Dinç Bilgin'in Taraf'a yaptığı açıklamalar medya dünyasında gündem oldu.
Özellikle, 'İstihbaratçı gazeteciler vardı ve biz bunlardan haberdardık ve medya patronları da o kurumlarla ilişki kurabilmek için buna göz yumardı' çıkışı dün akşam Kanal 7 Haber Saati'nde Erhan Çelik'le Fehmi Koru'nun da gündemine geldi.
Erhan Çelik'in 'Türk medyasında gerçekten istihbaratçı gazeteciler var mı?' sorusuna Fehmi Koru, 'Dün de vardı bugün de var' şeklinde cevap verdi..
Konunun siyasi boyutunu da dile getiren ve Erdoğan'ın zaman zaman gazetecilere çıkışına değinen Koru bakın neler söyledi:
İşte Koru'nun konuşmalarından satırbaşları;
Dinç Bilgin Türkiye'nin önemli bir gazeteci ailesinin son temsilcilerinden Türkiye'de babası, dedesi gazetecilik yapmış, hala gazeteciliğe devam eden hiç bir patron kalmadı. Dolayısıyla mesleğin itibarına her zaman düşkün bir insandı. Kendisinin de itiraf ettiği gibi o dönemde bir banka kendisine satıldı ve o banka satışından sonraki dönemde farklı bir Dinç Bilgin portresi çizmeye başladı.
Zaten kendisinin yadırgadığı, pişmanlık ifade ettiği bir dönem o... Ama o döneme gelene kadar Türkiye'de mesela Turgut Özal'ın değişim, dönüşüm hareketlerine destek vermiş bir isimdi Dinç Bilgin...
DİNÇ BİLGİN'İN AÇIKLAMALARI YERİNDE
Şimdi neden bu günlerde bu açıklamaları yapıyor? Aslında Dinç Bey daha önce de bu tür açıklamalar yaptı. Yani 28 Şubat'ın Türk medyası üzerine bir kabus gibi çöktüğünü yine ilk biz onun ağzından duymuştuk. Kendisinin elinde gazetesi varken bile bazı ufak tefek açıklamalar yaptı, elinden alındıktan sonra gazetesi be grubu daha da büyük açıklamalar yaptı. Şimdi bunları söylemesi bence yerinde... Çünkü tam da tartışmanın ortasındayız...
Bu tartışmada birileri diyor ki; 'Aslında medya hiç bir yanlış yapmadı, yapmıyor dolayısıyla hükümetin bu medya üzerine bir baskısı söz konusu işte kimine gereksiz vergiler yükleyerek, kimine yazarlarını at diyerek, hükümet medya grupları üzerinde baskı uyguluyor'
Halbuki görüyoruz ki çok daha başka bir bozuk bir yapı var medyada bugün... Dinç Bilgin bir medya patronu olarak başından geçenleri anlatırken, aslında sadece 28 Şubat'ı anlatmıyor. Daha önceki dönemdeki çarpık medya-siyaset ilişkilerini de anlatmış oluyor. Çünkü o dönemde bir yanda askerler baskı uyguluyorlardı, ama askerin baskı uygulamadığı dönemde de medya patronlarıyla, medya yöneticileriyle siyaset arasında, neredeyse Başbakan tayin etmeye, bakan tayin etmeyi zaten doğal karşılıyorlardı. Genel müdürleri, bürokratları istedikleri gibi hizaya getirmeye çalışan bir yanlış yapılanma vardı.
Dinç Bey'in bu sıralarda bu açıklamaları yapması bence bu güncel tartışmaya kendi açısından bir katkıda bulunmak için...
BUGÜN MEDYADA İSTİHBARATÇI GAZETECİLER ÇALIŞMAYA DEVAM EDİYOR MU?
Ben yıllardan beri aslında bu konuya ilişkin yazılar yazıyorum... Türkiye'de medya içerisinde istihbarat örgütleriyle bir biçimde ilişkili gazeteciler var.
Dün vardı... Bugün de var... Eğer bir tedbir alınmazsa yarın da olacak. Şimdi istihbarat örgütlerinin medya içerisinde kendilerine adam bulmaya çalışmaları kadar doğal bir şey yok. Dünyanın her tarafında istihbarat örgütleri bu tür çabalar içerisine girerler. Ama gazeteci kimliğini taşıyan bir insanın kendisini isterse istihbarat örgütünün eline vermesi kadar yanlış bir ilişki olamaz.
İSTİHBARATÇI GAZETECİLER DEŞİFRE OLUYORLAR MI?
Deşifre olsalar bile bir şey gelmiyor başlarına. Bugün Türk medyasında çok önemli konumlarda bulunan isimler, geçmişte böyle iddialara maruz kaldılar. O iddiaları istihbarat örgütünün içinden, önemli isimler ortaya attılar. İsim de verdiler... Hatta kod adını açıkladıkları ajan gazeteciler oldu.
Ama maalesef o gazeteci arkadaşlarımıza, meslektaşlarımıza herhangi bir şey olmadı. Aksine daha büyüdüler... Sadece yazar olanlar genel yayın yönetmenliğine kadar yükselebildiler. Sadece muhabirken, bugün yzar olarak ellerinde kalem tutanlar var... Yarın ne olacağını hep beraber göreceğiz...
Ama şu tezimi bir daha tekrarlıyorum;
BAŞBAKAN'IN MEDYAYI HİZAYA GETİRMESİNE GEREK YOK
27 Mayıs 1960 darbesi sonrasında kurulmuş olan bir düzen var Türkiye'de... Medyada da aynı düzen devam ediyor. O düzen bu tür çarpık ilişkilere izin veren bir düzen, onun için artık sona ermesi gerekiyor. Bunu yapacak olan kişiler de siyasiler değil.. Hani Başbakan bazen canı sıkılıyor ve medyayı hizaya getirmek için bazı açıklamalar yapıyor ya, bunlara hiç gerek yok.
Medya kendi içerisinde bu yanlış düzeni ortadan kaldıracak çağta ve güçtedir... Galiba o yöne doğru da devriliyoruz...
KEMAL KILIÇDAROĞLU CHP'NİN BAŞKANI OLABİLİR Mİ?
Ben zannetmiyorum... Yani Deniz Baykal kendiliğinden o koltuğu boşaltmaz. Kongrelerde de Deniz Baykal'a karşı aday olup kazanmak mümkün değildir. Ama siyaset bu, göreceğiz... Kılıçdaroğlu, Baykal'a uygun bir milletvekili gibi de görünüyor...