Ertuğrul ACAR'ın haberi
Milliyet'in başyazarı Güneri Civaoğlu, parayı bastırıyor, söyleşiyi yapıyor. Hem Milliyet'te hem de Kanal D'deki 'Durum' programında yayınlıyor... Dahası da var...Önce konuya giriş için kısa bir hatırlatma yapayım...
Mehmet Ali Ağca'nın TRT Haber'de yayınlanan ve Rıdvan Memi'nun sunduğu 'Kozmik Oda'da canlı yayına çıkmasına en sert tepki, Milliyet gazetesinden geldi. 'KATİL AĞCA'YA TRT ŞEFKATİ' manşetiyle verilen haberde, TRT sert bir şekilde hedef alındı.
Peki Milliyet'in, TRT'ye isyanı ne kadar gerçekçi?
Bu sorunun cevabını gazete arşivleri veriyor...
CİVAOĞLU 20 BİN DOLAR ÖDEDİ...
Yılmaz Özdil'in Sabah gazetesindeyken yazdığı bir yazıdan başlamak gerekiyor... Özdil bakın ne yazmış 19 Ocak 2006'da...
"Peki "Mercedes'i kim tahsis etti" gibi soruları en çok kim soruyor mesela? Milliyet. Haklıdır. Çünkü o kurşunlar hepimize sıkıldı... Ama katledilen kişi Milliyet'in Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı. İşin doğası gereği, olayı en yakından takip etmek, katili destekleyenleri afişe etmek, en çok Milliyet'in görevi...
Ve şu anda masamda bir belge var. Bir banka dekontunun faksı... Üzerinde, "şu şu isimli gazetecinin, Mehmet Ali Ağca ile şu Cezaevi'nde şu şu tarihinde yapacağı röportajın gerçekleşmesi halinde şu şu kişiye ödenmesi için 20 bin dolar bloke edilmesi işlemi" yazıyor...Yani diyor ki banka dekontu, "gazeteci 20 bin doları yatırdı, röportaj olursa, parayı alabilirsiniz..."
Hadi şunu da yazalım, parayı alacak kişi Ağca'nın ailesinden...
Peki gazeteci kim? Şu anda Milliyet'te köşe yazarı... Abdi İpekçi'nin Milliyeti'nde..."
Güneri Civaoğlu Özdil'in bu yazısı üzerine 20 Ocak 2006'da şu satırları kaleme almış ve söyleşi için Mehmet Ali Ağca'nın annesine para ödendiğini kabul etmişti. Gerekçesi ise, "Bu röportaj, sadece aziz Abdi İpekçi'nin katlinin arkasındaki gerçekleri ortaya koymak amacını gütmekteydi." idi...
...Yapımcı Namık Koçak, Kanal D televizyonu yöneticileriyle görüşerek, ancak röportajın yayınlanmasından sonra annesinin banka hesabına gönderilmek üzere bir ödeme onayını almış. Daha sonraki günlerde, programımızın yayıncısı Kanal D tarafından, Ağca'nın annesine resmi belgelerle ve banka havalesi yoluyla bu ödeme yapılmış bulunuyor. Bu saçma iddialar karşısında her şeyin açık, yasal ve belgeli olmasına özen gösterilmesinin yararı ortaya çıkmakta. Çünkü görülüyor ki, Adnan Ağca'nın iddia ettiği gibi gizli kapaklı bir tavır -başkaları varsa bilemem ama- bizim için kesinlikle söz konusu değil.
Akşam Gazetesi'nde yazan Oray Eğin ise 21 Ocak 2006 tarihinde, o ana kadar ortaya çıkan bilgileri Yılmaz Özdil'in elindeki banka dekontuna gönderme yaparak biraz daha detaylandırıyordu. Eğin'in verdiği önemli bir bilgi ise Yılmaz Özdil'le ilgiliydi...
"Yılmaz Özdil`in de elinde bulunan banka dekontunun nasıl elden ele dolaştığını biliyor musunuz? 22 Haziran 2000 tarihli Özgür Politika gazetesinin haberine göre, Mehmet Ali Ağca`nın kardeşi Adnan Ağca bir basın toplantısı yapıyor, kardeşini ziyarete gittiğini ve bunların parasının da Milliyet tarafından ödendiğini söylüyor. Ve bir bilgi daha veriyor: `Benzer teklifler atv`den de geldi.` Yılmaz Özdil`in bizzat haber yayın yönetmenliğini yaptığı atv`den...
