Uzun yıllar Terörle Mücadele'de çalışan eski bir emniyetçi ve Taraf Gazetesi yazarı olan Emre Uslu, Seferberlik Tetkik Kurulu'nda yapılan aramalar üzerine çok çarpıcı açıklama yaptı.
İŞTE EMRE USLU'NUN YENİ ŞAFAK GAZETESİ'NDEN MURAT AKSOY'A VERDİĞİ O RÖPORTAJ:
Türkiye iki haftadır Bülent Arınç'a suikast şüphesiyle ilgili gelişmelere kilitlendi. Neler oluyor?
Öncelikle şunu belirtelim. Bülent Arınç'a yönelik her ne yapılıyorduysa yapılan şey ciddidir. Ben bunun doğrudan bir suikast keşfi olup olmadığından çok emin değilim. Ama göründüğü kadarıyla iki çok güçlü ihtimal var. Birincisi herkesin konuştuğu suikast ihtimali. Buna göre orada uzun zamandır planlanmış bir eylemin son keşfi yapılıyordu. Bu nedenle de yüksek rütbeli kişiler oradaydı. İkinci ihtimal muhtemel bir darbe sonrası hazırlığıydı ve adres kontrolü yapıyorlardı bu kişiler.
Gözaltına alınanlar suikast ve darbe suçlamasıyla mahkemeye sevk edildiler ama serbest kaldılar....
Orada elkonulan bilgisayarlar silinmiş, mevcut dokümanların incelenmesi de zaman alacak. Buna rağmen savcılar sanıkların anlattıklarını ikna edici bulmamış, ellerindeki veriler ile karşılaştırıldığında anlattıkları gerçeği yansıtmıyor olmalı ki mahkemeye tutuklanma talebiyle sevketme ihtiyacı duydular. Burada doğal olarak mahkeme, gözaltı süresi içinde henüz toparlanamamış ve toplanmaya devam eden delilleri yeterli görmediğinden tutuklamaya gerek görmedi. Burada dikkate alınması gereken şey mahkemenin neden tutkuksuz yargılanmak üzere serbest bıraktığı değil, savcıları o sanıkların anlattıklarına inanmamaya iten bulguların ne olduğudur.
KARARGAHA GİRİŞ İZNİ GENELKURMAY 2. BAŞKANI'NDAN
Gözaltı ile başlayan süreç Seferberlik Tetkik Kurulu'na ulaştı ve sivil savcılar buraya girdiler. Türkiye'de bu bir ilk değil mi?
Bu, gözaltılar sırasında ortaya çıkanların ciddi olduğunu gösteriyor. Evet sivil bir savcı kozmik odaya girdi ve bir süre daha orada çalışacak. Bu sivil yargı açısından önemli bir gelişmedir. Ancak o kadar kolay olmadığını da belirtmek isterim. Olayın ilk aşamasında aslında mahkeme başkanına da hukuk böyle emrediyor girebilirsiniz denilmedi. Hakim bizzat Genelkurmay İkinci Başkanı'nın makamına giderek odaya girmek için izin almış.
Ne var, neyin kayıtları tutuluyor arama yapılan yerde?
Arama yapılan iki oda mevcut. Bu iki oda evrakla dolu. Öyle bir yerden bahsediyoruz ki, 1975 yılına kadar devleti yöneten onca insanın haberi olmamış. Burada iki tür bilgi mevcut. Birincisi, o birimde çalışan kişilerin, resmi kişi ve kurumlarla yaptıkları eylem ve işlemlerine ilişkin bilgiler. İkincisi de o kurumda çalışan kişilerin, toplumun değişik kesimlerinden sivillerle ilişkileri, eylemleri ve gizli operasyonlara ilişkin bilgiler.
KOZMİK ODADAN MEDYA MENSUPLARI DA ÇIKABİLİR
Kimler, hangi ilişkiler çıkabilir bu odadan?
