Habername.com, Son gelişen Türkiye ve Dünya gündemini gazeteci yazar Levent Gültekinle masaya yatırdı.
Arkadaşımız M.Muzaffer Kaya'nın kritik sorularını açıklıkla yanıtlayan Gazeteci Yazar Levent Gültekinle gerçekleştirdiğimiz özel röportajımızı takdirinize sunuyoruz.
- Levent bey, sorularıma medyayla olan ilişkinizi anlamakla başlamak istiyorum.
Star,Yeni şafak,Cine 5,Gerçek hayat,8sutun.com gibi önemli medya organlarının çeşitli kademelerinde görevler aldınız. Ama şimdi ise sade bir köşe yazarı olmakla gazetecilik hayatınızı sürdürüyorsunuz. Kendi gazetenizi veya kendi televizyon kanalınızı kurmak gibi bir projeniz var mı ?
Uzun yıllardır medyada çeşitli gazetete ve TV'lerde bir çok kademede çalıştım. Medyayla olan irtibatımı şimdi sadece köşe yazarlığı vasıtasıyla sürdürüyorum.
Kendi TV'mi ya da gazetemi kurmak gibi bir düşüncem var mı? Zamanın kime neyi göstereceğini yanlızca Allah bilir..
-Şimdi geleyim diğer sorularıma.. Hükumetin Suriye politikalarına sert eleştiriler yöneltiyorsunuz.Nedir sizi rahatsız eden?
Hükumetin Suriye politikasını bölge şartları, dünya sistemi dengeleri, ve Suriye'nin durumu gözününe alınmadan oluşturulmuş yanlış bir politika olarak görüyorum.
Kaldı ki sadece benim görüşüm değil bu. Suriye'nin geldiği nokta ve buna bağlı olarak bölgedeki tablonun ortaya çıkardığı bir gerçek bu. Bir kaç haftalık ömür biçilen Esad 2 yıldır yerinde duruyor ve her gün onlarca insan ölüyor.. Eğer ABD bir adım atmazsa gideceğine de kimse inanmıyor..
Bunun hesap edilmemiş olması bile başlı başına büyük bir fiyaskodur..
Suriye'de geldiğimiz nokta ne yazık ki Türkiye'nin başarısız Suriye politikasının ürünüdür..
-Makaleleriniz de çoğu zaman İslamcı kesimlere Suriye konusunda sitemde bulunuyorsunuz. Nedir İslamcılardan istediğiniz?
Türkiye'deki 'İslamcı' kesimler iktidarla direkt bir ilişki içerisinde. Tutumlarını hükumetin konumuna göre belirliyorlar. Bu durum ister istemez siyasi hesaplarla yapılan politikalar, hatta riskli hamlelerin yanında olmayı da beraberinde getiriyor.
İslamcı aydınlar, gazeteciler hükumetle bağımsız bir ilişki geliştirebilselerdi hükumetin de yararına olurdu. Daha az yanlış yapar, daha kontrollü adım atardı.
Fakat böyle olmadı. Ortaya çıkan yanlış politika sadece hükumetin siyasi hatasından çok bir kesimin yanlışı, vebali haline geldi.
Diğer taraftan İslamcı kesimler Suriye politikasında gösterdiği duygusal tutumla dünya sisteminin zokasını yutmaya ne kadar teşne olduklarını da gösterdiler.
Geldikleri noktada İsrail ile aynı safta İran ve Hizbullah karşısında bir konumdalar.. Kim ne derse desin tablo bu,,
Bu izahı zor ve unutulamayacak bir tablo..
- İran'ın Suriye politikasına gelince, Zalim bir diktatör olan Beşar Esad'a destek olmak yerine, Suriye de kendi kontrolünde Esad'a karşı bir muhalefet oluşturamaz mıydı ? Hem İslam ülkelerinin bu kadar tepkisine maruz kalmazdı.
İran'ın dış politikasını eleştirecek durumda değilim.. Karşımızda yüzyıllardır diplomasi ile varlığını sürdüren bir devlet var.
