Kutlu doğum haftasının Nisan ayında yapılmasını 23 Nisan’a denk gelmesini paranoyak bir iddia ile Cumhuriyet karşı bir tavır olarak gören askeri algı şaşırmış durumda.
27 Nisan e-muhtırası verildiğinde, gece üçte kınanması ve karşı durulması gerektiğini savunan ASDER Başkanı E. Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi’nin haklı olduğunu çok iyi görmeye başladık. Çünkü o tarihte Genelkurmayın yaptığı en büyük hata siyaseti dine sokmaktı.
Evet hep haklı olarak din siyasete karışmamalı denilir. Fakat siyasetin dine karışması normal görülüyordu. Bir orgeneral hem günlük siyasete hem de diyanetin görevine müdahale ederek suç işlemişti. Genelkurmay Başkanına tokat gibi cevabı halk 22 Temmuz 2007 seçimlerinde verdi.
“İlahi okuyan çocukları suçlu gören zihniyet” yüzüstü olmuştu. Cumhuriyetin ilk yıllarında modernleşme projesinde yasaklanmayan başörtüsüne yasak getiren zihniyet haksızdı. Toplumsal kabul görmüyordu. Bürokrat elitleri ve emeklileri dışında taraftarı yoktu.
Siyasi olmayan tamamen demokratik sınırlardaki ve sosyolojik bir olgu olan dindarlaşmayı okuyamayan askeri doktrin yeni hayal kırıklıkları yaşamaması için Sayın Deniz Baykal’dan ders almalı.
Deniz Baykal herkesi hayrette bırakan bir konuşma yaptı. Klasik beklenen tarz olan Diyanet temsilcilerine yönelik “Laiklik vaazı” vermedi.
Basına yansıdığına göre aşağıdaki sözler Baykal’a ait,
“Hazreti Muhammed’in hayatı Kuran’ı Kerim’in berrak tefsiridir.”
“Hazreti Muhammed şehit değildir. Kurban değildir. Yaşamış bir insandır.”
“Hazreti Muhammed’i taklit etmeye değil, örnek almaya ihtiyacımız vardır.”
“-Yaratan Rabbin adıyla oku- diyen ilk ayetiyle Hazreti Muhammed’i yücelten Kuran-ı Kerim.”
“Kuran-ı Kerim bir kavme inmemiştir. Bütün insanlara inmiştir.”
“ Cennete ancak hak eden girer. Cennette hiçbir cemaate toplu rezervasyon yapma imkânı yoktu
Kürt realitesini ve din realitesini görmemezlikten gelen askeri akıl
Ana Muhalefet çarşaf açılımında başarılı olamamıştı. Diyanet açılımında sonuçları söylem-eylem tutarlılığı belirleyecektir. Sayın Baykal’ın geçmişindeki zikzaklara rağmen toplum olarak bu açılımın arkasının gelmesini beklemek gerekir.
Genelkurmayın karargahı toplumsal barışı sabote etmemeli
TSK doktrin subayları resmi ideolojiye şu fikirleri ürettiler ; “Kürt kimliği yok sayılmalıdır, Kürtçe dili yasaklanmalıdır.” Bunun sonucu 12 Eylül sonrası Kürt yerleşim merkezlerini isimlerini Türkçeleştirdiler, çocuklara Kürtçe isim konulmasını engellediler, bir kaç PKK’lıyı öldürdük mü ortalık yatışır sandılar.
Aynı biçimde TSK doktrin subayları resmi ideolojiye şu fikirleri ürettiler; ”Dini sembol olarak başörtüsü, kıyafetler, ezan, dini okullar Cumhuriyete karşı zararlı ve tehdit unsuru kabul edilmelidir. İnsanları ayrıştırıp gücü ayakta tutmak için kullanılmalıdır, ayaklananlar yok edilmelidir” dediler. Bunlar gerçekleşince insanlar kuzu gibi uyar sandılar.
Böylece kendiliğinden gelişen toplumsal uzlaşmayı başörtüsünü ‘türban’ biçiminde özel bir tanımlama ile siyasi simge yapıp yasak ilan ettiler. Genç ve çocukların dine yönelmesini tehdit olarak algıladılar. Toplumda kin, nefret, düşmanlık duygularını artırmayı yöntem sandılar.
TSK doktrin subayları din denildiğinde hemen “sadece laikliği anlamayı ve sosyolojik boyutu düşünmemeyi” artık bırakmalılar. Gerçek çağdaş böyle olunur. İstiklal savaşı dini gerekçelerle gerçekleşmişti. Kazım Karabekir’in tanımlaması ile istiklalini kazanan Türkiye hürriyetini kaybetmişti. Din ve vicdan hürriyeti ancak toplumun sessiz ilerleyişi ile bu noktaya geldi. Tek direnen “Din devleti korkusu”ndan kurtulamayan TSK’ nın bazı elitleri oldu.
CHP tarihinin en açık ve net konuşmasını yaptı. İsmet Paşa Allaha ısmarladık bile demiyordu. Toplumun değerlerini farkına varılması önemli bir gelişmeydi.
Aslında toplumda dini duyarlılığı olan sosyolojik katmanların azim, sebat ve kararlılıkla soğukkanlı, sağduyulu duruş göstermesi bu sonucu doğurmuştur.
TSK doktrin subayları artık bu gerçeği görmeliler. Bugün görülmezse yarın görülecektir. Çünkü TSK toplumun üzerinde değildir, toplumun bir parçasıdır. TSK’nın topluma borcunu ödemesini bekliyoruz.
Toplum mühendisliği Hitler döneminin yadigarı bir uygulamadır. Genelkurmay karargahı işini gücünü bırakmış iç tehdit diyerek hem dinle hem de siyasetle uğraşıyor. Din siyasete karışmasın diyerek siyasetin dine karışmasına fikir üretiyor.
İç siyasetle ilgili bir bilgi basına yansıdığında Genelkurmay koridorlarında kim sızdırdı paniği görüntüleri artık bitmeli. Halkının bir kesimini düşman gören algı hastalıklı algıdır. TSK’nın bölünme ve yıpranmasına engel olmak isteyenler bu görüşü ciddiye almalıdırlar.
Prof. Dr. Nevzat Tarhan - Haber 7