Kozmik odadan herkes çıkabilir buna hazırlıklı olmalıyız. Medya mensupları da çıkabilir, siyasiler de, işadamları da. Zira orada ortaya çıkanların dışarı sızıp sızmayacağını bilmiyoruz. Ayrıca Genelkurmay Başkanlığı mahkeme nezdinde girişimde bulunarak oradaki evrakları gizlemeye çalışıyor. Hem Genelkurmay'daki panik hem de birtakım medyadaki panik birlikte okunduğunda en azından işbirliği düzeyinde birtakım evrakların hakim, iki katip ve savcı tarafından bilinmesi olasılığı var. Muhtemelen bu da bazı çevrelerde panik yaratıyor. Hatta o odalardan çıkabilecek kozmik evrakların şimdiden 'kozmik medyayı' titrettiğini görebiliyoruz. Belli ki bunların sızmaması için yoğun çaba harcanıyor. Ben medya mensuplarının bu yoğun çabasının arkasında o korkunun olduğunu tahmin ediyorum. Zira bu medyanın özellikle 1990'lı yıllarda psikolojik harekat unsuru olarak kullanıldığını biliyorum. Bunların kayıtları bilebildigim kadarıyla MGK'daki Toplumla İlişkiler Baskanlığı arşivinde vardır ama o arşiv, MGK'daki birim kapatıldıktan sonra o birime taşındıysa bu elbette mümkün.
Aramaların uzamasının nedeni sadece teknik zorluklar mı yoksa bir plan ya da iz mi bulundu?
Anladığım kadarıyla savcılar yukarıda ifade ettiğimiz iki ihtimali de değerlendiriyorlar. Burada soruşturmanın uzamasının nedeni biraz soruşturma tekniği ile ilgili bir durum. Bu olayın takip, izleme bakımından öncesi olmadığından, yani bu kişiler polisin ya da istihbarat birimlerinin daha önce herhangi bir şüphe ile radarına girmemiş kişiler olduğundan soruşturmanın başlama noktası çok geç. Yani ihbarın alındığı noktadan başlayarak savcılık makamı geriye doğru bir delil araştırması yapıyor. Bu da soruşturmayı zorlaştıran ve uzatan bir durum. Normal şartlar altında belki de planlı bir operasyonla 6 ayda sonuçlandırılabilecek bir olayın açığa çıkarılması için savcılık ervak üzerinden iz sürmeye çalışıyor. Burada süreci uzatan en önemli nedenlerden biri de bilgisayarların harddisklerinin geri döndürülemeyecek programlarla silinmiş olması. Bu bize iki şeyi gösteriyor. Bu şahıslar her ne yapmaya çalışıyorlardıysa muhtemel bir hukuki soruşturmaya karşı da hazırlıklıydılar. Bu nedenle Türkiye'de az kullanılan birtakım bilgisayar programlarıyla bilgisayarları temizlemişler. Şu anda soruşturma makamının elinde sadece te-mizlenmiş bilgisayarlar var. Bu nedenle de hakim ve savcı elektronik ortamda bulunamayan kayıtları iki oda dolusu evraklar arasında aramak zorunda kalıyor. Bu da süreci uzatıyor.
BİLGİSAYARLARI TEMİZLEYENLER İÇERİYİ DE TEMİZLEMİŞ OLABİLİR
Kozmik odadan çıkacak belgeler yakın geçmişin bazı olaylarını ortaya çıkarabilir mi?
Bir noktaya dikkat çekeyim. Bu noktada TSK planlı bir karşı operasyonla şimdiye kadar değişik nedenlerle yıpranmış imajını düzeltecek bir hamle de yapabilir. Doğrusu ben bunu bekliyorum. Bu aramaların uzamasını biraz da buna bağlıyorum. Aramalar uzayıp beklentiler yükseltildikten sonra oradaki hakim ve savcı çıkıp bunca arama sonunda kanunsuz bir duruma rastlamadık diye açıklama yaparsa sadece Dursun Çiçek olayı değil, Kontrgerilla hikayelerinin hepsi çöpe gider. Tabii haklı olarak TSK yönetimi de en gizli yerimizi denetime açtık bir şey çıkmadı artık sütten çıkmış ak kaşığız diyebilirler. Ben olaya biraz da böyle bakmaya başladım. Elbette orada bir suç unsuru varsa hakimler ve savcılar duruma el koyacaktır ama hakim ve savcılar gelene kadar bilgisayarları temizleyenlerin orayı da te-mizlemediklerinden emin olamıyorum. En azından ben bu olumsuzuluğu fırsata çevirecek kurmay zekasının mevcut olduğuna inanıyorum. Oradaki suç unsurları temizlenmişse hakim ve savcının da yapacağı çok şey olmayabilir. Bu da muhalefetin eline koz verir ve hükümeti yıpratmak için bulunmaz bir fırsata dönüşebilir.