Esad'ın yıkılmasıyla Suriye'de kurulacak parçalı yapının kendisine uzanan tehlikeler için bölgeyi stabil hale getireceğini hesap ediyor olabilirler..
Kaldı ki bunu hepimiz görüyoruz.. Sokaktaki çocuğa Bile sorsanız "dünya sistemi için Suriye'den sonra sıra kime gelecek?" Onlar bile bu soruya "İran" cevabını verecektir..
Artık bu gizlenmez bir gerçek.
Hal böyleyken İran'dan bütün bunlardan bağımsız bir politika beklemek doğru bir beklenti olmasa gerek..
Kaldı ki her ülke gibi İran'da yanlış yapıyor olabilir.. Ama bu bizim birinci meselemiz değil. Çünkü biz kendi ülkemizden ve onun aldığı tutumdan sorumluyuz.
Herkes herkes için "keşke şöyle davrandaydı daha iyi olurdu" diyebilir. Bunun sonu yok..
Ama bütün bunlardan bağımsız olarak tam da İsrail'in ortalığı İran aleyhine gerdiği bir dönemde özellikle Türkiye'deki dindar kesimlerin bu kadar İran ve Hizbullah aleyhtarı olmaları anlaşılır değil..
Hele mezhep şavaşı tehlikesinin bu kadar belirginleştiği bir dönemde İran aleyhtarlığının bu kadar yükseltilmesi akıl tutulması olarak görüyorum.. Bir ülkenin politikalarını eleştirmek başka bir şey o ülkeyi 'şeytanlaştırmak' başka..
-Sosyal medyada dolaşan bir iddiaya göre ; " Abd ve İsrail'in amacı Barış Süreci adı altında PKK terör örgütünü Suriye'ye yerleştirerek daha sonra Lübnan Hizbullahıyla çatıştırmak." Sizce olabilir mi ?
Bu tür iddilar çok fazla. Hepsi yorum.. Ne kadar doğru olduğunu ancak emareler ortaya çıktığında anlayabiliriz. Ben PKK'nın böyle bir görevi kendi halkına anlatabileceğine ihtimal vermiyorum..
Ama yine de herşey olabilir.
-Tunus, Mısır, Libya,Yemen,Suriye... Yıkılmaz sanılan diktatörlükler bir bir yıkıldı ve yıkılıyor. Orta doğuda esen bu "Arap Baharı" rüzgarı neden birden bire böylesine şiddetli esti ? Ayaklanan bu halklar böylesine organize bir şekilde nasıl oldu da ayaklandı ?
Ortadoğu'daki Arap baharı denilen bu hareketlerin esas kaynağını kimsenin bildiğini sanmıyorum..
Gerçekten de kendiliğinde ortaya çıkmış sonra manipüle edilmiş bir toplumsal isyan da olabilir başından itibaren 'dünya sistemi'nin bir organizasyonu da olabilir..
Mısır dışındaki bölgelere baktığımızda kendiliğinden çıkan bu özgürlük talepleri başka odakların devreye girmesiyle amacından saptırıldığı fikri bana daha makul geliyor.
Ama bütün bunlara rağmen giden diktdatörlerin yerine gelenler ne yazık ki 'budur' diyeceğimiz türden yapılar değil..
Bu bölgelerdeki Müslümanlar için esasın dikdatörlerin gitmesi değil yerlerine kimin, nasıl geldiği ve hangi tutumu takındığıdır..
Gelenlerin daha parlak, daha yüz ağartıcı, daha savunulabilir bir ülke ortaya koyabilecekleri konusunda hiçbirimiz emin değiliz..
Mesela Kaddafi gitti de yerine gelenlerle Libya ne oldu? Hesaplanana göre daha iyi durumda olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bilinçten, kültürel zenginlikten, sağlam siyasi ahlaktan doğan bunlarla beslenen bir özgürlük hareketi ne yazık ki yok ortalıkta..
