İsveç eski Türk İşçi Federasyonu Başkanı Osman Özkanat yazdı...
Geçtiğimiz hafta Kulu Belediye Başkanı Sayın Ahmet Yıldız, İşvecin 5.kenti olan Linköping”e gidip, bu şehrin planlama ve gelişmesinden birinci derecede siyasi sorumlu olan Muharrem Demirok”u ziyaret etti. Başkan görüşmelerinde dil sorunu olabileceğini de düşünmüş olsa gerek beni de bu geziye davet etti…
Sn Demirok bizleri yaptığı program gereği önce Belediye çöplerinin geri dönüşümünü sağlayan tesise götürdü. Tesise sadece Lingköpin şehrinin çöpleri gelmiyor. Başka belediyeler de ücret karşılığında kendi çöplerini teslim ediyorlar. Düzenli seçilerek gelen çöp yığınlarıyla tesis, merkezi ısıtmaya sıcak su ve kente elektrik üretiyor ve doğal olarak bunu da satıyor. Sadece evlerden gelen her çeşit çöp parasız teslim ediliyor. Kısacası tesis hem çöpleri atanlardan hem de ürettiği sıcak su ve elektrikten para kazanıyor. En büyük kazancıda ülkesini kirletmiyor gizli bomba depoları meydana getirmiyor. 150bin nüfuslu kenti hem ısıtıyor hem de elektriğini karşılıyor. Böyle bir tesisi yaptırma maliyeti 7 milyar kron bir kaç tane f16 savaş uçağının maliyeti sanırım…
İkinci ziyaret ettiğimiz kuruluş da Belediyenin biyogaz tesisi burada da metan gaz üretiliyor.Daha basit teknolojinin kullanıldığı tesise gıda ve tarım ürün artıkları getiriliyor.Araçlara ucuz yakıt üretiliyor artıklarına da cifçilere tamamen doğal gübre olarak satış yapılıyor…
Genel olarak tüm İsveç de, basta metal olmak üzere plastik, kağıt gibi aklımıza ne geliyorsa tüm çöplüğe giden eski kullanılmış eşya, yemek artıkları %75 oranında ekonomiye kazandırılarak doğanın da yok edilmesi engelleniyor.
Sadece örnekseme olsun diye söylüyorum İsveç de evden başlayan bir çöp atma terbiyesi oluşturuldu. Kagit, cam, eski piller, plastik, kagit, karton ayrı, ayrı paketlenir, evin önündeki her şey için ayrı, ayrı konulmuş çöp bidonlarına bırakılır. Evden başlayan bir düzen vardır
Anaokulundan başlayan cevre bilinci ve okullarda okutulan zorunlu cevre dersi yurtseverliğin simgesidir. Agacini kesmeyen, ormanını yakmayan, eline her geceni soka fırlatmayan lokantasında ki eski yağları kanalizasyona dökmeyen, pırıl pırıl gıda dükkânları olan bir toplum ve bunların oluşmasına katkı koyan bireylerden oluşan İsveçlilerin yurtseverliği ve vatanseverliği böyle somutlaşmaktadır.
Buralarda gördüğüm zaman ülkem de olmayan ve olması gereken ne varsa onlara karşı pozitif bir kıskançlık duydum. Bütün bunların Türkiye’de olmaması için hiç bir neden yoktu; eğer ciddi gelişmiş bir demokrasisi ve yolsuzluk ve hırsızlık üzerine kurulmamış bir siyasi sistemi olsaydı.
Türkiye’de bırakın Kulu gibi küçük ilçeleri bir yana, milyonluk şehirlerde bile çöpler geleceğe hazırlanmış bir bomba paketi olarak depolama yöntemiyle saklanıyor.
Kullanılmış yağları ayırma mekanizmasını kurmayan başta lokantalar olmak üzere bu tip iş yerlerine ruhsat verilmez. Türkiye’de kullanılan eski yağlar ne olur ne yapılır bunu söylemek bile istemiyorum.
Avrupa Birliği surecinde Türkiye ye açılacak sayfalardan biri de çevre bakımı. Çevre temizliğinin kıstasları Türkiye’ye bir ödev biçiminde şart koşulacaktır. Bana göre değişime ihtiyaç olan en büyük ve yararlı alandır Ne yazık ki;.İnsan sagligina elverişli üretimi olmayan gıda sanayi basta olmak üzere kurt başlığı takan şüreka Avrupa mı bizi yönetecek” diye ortalığı velveleye vereceklerinden hiç kuşkum yok.
Avrupa birliği çevre politikası sadece insan sağlığını amaç edinmemektedir. Tüm doğanın sağlığını yani; doğadaki tüm canlıları kapsamaktadır. Fabrika bacalarından ve arabalardan çıkan karbon dioksit gazından tutun, çamaşır makinelerimizde kullandığımız çamaşır tozuna kadar; içeriği belirlemektedir.
Bundan 50 yıl önceye kadar Marmara Denizinde 180 çeşit balık yasarken,Bu gün in cin top oynuyor.
Nedeni; Denize, fabrika ve evlerin gönderdiği çeşitli zehirler… Hala arıtma tesisleri olmayan yüzlerce yerleşim yerleri ve işyerleri bulunmakta ilçe ve illerde…
Denize atılmış bir boş poşetin eriyip yok olması 100 yıl gerektiriyor. Elimize gecen, bize lazım olmadığını sandığımız her şeyi her yere atabilmekteyiz.
Evlere beşer metre bayrak asılarak, yada vatan millet Sakarya söylemleriyle vatan sever olunmuyor… Bir büyüğüm bana bir gün biri için; söyle söylemişti: ”boş ver ne dediğine değil ne yaptığına bak”
Muharrem Demirok, Başta Türkçe olmak üzere İsveççe ve İngilizceyi ve Avrupa kültürlerinin en ince detaylarının yanında, Türk ve Kulu gelenek ve göreneklerini çok iyi bilen, Türk kültürüne de sahip çıkan bir kardeşimiz. Hem Türkiye hem de İsveç için yararlı bir siyasetçi… İyi bir eğitimi olan bu kardeşimiz gibi kardeşlerimiz bu toplumda çoğalması en büyük dileğimiz…
Ahmet Yıldız önerilere acık, iş yapan ve daha da yapmak isteyen bir belediye başkanı olarak gördüm. Kendisine her konuda yardımcı olmak, Kulu’yu daha çok değiştirmek için düşünce öretmemiz gerektiği inancıyla….