AÇIKLAMALAR TATMİN ETMİYOR
Genelkurmay her açıklaması soru işaretlerini arttırıyor. Neden?
Genelkurmay açıklama değil savunma yapıyor çünkü. Hal böyle olunca da açıklamalar durumu açıklamıyor sadece o anlık savunma refleksini yansıtıyor. Bakın şunun altını özellikle bir kez daha çizmek istiyorum. Ben Türkiye'nin mevcudiyetini devam ettirmesinin güçlü ekonomi, güçlü demokrasi ve güçlü ordusu ile mümkün olduğunu açıktan yazıyorum. Ben ya da benim gibi düşünen çoğu aydın ordunun gerçekten güçlü olması gerektiğini düşünüyor ama sadece ordu olarak güçlü bir ordudan söz ediyoruz. Siyasi aktör olarak güçlü bir kurumdan değil. Bu doğrultuda yükseltilen eleştiriyi ordu her nasıl oluyorsa oluyor ve "Asimetrik Psikolojik Harekat" olarak okuyor. Oysa ben en azından kendi yazdıklarımdan ve söylediklerimden eminim ki ben böyle bir harekatın unsuru, parçası ya da uygulayıcısı da değilim ve olmam da. Bu okumadan dolayı asker yaptığı açıklamaları savunma refleksiyle yapıyor ve böyle yapılan açıklamalar da kamuoyunu tatmin etmiyor. Bu da daha ileri soruların sorulmasına neden oluyor.
HUKUKUN ÖNE ÇIKMASI SAĞLIKLI
Yaşanan süreç kurumlararası bir çatışma mı?
Ben bu süreci kurumlararası bir çatışma olarak görmüyorum. Bu kurumların kendi içlerindeki çatışmaların diğer kurumları harekete geçirerek onlarla informel koalisyonlar kurarark işleyen bir süreçtir diye düşünüyorum. Eskiden bir kurumun içinde iki bürokrat arasında sorun olduğunda bu medyaya taşınır ve medyadaki tartışmalar sürecinde yanlış yapan giderdi. Bazan ikisi birden giderdi. Şimdi medyada çıkan haberlerle hem iktidar hem de askeri yetkililer bürokratlara dokunmuyor. Bakın Sakarya Emniyet Müdürü medyada haberler çıktıktan sonra aylarca görevinde kalabildi. Yine diğer Emniyet Genel Müdür Yardımcıları da böyle. Aynı uygulama Cemal Temizöz ve diğer askeri yetkililer için de geçerli. Hal böyle olunca kurumların içinde çatışan kesimler adliye ve savcılık müesseseini devreye sokmaya başladılar. Yani askeriyenin içinde Dursun Çiçek'in tasfiye edilmemesinden rahatsız olan tasfiye edilmiş kişiler o ıslak imzayı savcılığa gönderiyor. Ya da polise ihbarda bulunuyor. Eline belge bilgi geçen polis savcı harekete geçiyorsa bunu kurumlararası çatışma diye okumak çok doğru bir okuma değil. Bu çatışma her kurumun içindeki çatışmaların hukuk üzerinden yürütülmesiyle verilen bir görüntüdür ki bu görüntüyü çatışma olarak okumak yanıltır. Doğrusu ben bu çatışmada hukuk sürecinin devreye girmesini çok sağlıklı buluyourm. Hukuk adamları sonunda bu ülkede olması gerektiği kadar öne çıkıyor. Bu demokrasinin kökleşmesi ve hukukun gerçek fonksiyonuna dönmesi için iyi bir adımdır. Bu süreç olgunlaşır ve hukuk adamları korkmadan kendilerine gelen her bilgiyi değerlendirirse Türkiye hukuki denetimlerin yapıldığı bir ülkeye dönüşür ki bud a özlenen demokrasinin yerleşmesi için iyi bir fırsattır.
Arınç'ın seçilmesi bilinçli bir tercih
Neden Bülent Arınç?
