- Hoş bulduk.
- Milan-Catania maçı kaç kaç biter?
- Anlamadım.
- Milan-Catania maçı dedim, kaç kaç biter?
- Milan'ı anladık da Catania neyin nesi?
- Ooo... Bir de gazeteci olacaksın!
Nereden bilebilirdim ki Catania'nın o yıl İtalya Ligi Serie A'ya çıktığını. Ama 15 yaşındaki yeğenim, az sonra Catania konusunda beni daha da bilgilendirecekti. Anladım ki, İddaa kuponu dolduruyordu ve spor muhabiri olduğum için benim bu maçın skoru hakkında isabetli tahminde bulunabileceğimi, kendisine yardımcı olabileceğimi düşünüyordu. Şaşırmış ve şoke olmuştum. Bu şaşkınlığım bugün daha da artmış durumda. Zira bu haberi hazırlarken öyle şeyler öğrendim ki...
Türk medyası çok şanslı. Öyle bir memleket ki burası, gündemden bol bir şey yok. Yeni anayasanın iklimine girmişken, darbeci oldukları iddia edilen kişiler salıveriliyor, arada da şike skandalları patlak veriyor. Aralarında millî futbolcuların da bulunduğu bir çete yakalanıyor. Hapse atılanlar, ifadesi alınıp serbest bırakılanlar oldu. Suçları, son yıllarda Avrupa'da sık sık duymaya başladığımız, ülkemizde de ara ara kapalı kapılar arkasında konuşulan ama gün yüzüne çıkması pek istenilmeyen bahis çetesi kurmaktı. Zaten Alman Bochum Savcılığı'nın geçtiğimiz kasımda başlattığı ve aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 9 ülkede 200'e yakın maçta şike yapıldığı iddiası gündeme bomba gibi düşmüştü.
Eskiden şike olayları iki-üç takımla sınırlıydı. Hatta iki-üç futbolcuyu bağladığınızda iş halloluyordu. Ancak şimdi uluslararası bir şebeke söz konusu. Zira artık şampiyonluk veya bir takımın tur atlaması için oyuncu ya da hakem ayarlama devri geçti. Belki bir yerlerde bu tür şikeler de yapılıyordur ama artık moda bahis şikesi yapmak.
Bochum Savcılığı'nın iddia ettiği 200 maç ve geçtiğimiz günlerde Sarıyer Cumhuriyet Savcılığı'nın yaptığı tutuklamalar tam bu tür şikenin ürünü. Futbolun cazibesi gün geçtikçe artıyor, ekonomisi büyüyor, bu büyüme de beraberinde birtakım sorunları getiriyor.
Biz bu dosyada kim şike yaptı, bundan sonra kimler tutuklanacak gibi soruların cevaplarını aramıyoruz. Şikeye yol açan bahis oyunlarının hem spor camiasında hem de toplumumuzda açtığı yaralara göz atmak istiyoruz.
Türkiye'de 1959 yılında kabul edilen 'Futbol Müsabakalarında Müşterek Bahisler Tertibi Hakkındaki 7258 Sayılı Kanun'la beraber Spor-Toto oynanmaya başlandı. Spor-Toto, Spor-Loto gibi oyunlar zamanla değişti, iştirakçiler için daha cazip hâle getirildi. Ancak hiçbiri 17 Nisan 2004'te tanıştığımız 'İddaa' gibi olmadı. Bu oyun bir çığ gibi büyüdü. Hem de devlet eliyle...
