"Saadet Partisi kongresinde yaşanan 'liste krizi'nden sonra 'dinen muhafazakar' medyada Erbakan'ı 'sulta' kurmakla suçlayan yazılar yazıldı. “Liste” krizi yaşanana kadar Saadet Partisi'nin varlığından bihaber olan “İslamcı' yazarlar, bir anda Kurtulmuş'u öven, Erbakan'ı yeren yazılar yazmaya başladı. Kimisi, Dört Halife dönemine kadar giderek neden 'Erbakan sultasına' son verilmesi gerektiğini, kimisi naif bir edayla Hazreti Yusuf'a kadar giderek 'Kurtulmuş'un gömleğinin arkadan yırtıldığını' yazdı."
Habervaktim yazarı Süleyman Kaya, Erbakan'ı sulta kurmakla suçlayan yazarları eleştiren ilginç bir yazı kaleme aldı.
"Erbakan sultası!"
Saadet Partisi kongresinde yaşanan 'liste krizi'nden sonra gerek 'dinen muhafazakar' gerekse de 'laiken muhafazakar' medyada Milli Görüş lideri Prof. Necmettin Erbakan'ı eleştiren epey yazı çıktı. Bu yazılardaki ortak görüşe göre Erbakan, Saadet Partisi ve Genel Başkanı Kurtulmuş üzerinde bir vesayet kurmuştu ve bu vesayetin artık sona ermesi gerekiyordu. “Liste” krizi yaşanana kadar Saadet Partisi'nin varlığından bihaber olan “İslamcı' yazarlar, bir anda Kurtulmuş'u öven, Erbakan'ı yeren yazılar yazmaya başladı. Kimisi, Dört Halife dönemine kadar giderek neden 'Erbakan sultasına' son verilmesi gerektiğini, kimisi naif bir edayla Hazreti Yusuf'a kadar giderek 'Kurtulmuş'un gömleğinin arkadan yırtıldığını' yazdı.
Bir başkası “Milli Görüş'ü İslami Görüş”e dönüştürmekten bahsederken, başka biri de terbiyesiz bir şekilde Erbakan'ın Haberal'la işbirliği yaptığını ve dolaylı bir şekilde Ergenekoncu olduğunu yazdı. Hayatlarında Saadet Partisi'ne oy vermemiş bu abla, ağabey ve kardeşlerimizin Saadet Partisi ve Numan Kurtulmuş'un derdiyle dertlenmeye başlamaları elbette güzel, ancak Erbakan'ı vesayet kurmakla, sultanlıkla suçlamaları yaşadıkları çelişkiyi de açığa çıkarıyor. Bir yandan “Erbakan Peygamber değildir, neden itaat edelim ki” diyen bu abla ve ağabeylerimiz diğer taraftan da İslam sanki Saadet Partisi'nin tekelindeymiş gibi Hazreti Yusuf'tan Dört Halife dönemine kadar giderek İslami teamül ve geleneklerle kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar.
“Erbakan sultası'nı diline dolayarak hem “İslami” hem de “demokrat” bir tavır takınanlar, nedense başka konularda “Aman saklayalım, koz vermeyelim laikçilere” tavrı takınıyor.. Mesela kimse, Allah uzun ömürler versin ve kendisinden Allah razı olsun, “Fethullah Gülen Hocaefendi artık yerini başkasına bıraksın” demiyor ya da Hocaefendi'yi 'sulta kurmakla' suçlamıyor. Aynı şekilde, Başbakan Tayyip Erdoğan için bu abla ve ağabeylerimiz “Artık yerini başkasına bıraksın” demiyor ya da 'sulta kurmakla' suçlamıyor.
Hocaefendi ve Erdoğan'a da bunu söylesinler demiyorum, ki bunu söylemeye hakları da yok. Ama Erbakan sultasından 'muzdarip' olanların en azından tutarlı olması gerekmez mi? Mesela kendilerine dönüp, “Ben artık köşemi bırakıp köşeme çekilmeliyim ve yerimi gençlere bırakmalıyım” diyebiliyorlar mı bu ağabeylerimiz? Ya da “Artık aile reisliğini biraz da kızım ya da oğlum ya da eşim yapsın” diyebiliyorlar mı?