Yıkalım sonrası Allah kerimdir anlayışı çok belirgin..
Böyle olunca da dünya sisteminin oyuncağı olmaktan kurtulmak zor..
-Ülkemizde bazı cemaatler tarafından müthiş bir şekilde mezhepçilik propagandası yürütülüyor Ehl-i Sünnet (Sunni) - Ehl-i Beyt (Şia) kutuplaşması oluşturuluyor. Siz kendinizi hangi tarafa daha yakın hissediyorsunuz ?
Bütün bunlardan bağımsız olarak İnsan olarak tanımlıyorum. Bu tanım hepimiz için fazlayısyla yeterli.. Yozlaştırılan dinlerin tartışıldığı bir ortamda mezhepleri üzerinden konum belirlemek gerçekten tuhaf kaçıyor.. Ben İKuran değil ama islam tahrif edildi diyorum bu saatten sonra sunni olsan ne olur şii olsan ne olur..
Gerçek bir tartışma istiyorlarsa Müslümanlığın bu insanların birbirlerini boğazlamasının önüne niçin geçemediğini tartışılması gerek..
Gerisi dünya sistemi'nin zokasını yutmaktan başka bir anlamı yok.
-Bir makalenizde Cübbeli Ahmet hocayla ilgili ; "Cübbeli Ahmet hocanın Jet Fadıl ile girdiği gayri ahlaki ticari tablo ortada. Otel odasını pazarlarken‘din’in nasıl pespaye hale getirildiğini hepimiz izliyoruz." diyorsunuz. Burada biraz haksızlık yapmıyor musunuz ? Yani, bir alim ticaretle uğraşamaz mı ?
Bu sorunuzla Cübbeli Ahmet'i savunuyorsanız esas hakszılığı bütün Müslümanlığa siz yapıyorsunuz..
Orada eleştirilen bir 'alim'in ticaret yapmas değil.. Elindeki islami birikimi ticari sicili bozuk birinin kullanımına açmasıdır..
Bir alim elbette ticaret yapabilir.. Ama bunu dini duyguları, dini rütüelleri, kutsal kelimeleri, toplumun değer verdiği bir inancı malzeme yaparak yapmaz.. Din ticarete, siyasete malzeme yapılınca o gerçek bir din olmaktan çıkıyor..
Dinler insanları disipline etmek için vardır birilerini ticari ve siyasi işlerinde başkalarının karşısında bir adım önüne geçirmek için değil.
Orada yapılan bir ticaret değil düpedüz şaklabanlıktır.. Pespaye bir tutuma Müslümanlık adı veriliyor. Benim tepkim buna.. Müslümanlığın bu kadar hovardaca harcanmasınadır benim itirazım..
-Bugün İslami kesime baktığımız zaman onlarında diğerleri gibi İslami beş yıldızlı otelleri,mayoları,tatil beldeleri,"balayı"l arı, tesettür defileleri vs... var. Bu asimilasyonun sebebi nedir sizce ?
İslami kesim dediğin politikleşmiş dindar kesim diyebiliriz yoksa ortaşama müslümanın bahsettiğiniz türden bir sorunu yok..
İşte bahsettiğiniz o kesimler daha öncede sorunlu bir hayat yaşıyorlardı şimdi de..
Daha kötüden daha iyiye geçmiş değiller. Veyahut eskiden iyi idiler sonra bozulmuş da değiller. Bir önceki tutumları da sorunluydu şimdi ki bu arabsek kokan dönüşümler de.. Ne asimilesi allah aşkına? Asimile olabilmek için sağlam bir kimliğe ve sağlam bir değere sahip olmak gerek.. Olmayan bir şeyin asimilesi mi olurmuş..
Tahtadan gecekonduda yaşıyorlardı tuğladan gecekonduya geçtiler.. Hepsi bu..
Yaşam tarzı bir kültürdür. Bir anlayıştır. Geçmişte hangi kültürden besleniyorlardı şimdi hangi kültürden besleniyorlar?
