Taraf gazetesi yazarı Neşe Düzel'in sorularını cevaplayan Avni Özgürel, çarpıcı bir iddia ortaya attı. Özgürel, MİT krizi yaşanmasaydı Nisan ayında Oslo sürecinin yeniden başlayacağını ve dağdan iniç için balkon konuşması yapılacağını ileri sürdü. Özgürel, emniyetin bu çözüme karşı olduğunu da ifade etti.
İşte Neşe Düzel'in Avni Gürel ile yaptığı o röportaj;
“MİT ve Emniyet çatışıyor. Türkiye’nin yönetiminde ve politikalarında hükümeti kim yönlendirecek, ipler kimin elinde olacak kavgası bu! Özellikle kavga, Kürt meselesinde siyaseti kim yönlendirecekte çıkıyor.”
“Dört yıl önce Emre Taner MİT’in devlet analizini yayımladı. Bu analizde dendi ki: Eğer Türkiye demokratikleşmezse ve Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde (2025-2050) parçalanır.”
***
NEDEN AVNİ ÖZGÜREL
Türkiye’de devlet, demokratikleşmedikçe ve içi hukukla dolmadıkça hep böyle sarsılacak. Çünkü biraz güçlenen bir kesim ya da kurum, devleti ele geçirmeyi gözüne kestirecek ve harekete geçecek. Oysa bu ülkede gerçek bir demokrasi, gerçek bir demokratik hukuk devleti isteyenler, bunu ısrarla niye istediler bugüne dek? “Türkiye’de öyle bir sistem kurulsun ki, devleti kimse ele geçiremesin. Devlet şu veya bu kurum, şu veya bu zümre tarafından ele geçirilebilir bir aygıt olmaktan çıksın. Devlet, MİT Müsteşarı ve savcı da dâhil, bütün vatandaşlar için güvenli bir yer olsun” diye istediler demokratik hukuk devletini. Ama bu yapılmadı. Bugün devletin içinde gene büyük bir çatışma yaşanıyor.
Kim kiminle çatışıyor? Taraflar ne istiyor? Bu kavgada asıl amaç ne? Bu kavga niye bugün çıktı? Hükümetle cemaatin çatıştığı doğru mu? Savcının MİT Müsteşarı’nı şüpheli sıfatıyla çağırması bir tür meydan okuma mı? MİT Müsteşarı Oslo görüşmeleri nedeniyle mi şüpheli durumda? Savcı, MİT’in KCK’yı ve PKK’yı savaşa kışkırttığını mı düşünüyor? Bu kavganın sonunda yenilen neler kaybedecek? Muhafazakârlar bölünecek mi? Hükümetle cemaat arasında Kürt sorununun çözümü konusunda bir fikir aykırılığı var mı? Tarafların Kürt sorununun çözümü konusundaki önerileri neler? MİT Müsteşarı’nın savcılığa çağrılması, Başbakan’ın da çağrılabileceğini mi gösteriyor? Suriye sorununun bu yaşananlarla bir ilgisi var mı? Bu yaşananlar PKK’yı nasıl etkiler?
Bütün bu soruları, yazdığı köşe yazıları ve araştırma kitaplarıyla Türkiye’de devleti ve siyaseti yakından izleyen gazeteci yazar Avni Özgürel’e sorduk ve çok çarpıcı cevaplar aldık.
***
NEŞE DÜZEL: Daha önce bugün yaşadıklarımıza benzer bir olay yaşandı mı Türkiye’de?
AVNİ ÖZGÜREL: Sadece Türkiye’de değil herhalde dünyada böyle bir olay hiç yaşanmadı. Menderes’in döneminde MİT Başkanı olan Ahmet Salih Korur dışında bugüne dek hiçbir MİT başkanı da bu ülkede sorgulanmadı. Şimdi ilk defa yargı, bir MİT müsteşarına elini uzatıyor. Oysa MİT, büyük bir değişim göstermişti. Emre Taner’in müsteşarlığından önce MİT tam bir hafiye teşkilatıydı.
Hafiye teşkilatı ne demek?
MİT, hep skandal olaylarla ve raporlarla anılan bir kurumdu. İçeride insanları takip ediyordu, entrikalar kurguluyordu, tuzaklar kuruyordu ve kurgulanmış operasyonlar yapıyordu. Bazı siyasi cinayetlerin arkasında da MİT’in izi bulunuyordu. Mesela MİT Müsteşarı Hiram Abbas elinde silah operasyona katılıyordu. Ama bu işler, Emre Taner’in müsteşar olmasıyla bıçakla kesilir gibi bitti. Emre Taner hiç bir operasyona katılmadığı gibi, MİT de operasyon yapmadı.
Nasıl bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz?
Bütün operatif elemanlar MİT’ten koptular. Emniyet ve Jandarma bünyesine kaçtılar. MİT’in şu anda kadrosu yedi bin kişi ve MİT’te sadece istihbarat-haber elemanları kaldı. Emre Taner döneminde bütün teşkilat yenilenmeye başladı. İstihbaratın entelektüel bir faaliyet olduğuna inanan gençler kadroya alınmaya başlandı. Yabancı ülke uzmanlıkları oluştu. Daha da önemlisi, dört yıl önce Emre Taner, örgütün kuruluş yıldönümünde kamuoyuna bir devlet analizi yayımladı.
MİT’in devlet analizi nedir?
