Adem Demir/Newsweek Türkiye
Birçoğu bahçeli’ye, “kötü adam” benzetmesinden dolayı halen kızgınlar. 1 Ağustos 2009’da İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın Ankara’da Polis Akademisi’nde topladığı “Kürt Meselesinin Çözümü: Türkiye Modeline Doğru” çalıştayına katıldıkları için, çoğu gazeteci 12 ünlü aydın, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin hışmına uğramıştı. Köprünün altından çok sular aktı ama onlar ne İsa’ya ne de Musa’ya yaranabildiler. Mesela demokratik açılım sürecine destek verdiği gerekçesiyle Bahçeli’nin listesine üst sıralardan giren Cengiz Çandar’ın arası, artık Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile de kötü. İlginç olansa, sebebin aynı olması: Açılım.
Çandar, bu defa da demokratik açılım sürecindeki tutarsızlıkları eleştirdiği için hükümetin şimşeklerini üzerine çekti ve Erdoğan’ın “Sen kimsin?” yanıtıyla karşılaştı. “Açılım önce Kürt adıyla başladı, sonra adı Demokratik oldu, ardında da Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi’ne dönüştürüldü” diyor Çandar. “Şmdi ise Ermeni, Alevi, Roman açılımlarından bahsediliyor ama Kürt adı telaffuz bile edilmiyor. Zaten sorun Kürt kelimesini serbestçe kullanmamakta.” Çandar’ın görüşlerini artık kısmen biliyoruz. Peki, açılım sürecine en baştan beri destek veren öteki “kötü adam”lar, gelinen noktayı nasıl değerlendiriyor? Ünlü isimlerin yedisi yanıt vermek istemedi. Ama bu soruyu yanıtlayan ünlü aydınlar; çok önemli şeyler söyledi.
Kürt Çalıştayı, akademisyen, gazeteci ve yazarlardan oluşan 15 isimle gerçekleştirilmişti. Bunlardan 12’si Bahçeli’nin çok eleştirilen “kötü adam” listesine girmişti: Prof. İhsan Bal, Prof. Mümtaz’er Türköne, Prof. İhsan Dağı, Prof. Mithat Sancar, Prof. Deniz Ülke Arıboğan, Hasan Cemal, Cengiz Çandar, Oral Çalışlar, Ruşen Çakır, Ali Bayramoğlu, Fehmi Koru, Mustafa Karaalioğlu dışında kalan üç isimse (Muharrem Sarıkaya, Nasuhi Güngör ve Okan Müderrisoğlu) Bahçeli’nin eleştirisinden kurtulmuştu.
Çandar, Çalışlar, Türköne, Çakır, Bal, Sarıkaya ve Güngör, sekiz ay sonra hükümetin açılım performansına Newsweek Türkiye için 10 üzerinden not da verdi. Genel kanaatlerine bakılırsa, hükümetin sınıfı geçmesi pek kolay olmayacak. Mesela Çandar’ın notu 5. “İkmale kalmaya müsait bir tavırları var. Ama biraz çalışırlarsa 7 alabilirler” diyor. Açılımda bir sapma olmadığını düşünmesine rağmen, Türköne’nin de notu 5. Çalışlar ise 6 veriyor. Notu en kıt olansa Çakır, hükümetin Kürt sorununu yönetme becerisine sadece 2 veriyor. Bal, Sarıkaya ve Güngör not vermeyip kanaat belirtmekle yetiniyor. Bal, “Sınıfı ancak geçerler” diyor. Sarıkaya ve Güngör de, “Durumun pek iç açıcı olmadığı” görüşünde birleşiyorlar.
Aslında hemen hepsi özellikle Kürt sorununun konuşulmasını olumlu ve cesur buluyor. Ama diğer yandan, demokratik açılımda hükümetin sert bir şekilde frene basarak bu işi seçim sonrasına bıraktığı, ortak görüşleri. Çandar’a göre Tokat Reşadiye’de yedi askerin şehit edilmesi, Demokratik Toplum Partisi’nin (DTP) kapatılması gibi arka arkaya yaşanan kimi olaylar açılımın üzerine koyu bir sis perdesi indirdi. Tarafların hepsini paylıyor Çandar: “Hükümet süreci iyi yönetemedi. PKK berbat şekilde açılımı tıkayacak yönlendirmeler yaptı. DTP aciz davrandı. İmralı da tahrik etti.” Türköne ise tarafların birbirlerini anlamaları için psikolojik zemin oluşturulduğunu, Kürtçe’nin önündeki engellerin büyük ölçüde kalktığını ama Türkiye’nin artık sadece bunlarla yetinemeyeceğini savunuyor. “Zikzaklar yaşandı ve geri adımlar atıldı. Bu da çözüm karşıtlarının ekmeğine yağ sürdü” diyor Türköne. Çakır, hükümetin cesur adımlar attığını ama olumlu ve olumsuz gelişmelerin iç içe yaşandığı bu sorunu nasıl çözeceğini bilemediğini düşünüyor. Çalışlar da, “Hükümet, büyük bir cesaretle başlattığı Kürt açılımını aynı heyecanla yürütemedi” diyor, “ilgili bürokratlar baştan itibaren ‘çözüm için Türkiye’deki Kürtler’i de muhatap almaya gerek yok, ABD desteğiyle örgüt bitirilir’ gibi yanlış düşüncelere daldılar.” Tıpkı notta olduğu gibi, kanaatte de en hoşnutsuzu Çakır gibi gözüküyor. “Dağdan ilk gelişlerin yaşandığı Habur olayından sonra, ses ve sinema sanatçılarıyla yenen yemeklerden başka bir adım atılmadı. Kürt’ün ‘şenlik’ gördüğünü Türk ‘kabus’ görüyor, ya da tersi. Süreç durmuş vaziyette.”
