklık hususlarında daha iyi özelliklere sahip bir bina olarak yenilenmesi ve de artan Hacı ve Umreci hizmetini görecek yeni bir bina ihtiyacı... Bu minvale ise girişilen Şamiya projesi var. Tavaf alanında kot farkları ve kolon izdihamı yüzünden de sıkıntı çekilen hususların da kaldırılması amaçlanmıştır.
HAREM-İ ŞERİFTE AYNI ANDA BİR BUÇUK MİLYON MÜSLÜMAN NAMAZ KILABİLECEK
Bu noktadan hareketle şu ana kadar neler yapıldı? Teknik bilgiler ve kapasite hakkında malumat verir misiniz?
Melik Abdulaziz’in yaptırdığı mescid yenilenme safhasında özellikle kolon açıklıkları artırıldı. Eski Mescid’in kolon açıklıkları 5-7 metre arasında değişirken şimdi 25–30 metreye kadar çıkıyor. Yani Mescid içerisinde hem namaz kılanlara daha fazla yer açıldı hem de içerieden tavaf mümkün oldu. Kot farkının kaldırılması da tavaf kapasitesini artırdı. En üst katta ‘cantilever’ tasarlanan balkonumsu yapı da tavaf ve namaz kapasitesine katkıda bulundu. Bir de ikinci katta bir asma kat yapıldı. Bütün bunları beraber düşünürsek şöyle rakamlar vermek mümkün. Mescid’de aynı anda namaz kılabileceklerin sayısı 1.5 milyon olacak. Ve bir saatte tavaf yapanların sayısı 70 bin iken bu sayı 130 bine çıkacak Allah’ın izniyle.
Tavaf alanında ne tür düzenlemeler/genişletme çalışmaları yapıldı?
Tavaf alanında Mescid ile tavaf alanı kot seviyesi ortadan kaldırıldı. Kolon yoğunluğu sebebiyle izdihamı ortadan kaldırmak için Safa–Merve arasında kalan revakların yapımı askıya alındı. En alt kat ile tavaf alanı kot farkı ortadan kaldırıldığı için orası da tavaf alanına dâhil görülebilir. Müezzin mahfilleri ise revakların bir parçası oldu artık.
Projenin ne kadarı tamamlandı? Bundan sonra sırada neler var?
Tavaf alanı genişletilmesi ve eski mescidin yenilenmesi çalışmalarının büyükbölümü tamamlandı geriye neredeyse üçte birlik bir kısım kaldı. “Şamiya” dediğimiz arkada bulunan yeni binanın kaba inşaatı bitti şimdi ince işler devam ediyor. Aslında sırada nelerin olduğunu tam manasıyla tahmin edemiyoruz. Her an her şey olabiliyor burada. Ama şimdilik diyebilirim ki Cidde yönünde kalan Dar-ul Tevhid ve Hilton binalarının da yıkılıp piazza yani avlu yapılma durumu var.
Yıkım sırası Kral’ın sarayına da gelecek mi?
Herkesin merakla beklediği Kral’ın sarayının akıbeti ise kesin olmamakla birlikte yıkılacağı yönünde güçlü söylentiler var.
Türk hacıların Beytullah’taki “buluşma yeri” olan Müezzin Mahfilleri söküldü. Yeni Müezzin Mahfilleri nerede olacak? Eski mahfillerin yerine neler gelecek?
Yeni müezzin mahfilleri önceki gibi yine iki tane. Türklerin buluşma yeri olan Rükn-ü Yemani ile Rükn-ü Hacer-ül-Esved arasındaki makama bakan müezzin mahfili yerinde kalacak. Aynı yerde tekrar inşa edilecek. Burası son fazda sökülecek. İnşallah bu sene içerisinde yeniden inşa etmeyi hedefliyoruz. Fakat onun mukabilindeki mahfil (yani Altınoluk’a bakan mahfil) yer değiştirdi.
Nereye alındı?
Say hattı tarafına kaydırıldı. Şu an Makam-ı İbrahim’in sağ arkasında kalıyor. İnşası devam etmekte…
Yeni müezzin mahfillerinin özellikleri hakkında bilgi verir misiniz?
