CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugünkü parti grubu konuşmasında Ergenekon Davası'yla ilgili savcı mütalaalarına dikkat çekerek Başbakan Erdoğan'ın "Ben bu davanın savcısıyım" sözlerini hatırlattı.
Ergenekon Davası'yla ilgili hakim ve savcıları adeta topa tutan CHP lideri, hakim ve savcıların hükümetin talimatıyla hareket ettiğini iddia etti. Başbakan Erdoğan'ın İlker Başbuğ'la ilgili timsah gözyaşları döktüğünü öne süren CHP lideri, gruptan en büyük alkışı "Ne kadar süre geçerse geçsin, adaleti katledenlerden eninde sonunda hesap soracağız." sözleriyle aldı.
İşte Kılıçdaroğlu'nun o açıklamaları
Mustafa Kemal'in ilk adımlarından biridir. Bir destanı yazdığımız tarihtir. Özgürlük ve bağımsızlık mücadelesi veren bir ulusun ilk kararlı duruşudur. Çanakkale'de onbinlerimiz kucak kucağa yatıyor. Onları hep saygıyla andık. Devrimci Atatürk yabancı askerler için "Onlar bizim evlatlarımızdır, bizim topraklarımızda yatıyorlar" demişti.
HANİ HER TÜRLÜ MİLLİYETÇİLİĞİ AYAKLAR ALTINA ALIYORDUN
Sayın Başbakan da Çanakkale'ye gitmiş. Önemli bir şey söylemiş, 'Çanakkale ruhunu anlamayan milleti de milliyeti de milliyetçiliği de anlayamaz.' Hani bu demiyor muydu biz her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık. Kesin başına bir taş düşmüştür. O toprakların ruhu var. Hiçbir yabancı asker o boğazlardan geçmedi. Binlerce şehit verdik, yabancı savaş gemisini ülkemize sokmadık. O gemiler sonra İstanbul'a nasıl geldi? O gemileri gören Mustafa Kemal ne dedi; 'Geldikleri gibi gidecekler'. Çanakkale'nin ruhunu anlamak istiyorsan önce Mustafa Kemal'i çok iyi anlayacaksın.
Yabancı savaş gemilerinin İstanbul Boğazı'na gelmesine kim izin verdi?
NİYE YARGILANIYORLAR DEMİYORUZ, ADİL YARGILANSINLAR DİYORUZ
Gazetelerin manşetlerinde Ergenekon Davası sürecinde savcıların istediği müebbet hapis cezası var. Gecekonduda el bombaları bulundu. Biz niye yargılıyorsunuz demiyoruz, adil bir yargılama istiyoruz, adalet denilen kavramın boşaltılmaması gerektiğini söylüyoruz.
Demokratik bir ülkede sıkı yönetim mahkemeleri olmaz. DGM'ler olmaz. Özel Yetkili Mahkemeler olmaz. Doğal yargıç ilkesine aykırıdır bunlar. Önce şunu söyledik, DGM'leri kaldıracağız dedik. Sıkıyönetim kalktı, ama yerine DGM'ler geldi, adını değiştirdiler Özel Yetkili Mahkemeleri getirdiler. Olağanüstü dönemlerin mahkemeleri adalet getirmez, güç odaklarının mahkemeleridirler. Bunların adalet dağıtmasını beklemek mümkün değil.
MAHKEMELERE ÖZENLE SEÇİLMİŞ HAKİM VE SAVCILAR ATANDI
Bu mahkemelere özenle seçilmiş hakim ve savcılar atandı. Benim isteklerimi yerine getireceksiniz, siyasi oterite ne istiyorsa onu yerine gerçekleştireceksiniz diyen yargıçlar göreve getirildi.
Bu mahkemeler, burada görevli yargıçlar adaletsizlik dağıttıkları sürece yerlerinde kaldılar. Adalete uygun karar vermeye kalkan yargıçlar devre dışı bırakıldı. Tutukluluğu sürdüren yargıçlara siz görevinize devam edin diye mesajlar yolladılar. Bu yargıçlar adalet dağıtmayacakları için Anayasaya'da uymadılar. 90. maddeye göre; uluslararası hukuk esastır, eğer iç hukukla çatışırsa uluslararası hukuk dikkate alınır. Biz bildiğimizi okuruz dediler. Bunu da 4. şık olarak hafızamızda tutalım. Bu davaların temel özelliği siyasal iktidarın güdümünde hareket edilmesi. Recep Tayyip Erdoğan çıktı ben bu davaların savcısıyım dedi. Sayın Başbakan 'davanın savcısıyım' demekle beraber kendi özel makamını da savcıya tahsis etti.
TECAVÜZCÜYÜ, HIRSIZI GİZLİ TANIK YAPTILAR
Davalar son derece planlı beklentilere uygun bir süreci başlattılar. Hangi yasayı istiyorsalar onu değiştirdiler.
