Yazar Rasim Ozan Kütahyalı, dilinin sivriliği ile tanındı. Sözünü esirgemeyen bir yapısı ile dikkat çeken Kütahyalı, geçtiğimiz günlerde Habertürk'te Hülya Avşar'ın programına konuk oldu. Sanatçı Ahmet Kaya'yı ölüme götüren süreci konuştular.
Hülya Avşar sordu Kütahyalı, yanında getirdiği belgeleri ortaya koyarak Hürriyet gazetesinin o dönemde Genel Yayın Yönetmeni olan Ertuğrul Özkök ve aynı gazetenin yazarı olan Fatih Altaylı'nın özür dilemesi gerektiğini söyledi.
Kütahyalı'nın o dönemde Hürriyet'te çıkan haberleri göstererek iki ismi eleştirmesi ve özür dilemeye davet etmesi, programın yayından kalkmasına neden oldu.
Rasim Ozan Kütahyalı, Taraf gazetesindeki köşe yazısında, sansür olayını şöyle anlattı:
"Geçenlerde beni Hülya Avşar Habertürk’teki programına davet etti, tam bu olayların yıldönümü dönemiydi. Ben de o dönemin gazete kupürlerini ve yazılan yazıları bir dosya yapıp programa gittim, bant çektik. Yalan ve uydurulmuş haritadan kaynaklanan manşetleri gösterdim. O yalan harita üzerinden DGM savcısının soruşturma başlattığı yazısını gösterdim. O savcının talebine Hürriyet gazetesi hukuk bürosu tarafından verilen “Elimizde böyle bir fotoğraf, bilgi, belge yoktur” yazısını gösterdim. Neredeyse iki ayda bir, aralıklarla çıkmış manşetler ve köşe yazılarını deşifre ettim... Sevilay Yükselir de kısa bir süre önce bunları yazıp, yayımlamıştı.
Ertuğrul Özkök’ün ve Fatih Altaylı’nın özür dilemesi gerektiğini söyledim. Kin ve intikam niyetiyle konuşsam konuşabilirdim. Tam aksine ben bir vicdan ve adalet çağrısı yaptım. Bu konuda bizzat Özkök’le konuşmuştum, karşılıklı mesajlaşmıştık. Bana, “Bugün olsaydı o manşetleri atmazdım. Ama Ahmet de çok provakatördü, onu bil” demişti. Onu söyledim. Bunu aleni biçimde yazması ve özür dilemesi gerektiğini belirttim. Dahası Habertürk’te olduğumdan –keseceklerini düşünerek- Fatih Altaylı’ya da çok yüklenmedim, özür dilemesi gerektiğini hatırlattım yalınca. Oysa Altaylı Özkök’e göre çok daha ağır ve çok daha ayıp şeyler yazmıştı...
Hülya Avşar da dinledi, bana sorular sordu, o günleri hatırladık sonra bu linç operasyonunun niçin yapıldığına değindik. “Ergenekon denen şey budur işte” dedim ben. Ergenekon zihniyeti budur... Farklı olanı, muhalif olanı boğmak için “sahte delil yaratarak” linç operasyonları düzenleyen zihniyettir derin yapılanma zihniyeti...
İki gün önce, perşembe gecesi yayınlanacağını söylediler programın, anonslar da yapılmıştı... Ben aynı saatlerde Kanaltürk’teki programımdaydım. Programdan çıkar çıkmaz mesaj kutumun dopdolu olduğunu gördüm, program yayınlanmamıştı, külliyen sansürlenmişti. Sabahleyin beni Yiğit Bulut’un arayacağı söylendi, sonra Yiğit hariç hemen her gazeteci aradı... Hülya Avşar’la da uzun uzun konuştuk. Sonra ben Yiğit’i aradım, aramızda bir hukuk da vardır Yiğit’le, beraber az TV programı yapmadık... “Sana döneceğim Rasim” dedi, orda kaldı... Şimdilik daha fazla da detaya girmiyorum... Yine de iyi niyetli düşünüyorum ve bekliyorum... “Sansürsüz” diye program yapan Yiğit’in alenen “sansürcülük” yapabileceğine inanmak istemiyorum...
Ahmet Kaya olayı gibi tarihe mal olmuş bir olayın deşifre edilmesinden ötürü bir yayının tamamen kesilmesi skandal olur. İşin bana ve Hülya Avşar’a karşı yapılan ayıp tarafını bir yana bırakıyorum. Bu her şeyden önce Ahmet Kaya’ya karşı yapılmış bir ayıptır. Ahmet Kaya’nın haksız biçimde suçlandığı bugün her vicdan sahibi tarafından kabul ediliyor. Hürriyet’in 14 Şubat 1999’da manşetine konu olan fotoğrafın sahte ve yalan bir harita olduğu herkes tarafından biliniyor. Bu süreç sonunda Ahmet Kaya ülkesini terk etmek zorunda bırakıldı, bunu da herkes biliyor... Bu gerçeklerin anlatılmasını “Özgür ve bağımsız “olduğunu iddia eden bir yayın organı sansürlüyorsa, kesiyorsa ve yayınlamıyorsa bu büyük bir skandaldır...
Ciner Medya’nın Grup Başkanı Kenan Tekdağ’ın da böyle bir sansüre imza atacağını sanmıyorum. Dediğim gibi hâlâ iyi niyetimi koruyorum. Yeniden bu köşeden de tekrarlıyorum..."