Merkez Bankası'ndan kredi kartı uyarısı

Merkez Bankası tarafından hazırlanan ve yılda iki kez yayımlanan, ''Finansal İstikrar Raporu'' yayımlandı.

Merkez Bankası, 2008 yılının ikinci yarısında YTL'nin değer kaybetmesi, ABD dolarının avro karşısında değer kazanması ve finansman maliyetlerindeki artışlara paralel olarak önümüzdeki dönemde, başta açık pozisyon taşıyanlar olmak üzere, reel sektör firmalarının mali bünyelerinde bozulma ve buna bağlı olarak borç geri ödeme kapasitelerinde gerileme beklendiğini bildirdi.

Merkez Bankası tarafından hazırlanan ve yılda iki kez yayımlanan, ''Finansal İstikrar Raporu'' yayımlandı.

Rapora göre, 2008 yılının Eylül ayında kamu borç stokunun gayri safi yurtiçi hasılaya oranı ile döviz kuruna duyarlı borç stokunun payı azalmaya devam ederken, bu yılın on ayında merkezi yönetim bütçe gelirlerinin harcamaları karşılama oranı ve faiz dışı harcamaların vergi gelirleriyle karşılanan kısmı artış gösterdi.

2009 yılı Programı'nda 2008 yılı merkezi yönetim gelir ve harcamalarının başlangıç hedeflerini aşması ancak, merkezi yönetim bütçe açığının azalması öngörülüyor.

Bununla birlikte, merkezi yönetim gelirlerinin önemli bir kısmının özelleştirme gelirleri ve diğer gelir kalemlerinden oluşması nedeniyle IMF tanımlı faiz dışı fazlada hedefin altında kalınması bekleniyor.

Önümüzdeki dönemde, mali disiplinin korunması ve kalitesinin artırılması ekonomik istikrar açısından önem arzetmeye devam etmekte. Son yıllarda, hanehalkının finansal yükümlülüklerinin gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) oranının artmasına rağmen, söz konusu oran halen AB;ye yeni katılan üyeler de dahil birçok ülkeden düşük bir seviyede oldu.

Hanehalkı yükümlülüklerinin değişken faizli ve dövize endeksli kısmının sınırlı olmasının hanehalkının ekonomik konjonktürdeki olumsuz gelişmelerden diğer ülkeler hanehalkına göre daha az etkilenmesine neden olduğu belirtilen raporda şöyle denildi:

''Öte yandan, bankaların tüketici kredisi verme koşullarını sıkılaştırmalarına bağlı olarak önümüzdeki dönemde, bireylerin, kredi kartlarını bir kredi aracı olarak kullanmaya daha fazla yönelmeleri muhtemeldir. Tüketicilerin kredi ihtiyaçlarını, faizi tüketici kredilerine göre daha yüksek olan kredi kartlarıyla karşılamaları ise borcunu ödeyemeyenlerin sayısında artışa yol açabilecektir.

Esas itibariyle bir ödeme aracı olan kredi kartlarının amacına uygun olarak kullanılmasına özen gösterilmesi, finansal piyasaların sağlığının korunması açısından önem arzetmektedir.''

Banka dışı özel kesimin uzun vadeli yurt dışı kredilerini yenileme oranının, 2001 krizinde dahi yüzde 100'ün altına düşmediği belirtilen raporda. Ancak, geleceğe yönelik bir değerlendirme yapılırken, 2001 krizinde sorunun daha çok Türkiye kaynaklı olduğu, bugün ise küresel kriz nedeniyle yurt dışı kredi imkanlarının daraldığının göz önünde bulundurulması gerektiği vurgulandı.

2007 yılının, reel sektör firmalarının karlılıklarını koruduğu ve mali bünyelerinin sağlıklı seyrettiği bir yıl olduğu ifade edilen raporda şöyle denildi:

''Bununla birlikte, 2008 yılının ikinci yarısında YTL'nin değer kaybetmesi, ABD dolarının avro karşısında değer kazanması ve finansman maliyetlerindeki artışlara paralel olarak önümüzdeki dönemde, başta açık pozisyon taşıyanlar olmak üzere, reel sektör firmalarının mali bünyelerinde bozulma ve buna bağlı olarak borç geri ödeme kapasitelerinde gerileme beklenmektedir. Bu durum, Türk bankacılık sektörünün tahsili gecikmiş alacaklarında bir miktar artışa neden olabilecektir.''

