Ecevit, koalisyon ortağı Erbakan'ın "Bize kalsa Kıbrıs'ın tümünü fethederdik" söylemlerine sinirleniyordu. Halk arasında kendisi için "Kıbrıs Fatihi" olarak söz edilmesini erken seçime yansıtmayı da hesap etmekteydi...
Kıbrıslı Türkleri Rum saldırılarına karşı korumak için savaş uçaklarımızın 8-9 Ağustos'ta
(1964) Rum mevzilerini bombalamaları ve Türkiye'nin Kıbrıs'a askeri müdahale kararı, Türkiye'yi önce Johnson mektubu ile ABD'nin sonra da Sovyetler'in uyarıları ile karşı karşıya bırakmıştı. Sonuçta Kıbrıs'ta durum çatışmalarla, Birleşmiş Milletler'in arabuluculuk çabaları ile ve Türkiye'de de durum Johnson Mektubu ertesinde İsmet İnönü Hükümeti'nin TBMM'deki Bütçe oylamasında devrilmesi çizgisinde sürdü. İnönü, Türkiye'nin Sovyet müdahalesi karşısında yalnız bırakılacağını söyleyen Johnson Mektubu'na reaksiyon olarak
"Yeni bir dünya kurulur, biz de bu dünyada yerimizi alırız" demişti. Ama yeni bir dünya değil önce Suat Hayri Ürgüplü'nün başbakanlığında yeni bir hükümet kuruldu. 1965 seçimleri ile de Adalet Partisi tek başına iktidar, Ürgüplü kabinesinde Başbakan Yardımcısı olan Süleyman Demirel de başbakan oldu. 1967'ye gelindiğinde Rum Cumhurbaşkanı Makarios'a karşı, Atina kaynaklı muhalefetin Rum kesimi içinde tırmandığı görülüyordu. Makarios, Kıbrıs'ın bütün ve bağımsız kalmasından yanaydı. Ona karşı çıkanlar ise Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesini istemekteydiler.
ART ARDA İKİ DARBE
1967'nin nisan ayında Yunanistan'da bir askeri darbe olmuş, Albaylar Cuntası'na karşı Makarios olumsuz bir tavır takınmıştı. Atina gazetelerinde Makarios'u hain olarak yazılar yayımlayan Albay Georgies Grivas gizlice Kıbrıs'a gelmiş, Atina'daki cuntanın desteği ve EOKAB örgütü ile Makarios'a karşı darbe hazırlıklarına başlamıştı. Grivas, 1974'ün Ocak ayında ölünce Makarios da EOKA üyeleri için bir af ilan etti. Ama şimdi de Kıbrıs'taki Milli Muhafız Ordusu içindeki Yunan subayları, Makarios'u devirmek için çalışmalar yapmaya başlamışlardı. Makairos'un dünya kamuoyuna yaptığı "İmdat" çağrıları arasında 15 Temmuz 1974'te Kıbrıslı bir gazete yayıncısı olan Nikos Sampson'un liderliğinde darbe yapıldı ve Makarios devrildi. Makarios darbeden kaçarak kurtulmuş, New York'ta Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada Yunanistan'ı Kıbrıslı Rumların da Türklerin de tehdidi olarak ilan emişti. Sampson darbesinden 5 gün sonra da Türk Silahlı Kuvvetleri "Barış Harekâtı" adı verilen operasyonla Kıbrıs'a müdahale etti. Türkiye'nin gerçekleşen askeri müdahalesi ertesinde, durumu çaresizce izleyen Atina'daki cunta devrilecek ve Paris'teki sürgününden dönen Karamanlis'in liderliğinde Yunanistan demokrasiye kavuşacaktı. Türkiye'nin ikinci harekâtında ise Karamanlis Hükümeti, NATO müttefiki iki ülke arasındaki çatışmayı NATO'nun durduramadığı gerekçesiyle Yunaistan'ın NATO'dan ayrıldığını açıkladı. Kıbrıs'ta da darbeci Sampson kaçmış, İngiltere'de bulunan Makarios'a vekaleten Klerides, Cumhurbaşkanı makamına oturmuştu. 