Müezzin mahfilleri eskiden revakların içinde sonradan eklemlenmiş bir yapıydı. Şimdi ise bizatihi revakların bir parçası olacaklar. Girişleri döner merdivenle alttan değil bir köprücükle üst kattan yapılacak. Altı tamamıyla hacılara ve tavaf edenlere açık olacak. Mahfillerin kapalı kısmı, altı kubbe altında bulunuyor. Önlerinde ise üç kubbe altında tarihi sütunların kullanıldığı bir yapı olacak. Kapalı kısım (kubbeler hariç) betonarme yapıldı. Şimdilerde çok şükür kubbeler öncesi son betonumuzu dökmek üzereyiz. Demir işi bitti. İnşallah Rabb-i Müteâl muvaffak eder.
“Mevcut çalışmaların akabinde Harem-i Şerif nihai halini almıştır?”şeklinde bir cümle kurmak mümkün müdür?
Bunu hiçbir zaman diyemiyoruz özellikle bütünü için ama belki tavaf alanı ve tavaf alanına bitişik revak ve eski Mescid için bunu diyebiliriz.
BİR SABAH UYANDIĞIMIZDA ZEMZEM TOWER’İ YERİNDE BULAMAYABİLİRİZ
Beytullah’ın hemen yanında, kutlu mabedin üzerine gölgesinin düştüğü Zemzem Kulelerinin geleceği hakkında bilginiz var mı? Uzun vadeli planlarda; 2035 planında Harem-i Şerif kompleksine dâhil mi bu heyula?
Ortada dolaşan kesin bilgiler değil ama burada değişim o kadar çok hızlı ve ani oluyor ki bir sabah kalktığımızda Zemzem Tower’ı bulamayabiliriz. Burada alışveriş yaptığım birçok çarşının ve dolaştığım mahallelerin çok kısa sürede yıkılıp süpürüldüğüne şahit olmuş biri olarak bu iddiam hiç de gerçekten uzak görülmemeli.
Âlimler, Zemzem Kulelerine nasıl bakıyor?
Aslında burada bütün âlimler adına konuşmak haddim değil ama en çok hoşuma giden Mekke-i Mükerreme’de mukim allame bir zatın (isim vermemem daha doğru sanırım) bu konuda söyledikleri çok önemli. Çok isabetli. Dedi ki: Resulullahsallallahu aleyhi ve sellem buyurmuş ki ‘Ümmetim dalalet üzere birleşmez’. Bu zemzem kulelerini görüp de beğenen hiçbir Müslüman göremezsiniz. Ya bunları istememiş ya da Kâbe’den uzak olmasını istemiştir. Bu dahi bu kulelerin bu kadar yakına yapılmasının caiz olmadığını gösteren büyük bir delildir.”
SOSYAL MEDYA’DA DOLAŞAN HAREM-İ ŞERİF PROJELERİ “SANAL”
Sosyal medyada dolaşan meşhur Beytullah kompleksi fotoğrafı var. Bu fotoğrafın ne kadarı gerçek, ne kadarı kurgu?
Bunun gibi birçok fotoğraf ve animasyon dolaşıyor sosyal medyada. Bunların ekseriyeti insanların bu meyanda çizip bir teklif mahiyetinde sosyal medyaya koyduğu çizim ve animasyonlardan ibaret. Birçoğu çok uçuk projeler. Tabi şu an, şimdiki genişletme projesinin daha da genişletileceğine neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Fakat son dakikaya kadar da bunun ne tür bir proje olacağı belli olmaz.