Bugün dünyanın her tarafında değişik adlarla bu oyun oynanıyor. Türkiye'de ve Avrupa ülkelerinde duyduğumuz şike olaylarının perde arkasında bu oyunun yasa dışı bahis şirketleri tarafından da oynatılması yatıyor. Bütün dünya yasa dışı bahis şirketlerini ortadan kaldırmak için çaba sarf ediyor. 2003 yılı itibariyle Türkiye'de interneti kullanarak bahis oynayanların sayısı 150 bin kişiydi ve bahis yoluyla Türkiye'den yurt dışına çıkan para da yıllık 600 milyon dolardı. O gün için bu para büyüktü. Hükûmet ise yasa dışı bahsi önlemek ve üzerine gitmekten ziyade, yasalaştırıp Türkiye'de de oynatmaya başladı. Böylelikle 17 Nisan 2004'ten itibaren bu oyun gündemimize girdi. Amaç ise gayet masum görünüyordu: 600 milyon dolar niçin yurt dışına gitsin? Bir kez daha altını çizelim; 2003'te yurt dışına giden para 600 milyon dolardı, bahis oynayan kişi sayısı ise 150 bin.
Hatta dönemin spor bakanı, yurt dışına çıkan yıllık 600 milyon doları ülke ekonomisine aktarmak amacıyla yurt içinde oynanmasına karar verdiklerini söylüyordu, DYP Iğdır Milletvekili Dursun Akdemir'in yazılı soru önergesini cevaplandırırken. Bakan, 'İddaa' oyunundan Hazine'nin 34 trilyon 331 milyar (paradan sıfır atılmadan önceki rakamlar), kamu kurumlarının toplam 1 trilyon 993 milyar TL kazandığını açıklıyor, sektörün denetiminin sağlandığını, aynı şekilde futbol kulüplerine 15 trilyon ödendiğini belirtiyordu. Devlet, bu kumar ortamından kazanılan paranın ortadan kaldırılması gibi bir girişimde bulunmuyor, tam tersine ortaya çıkan paranın Hazine'ye ve kamu kurumlarına aktarılmasından memnuniyet duyuyordu.
Peki, bugün durum ne? İddaa'nın 2009 yılı sonu hasılatı 2 milyar 792 milyon 787 bin lira. Oynayan kişi sayısı ise 3,5 milyon. Korkunç bir rakam değil mi? Başlangıçta 150 bin kişinin internet yoluyla oynadığı oyun, bugün 5 bin civarındaki bayi ağıyla ülkenin en ücra köşesine kadar yayılmış durumda. Devlet interneti de unutmadı. 5 şirket de internet üzerinden 'iddaa' oynatıyor. Pastanın büyük kısmını da bu şirketler paylaşmış durumda. Şirketleri merak ediyorsanız söyleyelim: Nesine, Doğan Grubu'nun; Bilyoner, Karamehmet'in; Oley, Doğuş Grubu'nun; Misli, Şansal Büyüka'nın bir yakınının; Tuttur ise Saran Grubu'nun. Online İddaa bayileri içinde Bilyoner ve Nesine bir adım öne çıkıyor. Bu iki şirketin 1 milyar liraya yakın ciroya ulaştıkları belirtiliyor. Hatta işi daha da ilerletmek için futbol takımlarına sponsor olmaya başladılar.
Yine bugün neredeyse bütün gazeteler 'İddaa' ekleri veriyor. İddaa ekleri verdikleri gün tirajlar yükseliyor. Kazanmanın çok kolay olduğu vurgusu yapılıyor. Bu eklerde 'en çok biz kazandırıyoruz' temaları işleniyor. Zaman içinde birçok 'İddaa' yorumcusu türedi. Televizyon ekranları 'İddaa' programlarından geçilmiyor. İddaa çılgınlığı çığ gibi büyüyor. Hatta geçtiğimiz günlerde Spor-Toto Teşkilat Müdürü Bekir Yunus Uçar, "Seyyar İddaa bayileri oluşturacağız." müjdesi verdi! Teşkilatın yeni projesiyle plajlar, statların çevresi, alışveriş merkezleri gibi bayi bulmanın zor olduğu yerlerde seyyar bayi uygulamasıyla 'sporseverler' bahis oynayabilecekti. Ne kadar çok bayi, o kadar çok insan, o kadar çok para... Devlet çok para kazanıyor, bayiler kazanıyor, büyük şirketler kazanıyor ama kimse kimin kaybettiğini sormuyor.