Kardeş Ağca aynı toplantıda Dış Ticaret Bankası`nda Müzeyyen Ağca`ya ödenmek üzere 20 bin doların bloke edildiğini gösteren dekontun da fotokopisini dağıtıyor. Özdil`in elindeki belge de işte bu."
Bu aşamada Milliyet'e 'Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu' diyesim geliyor...
Ama demiyorum...
Ne denmesi gerektiğini size bırakıyorum...
ARŞİVLER YALAN SÖYLEMEZ!
Aşağıda alıntıladığım yazıların hiçbir yerine dokunmamaya özen gösterdim. Kesme biçme yapmadım. Herşey açıkça ortada dursun diye...
İşte Güneri Civaoğlu'nun 2 Şubat 1997 tarihinde Milliyet'te yayınlanan başyazısı...
Öldür Emri Ankara'dan
MEHMET Ali Ağca, masada tam karşımda oturuyordu. Saçları iyice kırlaşmıştı. Saçları gene kısa ve öne taralıydı. Yüz hatları aynıydı. Göz göze geldik.
Sorulara başlayacaktım. Ama bakışlarım ellerine çivilendi. Sağ ve sol ellerinin parmaklarını birbirinin içine geçirmişti. Kenetlenmiş ellerini masanın üzerine koymuştu.
Bu eller, Sevgili Abdi İpekçi'yi öldüren ellerdi.
Ürperdim.
20 yıla yakın süredir içimde biriken tepkinin lav dalgaları gibi beynime yükselmekte olduğunu hissettim. Şöyle başladım konuşmamıza:
"Mehmet Ali Ağca...
Çok değerli bir meslektaşımızı öldürdünüz. Bana ve benim gibi tüm meslektaşlarıma büyük üzüntü verdiniz. Hala bu acıyı yaşıyoruz. Şu görüşme dahi içime kolay kolay sinmiyor.
Ancak...
Buna rağmen gazetecilik ve insani nedenlerle ve de bugüne kadar işlenmiş gaddarca cinayetlerin aydınlanmasına belki de katkınız olur düşüncesiyle karşı karşıyayız. Günahınızın belki kefaretini ödeyebilmeniz için samimi cevaplar veriniz."
Bu sözlerim sürerken Ağca, zaman zaman ayağa kalkmaya çalışıyor, "Ben masumum. Hayır" diye direnmeye çalışıyordu.
"CANİ... KATİL..."
"BEN masumum. İpekçi'yi öldürtenler özgür. Belki onlara kesinlikle dokunulamaz" diyordu.
Kendisine itiraflarını ve olay yerinde tatbikat çekimleri gibi bazı kanıtları anımsattım.
Ağca, bütün bunlara tepki gösteriyordu. Böyle konuşmaya baskı ve işkence altında zorlandığını iddia ediyordu.
Bunun üzerine bir öneride bulundum:
"O halde - İpekçi gibi değerli bir insanı öldüren, aşağılık bir canidir - sözüme katılıyor musunuz?
Bu sözü siz de tekrarlayın."
Tekrarlamak istemedi.
Neler söylediğini buraya uzun uzun yansıtamıyorum. Akşam Kanal D'deki DURUM programında izlemenizi salık veririm.
"ÖLDÜR" EMRİ
AĞCA, İpekçi'nin öldürülme nedenini siyasi bir sorunla açıklıyor.
Ağca'ya göre "Türkiye o sıralarda hızla ihtilale gidiyordu. Komünistler, bu ihtilalde bertaraf edilecekti. O nedenle hareket desteklenmeliydi."
Ağca, bana "Evren'in ve komutanların bu düşünceleri kesinlikle bilmediklerini" de söyledi.
İpekçi cinayetine dönelim... İpekçi, Ecevit'in çok yakınıydı ve Ecevit üzerinde etkili bir gazeteciydi.
İpekçi bir akşam, bana:
"Sen de benim gibi AP - CHP büyük koalisyonunun destekleyen yayınlar yapmalısın. Ancak... Büyük ve güçlü koalisyon kurulursa terörün üstesinden gelinebilir, demokrasi korunabilir" önerisini yapmıştı.
Ağca'nın bana "İpekçi cinayetini işletenlerin amacı, Türkiye'yi 12 Eylül'e sürüklemekti" sözlerini bu açıdan yorumluyorum.