Suud yönetimi Osmanlı eserlerine yönelik bir yıkım politikası izliyor mu? Ecyad kalesi ve Osmanlı revakları arka arkaya gelince akıllara böyle bir istifham geliyor…
İnnem’al e’malu bin-niyyat… Ameller niyetlere göredir. Elbet kimsenin kalbini okuyamayız fakat zahire bakıp hüküm vermek gerekirse böyle bir şeyin olmadığını söyleyebilirim. Hem zaten hüsn-ü zan’la memuruz. Suudiler burada Harem-i Şerif için her şeyi yıkarlar. Burada çok gördüm. Yeni tamamlanmış ve o sene hizmete başlayacak birçok lüks hotel, pansiyon, çıkan genişletme projesi için anahtarlarını yönetime teslim edip gittiler, hiçbiri diretmeden. Çünkü Kâbe’ye inanılmaz derecede saygıları vardır. Mahalleler, çarşılar, semtler kaldırıldı. Hatta Cebel-i Ömer gibi dağlar indiriliyor. Hem öyle bir politikaları olsaydı Revaklar bugüne kadar dahi kalmazdı. Şimdi biz söküm aşamasında görüyoruz. Suudilerin zamanında revakların birçok noktasını tamir ve restore ettiğini. Hatta uyumluluk olsun diye arkasındaki bina ile arasında yeni kubbeler dahi eklenilmiş. Şimdi böyle bir politikaları olsaydı tamir ederler miydi? Hayır. Hem Kâbe’ye kısmen daha uzak olan (yürüme 20 dakika mesafede olan) Ma’abda’da bulunan ve zamanında Osmanlı kışlası olarak kullanılmış yapı hâlâ ayakta. Bunun gibi Medine-i Münevvere’de Amberiye Camii, Tren İstasyonu yıktırılmadı. Hatta inşallah önümüzdeki günlerde Osmanlı Kışlası ve Amberiye Camii gibi yapılar restore edilecek. Bu minvalde Türk şirketleri ile görüşmeler başlatıldı.
HAREMEYN-İ ŞERİFEYN’DE OSMANLI HAYIRLA YÂD EDİLİYOR
Halkın, Harem-i Şerif’e ibadete gelenlerin Osmanlı eserlerine bakışı nasıl?
Bir kere burada herkesin; yedi kıtadan gelen Müslümanların Osmanlı’ya inanılmaz bir sevgi ve hayranlıkları var. Hayırla yâd edilir ecdad, elhamdulillah. Osmanlı’nın Haremeyn-i Şerifeyn’e gözü gibi baktığına inanılır, zaten öyledir. Bu minvalde ecdadın Haremeyn’de yaptığı eserlerde ihtiyacı karşılama ve Harem’e saygının müthiş bir şekilde birleştirebildiğine inanılır. Örneğin revaklar Kâbe’ye çok yakın ve çok güzel bir eser olmasına rağmen sadeliği ile Kâbe-i Muazzama’yı gölgede bırakmıyor ve nazarları Kâbe’den alıp kendine çekmiyor. Hiçbir noktası Kâbe’den daha yüksekte yapılmamış. Böylelikle Kâbe’nin etrafında güzel bir gerdanlık gibi duruyor. Öyle ki Melik Abdullah, revakları muhakkak yeniden yapılması ve o havanın bozulmaması talimatını vermiş. Hem başka bir nokta var ki çok güzel… Arapların ekserisinin Osmanlı’ya düşman olmadığını göstermesi açısından da önemli... Bazıları (ki tanık oldum) bu eserlere Osmanlı eseri denilmesinin iftirak ve parçalayıcı olduğunu ve bu eserlere “İslam eserleri/İslam’ın eserleri” denilmesinin daha doğru ve bütünleştirici olacağını söylerler.
Buradan, sorumluluğunuz nezdinde olan Osmanlı revaklarına geçelim. Bildiğim kadarıyla revaklar Abbasi döneminde inşa ediliyor. Osmanlı da revakları restore ediyor. Revakların tarihi hakkında elinizde ne tür bilgiler bulunuyor?