Amacım polemik yapmak değil, ancak madem herşeyi konuşabilmeliyiz deniliyor, o zaman bunları da konuşmalıyız. Mesela gazete ve televizyonların köşe başını tutan camiamızın bu değerli yazar çizerleri, 2007 genel seçimleri ve 2009'daki yerel seçimlerde nedense ne Kurtulmuş'un ne de Saadet Partisi'nin adını ağızlarına almadılar. Hatta Saadet Partisi'nin AK Parti'ye karşı oyunbozanlık yaptığını ve Ergenekoncu taifenin ekmeğine yağ sürdüğünü söyleyecek kadar ileri gittiler.
Bir yandan seküler dilde demokrat ve tarafsızlığı oynayan bu ağabeylerimiz, öte yandan Saadet Partisi'nin demokratik seçimlere katılımını 'AK Parti için tehdit ve tehlikeli' olarak gördü. Televizyon ve gazetelerinde Saadet Partisi'ne yer vermedikleri için Erbakan kamuoyuna partinin programını ve ilkelerini anlatmak için Tuncay Özkan'a konuşunca, “Bak işte gördünüz mü Erbakan da Ergenekoncu” diye maksadını aşan ifadeler kullandı bazı yazarlarımız. Ama “Neden Saadet Partisi'ne yer vermediniz” sorusunu da cevaplamadılar. Eğer onların mantığıyla gidecek olursak, ki doğru olmayan bir mantık, Fethullah Gülen Hocaefendi de 'Ergenekoncu', çünkü o da 28 Şubat'ta Tuncay Özkan'a konuşmuştu. Hatta o mantığa göre Başbakan Erdoğan da 'Ergenekoncu', çünkü o da Mehmet Haberal'la konuşmuştu.
Saadet Partisi'nde yaşananlara gelince; Erbakan Hoca'nın hazırladığı listede bulunanlar da Numan Kurtulmuş'un listesindekiler de, Numan Kurtulmuş da Türkiye'yi son 50 yılda dönüştüren görüşün Milli Görüş olduğunu ve bu görüşün liderinin de Erbakan olduğunu gayet iyi biliyorlar. Benim tanıdığım Erbakan Hoca bir gün sonrasının değil 50 yıl sonrasının plan ve programını yapar. Bu yüzden liste krizine bakarak karamsarlığa düşmememek gerekir. Saadet Partisi bir aile gibidir ve her ailede olduğu gibi burada da bazı küçük sorunlar yaşanmış olabilir. Ailede yaşanan sorunlar nedeniyle ne baba oğlundan ne de oğul babasından vazgeçmeyeceği gibi, Saadet Partililer de ne Erbakan Hocalarından ne de Numan ağabeylerinden vazgeçebilir.
Saadet Partisi kongresinde yaşanan 'liste krizi'nden sonra gerek 'dinen muhafazakar' gerekse de 'laiken muhafazakar' medyada Milli Görüş lideri Prof. Necmettin Erbakan'ı eleştiren epey yazı çıktı. Bu yazılardaki ortak görüşe göre Erbakan, Saadet Partisi ve Genel Başkanı Kurtulmuş üzerinde bir vesayet kurmuştu ve bu vesayetin artık sona ermesi gerekiyordu. “Liste” krizi yaşanana kadar Saadet Partisi'nin varlığından bihaber olan “İslamcı' yazarlar, bir anda Kurtulmuş'u öven, Erbakan'ı yeren yazılar yazmaya başladı. Kimisi, Dört Halife dönemine kadar giderek neden 'Erbakan sultasına' son verilmesi gerektiğini, kimisi naif bir edayla Hazreti Yusuf'a kadar giderek 'Kurtulmuş'un gömleğinin arkadan yırtıldığını' yazdı.
Bir başkası “Milli Görüş'ü İslami Görüş”e dönüştürmekten bahsederken, başka biri de terbiyesiz bir şekilde Erbakan'ın Haberal'la işbirliği yaptığını ve dolaylı bir şekilde Ergenekoncu olduğunu yazdı. Hayatlarında Saadet Partisi'ne oy vermemiş bu abla, ağabey ve kardeşlerimizin Saadet Partisi ve Numan Kurtulmuş'un derdiyle dertlenmeye başlamaları elbette güzel, ancak Erbakan'ı vesayet kurmakla, sultanlıkla suçlamaları yaşadıkları çelişkiyi de açığa çıkarıyor. Bir yandan “Erbakan Peygamber değildir, neden itaat edelim ki” diyen bu abla ve ağabeylerimiz diğer taraftan da İslam sanki Saadet Partisi'nin tekelindeymiş gibi Hazreti Yusuf'tan Dört Halife dönemine kadar giderek İslami teamül ve geleneklerle kendilerini haklı çıkarmaya çalışıyorlar.