Hatta...
Ağca "Asıl hedefin Ecevit olduğunu... Ancak kendisinin karşı çıktığını... Bunu yaparsanız sizi ihbar ederim" dediğini söyledi.
Ağca "Ecevit'i öldürmekten vazgeçtik. Çünkü Türkiye'de iç savaş çıkardı" dedi.
İKİ İHBAR
ASLINDA o yıllarda Ecevit'e iki suikast girişimine de dikkatleri çekmeliyim. Birini devrin Başbakan'ı Süleyman Demirel, gizli mektupla Ecevit'e duyurmuştu.
Diğeri Çiğli Havaalanı'nda Ecevit'e sıkılan fakat yanlışlıkla yanındaki Mehmet İsvan'ın bacağına saplanan zehirli mermiyle suikast girişimiydi.
Ecevit akşam DURUM'da bunları ayrıntılarıyla anlatacak.
MARİNİ DİYOR Kİ;
BÜTÜN bunlar akıl almaz şeyler.
Zaten Ağca da Abdullah Çatlı'nın yabancı istihbarat örgütleriyle ilişkilerini söylüyor.
Kendisinin bir yandan CIA öte yandan Bekir Çelenk'in dahil olduğu doğu bloku kaçakçılık ve gizli servis ilişkilerini de inkar etmedi.
Bunlar çok karışık konular.
Hukuk ise kanıt ister...
Ancak... Derme çatma bir örgütle karşı karşıya olmadığımız da açıkça görülüyor.
Ağca, bütün bu dış örgütlerin Türkiye bağlantılarının başında Abdullah Çatlı'nın olduğu kanısında. Çatlı'ya hayran. Çatlı'dan müthiş korkuyor. Çatlı'ya büyük saygı duyuyor.
Ağca'yı müebbet hapse mahkum ettiren savcı Marini de bu akşam canlı yayında konuğumuz... Bana Ağca için "Sorgulamalarda aslan kesiliyordu... Ama Çatlı'yla yüzyüze getirildiğinde kuyruğunu bacaklarının arasına alıp büzüldü. Küçük bir kedi yavrusuna döndü" dedi.
Marini'ye göre; Ağca davasında sadece Ağca değil, gizli örgütler hatta onların arkasındaki büyük devletler bile adeta yargılanıyordu.
http://www.milliyet.com.tr/
GÜNERİ CİVAOĞLU'NUN 20 OCAK 2006 TARİHLİ MİLLİYET'TEKİ YAZISI
5 yıl önce / 5 yıl sonra
1997'de İtalya/Ancona Cezaevi'nde Mehmet Ali Ağca ile bir TV röportajı yapmıştım. 5 yıl kadar önce, Ağca'nın kardeşi Adnan Ağca tarafından bazı isimler ve medya kuruluşları sayılarak bu röportaj bağlamında benim de adım şu garip iddiaya konu edilmişti:
"Medya tarafından Ağca ile röportajlar için, 1987'den başlayarak birçok kez ödemeler yapıldı. Suç ortakları onlar mı?" diye soruyordu.
O zaman Adnan Ağca'nın iddiaları ve diğer meslektaşlarımın yanı sıra benim de açıklamam, 22 Haziran 2000 tarihli Milliyet'te "Kardeş Ağca saçmaladı" başlığı altında yarım sayfa yayımlanmıştı. (Sayfa: 19)
Galiba o açıklamamı yeniden ve aynen yayımlamak gerekli oldu.
İşte 5 yıl önceki açıklama:
"Kanal D televizyonunda hazırladığım Durum programında yayınlanmak üzere Mehmet Ali Ağca ile röportaj yapmamıza, İtalya Adalet Bakanlığı, Ağca'nın da 'evet' demesi koşuluyla izin vermişti.
Yapımcı firmanın sahibi Namık Koçak, bu amaçla Ağca'nın kardeşi Adnan Ağca'yı İtalya'ya göndermiş.
Ekiple birlikte Ancona'ya gittik. Ancak orada son anda Ağca'nın kardeşi Adnan Ağca, Koçak'tan önce kendisine bir ödeme yapılmasını istemiş. Koçak'a, 'olumsuz görüş' bildirdim. Adnan Ağca, bunun üzerine yapımcı Namık Koçak'a, 'ödemeyi ağabeyi yüzünden yıllarca dışlanan ve çok zor durumda olan annesi için insani nedenlerle istediğini' söylemiş. Böyle bir para konusunu, Ağca'nın kardeşi ya da bir başkasıyla tek kelime bile konuşmuş değilim.