Aslında Osmanlı revakları hakkında kapsamlı bir arşive sahip değiliz. Elimizde parçalı bilgiler bulunmakta. Farklı tarihlerde yapılan yazışmalardan anladığımız kadarı ile ilkin Abbasi halifesi Mehdi’nin talimatıyla birçok belde ve ülkeden getirtilen mermer sütun, başlık ve kaidelerle Kâbe’nin etrafına üstü düz olarak ahşap ve hurma lifleri ile kapatılmış bir sistemde yapılır revaklar. Yani kemer ve kubbe sistemi yok. Gerçekten de getirilen sütün, kaide ve başlıklar çok farklı tarihlere ve İslâm medeniyetlerine aittir. Tam bir kültür mozaiği yani… Tezyinat unsurlarında Yunan’dan Roma’ya; Mısır’dan Anadolu’ya kadar alınan ve İslam şuuru katılarak stilize edilen pek çok motif vardır. Sonraları gölgelik için kullanılan ahşapların çürümesi sebebi ile ilkin 1570’lerde II. Selim zamanında başlanılıp III. Murat zamanında bitirilen kemer-aslangöğsü-soğan kubbe sistemi ile Osmanlı bu sütunların üstünü örtmüştür.
Mimar Sinan’ın Hac ziyaretine gittiğini ve bir müddet Hicaz’da kaldığını biliyoruz. Revaklara Mimar Sinan’ın eli değmiş mi?
İşte Osmanlı revakları denilmesinin sebebi budur. Kesin olmasa da bu kemer-kubbe çizimlerinin Mimar Sinan’a ait olması ihtimali yüksektir.
OSMANLI REVAKLARI RESTORASYONUN ARDINDAN HAREM’DEKİ YERİNİ ALACAK
Osmanlı revakları konusu çok tartışıldı? Revaklar söküldü? Nereye götürüldü? Üzerinde ne tür çalışmalar yapıldı/yapılıyor? Revaklar tekrar nereye monte edilecek?
Revakların tarihi sütun, kaide, başlık, Lafz-ı Celal, damla rozetler, lafz-ı ayât, parapetler, cephe ve kemer taşları gibi mühim kısımları itinalı bir çalışma ile sökülüp Müzdelife ve Arafat arasında bulunan restorasyon atölyesinde restore edilip özenle muhafaza ediliyor.
Şimdi ise yapım fazında hazırladığımız betonarme ayakların üzerine konulmak üzere Allah izin verirse tekrar tavaf alanına getirilecekler. Revakların planında biraz değişiklik olsa da inşallah tekrardan kullanılacaktır sökülen tarihi parçalar... Burada tabii belli bir muayene aşamasından geçirilecekler getirilmeden önce.
Osmanlı revaklarını sökünce ne gördünüz? Nasıl bir malzeme kalitesiyle karşılaştınız? Demirin, çeliğin, kurşunun, Horasan harcının mukavemeti üzerine neler söylemek istersiniz?
Osmanlı revaklarında tam anlamıyla kusursuz bir inşa örgüsü gördük. Kullanılan malzemeler özellikleri bakımından devrinin en iyileri. Hatta anlatıldığına göre buradan söküm esnasında çıkarılan kurşunlar ile şimdi dünya üzerinde bulunan en iyi kurşun kıyaslanmış. Sonuç: Osmanlı döneminde kullanılan kurşun çok daha iyi çıkmış testlerden. Taşlar yine öyle... Eski taşlarımız daha sert ve iyi özellikler gösteriyor. Fakat burada şu hususu izah etmek gerekir ki taşlar zamanla kendini toparlayıp daha da setleştiği için eski taşların yenilerinden daha iyi olması normaldir. Belki de sebep budur. Biz de Osmanlı’ının çıkardığı yerden çıkardığımız için Allah’ın izniyle uzun bir ömür bekliyoruz. Bir de harc örneğini verelim. Siz yaklaşık beş yüz senelik bir harçtan kolayca söküm beklersiniz değil mi? Ki öyledir de... Bazı tarihi yapılarda neredeyse kendiliğinden düşüverir harçlı malzemeler. Fakat biz burada hâlâ güçlü bir mukavemetle karşılaştık.
500 yıl nasıl olmuş da dayanmış?
Taş yapıların genel ortalama o kadar ya da biraz daha fazla denilebilir. Ama burada şaşırılacak olan şey bu yapının bir 400-500 sene daha durabileceği idi. Sahasında uzman analistlerin yaptığı analizler bunu gösterdi. Bununla beraber bazı kısımları tamirat ve restorasyon görmüştür.