Bu analizde dendi ki, eğer Türkiye demokratikleşmezse, bu yolda değişimini tamamlamazsa ve Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğini bütünlük halinde göremez. Parçalanır. Milletler topluluğunda da ikinci kümede kalır. Kürt sorununun çözümünü demokratikleşmede gören bir analiz bu. “Bu sorunu ya çözersin ya da bölünürsün” diyor MİT. Dolayısıyla siyaseti ve askeri, bu istikamette zihnen hazırlamaya başladı MİT. Öyle ki pek çok muhafazakâr ve aydın, geçmişte zihinlerinin reddettiği ya da ağızlarına almayı cesaret edemedikleri şeyleri savunmaya başladılar.
Devletin PKK’yla masaya oturmasını, Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesini, ev hapsine çıkarılmasını mı savunmaya başladılar?
Evet.
MİT her zaman askerin hâkim olduğu bir teşkilattı. Artık askerin gücü, ağırlığı bitti mi?
Askerin hem sayısı hem de MİT analizlerindeki payı çok azaldı. Bu arada tabii Türkiye’de bir başka gelişme daha oldu. Bekçiden başlayıp komiser abiye kadar uzanan Emniyet kadrosu çok ciddi bir değişimin içine girdi. Ortaya çok kaliteli, iyi eğitilmiş bir polis teşkilatı çıkmaya başladı. Bazı Emniyet elemanları, artık bugün diplomat seviyesinde insanlar.
“MİT artık hiç operasyon yapmıyor, sadece istihbarat işi yapıyor” dediniz ama özel yetkili savcı, MİT’i operasyon yapmakla suçluyor. KCK içindeki ajanları vasıtasıyla KCK’yı yönettiğini, KCK’nın eylemlerini yönlendirdiğini ileri sürüyor savcı.
Tam öyle değil. Evet, savcının suçlaması bunu çağrıştırıyor, “KCK-PKK’nın içinde bin kadar MİT elemanı var” deniyor ama... Gerçek şu ki bu elemanlar, istihbarat alabilmek için KCK ve PKK kadrolarıyla birlikte hareket etmek zorundalar. Ben katılmam diyen olursa zaten dışlanır, hatta öldürülür. Ama bunlar şurayı bombalayalım gibisinden karar veren ve eylemi gerçekleştiren değildir.
Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsunuz?
Ben, MİT elemanları suç işlemez, hepsi sütten çıkmış ak kaşıktır demiyorum. Mesela Türkiye’ye sığınan bir Suriyeli subayı MİT’çiler Suriye’ye satmışlar. MİT’çiler arasında elbette suça karışan, suç işleyen olabilir.
Sahte isimler düzenleyerek Taraf yazarlarını dinlemiş daha yeni MİT.
Ben MİT ak-pak oldu demiyorum. Ben burada bir büyük fotoğraftan söz ediyorum. Bugün önemli olan şudur. Milli İstihbarat Teşkilatı bugün vatana ihanetle suçlanıyor. Ülkeyi parçalamayı amaçlayan bir terör örgütü olan KCK’yı yönetmekle suçlanıyor. Eski müsteşar Emre Taner, yardımcısı Afet Güneş, yeni müsteşar Hakan Fidan ve Oslo görüşmelerinin zeminini hazırlayan, sekretaryalığını yapan şube müdürü seviyesindeki iki MİT görevlisi bununla suçlanıyorlar.
Devletin içinde büyük bir çatışma yaşandığı görülüyor bugün. Kiminle, kim çatışıyor?
Bunu sadece devlet içinde bir çatışma olarak görmeyin. Resme, bölge olarak bakmak lazım. Hakan Fidan, MİT’in başına geldiği günden beri sürekli saldırıya uğradı. İsrail’in istihbaratı MOSSAD, “Biz Türkiye ve MİT’le artık istihbarat paylaşmıyoruz” dedi. Neden? “Çünkü Hakan Fidan İslamcı. Verilen bilgilerin İran’a aktarılacağı sezgimiz var. Bu insan bizim için tehlikeli” dedi İsrail. İlk kez MOSSAD bir başka devletin istihbaratıyla ilgili bir açıklama yapıyor. O noktadan sonra Türkiye’de basında da Hakan Fidan’la ilgili tedirginlik başladı.
“Devletin içinde kiminle kim çatışıyor” diye sormuştum...
MİT’le Emniyet çatışıyor. Türkiye’de hükümeti, yani siyasi karar mekanizmasını kim bilgilendirecek ve yönlendirecek konusunda çatışıyorlar. Özellikle de çatışma, Kürt meselesinde hükümeti kim yönlendirecek meselesinde çıkıyor. Emniyet, Kürt meselesine kolaycı ve pazarlıkçı bakan MİT’in dikkate alındığını, kendi başarılarının ve yeteneklerinin ise Hükümet tarafından gözardı edildiğini düşünüyor. Biraz önce size, Emniyet teşkilatının çok güçlendiğini ve birikim kazandığını söyledim. Bir ay önce, Silahlı Kuvvetler’in dinleme faaliyeti son buldu.
Asker artık vatandaşları dinlemiyor mu?
Genelkurmay artık dinleme takibi yapmıyor. Askerin talep ettiği istihbaratı artık MİT yapıyor. Silahlı Kuvvetler’in elindeki dinleme üniteleri, ki bunlar dünyanın en gelişmiş dinleme üniteleridir, Emniyet’e mi, MİT’e mi verilecek diye bir tartışma yaşandı. Başbakan’ın işaretiyle Özel Kuvvetler’in elindeki bu üniteler MİT’e teslim edildi. Bu çok önemli!
Niye?
Çünkü Echelon denen çok gelişmiş bir dinleme sisteminden söz ediyoruz burada