Bugün Türkiye'deki 5 bin 'İddaa' bayisinin kapısında '18 yaşından küçükler oynayamaz' yazıyor. Ancak bu kimin umurunda! Eline kuponu alan herkes bu oyunu rahatlıkla oynayabiliyor. 2 liraya kupon doldurmak mümkün. Üstelik denetleme yok. İnternette ise durum biraz daha farklı. TC kimlik ve bir banka hesap numarası lazım. Bugün herhangi bir İddaa bayiinin önünden geçtiğinizde göreceğiniz manzara hemen hemen aynıdır: Tavana monte edilmiş bilgisayar ekranına bakan gözler ve elinde kağıt kalem kupon doldurmaya çalışan onlarca genç... İddaa oynayanların Yunanistan, İsveç, Norveç ve Kuzey İrlanda 2. liglerine kadar tüm liglerden haberi var.
Psikiyatr Dr. Hasan Sezeroğlu, gidişatı sağlıklı bulmuyor. Ona göre dünyada zaman zaman bu tür salgınlar oluyor. Tıpkı internet örneğinde olduğu gibi... Bahis oyunları da bir salgın. Ancak Sezeroğlu, toplumun kitle hâlinde bir bağımlılığının söz konusu olduğunu belirtiyor: "İnsanlar bu tür şans oyunları yüzünden, emeksiz, zahmetsiz para kazanma hayalleri kuruyor. Zamanla bu hırsa dönüşüyor ve bağımlı hâle geliyorlar. Oynamadığı zaman mutsuz, huzursuz oluyor. İradesine hükmedemiyor." Sezeroğlu, "Buna bir nevi hastalık hâli diyebiliriz." diyor. Ona göre yasaklamakla sonuç alınamaz. "Dünyada sınır kalmadı. Yasaklarsanız gizliden gizliye oynarlar. Önemli olan, toplumun bilinçlenmesi. Bu tür oyunlardan gençleri korumak gerekiyor. Devletin toplumu bilinçlendirmek, eğitmek ve korumak gibi görevleri var."
Zaten sorun da burada. Devlet eliyle bu oyunların oynanması ve teşvik edilmesi... Hasan Sezeroğlu, medyanın da gençleri eğitmesi gerektiğinin altını çiziyor. Oysa medya bu oyunu daha da yaygın hâle getirmek için çaba sarf ediyor. Sezeroğlu, ısrarla devletin gençlere enerjilerini harcayacağı imkânlar sunması gerektiğini söylüyor. Ona göre İddaa gibi oyunlar küçük paralarla oynanan bir kumar: "İnsanların aklı fikri bu oyunda. Herkes cebine göre kumar oynar. İddaa da bana göre küçük paralarla oynanabilen bir kumardır."
Ege Üniversitesi'nden Sosyolog Yrd. Doç. Dr. Ahmet Talimciler ise medya yoluyla İddaa ve bahis oyunlarına talep oluşturulduğunu söylüyor. Ona göre toplum bir anlamda bu tarafa doğru itiliyor. İddaa'nın devlet eliyle ön plana çıkartılmasına ise içerliyor. Talimciler'e göre toplum giderek kolaya kaçıyor. Kısa yoldan para kazanma mantığı artık bugün net biçimde kendisini hissettiriyor. Ona göre ortada tuhaf bir durum var. Çünkü insanlar minibüste bile İddaa eklerini didik didik etmeye başladı. Devlet yurt dışında oynanmasını yasaklamakla doğru yaptı. Ancak yurt içinde bu kadar yaygınlaştırmak zorunda değildi. Talimciler de İddaa'nın kumar olduğunu düşünüyor. Uzun vadede bu tip şans oyunu adı altında toplumun yavaş yavaş kumara alıştırıldığını belirtiyor ve bu tip şans oyunları oynayan bireylerin, fırsatını buldukları her ortamda bir üst aşamaya geçeceğini, yani yurt içinde yasak olduğu ileri sürülen kumar türlerini denemeye başlayacaklarını iddia ediyor. Bilim insanları bahis oyunlarına kumar gözüyle bakıyor. Ve devletin eliyle yaygınlaştırılmasına tepki gösteriyor. İşin ilginç yanı Türkiye'de kumar da yasak!