HAREM-İ ŞERİF İNŞAATINDA KULLANILAN BETONUN ÖMRÜ MAKSİMUM 150 YIL
Bugün kullandığınız malzemenin ömrü ne kadar?
Taş ve mermerin 500- 600 sene kadar ömürlerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bu sistemin en kısa ömürlü malzemesi kullandığımız beton. Dolayısıyla yapının ömrünü belirleyen parametre beton. C85 kullanıyoruz. Bunun da ömrü 100–150 sene.
Eski Revakların bu kadar dayanıklı malzeme ve harçla yapılabilmesini nasıl izah ediyorsunuz?
Ben ihlâs sırrı olduğuna inanıyorum. Burada delilim şudur: Ayet-i Kerime’de "Yoksa kötülük işleyenler, ölümlerinde ve sağlıklarında kendilerini iman edip salih amel işleyen kimseler ile bir mi tutacağımızı sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar. " (Casiye-21) buyurur, Rabbimiz. Ben de şimdi soruyorum. Her bir taşı besmeleyle alan, besmeleyle kesen, abdestsiz çalışmayan-çalıştırmayan, bir kubbe yapana kadar 40’a yakın hatim indiren kimselerin yaptığı işle şimdiki ekseri namazsız-abdestsiz küfürbaz mühendislerin el attığı işlerdeki muvaffakiyetler hiç bir olur mu? Allah Azze ve Celle elbette bir tutmaz onları ki tutmamış da... Hem yaşamlarında, hem işlerinde, hem vefatlarında….
EL EMEĞİ GİBİSİ YOK
Bir de şu da var ki makine ile işleyenle alın teri dökülerek işlenen malzemeler kesinlikle aynı olmuyor. Rahmetli babam demirci idi. Bilirsiniz, demircilik Hz. Davud Aleyhisselam’ın mesleğidir. Babam ocakta demiri kaynatır, örste döverdi. Çiftçiler için balta, keser ve benzeri her türlü zirai aleti ustalıkla çıkarırdı. Çekiciyle beraber alın terini de dökerdi sanatına. Fakat aynı malzeme daha kesin hatlarla fabrikalarda üretilirdi. Belki daha kaliteli çelikten ve demirden ama fabrikasyon üretim babamın elinden çıkanlar gibi olmazdı. O yüzden fabrika üretimi çok daha ucuz olmasına rağmen çiftçiler, yüzünü bizim dükkândan ve diğer demirci ustalarının mekânlarından çeviremezdi. Esasen Cenab-ı Mevla’nın, el emeği ve alın terine ayrı bir rahmeti ve fazlı var. Kazancı daha bereketli ve rızkı daha yatıştırıcı oluyor. Bu da şimdi herkesin çevresinde gözlemleyebileceği ayrı bir nokta bence.
GÜNÜMÜZDE OCAKLARDAN OSMANLI DÖNEMİ KALİTESİNDE TAŞ ÇIKMIYOR
Osmanlı, revaklardaki taş bildiğim kadarıyla Cidde yakınlarında Şümeysî köyünden çıkarmış. Taş rezervi geride kalan asırlar boyunca nasıl muhafaza edilmiş? Şimdiki zamanda ocaklardan Osmanlı dönemi kalitesinde taş çıkıyor mu?
Evet. Taş rezervleri hâlâ canlı. Burada yerleşim yerlerinden uzak olmasının, ekser dağlık, tepelik olmasının ve her dönemde buradaki insanların ihtiyaçlarına cevap vermesinin etkisi var. O yüzden tarih boyunca canlılığını yitirmemiş. Şumeysi’de her dönem çalışan ocaklar olmuş ve hâlâ var. Fakat günümüzde Osmanlı döneminin kalitesinde ve sertliğinde taş çıkmıyor.
Taşı aynı yerden aldığınız halde aynı kalite sizce niye elde edilemiyor?