Birçoğu, Bahçeli’ye, “kötü adam” benzetmesinden dolayı halen kızgınlar. “Bahçeli’nin siyasi aşiretini kendim için hiçbir zaman jüri olarak görmedim” diyor Çandar. Listede yer almayan Sarıkaya ile Güngör, “kimin ne dediğine şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da aldırış etmeyeceklerini” belirtiyorlar. Türköne ise damga yemekten değil, buna değmemesinden dertli: “Keşke açılım konusunda daha fazlası yapılsaydı da ‘bize yakıştırılan damgaya değdi’ diyebilseydim.”
Demokratik açılımda bugüne kadar hükümetin yaptıkları ve yapmadıkları alt alta konulduğunda, adı geçen gazetecilerin ve aydınların AK Parti’ye notlarını neden düşük tuttukları daha net anlaşılabilir. Hükümet, geçen sürede çözüm noktasında pek çok vaatte bulunmasına karşın bunların pek azını hayata geçirdi. Atılan adımlar şunlar: TRT Şeş’ten Kürtçe yayın yapılması, özel televizyonların Kürtçe yayınının önündeki engellerin kaldırılması, Kürdoloji Enstitüsü’nün kurulması, cezaevlerindeki mahkûmların görüşlerde Kürtçe konuşabilmelerine olanak sağlanması. Bakıldığında tüm bu adımlar tek bir ortak noktaya çıkıyor ki o da Kürtçe’nin üzerindeki yasakların sona erdirilmesi. Eve dönüşlerin devamı ve daha ziyade Kürtler’in beklentisi olan anadilde eğitim, kimlik haklarının Anayasa’da güvence altına alınması, genel af, taş atan çocuklar yasası, Diyarbakır Cezaevi’nin boşaltılması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi konularda herhangi bir gelişme yaşanmadı. Bal, ciddi hatalar yapıldığını düşünmesine rağmen yine de hükümete bir kurtarma sınavı hakkı tanınmasından yana. “Habur’da kırılan fay hattının ülkenin batısında oluşturduğu depremi telafi etmek zaman alacaktır” diyor Bal. Sarıkaya ise “yola çıkılırken yapılan kimi yanlışların yolculuk boyunca AK Parti’nin peşini bırakmadığını” savunuyor. “İktidar sürece muhalefeti dâhil etmedi. Tek başına, bir sorunu çözmeden başka sorunlara el attı. Yani tek kucakta birden fazla karpuz taşımaya çalıştı ve şimdi o karpuzları kucağından düşürme tehlikesi var.”
İktidar muhalefet çekişmesinin açılım sürecini kısmen tıkadığı doğru ancak şu da bir gerçek ki, muhalefeti bu sürece dâhil etmek hükümet için deveye hendek atlatmaktan daha zordu. Hem CHP, hem MHP kapıyı ta baştan kapatmıştı. Zira muhalefet açılımın başarısının AK Parti’nin, başarısızlığının kendilerinin lehine olacağını düşünüyor. AK Parti ise, “Bir tek bu hükümet 80 yıllık sorunlara el atıp tek tek çözüyor” imajını pekiştirmek için aynı anda birkaç topa birden girdi, ancak henüz hemen hiçbirinde de son vuruşları yapamadı. Çandar’a göre, en azından Kürt sorunu şu anda Ankara’nın ana gündemi değil. “Seçime doğru yol alan Türkiye’nin yeni temel siyaset ekseni Anayasa değişiklik paketi üzerinden yaşanan keskin iktidar mücadelesidir” diyor.
Her ne olursa olsun özellikle Kürt sorununun çözümü konusunda toplumda bir beklenti oluşmuştu. Ama süreç donuk kaldıkça ve uzadıkça beklenti yerini tereddütte bırakıyor. Çalışlar, “bu saatten sonra açılımdan geri atılacak bir adımın, bölünmeye yol açabileceğinden” endişeli. “Kürt meselesiyle yüzleşmeden, artık yola devam etmek imkânsız” diyen Güngör’e göre de, “Türkiye Kürt satrancını kazanmak zorunda, aksi takdirde coğrafi anlamda bölünmese bile bölgede etkisiz bir ülke durumuna düşebilir.” Çandar ise, tek yol olduğunu düşünüyor: “PKK ile Kürt sorununun artık iç içe girdiğini kabul ederek, buna göre bir çözüm üretmek.”
Sekiz ayda Kürt köprüsünün altından 80 yılda akmadığı kadar su akmış gözükse de, henüz müfredatın başlarındayız. Kamuoyu nezdinde sürecin içinin iyice boşalmaması için hükümet en azından hazırlık paslarına yeniden başlamalı.