Kur'an, yirmi üç senede indirildikçe sahabe tarafından ayet ayet ezberlendi. Böylelikle ilk defa bir kitap belki de yüzlerce hafızalarda çoğaltılmış oluyordu. Zayıfların köleleştirildiği, kız çocuklarının diri diri gömüldüğü, içkinin, faizin, fuhuşun ayyuka çıktığı köhneleşmiş bir dönemin kapanmasına vesile oldu Kur'an...
Zulümler, insanlık değerlerini perde perde örtmüştü. Zayıflar, zorbalar elinde zelil kalmıştı. Varlığının bilincine varmadan körpecik kız çocukları, kör inatlar ve köhne beyinlere kurban ediliyordu. Artık kâinat bıkmıştı bu bedbaht düzenden. İnsanlık, insan içine çıkamamalıydı bu haliyle. Karanlığın en yoğun olduğu zamanlardı yaşananlar... Evet, bir taraftan zalim düzen, sabır sınırlarını zorluyorken diğer yandan aydınlıklar hissettirmeye başlamıştı kendisini. Mahlûkat, bir başkalıklar olacağını fark ediyordu. Bir nur doğacak beklentisi ümitleri coşturuyor ancak solukları kesiyordu... Ve nihayet, Mekke semaları müjdeyi veriyordu bütün mahlûkata! Âlemlerin rahmeti şereflendirmek üzeredir dünyayı. Kâinat efendisine kavuşma anına hazırdır. Nefesler tutulmuştur ve...
Evet, ondan bahsediyoruz. Kâinatın efendisi peygamberimizden. O, aziz misafirden. Kimler anlatmaya kalkmadı ki. Onun vesilesiyle yaratılmıştı on sekiz bin âlem. Elest'te ruhlarımızın; bu fani âlemde ise hem ruhlarımızın hem de bedenlerimizin cehennemden kurtulmasına vesile olan aziz bir peygamber. Kâinat, ilk defa böylesine şerefli bir misafiri ağırlayacaktı. Dünya'ya teşrifleri, başta şeytan olmak üzere kimilerini üzüntüye sevk etse de, bütün kâinatı sevince boğacak aziz bir misafir.
20 Nisan 571'de (Rebîulevvel ayının on ikisi) bir Pazartesi gecesi sabaha karşı doğumuyla dünyayı şereflendirmişti O. Dünya'da ne ondan önce ve ne de ondan sonra yakın tarihe kadar hiç kimsenin doğum tarihi, böylesine net olarak bilinmemektedir...
Rüyada annesine, doğacak çocuğuna Muhammed ismini vermesi emredilmişti. Doğduğu gün yaşanılan hâdiseler, İslami kaynaklarda kesin kanıtlarıyla yerini almaktadır. Daha dünyaya gelmeden biricik babası, ebedi âleme intikal etmişti. Altı yaşında ise sevgili annesini sıcacık kucağına doyamadan, cennette buluşmak üzere ebedi hayata uğurlamıştı. Âlemlerin yaratıcısı, Habibinin terbiyesini adeta kendi üzerine almıştı.
İnsan, altı yaş itibariyle hayatı tanıma ve de başkaları tarafından yönlendirilme çağına gelir. Rabbi de Muhammedini bizatihi kendisi nakış nakış işleyip mahlûkatın kurtuluşuna vesile kılacaktı. O'nun başkaları tarafından yönlendirilmesini istememişti. Ayrıca ümmi kalmasını dilemişti. Tabii bunun bir hikmeti vardı... Şimdilik Habibini önce dedesi ve sonra da amcasına emanet etmişti. Onlar da gözlerinden daha aziz bu varlığa ziyadesiyle değer veriyorlardı... O, çocukluğunu ve gençlik yıllarını hep Yüce Yaratıcı'nın gözetip korumasıyla geçirmişti. Mekke ve Mekkeliler, buna şahitti. Kâbe, buna şahitti. Süt Anne Halime, Rahip Bahira, Sadık Eş Hatice, Köle Zeyd buna şahitti...
İşte şimdi de Nurlu Nur Dağı ve omzunda binlerce yıl gururla taşıdığı Hira Mağarası, buna şahadet ediyordu. Kendilerini bin yıllarca aziz misafiri ağırlamak için hazırlamışlardı. Misk kokuları sürünmüş, nurdan elbiselerini giymişlerdi. Artık her şey tamamdı. Gözler yolları gözlemeye başlamıştı... Ve bir zaman; nihayet aziz misafir, Beytullah istikametinden yönünü Nur'a çevirmişti. Nur'un heyecanı dorukta. Hira, Kâbe'ye bakan penceresinden her şeyi an be an izliyor... Derken selamlaşma faslı... Eteklerini yerlere sermiş, bağrını yol yapmış Nur, kolayca gelsin geçsin diye misafiri. O, Aziz misafir, mahlûkatın en şereflisi, vakur bir edayla, binlerce metrelik Nur'un zirvesini aşarak Hira'yı şereflendiriyor. Hira, nura nur, keyfine diyecek yok... Bazen günlerce ve defalarca alıkoyuyordu aziz misafirini, ayrılamıyordu yareninden. O, ise bin meşakkatle de olsa vaz geçmiyordu, Hıra'ya misafirlikten...