Taş çıkarıldıktan sonra da kendini toparlamaya devam eden bir malzeme. Osmanlı beş yüz sene önce çıkarmış. Dolayısıyla bu süreçte taş giderek daha iyi bir dayanıklılık ve doku yakalamış olabilir. Şimdi çıkarılan taşların da zamanla kendini toparlamasını bekliyoruz ama Osmanlı taşları kadar iyi bir keyfiyet yakalarlar mı onu da dünyanın ömrü yeterse belki nesl-i âtî görecek.
BEYTULLAH’TA MİRAC’IN İZİNİ; EFENDİMİZİN (SAV) KOKUSUNU BULDUK
Tüm bu çalışmalar esnasında revaklarda, Harem-i Şerifte olağanüstü bir keyfiyete şahid oldunuz mu?
Resulullah Sallallahualeyhivesselem, Miraç yolculuğunun evvelinde Ümmü Hani Radıyallahuanha’nın evinde Hz. Cebrail Aleyhisselâm tarafından Burak’a bindirilmişti. Tam bu noktaya zamanında bir sütun konulup Miraç yolculuğunun başlangıç işaretlenmiş ve ziyaretçiler tarafından bilinirdi. Fakat sonraları bazı çalışmalardan sonra belki de kasıtlı olarak o sütun, diğerleri gibi kaplanılıp kapatılmış. Söküm esnasında mezkûr sütunun etrafını açtığımızda etrafa mis gibi kokular yayıldı. Diğer hiçbir sütunda böylesi bir güzel koku yoktu. Sonra açmaya devam ettik. Altındaki kum, mermer hepsi güzel kokuyordu. Sonraları kazılar devam ettikçe oradaki kokunun devam ettiğine şahit olduk. Her yerden ziyaretçi akını oldu buraya. Üniversite profesörlerinden işçisine kadar herkes el ve yüz sürdü bu mübarek mekâna.
Bu kokuyu nasıl izah ediyorsunuz?
Allah’tan bir fadl ve Habib-i Ekrem’ine (sav) bir ikram. Resulullah Sallalahualeyhivesellem’in hatırasını taşıma şerefine sahip her yerde buna benzer koku vardır. Mesela Efendimiz Aleyhisselam’ın dünyaya teşrif ettiği ve şimdilerde kütüphane olarak kullanılan Beyt-i Mübarek’e girerseniz içeri başka kokar ve tam doğduğu oda olan müdüriyet odasına girerseniz orası ise bambaşka kokar. Ya da Uhud Dağı’nda harb sonrası istirahat ve ibadet ettiği mağarayı ziyaret edenler bilirler. Tam Efendimiz Aleyhiekmelutahiyyat’ın istirahat ettiği, namaz kıldığı kaya bambaşka kokar. Herkes bu kokunun hiçbir kokuya benzemediğine kâildir. Yani dediğim gibi Allah’ın Resul’une verdiği bir ikram.
Son olarak Harem-i Şerif’ten okuyucularımıza, Türkiye’ye nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?
Harem-i Şerif hoştur, güzeldir. Hizmeti de elbette ki apayrı bir şereftir. Lakin bundan daha üstün dereceler vardır ki herkes her yerden Allah’ın izniyle bunları elde edebilir. Özellikle evlerindeki iki Kâbe’ye dikkat etsinler, hizmetlerini görsünler. Yani cennetin rükünleri olan anne-babalarına... Ben kasemle söylüyorum, babamın eline verdiğim bir çay kadar hizmeti bu azim hizmetlerden üstün görürüm. Veysel Karani, Resulullah’a (sav) o kadar yaklaşmışken annesine verdiği bir söz hatırına geri dönmesi ve hizmetinde kusur etmemesi hakkında buyurmuş ki Efendimiz (sav): “Benim dinime bağlılığından dolayıdır.”
İkinci büyük hizmet ise Allah yolunda cihattır ki Allah Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: “Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram'ı onarmayı, Allah'a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Hâlbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. İman edip de hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler, rütbe bakımından Allah katında daha üstündürler. Kurtuluşa erenler de işte onlardır.” (Tevbe 19 -20).
Rabbim hepimize dünya ve ahirette saadet ve üstün dereceler ihsan eylesin. Âmin.
İlginiz için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim. Allah razı olsun.