1. Kürtler Türkiye'deki İslâm milletinin bir parçasıdır. (Millet burada İslâmî manada kullanılmıştır.)
2. Kürtleri sadece ve sadece gerçek Kürt uleması ve gerçek Kürt meşayihi temsil eder.
3. PKK ve DTP Müslüman Kürtlerin temsilcisi değildir.
4. Türkiye'nin bütünlüğü korunmak isteniyorsa öncelikle Kürtlerin yoğunlukla yaşadığı bölgelerde İslâm medreselerinin ve tarikat tekkelerinin açılmasına izin verilmelidir.
5. Bu medreseler ve tekkeler Ehl-i Sünnet ulema ve fukahasından oluşacak bir "Din Meclisi" tarafından denetlenmelidir.
6. Yakın tarihte görüldüğü ve bugün olduğu gibi dine, medreselere, tekkelere, ulemaya, şeyhlere cephe alınmaya ve baskı yapılmaya devam edilirse ileride çok büyük fitne ve fesat çıkacaktır.
7. Menfi Türk kavmiyetçiliğini Moiz Kohen Tekin Alp çıkardığı gibi, menfi Kürt kavmiyetçiliğini de Siyonistler ve Ermeniler imal etmişlerdir.
8. Nakşibendîlik, diğer turuk-i aliye, Nurculuk, Ehl-i Sünnet İslâmlığı Doğu ve Güneydoğu Anadolu'da teşvik edilmeli ve teşkilatlandırılmalıdır.
9. Osmanlı İslâm modeline zıt aşırı akımlar, İslâmcılık, İslâmî aktivizm, Selefîlik gibi bid'at cereyanlarının revacına imkân verilmemelidir.
10. İslâm ilahî hak din olarak algılanmalı ve anlaşılmalı, ideoloji olarak görülmelidir.
Kürt meselesi müsbet ve yapıcı şekilde halledilirse Türkiye güçlenir, bütünlüğü korunur.
Kürt meselesini halledelim derken ülkeyi böldürmemeliyiz.
Kürt meselesinin ardında İsrail, uluslararası Siyonizm, AB, ABD, Haçlılar ve Ermeniler vardır.
Ülkemizde çok büyük sayıda Kripto Ermeni ve Kripto Yahudi bulunduğunu biran bile hatırımızdan çıkartmayalım.
Kürt meselesinin tek çözümü vardır, o da İslâmî çözümdür.
Kürt açılımının yanında bir de Türk açılımı yapmak gerek. Türkiye adındaki bir ülkede Müslüman Türkler din, kültür, insan hakları, kimlik bakımından hür değildir.
KIZINI DÖVMEYEN DİZİNİ DÖVER
O konuda Başbakan doğru sözler söyledi, bir yığın itiraz... Eski İstanbul Emniyet Müdürü doğru sözler etti, ona da saldırdılar... Bendeniz, üzerinde durulması gereken noktalara işaret ettim, işitmediğim hakaret kalmadı.
On yedi yaşında liseli bir kız bu kadar serbest, bu kadar başı boş olabilir mi?
Liseli bir kızın askısız, tuvalet gibi dekolte kıyafet gıymesi doğru mudur?.. Takma ojeli tırnaklı olması doğru mudur?
Kız ile genç arasında bir kere sosyal bakımdan denklik yok, eski tâbirle birbirlerine küfüv değiller.
Sonunda ne oldu? Korkunç bir facia...
O kıza o kadar serbestlik, o kadar hürriyet verilmeseydi ne olacaktı? Sanırım şimdi yaşayacaktı.
Kızın ailesinde, ebeveyninde hiç kabahat yok mudur?
Aileler ve toplum çocuklarını korumakla yükümlü değil midir?
Hürriyet sınırsız değildir.
Gençlerin korunması gereklidir.
Türkiye Müslüman kimlikli, kültürlü bir ülkedir. İslâm dini zinayı büyük günah ve suç olarak görür. Zinayı suç olmaktan çıkarttılar da ne oldu? Memleket ilerledi mi, medenî mi oldu?
İdamı kaldırdılar da ne oldu?
Ülkemizde maalesef suç patlaması var. Tavuk gibi adam boğazlanıyor. Bu gerçeği kim yalanlayabilir. Cezaevleri tıklım tıklım dolu. Ranzalar üç katlı, yerlerde yatanlar da varmış.
Kışla gibi dev adliye sarayları yapılıyor, mahkemeler dava dosyalarına bakmaya yetişemiyor. Yargıtay'da yüz küsur bin dosya bekliyormuş... Hangi birine bakacaklar...
Kızını dövmeyen dizini dövermiş...
Kız süper zengin bir oğlanla tanıştı, birbirlerini seviyorlar, ileride evlenecekler, ailece refaha kavuşacağız... Ya öyle mi?
Kız mezarda, oğlan cezaevinde...Kızın başı testere ile kesildi. Hem de canlı iken...
Tenkit edersen suçlu olursun, gerici olursun.
Yaşasın özgürlük!..
KIBRIS'TA İSLÂM KANTONU
BİR grup Kıbrıslı Müslüman Türk, adada bir 'Müslüman Kantonu" kurulması isteklerini aşağıdaki 12 makama göndermişler.
Bu yaz, Kıbrıslı çocuklara Kur'ân ve din dersi verilmesini militan çağdaşların nasıl protesto ettiklerini, hattâ kursları nasıl bastıklarını, terör estirdiklerini biliyoruz.
