" Hocaefendi'yle birlikte Medine-i Münevvere'de, Ravza'da sabah namazına gitmiştik. Meğer uzun zamandır yağmur yağmıyormuş. Sabah namazından sonra Mescid-i Nebevi İmamı yağmur duasına başladı. Hocamla beraber katıldık.Birkaç gündür de yapılageliyormuş. Dua bittiğinde Hocaefendi dalgındı, tefekkür halinde gibiydi. Beraberce mescitten çıkmak için yürüyorduk ki, beni yanına çekti." Şu garip misafirin yüzusuyu hürmetine yağmur yağdırıver Rabbim" diye dua etmişti. usulcacık kulağıma şunları fısıldadı: İçerde dedim ki İstanbul'dan gelen misafirlerine keremen ve lütfen rahmetini indiriver.. İnşaallah kabul olacak, yağmur da yağacak, ümmeti Muhammed sevinecek". Ben duygulanmış, çok da heyecanlanmıştım.Mescid-i Nebevi'den çıkarken bir ara başımı göğe kaldırdım. Ne göreyim? Her yeri bulut kaplamış. Beş on adım yürüdük.Yürürken tam alnımın ortasına şap diye koca bir yağmur damlası zuhur etti. Hoca efendi kendi kendine konuşurcasına "Aman ya Rabbi, bu kadar insan mescitten çıkıyor, şimdi ne yapacaklar? sırılsıklam olacaklar.. dedi "Hocam yağmur.." dedim. Hocam da " şimdi Peygamberimizin misafirleri gelir, ıslanmasınlar, yatsıdan sonra yağması daha iyi olur" diye buyurdular. Bendeniz tebessüm ederek boynumu büktüm. Hoca efendi'nin sırrını paylaşmanın keyfini sürüyordum.
Ama O da ne! tek tek atan damlalar hızlanacak zannederken duruverdi. Fesübhanallah sanki bulutlar sırra kadem basmış gibi kaybolmuştu. Dehşete düştüm rüyada gibiydim.. O gün yatsı namazını hocamla beraber Mescid-i Nebevi'de kıldık.
Eski ahşap bir evde bir odamız vardı. Gönenli Hocam ve Cevat Aksoy Hocaefendi. Medine-i Münevvere'ye geldiklerinde orada kalırlardı.(yazı uzun olduğundan affınıza sğınarak kısaltma yaptık )
"Hocam müsaadenizle ben çok yorgunum yatıyorum" dedim Hoca efendi de tabi tabi, buyurarak eliyle iznini tasdik etti. uyumuşum. Bir gürültüyle yerimden sıçradım. Aman Ya Rabbi dışarda kıyamet kopuyor, şimşekler çakıyor, sanki gök delinmiş..
Şakır şakır yağmur yağıyor. Hoca efendi Kendi Pikesiyle benim üzerimi örtmüş, salonda uyur vaziyette beni bırakmış Şahit olduğum bu keramet karşısında gözyaşlarımı tutamadım. Bir müddet sonra ayakkabıları dışarıda bıraktığımız hatırıma geldi. Kendi kendime "Eyvah, görüyor musun ayakkabılar ıslandı belki de sel aldı götürdü dedim. Hemen ayakkabıları almak için yerimden fırladım. Fakat beyhude... Hocam ,onları içeriye almış, şaşırdım ve utandım. Böyle bir zat-ı muhteremin tevazuunu şefkatini İslamiyet anlayışını düşündükçe gözlerim yaşarıyor. O sadece mürşid-i kamil değil; bir baba, bir hami.. Sonradan idrak ettim. Hikmet-i ilahi... Ben uyumuşum, hocam uyumamış, aşığı olduğu Rabbi ile bütün gece beraber olmuş.
Medine-i münevverede böyle bir halin yaşanması, Hocaefendi'nin, Efendimize(s.a.s.) nasıl bir yakınlığı olduğunu anlayabilmek açısından çok mühimdir. Velilerin dereceleri, Efendimize yakınlıkları ve Efendimizle görüşmeleriyle ölçülür, derler, ölçmek tartmak bizim haddimize değil, lakin birçok defalar bu yakınlığın alametlerine şahit oldum."