Bülent Arınç'ın takibi şiddet karşıtı İslami kesime yönelik sürdürülen bir mücadelenin bir parçası. Bu noktada Bülent Arınç'ın AK Parti içindeki konumunu da dikkate almak gerekiyor. Arınç'ı doğru sözü ve duruşundan taviz vermemesiyle aslında Türkiye'de cemaatlerin desteklediği düşünülürse, Arınç'ın neden takip edilmiş olabileceği de ortaya çıkıyor. Arınç'ı takip edenler eğer gerçekten de Genelkurmay'ın üst kademesinden bağımsız hareket eden bir cunta yapısına dahil olduklarını düşündürtüyor -en azından savcılığın suçlamaları bunu düşünebileceğimizi ima ediyor-. Burada Arınç'ın evinin yanlarına kiralık araçlar parkederek güvenlik zaafı aramış olabilecekleri de düşünülebilir. Bu ihtimaller Genelkurmay'ın yaptığı ve gözaltına alınan subayların ifadelerinde iddia ettiği “Orada bir kurmay albay izliyorduk” açıklamalarından daha inandırıcı ve ikna edici ihtimallerdir. Zaten Genelkurmay Başkanı Başbuğ da “Her soruya cevap verememiş olabiliriz” diyerek verdikleri cevabın ikna edici olmadığını da zımmen kabul etmiş olmuştu. Buna ek olarak ifadelerin ayrıntısına baktığımızda o bölgede takip ve izlemenin Meclis'in tatilde olduğu 1 Temmuz ve 1 Ekim tarihlerinde yapılmadığını, yani orada oturan Meclis mensuplarının muhtemelen memleketlerinde olduğu dönemde takibin en azından o dönem için sonlandırıldığını gösteriyor. Yoksa onların ifade ettiği gibi bir kişiyi takip ediyorsanız Meclis tatile girince onu takip etmeyi bırakmak diye bir mantık yoktur. Bu noktada Ergenekon'dan tutuklu sanık eski Ozel Kuvvetler emeklisi Binbaşı Fikret Emek'in evinde bulunan fişlemelerdeki siyasetçiler sorulunca “Görevim gereği fişledim” dediğini de hatırlamak gerekiyor. Buradan bakınca demek ki o görev devam ediyor denilebilir.
Yani o bölgeyi izlemeye Meclis'i tatile girdiğinde ara mı verilmiş?
Evet verilmiş. Orada gözaltına alınan albay ifadesinde “Biz bu izlemeyi bir yıldır yapıyoruz. İzlemeden bir şey çıkaramayınca Temmuz ayında izlemeyi bırakalım önerisini götürdük. Ekim ayında üstlerimizden bize izlemeye yeniden başlayabilirsiniz tealimatı geldi” açıklaması yaptı. Bu aralığın tam da Meclis'in tatile girdiği döneme denk gelmesi tesadüf mü sizce?
Generaller Gladio'yu bilmek istemiyor
Gelelim Türkiye'deki Glodio ve kontrgerilla yapısına. Nedir bu?
Bunu, son dönemde hazırladığı Ergenekon Raporu ile gündemde olan ve Türkiye'de askerin yapısını içeriden bildiğini düşündüğüm en iyi uzmanlardan biri olan Gareth Jenkins'i referans vererek anlatayım. Jenkins'in yazdığı raporda gerekse birebir konuşmalarımızda anlattığı derin devlet yapılanması -ki Jenkins'in bu bilgilerin birçoğuna birinci elden sahip olduğunu düşünüyorum- birbirinden bağımsız hücreler şeklinde kurulmuş bir örgütlenme. Bu hücrelerden oluşan Özel Kuvvetler içindeki subaylar, ait oldukları birliklerin bile haberi olmadan özel bir eğitimden geçiriliyor. Türkiye'de 16 tane birlik vardır ve bu birliklerin başındaki komutanlar birliklerindeki her eylemi bilirler; ama onların üstleri olan generaller, bu eylemleri bilmek istemezler.
SORUMLULUK ALMAMAK İÇİN
Yani üst düzey komutanlar kontrgerilla yapısını biliyor ama eylemleri bilmek istemiyor. Yoksa bilmiyor mu?
Komutanlar bu yapıları biliyorlar; ama eylemlerini bilmek istemiyorlar.
Neden?