Bir Türk yetkili "Kur'ân kursu Kıbrıs'a yakışmıyor" diye laflar etti.
Anavatan Türkiye'de de Müslümanlar üzerinde baskılar vardır, din hürriyeti zaman zaman ayaklar altına alınmaktadır ama Kıbrıs'taki durum Türkiye'den bin misli vahimdir.
Adnan Menderes'in Demokrat Partisi 14 Mayıs 1950'de iktidara geldiği zaman, Türkiye'deki Ezan yasağı kaldırılmış, bir anda Edirne'den Kars'a kadar bütün vatan sathında gerçek Ezan-ı Muhammedî okunmaya başlanmıştı. O tarihte Kıbrıs İngiliz sömürgesi idi. Sadece orada Türkçe ezan okunmaya devam edilmişti.
O kafa maalesef devam etmektedir.
Ada bağımsızlığına kavuşunca çoğunluktaki Rumlar Başpiskopos Makarios'u Cumhurbaşkanı yapmışlardı. Türkler ise aşırı devrimci, aşırı çağdaş, aşırı seküler, dinden uzaklaşmış, hattâ kopmuş Fazıl Küçük'ü Cumhurbaşkanı yardımcısı yapmışlardı.
Keşke onun yerine Şeyh Nazım'ı cumhurbaşkanı yardımcısı yapmış olsaydılar.
Yazımın başında bahs ettiğim dilekçe şudur:
"Biz aşağıda imza sahipleri Kıbrıslı Müslüman Türkler, KKTC'de dinimizin emirlerini hür olarak yerine getirebileceğimiz hür bir kanton bölge istiyoruz. Bu isteğimiz yerine gelinceye kadar mücadelemiz devam edecektir. İstediğimiz bölge Tarihi Lefkoşa olabilir.
Dağıtım:
1. KKTC Cumhurbaşkanlığı
2. Türkiye Cumhuriyeti Garantör Devleti
3. Yunanistan Garantör devleti
4. İngiltere Garantör Devleti
5. Amerika Birleşik Devletleri Kıbrıs Elçiliği
6. Birleşmiş Milletler Kıbrıs Özel Temsilciliği
7. Avrupa Birliği Kıbrıs Temsilciliği
8. İslâm Konferansı Teşkilatı
9. İslâm Kalkınma Bankası
10. Güney Kıbrıs Hükümeti
11. Mısır El-Ezher İslâm Üniversitesi
12. Güney Kıbrıs Ortodoks Kilisesi ve Başpiskopos Cenapları.
.....................................................................................
Kıbrıs Müslümanları KANTON Bölgesi
Bu Kantonda İSLÂM'a inanç ve saygısı olan herkes yaşayabilir.
Bu Kantonun avantajları:
a. Mecburî askerlik yok.
b. Gelir ve sair vergiler yok.
c. Bu Kantonda yaşayan vatandaşların borçları KANTON BEYLİĞİ tarafından bir defaya mahsus olmak üzere ödenir.
d. Bu kantonda gece hayatı yasaktır.
e. Bu kantonda içki, sigara alınıp satılmaz ve içilmez.
f. Bu kantonda hırksızlık ve yüzsüzlük ve edepsizlik yapanların hakkından gelinir. En azından kantondan kovulur.
Ve daha bir sürü yeni avantajlar ve güzel işler..."
VEHHABÎLİK ve EHL-İ SÜNNET
VEHHABÎLİK kesinlikle bir Ehl-i Sünnet mezhebi değildir. Çünkü:
1. Dört Ehl-i Sünnet mezhebi (fıkhı) vardır. Bunların mensupları birbirlerini şirk, küfür veya bid'at ile suçlamazlar.
2. Ehl-i Sünnette Allah'ı kemal sıfatlarla tavsif etmek ve noksan sıfatlardan tenzih etmek esası vardır. Yüce Allah zamandan, mekandan, cihetten ve bunlara benzer şeylerden münezzehtir.
3. Vehhabîliğin hak olduğuna dair Ehl-i Sünnet eimme, ulema ve fukahası fetva vermemiştir.
4. Aksine Vehhabîliğin bir bid'at fırkası olduğuna dair binlerce reddiye yazılmıştır.
5. Vehhabîliğin hak olduğuna dair iddialar Vehhabîlerin kendi alim ve müftülerinin sözleridir ki, bunlar Ehl-i Sünnet camiası içinde geçerli değildir.
6. Vehhabîliğin batıl bir bid'at fırkası olduğuna dair icmâ vardır.
7. Ahmed ibn Hanbel hazretleri Ehl-i Sünnet'in mezhep ve fıkıh sahibi dört imamından biridir.
8. Vehhabîler, Hanbelî değildir, gulat-ı hanabiledendir.
9. Hakikî Selefîler Sünnî ulema ve fukahadır.
10. Vehhabîler ve Selefîler, Selef-i Sâlihîn yolundan gitmiyor; onlar İbn Teymiye'nin ve Muhammed ibn Abdilvehhab'ın peşinden gidiyor.
11. Bir gerçek Hanbeliler, bir de gulat-ı Hanabile olduğu gibi; bir gerçek Selefîler, bir de kendilerine Selefî ismini takmış İbn Teymiyeciler vardır.
12. Ebu Hanife hazretleri Sünnî Müslümanların hem inanç, hem de fıkıh imamıdır.
13. Eş'arîlik ve Mâturidîlik Selef-i Sâlihînin temiz ve nezih inançlarına uygundur.