''TÜRK BANKACILIK SEKTÖRÜ GÜÇLÜ YAPISINI KORUMAKTA''

Rapora göre, dünyanın önde gelen bankalarına ciddi miktarlarda sermaye katkısı yapıldığı bir dönemde, bankacılık sektörümüzün sermayesi, 2001 krizinden sonra kararlılıkla uygulanan reformlar sayesinde güçlü yapısını koruyor. Bankacılık sektörü büyümesini sürdürürken, mevduat ve kredinin GSYH'ye ve kredinin mevduata oranları artmaya devam etti.

Kredilerin bankacılık sektörü aktifleri içindeki payı artışını sürdürdü. Bununla birlikte, son yıllarda Türkiye'de kredi büyümesi, parasal sıkılaştırmanın da etkisiyle diğer gelişmekte olan ülkelere göre sınırlı kaldı. Önümüzdeki dönemde, küresel kriz nedeniyle yurt dışından kaynak sağlamanın zorlaşacağı da gözönüne alındığında, kredi artış hızının daha da yavaşlaması beklenmekte.

Bankacılık sektörü, kur riski taşımama eğilimini sürdürüyor. Bankacılık sektörünün bilanço içindeki açık ve bilanço dışındaki fazla pozisyonun seviyesi, uluslararası piyasalardaki likidite koşullarına bağlı olarak azaldı.
Bankacılık sektörünün temel fon kaynağı mevduat olup, toptan fonlama kaynaklarına bağımlılığı düşük ve likidite yeterlilik rasyoları yasal sınırların oldukça üzerinde. Bununla beraber, küresel likidite koşullarındaki gelişmeler, bankaların likidite yönetiminin önemini artırmakta.''

''MERKEZ BANKASI, GEREKLİ ÖNLEMLERİ ALDI VE ALMAYA DEVAM EDECEK''

Merkez Bankası'nın, bu dönemin en az sorunla atlatılabilmesini ve ödemeler sisteminin sağlıklı bir şekilde çalışmasının devamını teminen gerekli önlemleri aldığı ve almaya devam edeceği vurgulanan raporda, bununla birlikte, bu tedbirlerin amacına ulaşabilmesi için bankaların ihtiyatlı ve etkin likidite yönetimlerine devam etmelerinin önem arzettiği belirtildi.

Raporda, ''Türk bankacılık sektörünün karlılık performansı, 2008 yılı üçüncü çeyreğinde sınırlı da olsa azaldı. Önümüzdeki dönemde ekonomik konjonktürdeki olumsuz gelişmelerin bankaların tahsili gecikmiş alacaklarını artırması ve dolayısıyla karlılık performanslarını olumsuz etkilemesi beklenmektedir'' denildi.

Rapora göre, sektörün sermaye yeterliliği rasyosu, 2008 yılının üçüncü çeyreğinde gerek özkaynakların artışı ve gerekse risk ağırlıklı aktiflerin artış hızının yavaşlaması sonucu arttı. Halen yasal sınır ve hedef rasyonun üzerindeki yüksek seviyesini koruyor.

Yapılan senaryo analizlerine göre, sektörün mevcut sermaye yapısı çeşitli şok varsayımları altında oluşabilecek kayıpları karşılayacak düzeyde. Ayrıca, BDDK;ca alınan, bankaların 2008 yılı karlarının dağıtımını izne bağlama kararı, bankaların güçlü sermaye yapılarının sürdürülmesine katkıda bulunacak.

Risklerin arttığı bu dönemde bankacılık sisteminin sağlamlığı çok daha fazla önem kazanmakta. Bankacılık sektörünün sağlamlığının bir göstergesi olarak izlenen Finansal Sağlamlık Endeksi, 2007 yıl sonuna göre karlılık, sermaye ve faiz riski endekslerindeki azalışa bağlı olarak, 2008 yılı Eylül ayında gerilemiş olmakla birlikte olumlu seviyesini korudu.