“Erbakan sultası'nı diline dolayarak hem “İslami” hem de “demokrat” bir tavır takınanlar, nedense başka konularda “Aman saklayalım, koz vermeyelim laikçilere” tavrı takınıyor.. Mesela kimse, Allah uzun ömürler versin ve kendisinden Allah razı olsun, “Fethullah Gülen Hocaefendi artık yerini başkasına bıraksın” demiyor ya da Hocaefendi'yi 'sulta kurmakla' suçlamıyor. Aynı şekilde, Başbakan Tayyip Erdoğan için bu abla ve ağabeylerimiz “Artık yerini başkasına bıraksın” demiyor ya da 'sulta kurmakla' suçlamıyor.
Hocaefendi ve Erdoğan'a da bunu söylesinler demiyorum, ki bunu söylemeye hakları da yok. Ama Erbakan sultasından 'muzdarip' olanların en azından tutarlı olması gerekmez mi? Mesela kendilerine dönüp, “Ben artık köşemi bırakıp köşeme çekilmeliyim ve yerimi gençlere bırakmalıyım” diyebiliyorlar mı bu ağabeylerimiz? Ya da “Artık aile reisliğini biraz da kızım ya da oğlum ya da eşim yapsın” diyebiliyorlar mı?
Amacım polemik yapmak değil, ancak madem herşeyi konuşabilmeliyiz deniliyor, o zaman bunları da konuşmalıyız. Mesela gazete ve televizyonların köşe başını tutan camiamızın bu değerli yazar çizerleri, 2007 genel seçimleri ve 2009'daki yerel seçimlerde nedense ne Kurtulmuş'un ne de Saadet Partisi'nin adını ağızlarına almadılar. Hatta Saadet Partisi'nin AK Parti'ye karşı oyunbozanlık yaptığını ve Ergenekoncu taifenin ekmeğine yağ sürdüğünü söyleyecek kadar ileri gittiler.
Bir yandan seküler dilde demokrat ve tarafsızlığı oynayan bu ağabeylerimiz, öte yandan Saadet Partisi'nin demokratik seçimlere katılımını 'AK Parti için tehdit ve tehlikeli' olarak gördü. Televizyon ve gazetelerinde Saadet Partisi'ne yer vermedikleri için Erbakan kamuoyuna partinin programını ve ilkelerini anlatmak için Tuncay Özkan'a konuşunca, “Bak işte gördünüz mü Erbakan da Ergenekoncu” diye maksadını aşan ifadeler kullandı bazı yazarlarımız. Ama “Neden Saadet Partisi'ne yer vermediniz” sorusunu da cevaplamadılar. Eğer onların mantığıyla gidecek olursak, ki doğru olmayan bir mantık, Fethullah Gülen Hocaefendi de 'Ergenekoncu', çünkü o da 28 Şubat'ta Tuncay Özkan'a konuşmuştu. Hatta o mantığa göre Başbakan Erdoğan da 'Ergenekoncu', çünkü o da Mehmet Haberal'la konuşmuştu.
Saadet Partisi'nde yaşananlara gelince; Erbakan Hoca'nın hazırladığı listede bulunanlar da Numan Kurtulmuş'un listesindekiler de, Numan Kurtulmuş da Türkiye'yi son 50 yılda dönüştüren görüşün Milli Görüş olduğunu ve bu görüşün liderinin de Erbakan olduğunu gayet iyi biliyorlar. Benim tanıdığım Erbakan Hoca bir gün sonrasının değil 50 yıl sonrasının plan ve programını yapar. Bu yüzden liste krizine bakarak karamsarlığa düşmememek gerekir. Saadet Partisi bir aile gibidir ve her ailede olduğu gibi burada da bazı küçük sorunlar yaşanmış olabilir. Ailede yaşanan sorunlar nedeniyle ne baba oğlundan ne de oğul babasından vazgeçmeyeceği gibi, Saadet Partililer de ne Erbakan Hocalarından ne de Numan ağabeylerinden vazgeçebilir.
HABERVAKTİM