Türkiye Din ve Hürriyet Araştırmaları Merkezi Direktörü Doç. Dr. Bilal Sambur, laikliğin ülkede baskı unsuru olarak kullanıldığını belirterek, “Avrupa, sekülerizmi, ulus devleti inşa etmek, siyasi gücü ele geçirmek ve kültürel hayata egemen olmak için dinle savaştırmak düşüncesini artık geride bıraktı. Ancak Türkiye’de gücünü mühendislik projesinde kullanan azınlık, laiklik adına dinle kavga etmeye devam etmektedir. Bundaki amaçları da kendi iktidarlarını derinleştirmektir” dedi.
FRANSA İLE TÜRKİYE ARASINDAKİ ÖNEMLİ FARK
Laikliğin beşiği olarak kabul edilen Fransa ile Türkiye arasında uygulamada ciddi farklılıklar olduğunu vurgulayan Sambur, “Dinî grup, tarikat ve cemaatler, Fransa’da eğitim, sağlık ve sosyal alanlarda her türlü faaliyeti kurumsal kimlikleriyle yapabilmektedirler. Türk laisizmine benzer olduğu iddia edilen Fransa’da, yükseköğrenim kurumlarında insanlar, istedikleri dinî kıyafeti giyebilmekte, dinî kıyafetleri sebebiyle öğrenim hakları gasp edilmemektedir” hatırlatmasında bulundu.
Laikliğin topluma değil devlete ait bir olgu olduğunu vurgulayan Sambur, “Toplumda din de laik olmak zorunda değildir. Sorgulanması gereken devletin laikliğidir. Laiklik aslında dine devlet eliyle saygınlık kazandırmak değil, dinin özgürlüğünü ve gelişimini sağlamaktır. Artık klişe ifadeleri bir kenara bırakıp, laiklik tanımı yeniden yapılmalıdır. Dinin gelişimi ve toplumsal barış adına bu çok önemlidir” diye konuştu. Laiklik ile ülkede yaşanan problemlerin temelinde, tanımında insan unsurunun yer almayışının olduğunu vurgulayan Sambur, “Devlet laikliği kendi tekeline almış ve kendisine göre bir tanım yapmıştır. İçini doldururken çoğulculuktan faydalanmamış ve özgürlükleri yok saymıştır. Artık yeni bir anayasa ile siviller tarafından laikliğin içi doldurulmalıdır” dedi.
ASLAN DEĞİRMENCİ/VAKİT