Küresel krizin diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte ülkemizde de daha fazla hissedilmeye başlandığı bu dönemde, tüm ekonomik birimlerin riskleri etkin bir şekilde yönetmeleri, finansal piyasaların sağlığı açısından gerekli görülüyor. Bu çerçevede, mali disiplinden taviz verilmemesi, kamu otoritelerin şimdiye kadar olduğu gibi gereken tedbirleri eşgüdüm içerisinde ve zamanında alması, ekonomik istikrarın korunması açısından daha da önem kazandı.

HANEHALKI BORCU YÜZDE 24 ARTTI

Merkez Bankası raporuna göre Türkiye'de hanehalkı borcu 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla 2007 yılı sonuna göre yüzde 24, faiz ödemeleri ise yüzde 19,8 artış gösterdi.

Hanehalkının geri ödeme gücünün bir göstergesi olan hanehalkı faiz ödemelerinin harcanabilir gelirine oranında 2007 yılına kıyasla önemli bir değişim gözlenmezken, hanehalkı toplam borcunun harcanabilir gelirine oranı 2007 yılına kıyasla artış göstererek, yüzde 22,6 olarak gerçekleşti.

Seçilmiş ülkelerle karşılaştırıldığında, konut kredisi hariç hanehalkı yükümlülüğünün gayri safi yurt içi hasılaya (GSYH) oranının AB'ye yeni üye olan ülkelere yakın olduğu, buna karşın toplam yükümlülüğün GSYH'ye oranında halen AB'ye yeni üyeler de dahil birçok ülkeden düşük olduğu görüldü.

Hanehalkı borcunun gelişimi türlerine göre incelendiğinde, 2007 yılı sonuna kıyasla 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla konut kredilerinin yüzde 22,1, diğer kredilerin yüzde 35,3 oranında arttış kaydedildi.

Toplam krediler içinde diğer kredilerin payı artmaya devam etti, taşıt kredilerinin payı geriledi, konut kredisi ve kredi kartı payları ise yaklaşık aynı düzeyde kaldı.

2007 yılı sonuna göre, hanehalkının finansal yükümlülükleri içindeki payı fazla değişmemekle birlikte, kredi kartı bakiyelerinin artışı sürüyor. Bu bakiyelerin faize tabi kısmı incelendiğinde, 2007 yılı sonunda 8,1 milyar YTL olan tutarın, 2008 yılı Eylül ayında 10,1 milyar YTL;ye yükseldiği ve kredi kartı bakiyesine oranının yüzde 31,1 seviyesine çıktığı görüldü. Konut kredilerinin yalnızca binde 2,2'lik kısmının değişken faizli olması hanehalkının faiz riskini sınırlandırdı.

Dövize endeksli tüketici kredilerinin toplam tüketici kredilerine oranı ise 2007 yılı sonunda yüzde 4,3 iken, 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 5'e, dövize endeksli konut kredilerinin toplam konut kredileri içindeki payı ise aynı dönemde yüzde 7,3'ten yüzde 9,0'a yükseldi. Bununla birlikte, seçilmiş ülkelerle karşılaştırıldığında yabancı para bireysel kredilerin toplam bireysel krediler içindeki payının oldukça düşük olduğu görüldü.

Ayrıca, bankacılık kesimine olan dövize endeksli yükümlülükleri Eylül 2008 itibarıyla 3,5 milyar dolar, döviz cinsinden varlıkları ise 70,7 milyar dolar olan hanehalkı dövizde uzun pozisyon taşıyor. Bu göstergeler hanehalkı kur riskinin düşük olduğunu ortaya koymakla birlikte, Türk parasının değer kaybetmesi durumunda döviz geliri elde etmeyen döviz borçlularının ödeme gücünün olumsuz etkileneceğinin açık olduğuna dikkat çekildi.

Dövize endeksli tüketici kredilerinin toplam tüketici kredilerine oranı ise 2007 yılı sonunda Merkez Bankası Risk Merkezi verilerine göre, 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla tasfiye olunacak kredi kartı ve tüketici kredisi borcu bulunan toplam kişi sayısı 2007 yılı sonuna göre yüzde 39,8;lik bir artışla 911 bin 456 kişiye ulaştı.