Ama o aşamadan sonraki gelişmeler bilgim dahilindeydi.
Yapımcı Namık Koçak, Kanal D televizyonu yöneticileriyle görüşerek, ancak röportajın yayınlanmasından sonra annesinin banka hesabına gönderilmek üzere bir ödeme onayını almış. Daha sonraki günlerde, programımızın yayıncısı Kanal D tarafından, Ağca'nın annesine resmi belgelerle ve banka havalesi yoluyla bu ödeme yapılmış bulunuyor. Bu saçma iddialar karşısında her şeyin açık, yasal ve belgeli olmasına özen gösterilmesinin yararı ortaya çıkmakta. Çünkü görülüyor ki, Adnan Ağca'nın iddia ettiği gibi gizli kapaklı bir tavır -başkaları varsa bilemem ama- bizim için kesinlikle söz konusu değil.
Bu röportaj, sadece aziz Abdi İpekçi'nin katlinin arkasındaki gerçekleri ortaya koymak amacını gütmekteydi.
Ancona Cezaevi'nde yapılan röportajdaki ödünsüz sorularım ve söylemim anımsanmalı.
Ağca'ya yardım gibi saptırmalar, herhalde amaçlı ama safsatadır."
.........................
Göründüğü gibi röportaj sırasında el altından gizli saklı bir ödeme yok.
İleride "Bize ödeme yapıldı" gibi iddialarda bulunulursa, "Yalan söylüyorsun. Elinde kanıt varsa göster" gibi bir kaçamağa önceden "kılıf" hazırlama kurnazlığı yapılmamış.
Her şey açık. Miktarı, kaynağı ve kime verildiği...
Bürokratik süreç içinde gerçekleşmiş.
Ayrıca...
Koçak'a kardeşi Adnan tarafından, "Annem hasta, ağabeyim yüzünden dışlanmış. Günahsız olduğu halde zaruret içinde" denildiği için ödemenin "sadece annesine" yapılması öngörülmüş.
2000 yılında basın toplantısı yapıldığında da kıvırtma, kaytarma, saptırma yok. Kamuoyundan saklanmamış.
Dünyada da böyle ödemeler gerektiğinde, bu yöntem uygulanıyor.
..........................
Asıl önemli olan içeriğe gelince...
Önce...
Röportajdan şu birkaç söylemi yansıtayım...
GC: "Mehmet Ali Ağca, çok değerli bir meslektaşımızı öldürdünüz."
MAA: "Ben masumum."
GC: "Siz Abdi İpekçi'yi öldürmediğinizi söylüyorsunuz. Peki ona kıyan, dünya çapında bir cani midir?"
MAA: "Yok yok, bu şekilde soruyu kabul etmiyorum."
GC: "Bunu yapan adam aşağılık bir cani midir?"
MAA: "Bizim kimseye hakaret etmeye hakkımız yok. Apocuların kadınları, çocukları öldürdüklerini gördünüz. Bu daha ağır."
GC: "İnsanları öldürenler bizim için canidir. Abdi İpekçi'yi öldüren cani midir, değil midir?"
MAA: "Evet katildir. Savaş suçlusudur ama... İpekçi'nin savaşla ilgisi yok ama Türkiye savaş içindeydi."
............................
Ve sonra...
Programın bitiminde Sibel İpekçi'nin gecenin geç saatlerinde telefonla arayarak teşekkür ettiğini belirteyim.
Başka bir izaha da gerek görmüyorum.
http://www.milliyet.com.tr/
YILMAZ ÖZDİL'İN 19 OCAK 2006 TARİHLİ SABAH'TA YAYINLANAN YAZISI
Dolar...
Ağca ile röportaj yapmak 5 milyon dolar, film çevirmek 8 milyon dolar...
İtalyanlar böyle diyor.
Böyle dediklerine göre, makarnacılarda para bol demek ki...
Halbuki ver bana 500 bin dolar, ben sana Beyoğlu'ndan 50 tane adam bulayım Papa'yı vurmak için...
Hatta üstüne 50 bin dolar daha ver, Vatikan'ı da kökünden yaksınlar...
Hayır, amacım "Türkiye'de katil ucuzdur" demek değil...
Amacım parayı sorgulamak...