En tepe yönetim kademesiyle en aşağıdaki yönetim kademesinin hiyerarşik ilişki içinde olsa bile bu birimlerin eylemleri -çoğunlukla hukuk dışı olduğundan ve resmi yetkililer bu hukukdışılığa doğrudan cevaz veriyor görünmemek için- bu eylemleri bilmek istemezler. Bu anlatımı temel alacak olursak son dönemde olan olayları açıklamak daha kolaylaşıyor. Birbirinden bağımsız gibi görünen farklı düzeylerdeki orta kademe asker bürokratların ortalığa dökülen ve yine birbirinden bağımsız gibi görünen temelde AK Parti ve cemaatlere yönelik hukuksuz eylemlerini izah etmek daha kolay hale geliyor. Bu noktada ben Jenkins'in anlattığı modeli baz aldığımızda Dursun Çiçek olayındaki ıslak imzalı belgede de, Bülent Arınç'ın olayında da aslında eylemsel olarak belli düzeyde otonomiye sahip bu yapının işleri olabileceğini düşünüyorum.
Kontrgerillayı Kürt Sorunu ayakta tuttu
Avrupa ülkeleri bu yapıları tasfiye etti. Türkiye neden edemedi, kim istemedi?
Bu yapı hernekadar NATO tarafından komünizme karşı oluşturulmuş olsa da, Türkiye'de hibrit fonksiyonu görmüştür. Komünizme karşı kurulmuş ve çalışmıştır ama örneğin Kürt sorunu uç verdiğinde bu yapının, NATO kuruluşundaki amacından bağımsız olarak devreye girmediğini düşünmek çok doğru olmaz. 1990'ların sonundan itibaren de İslami kesim ve cemaatlere karşı yeniden yapılanmıştır.
Son gelişme tasfiye getirir mi?
Bunların tasfiye olması siyasi iradenin tek başına yapabileceği bir şey değildir. Unutmayın ki Bülent Ecevit bu yapıyı öğrenince resmi hale getirmek istemiş ama başaramamıştır. Bu süreçte bence yapılması gereken şey; AB'yi eksen kabul ederek bu süreci toplumsal desteği de arkasına alarak yapmak. Ancak hükümetin üyeleri ve parlamenterlerin bu yapının tasfiye edilmesi gerektiğine inanıp, inanmadıklarından emin değilim. Onlar belki de bu yapının eğer kontrol altına alınabilirse gerekli olduğunu bile düşünüyor olabilirler. Bu yüzden AB sürecine hız verilmesi ve demokratikleşleme, bu yapıların tasfiye edilmesinde hızlandırıcı bir rolü yerine getirecektir.
Ergenekon davasında ortaya çıkan yapı bir Gladio yapılanması mı?
Burada Gareth Jenkins Ergenekon yapılanmasında savcılar hiyerarşik bir yapı arıyor. Bir numaradan başlayan ve aşağı doğru giden bir hi-yerarşik yapı. Oysa benim bildiğim Gladio ve derin devlet yapılanması böyle olamaz. Zira onlar birbirinden bağımsız hücreler şeklinde örgütlüler. O yapı doğası gereği horizontal olmak zorundadır. Dolayısıyla Ergenekon savcılarının iddia ettiği örgüt yok değerlendirmesinde bulunur. Bu da çok tartışma yarattı. Ancak Ergenekon'u Türkiye'yi doğuya kaydırmak ve bunun için de AK Partiyi iktidardan uzaklaştırma etrafında birleşmiş bir yapı olarak görürsek, bu yapının bu amaç doğrultusunda bazı derin yapıların da katılımıyla yeniden organize olmuş bir numara ve üst yönetim birim altında organize olmuş ancak eylemsellik açısından yine birbirinden bağımsız hareket eden hücreler şeklinde görebiliriz. Yani Danıştay saldırısı ile Zir Vadisi'nde gömülü bombalar arasında hiyerarşik bir yapı olmayabilir. Bu zaten o yapının doğası gereği bağımsız hücrelerden kurulu bir yapı olduğundan her iki olayın eylemcileri birbirini doğrudan tanımayabilir. Bu gelenek gladio yapılanmasından geldiği için böyledir. Ancak yine Gladio yapılanmasında olduğu gibi “amaç birliği” (Komünist istilasına karşı örgütlenme ve karşı koyma amacı) etrafından birbirinden bağımsız olarak hereket eden hücreler görüyoruz. Ergenekon davasında ortaya çıkan yapıya doğrudan Gladio diyemeyebirliz ama Gladio yapılanmasının unsurlarını içlerinde görüyoruz.