TÜRKİYE'DE BAHİS ŞİKESİ SUÇ DEĞİL!
Futbol ekonomi pazarı, şans oyunlarıyla, televizyon gelirleriyle, sponsorlarla büyüyor. Dedik ya pazar büyüyünce beraberinde büyük sorunları da getiriyor. Bu sorunlardan biri de girişte biraz değindiğimiz bahis skandalları. Futbolcuların, yöneticilerin bahis oynamaları yasak. Ancak bu yasak da lafta kalıyor. Kendi maçına bahis oynayan oyunculara rastlıyoruz. Kendi maçına oynamak bir kenara, kendi maçında 'rakip takım kazanır' şeklinde oynayan oyuncular var.
Sarıyer Savcılığı'nın sürdürdüğü operasyona gelince... Bazı iddialara göre bu operasyon tamamen göstermelik. 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası'nı almak isteyen Türkiye Futbol Federasyonu'nun oy kullanacak üyelere 'bakın biz şike ve bahis olaylarının üzerine gidiyoruz' mesajı verdiği iddia ediliyor. Zaten soruşturmayı da Bochum Savcılığı başlatmıştı. Daha sonra TFF 'biz başlattık' dedi.
Türkiye'de şike ve bahis skandalına karışanlara dair bir yasa bulunmuyor. Yakalananlara yapılan suçlama ise çetecilik. Spor Bakanlığı bu konu ile ilgili yeni bir yasa taslağını Meclis'e sunmaya hazırlanıyor. Şike yapanlara sadece TFF futbol sahalarından men cezası veriyor. Bu cezalar da göstermelik. Korkutan cinsten değil. Sistem öyle çarpık ki 2005 senesinde Akçaabat Sebat-Kayserispor maçında şike yapılacağını önceden duyuran o dönemin Akçaabat Sebatspor kalecisi Hakan Olgun, bazı çevrelerce tu kaka edildi. Hatta 5 ay kulüp bulamadı. Böyle bir ortamda şikeyi ihbar etmek de sıkıntı. Şike çetesi o gün Hakan Olgun'a 200 bin avro para teklif etmişti. Bu oyuncu parayı kabul etmemiş, gerekli yerlere ihbarda bulunmuştu. Hakan Olgun'un yaptığını her futbolcu yapabilir mi? Öyle bir düzen var ki buna gönül rahatlığı ile 'evet' demek mümkün değil.
Devlet, İddaa'dan kulüplere kaynak aktarmakla övünüyor. Ayırdığı kaynağı ise denetlemiyor. Bugün birçok kulüp borç batağında. Gelen paraların nereye gittiği belli değil. Bundan en çok etkilenen ise futbolcular. Alacaklarını doğru dürüst alamıyorlar. Ev kirasını ödeyemeyen futbolcular var. Çoğu lise öğrenimi bile görmeyen bu oyuncuların bahis çetelerinin eline düşmeleri çok kolay. Ne ilginçtir, ekonomik şartları çok iyi futbolcuların da çeşitli yollar kullanılarak bu tip şike skandallarına alet edildiklerini görüyoruz.