Yani, Ağca ile röportaj yapmak için para verilir mi?
Tüm basın sözbirliği etmişçesine "Ben vermem" diyor.
"Ben veririm" diyen yok.
Neden yok?
Çünkü katile para ödemek, hayatını rahat sürdürebilmesi için onu desteklemek bir anlamda...
Katile para verirsek, "Mercedes'i kim tahsis etti" gibi soruları sormaya hakkımız olmaz mesela.
Peki "Mercedes'i kim tahsis etti" gibi soruları en çok kim soruyor mesela?
Milliyet.
Haklıdır.
Çünkü o kurşunlar hepimize sıkıldı... Ama katledilen kişi Milliyet'in Genel Yayın Müdürü ve Başyazarı.
İşin doğası gereği, olayı en yakından takip etmek, katili destekleyenleri afişe etmek, en çok Milliyet'in görevi...
Abdi Bey'e yetişemedim, yaş olarak... Ama Milliyet'te yazı müdürlüğü yaptığım için, bilirim o sorumluluk duygusunu...
Ve şu anda masamda bir belge var.
Bir banka dekontunun faksı...
Üzerinde, "şu şu isimli gazetecinin, Mehmet Ali Ağca ile şu Cezaevi'nde şu şu tarihinde yapacağı röportajın gerçekleşmesi halinde şu şu kişiye ödenmesi için 20 bin dolar bloke edilmesi işlemi" yazıyor...
Yani diyor ki banka dekontu, "gazeteci 20 bin doları yatırdı, röportaj olursa, parayı alabilirsiniz..."
Hadi şunu da yazalım, parayı alacak kişi Ağca'nın ailesinden...
Peki gazeteci kim?
Şu anda Milliyet'te köşe yazarı...
Abdi İpekçi'nin Milliyeti'nde...
Eminim Milliyet yönetiminin 97 yılına ait bu akçeli alışverişten haberi yok.
Çünkü işin daha hazin tarafı şu...
O gazeteci habire, "Abdi'yi öldüreni kimler destekliyor" falan diye atıp tutuyor köşesinde...
ORAY EĞİN'İN 21 OCAK 2006 TARİHİNDE AKŞAM GAZETESİ'NDE YAZDIĞI YAZI
Cıvaoğlu`nun Ağca`ya verdiği para
Perşembe günü Sabah`tan Yılmaz Özdil, Milliyet`in `bir yazarının` röportaj için Mehmet Ali Ağca`nın ailesine tam 20 bin dolar ödediğini yazdı. Medya kim olduğunu biliyordu, ama kendisi bizzat cevap verene kadar kimse ismi ifşa etmedi. Halbuki gizli değildi. Güneri Cıvaoğlu, 1997`de o zamanlar yayımlanan `Durum` programı için Ağca`yla görüşmüş, görüşmenin ayrıntılarını da köşesinde yazmıştı.
Cıvaoğlu, dün Milliyet`teki başyazısında bu paranın belki İpekçi cinayetinde bir ipucu ortaya çıkar diye verildiğini açıkladı ve Yılmaz Özdil`in `Herhalde Milliyet`in bu işle ilgisi yoktur` yorumuna da cevap verdi. Paranın bizzat Kanal D yöneticileriyle görüşüldükten sonra, kanal tarafından ödendiğini söyleyerek. Zaten böyle önemli bir kararı gazeteci patronajın bilgisi ve müdahalesi olmadan, tek başına alamaz.
...
Yılmaz Özdil`in de elinde bulunan banka dekontunun nasıl elden ele dolaştığını biliyor musunuz? 22 Haziran 2000 tarihli Özgür Politika gazetesinin haberine göre, Mehmet Ali Ağca`nın kardeşi Adnan Ağca bir basın toplantısı yapıyor, kardeşini ziyarete gittiğini ve bunların parasının da Milliyet tarafından ödendiğini söylüyor. Ve bir bilgi daha veriyor: `Benzer teklifler atv`den de geldi.` Yılmaz Özdil`in bizzat haber yayın yönetmenliğini yaptığı atv`den...
Kardeş Ağca aynı toplantıda Dış Ticaret Bankası`nda Müzeyyen Ağca`ya ödenmek üzere 20 bin doların bloke edildiğini gösteren dekontun da fotokopisini dağıtıyor. Özdil`in elindeki belge de işte bu. http://www.aksam.com.tr/
Kaynak: Dorduncukuvvetmedya.com