1974'ün yazında her şey Türkiye'nin lehine görünüyordu. Kıbrıs'a kalıcı ve adil bir çözüm için dünya kamuoyu da, Amerika da, Yunanistan da hazırdılar. ABD Dışişleri Bakanı Kissinger Ankara ile Atina arasında mekik diplomasisine başlamıştı bile. Ama artık Türk siyaseti dış konjonktürü bir kenara itmiş ve içerideki iktidar hesabına dayalı çekişmelere dalmıştı. Ecevit, koalisyon ortağı Erbakan'ın "Bize kalsa Kıbrıs'ın tümünü fethederdik" benzeri söylemlerinden sinirleniyordu. Bu arada kendisi için halk arasında "Kıbrıs fatihi" olarak söz edilmesini bir erken seçime yansıtmayı da hesap etmekteydi. Bu şekilde Kıbrıs'ta çözüm falan bir kenara itildi. Ecevit "Dokuz seçenekli" istifasını Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e sundu. Dokuz seçeneğin dokuzu da bir "Erken seçim"i işaret ediyordu. Ama o sırada muhalefette olan Süleyman Demirel erken seçimi bertaraf edecek formülleri üretti. Önce Sadi Irmak'ın başbakanlığında bir azınlık hükümeti kuruldu. Sonra da Demirel 1977'deki genel seçime kadar devam edecek 1'inci Milliyetçi Cephe Hükümeti ile iktidara geçti. Sonra olanlara bakıp Ecevit'in "Bu bana ders olsun" dediğini sanmıyorum. Neler olduğunu hatırlayalım... Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD Kongresi'nde de Türkiye'ye karşı silah ambargosu uygulanması yönünde girişim başlatıldı. Girişimciler ABD'nin Türkiye'ye savunma amacıyla verdiği silahları Kıbrıs'ta kullanmış olmasını gerekçe olarak gösterdi. Kongre'den çıkacak bir ambargo kararını veto edeceğini belirtmiş olan Başkan Nixon ise Watergate Skandalı yüzünden istifa etmişti. Amerikan Kongresi 5 Şubat 1975'te Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararını aldı. Türkiye'nin buna ilk yanıtı bir hafta sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulduğunu ilan etmek oldu. Daha sonra 25 Temmuz 1975'te Türkiye, ABD'ye verdiği bir nota ile 1969 tarihli Türkiye-ABD Savunma İşbirliği Anlaşması'nı (Defence Cooperation Agreement) askıya aldığını ve ülkedeki bütün Amerikan üs ve tesislerinin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "kontrol ve gözetimi" altına girdiğini açıkladı.
"Yeni bir dünya kurulur, biz de bu dünyada yerimizi alırız" demişti. Ama yeni bir dünya değil önce Suat Hayri Ürgüplü'nün başbakanlığında yeni bir hükümet kuruldu. 1965 seçimleri ile de Adalet Partisi tek başına iktidar, Ürgüplü kabinesinde Başbakan Yardımcısı olan Süleyman Demirel de başbakan oldu. 1967'ye gelindiğinde Rum Cumhurbaşkanı Makarios'a karşı, Atina kaynaklı muhalefetin Rum kesimi içinde tırmandığı görülüyordu. Makarios, Kıbrıs'ın bütün ve bağımsız kalmasından yanaydı. Ona karşı çıkanlar ise Kıbrıs'ın Yunanistan'la birleşmesini istemekteydiler.
ART ARDA İKİ DARBE
1967'nin nisan ayında Yunanistan'da bir askeri darbe olmuş, Albaylar Cuntası'na karşı Makarios olumsuz bir tavır takınmıştı. Atina gazetelerinde Makarios'u hain olarak yazılar yayımlayan Albay Georgies Grivas gizlice Kıbrıs'a gelmiş, Atina'daki cuntanın desteği ve EOKAB örgütü ile Makarios'a karşı darbe hazırlıklarına başlamıştı. Grivas, 1974'ün Ocak ayında ölünce Makarios da EOKA üyeleri için bir af ilan etti. Ama şimdi de Kıbrıs'taki Milli Muhafız Ordusu içindeki Yunan subayları, Makarios'u devirmek için çalışmalar yapmaya başlamışlardı. Makairos'un dünya kamuoyuna yaptığı "İmdat" çağrıları arasında 15 Temmuz 1974'te Kıbrıslı bir gazete yayıncısı olan Nikos Sampson'un liderliğinde darbe yapıldı ve Makarios devrildi. Makarios darbeden kaçarak kurtulmuş, New York'ta Birleşmiş Milletler'de yaptığı konuşmada Yunanistan'ı Kıbrıslı Rumların da Türklerin de tehdidi olarak ilan emişti. Sampson darbesinden 5 gün sonra da Türk Silahlı Kuvvetleri "Barış Harekâtı" adı verilen operasyonla Kıbrıs'a müdahale etti. Türkiye'nin gerçekleşen askeri müdahalesi ertesinde, durumu çaresizce izleyen Atina'daki cunta devrilecek ve Paris'teki sürgününden dönen Karamanlis'in liderliğinde Yunanistan demokrasiye kavuşacaktı. Türkiye'nin ikinci harekâtında ise Karamanlis Hükümeti, NATO müttefiki iki ülke arasındaki çatışmayı NATO'nun durduramadığı gerekçesiyle Yunaistan'ın NATO'dan ayrıldığını açıkladı. Kıbrıs'ta da darbeci Sampson kaçmış, İngiltere'de bulunan Makarios'a vekaleten Klerides, Cumhurbaşkanı makamına oturmuştu. 