Teknik Direktör Bülent Uygun, oyuncuları bahis şikesine art niyetli menajerlerin ittiğini iddia ediyor. Ona göre devlet, spor mahkemeleri kurmalı ve bu tip sorunları orada ele almalı. Uygun'a göre, eğer 5 yıl önce Akçaabat Sebat-Kayserispor maçında yapılan şikenin üzerine gidilseydi bugünkü sorunlar ortaya çıkmazdı. Peki, tüm bu sorunlara rağmen çözüm ne olmalı sorusuna ise Bülent hocanın verdiği cevap bir hayli ilginç: "Oğuz, Aykut, Hakan Şükür, Bülent Uygun altyapılarda Ekrem Karaberber'in elinde yetişti. Ekrem hocamızın elinde bizden çok daha yetenekli oyuncular vardı. Ama hocamız, bu çocukların karakterlerinde problem olduğu için onlara şans vermedi. Bence altyapılarda Ekrem Karaberber'in bu modeli uygulanmalı. Karakterli çocuklara öncelik verilmeli."
SPORA MI KAYNAK AKTARILIYOR, HAZİNE'YE Mİ?
İddaa, spor, hatta futbol organizasyonu. Lakin buradan kazanılan paranın sadece yüzde 10'u spora aktarılıyor. İddaa'nın çıktığı ilk günden 2009 yılının sonuna kadar futbola, yani kulüplere aktardığı tutar 670 milyon lira. 17 Nisan 2004 tarihinden bugüne kadar 'iddaa'dan elde edilen hasılat 11 milyar 355 milyonu aştı. Bu paranın yüzde 10'unun altındaki bir kısmının spora aktarıldığını gördüğümüzde 'İddaa, Türk sporunun hizmetinde' demek ne kadar doğru olur? Hasılatın yarısı iştirakçilere dağıtılıyor. Geriye kalan paranın aslan payı ise Hazine'nin. Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü verilerine göre, Spor Toto Teşkilatı'nın 2008'de elde ettiği 1 milyar 862 milyon 521 bin 539 liralık hasılattan vergiler yoluyla Hazine'ye 363 milyon 33 bin 859 lira aktarıldı. Futbol kulüplerine ise 127 milyon civarında para verildiği düşünülürse devlet için 'İddaa'nın büyük bir gelir kapısı olduğu daha net görülecektir.
2007 yılından sonra 'İddaa', futbolun dışında basketbol, voleybol, bilardo gibi sporları da kapsamına aldı. Ancak bu spor dallarına rağbet gösterildiği pek söylenemez.
İddaa, Türkiye'de Gençlik Spor Genel Müdürlüğü bünyesinde Spor-Toto Teşkilat Başkanlığı'nın kontrolünde oynatılıyor. Ancak burada da çarpıklıklar göze batıyor. İddaa, her şeye rağmen birçok kulüp için en büyük gelir kapısı. Yani kulüpler dolaylı yoldan kontrol ediliyor. Süper Lig'deki takımların 'İddaa' listesine girmek gibi bir endişesi yok. Ancak alt liglerdeki takımlar için durum öyle değil. Hangi maçın 'İddaa'da yer alacağına Spor-Toto Teşkilatı Yönetim Kurulu Başkanlığı onay veriyor. Burada da haksızlıklar meydana geliyor. Bu haberin konusu olmadığı için detaylandırmayacağız ancak aynı grupta yer alan takımlardan bir tanesi 5 kez 'İddaa' programında yer alırken, rakibi durumundaki bir başka takımın 15 kez 'İddaa' listesine alınması gibi haksız durumlar kulağa geliyor.
İddaa oyunlarının operasyonunu, Spor Toto Teşkilat Başkanlığı'ndan 10 yıllığına aldığı yetki ile oyunların operatörü konumundaki İnteltek AŞ'nin Risk Yönetim Merkezi yürütüyor. İddaa oranlarını da bu şirket belirliyor. Şirket, Türkiye çapında kurduğu merkez vasıtasıyla yurt içindeki futbol maçlarının manipüle edilip edilmediğini büyük oranda önceden belirleyebiliyor.
(Aksiyon)