İlk kez bu davalarda gizli tanık kullanıldı. 44 gizli tanık dinlendi. Tecavüz suçlarından mahkum olanlar, yalancılar gizli tanık olarak mahkemeye ifade verdiler. Süreç AKP iktidarının denetiminde devam eden bir süreç. Ben şu gizli tanığa soru sormak istiyorum diyor ama soru soramıyor. Bu mahkemenin adalet dağıtmasını bekliyoruz.
İlk kez bu davalarda bir Genelkurmay Başkanı terör örgütüne üyelik, hükümeti devirmek suçlamasıyla tutuklandı. Hayatı boyunca yan yana gelmemiş bir grup insan örgüt diye bir araya getirilmiş. Sokakta görseler birbirlerini tanımazlar.
Bir adaletin gerçekleşmesi için savcılık, savunma ya da sanıkların getirdikleri kişilerin dinlenmesi lazım. Savcıların getirdiği bütün tanıklar dinleniyor, tutukluların getirdiği tanıklar ise dinlenmiyor. Yani açıkça yasalar çiğneniyor.
'Ben kendimi savunacağım' diyorum 'sen kendini niye savunuyorsun' diyor ve seni duruşmalardan men ediyor. Nasıl bir demokrasidir bu. Duruşmalara yasak getiriliyor, sen katılmayacaksın deniliyor.
Delil var diyorlar, ama bilirkişiye göndermiyorlar. Böyle adalet olur mu? Mahkemeye sunulan pek çok belgenin sahte olduğu ispatlanmış. Üstelik hiçbir şüpheye yer bırakılmayacak şekilde ispat edilmiş, ama yargıçlar 'Biz sizi bu sahte belgelerle mahkum edeceğiz' diyorlar. Bir davanın sağlıklı yürümesi için hakimi, savcısı var bir de savunma makamında olan avukatı var. Sıra avukata gelince 'Sen konuşamazsın' diyorlar. Dünyanın hangi demokrasisinde avukata bu kısıtlamalar getirilir.
HASTA TUTUKLULAR ÖLÜME TERK EDİLİYOR
İstanbul Barosu olaya el koyuyor. Savunmaya sınırlandırma getiremezsiniz diyor. İstanbul Barosu dava olan yere gitti diye Baro'nun düştüğünü iddia ederek dava açtılar. Pazar günü İstanbul Barosu genel kurul yaptı. O genel kurulun şamarı bir tokat gibi adaletsizliğe yansıdı.
Yargılama öyle bir yargılama ki, pek çok hasta tutuklu ölüme terk edilmiş durumda. Savaşta bile yaralı düşman askerleri tedavi edilir. Kuddisi Okkır'ı unutmadık. Ergenekon'un kasası diye aldılar. Öldüğünde ailesi cenazeyi nakledecek parayı bulamadı. İnsanlık bunu kabul eder mi?
Parlamentodan bir yasa çıktı. Klişe bir tutuklama kararı vermeyin. Somut olgunlara dayanarak tutuklama kararı vereceksiniz. Yazdılar mı hayır? Ne demektir bu yasama seni de takmıyorum arkamda kapı gibi hükümet var. Kendilerinin çıkardıkları yasalara yargıç uymuyorsa kendi vicdanlarını sorgulamaları lazım.
Bir yargıçtan beklenen onun tarafsız olmasıdır. Eğer bir yargıcın tarafsızlığı kuşku götürüyorsa o mahkemeden çekilecek. Taraflı olduklarına dair yargıtay kararları çıkmış. Bunlar görevlerini aynen sürdürüyorlar. Şerefli bir yargıç tarafsızlığıyla ilgili bir şüphe varsa o görevden ayrılır.
YARGIÇLAR TAZMİNATA MAHKUM OLDU HÜKÜMET HEMEN ADIM ATTI VE..
Yargıç yargıladığı milletvekiline şunu söylüyordu: "Hani sen milletvekili olmayı düşünmüyordun, siyasete girmeyi düşünmüyordun?" Bu sözü söyleyen kişi tarafsız yargılama yapamaz.
Yargıçlar tazminata mahkum olurlar. Hükümet ne yaptı, bu davaların savcısı ne yaptı? Hemen bir yasa teklifi getirdiler. Eğer tazminata mahkum olursa yargıç o tazminat bütçeden ödenecek diye. Hangi gerekçeyle benim vergimle onun cezasını kapatırsın. Hükümet diyor ki davanın savcısı Başbakan, sana para cezası gelse dahi ben ödeteceğim.
Deniz Feneri davasını hatırlıyorsunuz; soygun belgelerini gözler önüne serdik. Hac parasını, kurban parasını hortumlayan vicdansızlar, ahlaksızlar Başbakan'ın koruması altına alındılar. Sorgulayan isimler sanık oldular. Bunu da bu milletin unutmaması lazım.