-Hükumet,Gülen cemaati, İsmail ağa cemaati, Milli görüş vs... hemen hemen her kesimle kavgalı bir Levent Gültekin profili çıkıyor karşımıza. Hiç barışık olduğunuz cemiyet,cemaat veya bir siyasi hareket var mı ?
Kimseyle kavgalı değilim buna ne ihtiyacım var ne de böyle bir hesabım. Eleştiri yapıyorum. Yanlışları söylüyorum. Bunu yaparken de kimsenin kimliğine ya da cemaatine bakmıyorum.. Kaldı ki bahsettiğim çarkın büyüklüğü benim yaptığım eleştirilerden etkilenmeyecek kadar büyük. Kavga iki eşit taraf arasında yapılana deniyor.. Benşm onlarla kavga etmeye gücüm yetmez.
Evet eleştirilerimi hepsine birden yapıyorum çünkü hepsiyle alakalı anlatmaktan utanacağım olaylara şahidim.
Hem bu yaşadıklarım, gördüklerim hem de bu yapıların toplum önünde sergiledikleri 'dindar' hüvviyetli tutumlar bir araya gelince ortada tuhaf bir durumun olduğunu görüyorum..
Gördüğüm, şahit olduğum yanlışları, olayları anlatmıyorum. Genel duruşa ilişkin yanlışlıklara dikkat çekiyorum..
Hergün biraz daha eriyen 'Müslümanlığın' itibarını dert ediyorum.. Bu din üzerinden topluma verilen zararlara dikkat çekiyorum..
Kişisel olarak görmediğim, emin olmadığım hiçbir bilgiyi kendime malzeme yapmıyor zihnimdeki kanaatleri bunların üzerine bina etmiyorum..
Bence burada sorulması gereken soru niçin bu sadece benim derdim? İşlerin iyi gitmediği ortada.. Hiç kimse bu cematler var diye din'in daha iyi durumda olmadığını biliyor.
Peki bu tablonun tartışılması gerekmiyor mu?
Yıllardır bu cemaat ve yapıların okullarından, kurslarından, siyasi yapılarından milyonlarca insan geçti. Hani nerede bu insanlar? Siz ahlakıyla, nezaketiyle, dürüstlüğüyle, başkalarına olan saygısıyla, bilinç düzeyiyle bizi kendisine hayran bırakan bir topluluk görüyor musunuz?
Peki niçin çıkmadı?
Bana göre bu yapılar önce dindar olmak yerine önce dürüst olmayı tercih etmeliler..
Dürüstlük konusunda ne yazık ki hepsi sınıfta kaldı.. Böyle bir kanaat için yeterince veri var elimizde..
-Türkiye'nin siyaset sahnesine baktığımız zaman Başbakan Erdoğan'a rakip olabilecek Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu gibi eski muhalefet liderleri bugün Ak Parti çatısı altında. Hükumet ve Erdoğan alternatifi yok. Yada hemen pasifize ediliyor. Sizin gözlemlerinize göre alternatif görebiliyormusunuz ?
Bence asıl sorun siyasi alternatifsizlik değil. Asıl sorun düşünce hayatının siyasetten bağımsız tutum takınamıyor oluşudur.. Böyle bir tablo olsaydı siyasette kimin olacağı fazla önem taşımayabilirdi..
Kaldı ki ben Tayyip Erdoğan'ı bu saydığınız isimlerin hepsinden daha başarılı buluyorum.. Mesele Tayyip Erdoğan yanlış yaptığında uyarı görevi yapacak kimselerin kalmamış olmasıdır..
Tayyip Erdoğan baskın bir karaktere sahip pragmatsit bir siyasi tutuma sahip.. Tayyip Erdoğan Türk siyasi hayatında olduğu sürece de bir alternatif çıkabileceğine ihtimal vermiyorum..
Kaldı ki bizde bu bilinç düzeyi bu aydın ve gazeteci kalitesi olduğu middetçe kim gelirse gelsin farklı olmayacaktır..