Avukat Ersan Şen, basın mensuplarına açıklama yaparak Deniz Feneri ile ilgili "tehlikeli gidişata" dikkat çekti. Yargıya güvenmek gerektiğini belirten Şen, insan haklarından, masumiyet karinesinden bahsedenlerin bu hususta tam tersi davrandıklarına işaret etti.
Almanya'da tamamlanan dava sonrası başta müvekkili olmak üzere medyanın ismini sık sık kullandığı kişilerin biten davanın sonuçlarından mağdur ve muzdarip olduklarını dile getiren Ersan Şen, "Almanya'daki dava, yargılanan sanıklarla yapılan pazarlıkla bitmiştir. Onlar bir baskı altında ifade vermişlerdir. Ağır cezadan kurtulmak maksadıyla ifade vermişlerdir. Bir anlamda özgür iradeleri bulunmamaktadır. Ceza Muhakeme Kanunu'nun 148. maddesi gereği bu yasak değildir. Bu şekilde ifade vermişlerdir. Almanya'da bu şekilde alınan ifadelerin etkili ve bağlayıcı olduğunu kabul etmek mümkün olabilir mi?" şeklinde konuştu.
Türkiye'nin Almanya'dan beklenen belgeleri, dosyaları almadan burada bir şey yapabilmesinin mümkün olmadığına dikkat çeken Ersan Şen, bu soruşturmanın dayanağının Almanya olduğunu dile getirdi. Ersan Şen şöyle devam etti: "Siz Almanya'dan gelmesi beklenen dosyaları kendinizi devletin bir makamı gibi, yargı makamı gibi görerek, işte 'Siz getiremediyseniz biz getirdik. Buyrun başlayın.' denilemez. Zaten başlamış bir soruşturma var Ankara'da. Ankara'daki savcılık makamına güvenmek lazım. İşte 'Yürüyerek getiriyorlar, kaplumbağa sırtında getiriyorlar' gibi yargıyı töhmet altında bırakan açıklamalardan kaçınmak gerekir. Bunlardan kaçınmadığınız zaman bugün A'ya olan yarın B'ye olur C'ye olur. Düşünün arkanızda bir soruşturma var. Orada insan haklarından bahsediyorsunuz, 'Uluslararası sözleşmelere tarafız' diyorsunuz, 'Masumiyet karinesi' diyorsunuz, 'Suçlama yeterli değildir herkes iddiasını ispat etmek zorundadır, bunun ispat makamı savcılık ardından mahkemedir' diyorsunuz ondan sonra bunları bir tarafa bırakıyorsunuz, 'Efendim yargı görevini yapmıyor bu görevi biz yapalım' diyorsunuz. Yarın da senin hakkında görevi bir başkası yapar. İtiraz etme hakkınız olmaz. Bu tehlikeli gidişe Türkiye'de, Türk hukukunda 'Dur' demek lazım. Bugün bir takım sebeplerle, meşru ya da gayrimeşru bir takım hesaplarla, siyaseten ya da basın yoluyla bir takım etkilerde yönlendirmelerde bulunmaya çalıştıklarını ve oradan da kamuoyunu etkilemek suretiyle bir takım sonuçlara ulaşmak istediklerini görmekteyiz."