Binlerce salât ve selâm! Daha peygamberlik gelmeden yıllarca Nur zirvesinin aziz yolcusu, Hira'nın mübarek misafiri, bir yaratıcının varlığına bütün hücreleriyle iman ediş. Tâ ki tam bir teslimiyetle, tüm insanlığın kurtuluşuna vesile olacağı anı sabırsızlıkla ve yılmadan bekleyiş.
Kur'an ışık tutuyor
Kur'an ilk günden bu yana belki de milyarlarca kimse tarafından ezberlendi. İnsanlık, insanlığı ve medeniliği öğrendi. İndirildiğinden-günümüze ezberlenip istisnasız her gün milyonlarca insan tarafından okunmaktadır. Hiçbir kitap Kur'an-ı Kerim'in yıllık baskı adedine ulaşamıyor. Günümüze kadar belki milyarlarca baskı yaptı. Bir günde Kur'an-ın giriş bölümü olan Fatiha Suresi, belki on milyarlarca defa okunmaktadır. Arapçasından okumayı bilen bir Müslüman, Kur'an-ı ömründe en az bir kez veya onlarca, yüzlerce hatta binlerce hatmetmiştir. Başka herhangi bir kitabın, bir kereden fazla okunması nadirdir.
Kur-an, astronomiden-tıbba, kimyadan-matematiğe, sosyolojiden-psikolojiye hemen her alanda insanlığa ışık tutmuş ve tutmaya da devam etmektedir. Kur-an'ı konu alan belki milyarlarca kitap, makale, şiir vs. yazılmıştır. Kur-an'ın yüceliğini bu kadarla anlatabilmek ne mümkün. Yüce Allah, bütün ağaçlar kalem, bütün denizler mürekkep olsa dahi ilmini yazmaya yetmeyeceğini buyuruyor.
Ve Peygamberimiz:
Sevgili Peygamberimiz, bildirdiği için her gün beş vakit ezan sesi semaları süslüyor ve milyarlarca insan bu vakitlerde namaz kılıyor. Her Cuma günü insanlar, cem oluyor, her bayram namazında buluşup bayram ediyor. Onun bildirmesiyle insanlar; farzları, vacipleri, sünnetleri eda ediyor. İnsanlar ana-baba hakkı komşu hakkı, akraba hakkı, kul hakkı gözetiyor. O, yaptı diye asırlardır insanlar, milyonlarca cami, mescit, Kur-an kursu inşa ediyor, milyarlarca insan eğitim alıyor. O yaptığı için her gün insanlar, el açıp mevlasına dua ediyor, niyazda bulunuyor. Her yıl milyonlarca insan, Kâbe'yi ziyaret ediyor, hacı oluyor. Her yıl yüz milyonlarca insan, umre ziyaretinde bulunuyor. O bildirdi diye her yıl insanlar, Rabbine kurban kesiyor, aralarında selamı yaygınlaştırıyor. Ve yine içkiden kumardan, faizden, fuhşiyattan uzak duruyor...
İşte ilk emir, ilk vahiy: Oku...
Olgunluğun kemale erdiği yaş, kırk. İhtimal odur ki Ramazan'ın yirmi yedinci gecesi, Hira Nur, o gün her zamankinden daha farklı bir duruş. Cebrail yeni ve kutlu bir görevin hazzına nail olmanın huzurunu yaşıyor. O, kâinatın efendisi olacağı ilahi muştuyla her an yüz yüze gelmenin heyecanı içerisinde. Ve nihayet vuslat anı; yeryüzünün, insanlığın, sinelerin İlahi Mesaj'la, Kur'an'la buluşma anı. Cebrail bütün heyecan ve ihtişamıyla âlemlerin nurunun karşısındadır. Hira, nurlar içinde... İşte ilk emir, ilk vahiy, yankılanıyor sarp kayalıklardan... "(((Oku!)))"... "Ben, okuma bilmem" "Yaratan Rabbinin adıyla oku! O, insanı bir alakadan (embriyodan) yarattı. Oku! Rabbin sonsuz kerem sahibidir. O Rab ki kalemle yazmayı öğretti. İnsana bilmediğini öğretti..." (Alak:1-5)
Ve Kur'an, yirmi üç sene boyunca ayet ayet inzal oldu insanlık kurtulsun diye. Nihayet "...Bugün dininizi kemale erdirdim, size nimetimi tamamladım..." (Maide/3) buyurarak Rabbimiz, kıyamete kadar insanlığa ışık olacak rehberimizi sunuyordu Rahman sıfatıyla. Ve sevgili Peygamberimiz, Kur'an ve sünnete sımsıkı sarıldıkça kurtulanlardan olacağımızı müjdeliyordu.
Âlemlerin yaratıcısı, insanlık için dört büyük kitap indirdi. Önceki kitapların hükmü kendi dönemlerine ve indirilen kavimle sınırlı iken; Kur'an bütün çağlara ve bütün insanlığa gönderildi ve onun indirilmesiyle diğerlerinin hükümleri geçersiz kılındı...