HABERAL, CUMHURBAŞKANLIĞI TEKLİFİNİ ELİNİN TERSİYLE İTEN BİRİSİ
Mehmet Haberal, demokrasi aşığı bir kişi. Binlerce öğrenci yetiştirmiş, bütün mal varlığını bir üniversiteye bağışlamış. Rahmetli Ecevit geldi 'Sen bizim Cumhurbaşkanımız ol' dedi. Haberal da dedi ki 'Eğer Cumhrubaşkanı seçilecekse parlamento seçmeli'. Demokrasiyi bu kadar savunan bir insan nasıl darbeci olur?
Bu davalar Tuncay Güney'in beyanıyla başladı. Geçenlerde bir açıklama yaptı; 'Bu planlı bir operasyondu, artık bitti.' dedi.
Konu, vicdanları o kadar yaraladı ki ve Recep Tayyip Erdoğan çıktı şöyle dedi: 'İlker Başbuğ'un tutuksuz yargılanması şahsımın ve partimin görüşüdür'. Timsah gözyaşları bunlar. Teröre karşı mücadele eden birisi terörist olur mu? Peki MİT müsteşarı için ne yapmıştı apar topar yasa tasarısını parlamentodan geçirdi. Burada ise 'Ben bunu kabul etmiyorum' diyor.
MİT, GENELKURMAY VE JANDARMA 'BÖYLE BİR ÖRGÜT YOK' DİYOR
Bir terör örgütünün varlığını en iyi kim bilir? Devletin istihbarat örgütü bilir. MİT'e soruluyor, Genelkurmay'a soruluyor, Jandarma'ya soruluyor. 4'ünden gelen ortak rapor: Elimizde bu örgütle ilgili belge, bilgi yok. Savcı ne diyor Ergenekon Terör Örgütü bulundu diyor ve esas hakkındaki mütalaasını açıklıyor. Bu davadaki belge sayısı kaçtır? 120 milyon adet Word belgesi var. İnsaf ya. Hangi savcı hakim bu belgeleri ne zaman gördü? 228 yıl dolmadan o belgeleri okuyamaz bir hakim. Buna yargılama denir mi? Bugün bütün gazetelerde haber. Davanın savcısı konuştu mu? Hayır. Adalet farklı bir şeydir. Biz suçluları savunmuyoruz. Kimin suçlu olup olmadığına karar verecek yargının adalet dağıtması gerekir. Eğer bir ülkede adalet yara alırsa devlet yara alır.
ADALETİ KATLEDENLERDEN HESAP SORACAĞIZ
Ne kadar süre geçerse geçsin, adaleti katledenlerden eninde sonunda hesap soracağız. Kim hastanede yatıyorsa, cezaevinde yatan yanına gittiler. Hizbullahçı dediler yanına gittik. Onun mahkum edilmesi onun ölmesi anlamına gelmez. Siz yargıç da değilsiniz hakim de değilsiniz. Siz siyasi iktidarın taşeronusunuz. Bunların verdiği kararların toplum vicdanında yeri yok. 12 Eylül öncesinde her gün 5-10 kişi hayatını kaybetti. O dönemin sıkı yönetim mahkemelerinin verdiği kararlar hala konuşuluyor. Bizim izlediğimiz odur. Devlet adaleti korumalı ve adaletin önündeki bütün engelleri kaldırmalı.
Çanakkale dedim başta. Mücadele dedim. Ama birileri geldi, masa başında bir anlaşmaya imza attı. Bizim izin vermediğimiz gemiler Marmara'ya geldi. Mustafa Kemal 'Geldikleri gibi giderler' dedi. Adaleti katledenler de geldikleri gibi gidecekler.
PARTİ MECLİSİ TOPLANTIMIZIN 4 ÖNEMLİ MADDESİ VARDI
Parti Meclisi toplantımız yapıldı. Bir bildiri yayınladık. 4 önemli maddesi var.
Sayın Başbakan'a açık bir çağrıda bulunduk, 'Samimiyet ve dürüstlüğün asgari gereklerini yerine getir, Türkiye Cumhuriyeti devletini hukuk kurallarının dışına çıkarma' dedik.
Gizli bir ajandanın varolduğuna dair kaygıyı gider
Millete karşı ödemesi beklenen şeref borcunun gereği olarak açık ve net olarak konuşmaya başla dedik. Bir görüşme yapılıyor. Masanın bir ucunda Öcalan var. Bir ucunda da Recep Tayyip Erdoğan var. Kalkıyorsun BDP milletvekilleri dağda kucaklaştılar diye kıyameti kopardın. Şimdi sen kucaklaştın. Devlet hukuk üzerinde yücedir. Devletin saygınlığına gölge düşer. Devlet hukuk içinde kalmalıdır. Devleti gayrimeşru alanın içine sokmak durumunda oluyorsunuz ve CHP buna asla ama asla izin vermeyecektir.