Hanehalkının toplam finansal varlıkları, 2007 yıl sonuna kıyasla yüzde 12,2 artarak bu yıl Eylül ayı itibarıyla 351,6 milyar YTL'ye çıktı.
Hanehalkı varlıkları içerisinde en büyük paya sahip olan tasarruf mevduatının payı artış eğilimini sürdürerek, 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 48,5'e yükseldi. Tasarruf mevduatının toplam mevduat içindeki payı ise 2007 yılı sonu itibarıyla yüzde 64,5 iken 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 67 olarak gerçekleşti.

Ancak rapora göre, 2008 yılı Ekim ayından itibaren Türk parasının değer kaybetmesine bağlı olarak gerçek kişiler döviz tevdiat hesaplarını Türk parasına çevirdi. Nitekim, kur ve parite etkisinden arındırılmış hanehalkı toplam Türk parası yatırım araçlarının yabancı para yatırım araçlarına oranının 2008 yılı Eylül ayından sonra artış eğilimine girdiği görüldü.
Hanehalkı finansal yükümlülüklerinin varlıklarına oranı ise yükümlülüklerin daha hızlı artmasına bağlı olarak 2008 yılı Eylül ayı itibarıyla yüzde 35,1'e yükseldi.

Hanehalkı yükümlülüklerinin değişken faizli ve dövize endeksli kısmının sınırlı olması, hane halkının ekonomik konjoktürdeki olumsuz gelişmelerden diğer ülkelere göre daha az etkilenmesine neden oluyor.

KISA VADELİ DIŞ BORÇ STOKUNUN ULUSLARARASI REZERVE ORANI

Dış borç ödeme gücü göstergelerinden biri olan kısa vadeli dış borç stokunun uluslararası rezervlere oranı, 2007 yılı sonunda yüzde 54,7 iken, kısa vadeli dış borç stokunun Merkez Bankası rezervlerinden hızlı artması sonucu, Eylül 2008 itibarıyla yüzde 69,1'e çıktı.

Bir ülkenin dış pazarlardan ihtiyaç duyduğu girdileri herhangi bir dış desteğe gerek duymaksızın ne kadarlık bir süre için temin edebileceğini incelemekte kullanılan uluslararası rezervlerin kaç aylık ithalatı karşıladığına ilişkin gösterge ise son yıllarda ithalatta gerçekleşen güçlü artışlar neticesinde düşmüş olsa da IMF tarafından kabul gören asgari üç aylık sınırın üzerinde seyrediyor.

Genel olarak bakıldığında, özel sektörün ekonomik faaliyetleri sonucu oluşan cari işlemler açığının önceki yıllarda olduğu gibi büyük ölçüde yine bankalar dahil özel sektör tarafından sağlanan uzun vadeli kaynaklarla finanse edildiği görüldü.

Uluslararası Ödemeler Bankası'na (BIS) raporlama yapan bankaların gelişmekte olan ülkelerden alacakları, küresel finansal dalgalanmaya rağmen 2008 yılının ilk yarısında da artmaya devam etti. Bu bankaların Türkiye'deki net varlıkları 2008 yılı Haziran ayı itibarıyla 84,5 milyar dolara yükseldi.

Buna karşın, söz konusu bankaların küresel kredi krizinin kaynağı konumundaki ABD ve krizden en çok etkilenen ülkelerin başında gelen İngiltere;deki net varlıklarında belirgin bir azalma olduğu dikkat çekmekte.
Yabancıların YTL cinsinden ihraç etmiş oldukları net tahvil miktarı 2007 yılı ekim ayı itibarıyla 18,1 milyar YTL'ye kadar yükseldi. Ancak, takip eden dönemde uluslararası piyasalardaki olumsuz gelişmelere bağlı olarak yeni ihraçların azalması nedeniyle vadesi gelmemiş toplam tahvil tutarı Kasım 2008 itibarıyla 16,1 milyar YTL'ye geriledi.

Önümüzdeki dönemde, uluslararası kredi piyasalarındaki ve küresel ekonomideki sorunların iç ve dış talebi uzunca bir müddet sınırlamaya devam edeceği ve bu nedenle döviz kurlarında gözlenen hareketlerin enflasyona olan etkisinin sınırlı kalacağı öngörüldü. Ayrıca, petrol ve diğer emtia fiyatlarında gözlenen sert düşüşler enflasyonu olumlu etkileyecek.

Ekonomi Haberleri