1974'ün yazında her şey Türkiye'nin lehine görünüyordu. Kıbrıs'a kalıcı ve adil bir çözüm için dünya kamuoyu da, Amerika da, Yunanistan da hazırdılar. ABD Dışişleri Bakanı Kissinger Ankara ile Atina arasında mekik diplomasisine başlamıştı bile. Ama artık Türk siyaseti dış konjonktürü bir kenara itmiş ve içerideki iktidar hesabına dayalı çekişmelere dalmıştı. Ecevit, koalisyon ortağı Erbakan'ın "Bize kalsa Kıbrıs'ın tümünü fethederdik" benzeri söylemlerinden sinirleniyordu. Bu arada kendisi için halk arasında "Kıbrıs fatihi" olarak söz edilmesini bir erken seçime yansıtmayı da hesap etmekteydi. Bu şekilde Kıbrıs'ta çözüm falan bir kenara itildi. Ecevit "Dokuz seçenekli" istifasını Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk'e sundu. Dokuz seçeneğin dokuzu da bir "Erken seçim"i işaret ediyordu. Ama o sırada muhalefette olan Süleyman Demirel erken seçimi bertaraf edecek formülleri üretti. Önce Sadi Irmak'ın başbakanlığında bir azınlık hükümeti kuruldu. Sonra da Demirel 1977'deki genel seçime kadar devam edecek 1'inci Milliyetçi Cephe Hükümeti ile iktidara geçti. Sonra olanlara bakıp Ecevit'in "Bu bana ders olsun" dediğini sanmıyorum. Neler olduğunu hatırlayalım... Kıbrıs Barış Harekâtı sonrası ABD Kongresi'nde de Türkiye'ye karşı silah ambargosu uygulanması yönünde girişim başlatıldı. Girişimciler ABD'nin Türkiye'ye savunma amacıyla verdiği silahları Kıbrıs'ta kullanmış olmasını gerekçe olarak gösterdi. Kongre'den çıkacak bir ambargo kararını veto edeceğini belirtmiş olan Başkan Nixon ise Watergate Skandalı yüzünden istifa etmişti. Amerikan Kongresi 5 Şubat 1975'te Türkiye'ye yönelik silah ambargosu kararını aldı. Türkiye'nin buna ilk yanıtı bir hafta sonra Kıbrıs Türk Federe Devleti'nin kurulduğunu ilan etmek oldu. Daha sonra 25 Temmuz 1975'te Türkiye, ABD'ye verdiği bir nota ile 1969 tarihli Türkiye-ABD Savunma İşbirliği Anlaşması'nı (Defence Cooperation Agreement) askıya aldığını ve ülkedeki bütün Amerikan üs ve tesislerinin Türk Silahlı Kuvvetleri'nin "kontrol ve gözetimi" altına girdiğini açıkladı.
Yunanistan AET'ye Türkiye darbeye...
BU gelişme sonucu başlayan görüşmelerde iki ülke arasında yeni bir uzlaşmaya varıldı ve 26 Mart 1976'da yeni bir Savunma İşbirliği Anlaşması imzalandı, ama bu anlaşmanın yürürlüğe girmesi silah ambargosunun kalkması şartına ve Kongre'nin onayına bağlanmıştı. Başkan Jimmy Carter'ın girişimleri sonucu ambargo 26 Eylül 1978'de kaldırıldı. Demokrasiye dönen ve Batı'nın yükselen yıldızı olan Yunanistan ise bu süreçte AET (Bugünkü AB) üyesi olma yolunda ciddi adımlar atmaktaydı. Ecevit'in 1977 seçimleri ertesinde ikinci başbakanlığı döneminde Türkiye de aynı şansı elde etmiş görünüyordu. Bu dönemi Yrd. Doç. Dr. Hakkı Uyar'ın makalesinden alıntılayarak hatırlatalım: Türkiye, 28 Aralık 1978'de Resmi Gazete'de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla AET'ye olan yükümlülüklerini askıya aldı. Böylece, AET serbest dolaşım başta olmak üzere bazı yükümlülüklerden kurtulurken, Türkiye de mali konular ve gümrük birliği gibi sorunlarını ertelemiş oluyordu.
Türkiye ile AET'nin ilişkileri bu şekilde dondurulurken, 1 Mart 1979'da Türkiye'ye gelen Yunanlı gazetecilere yaptığı konuşmadan sonra, söz konusu gazetecilerin sorularını yanıtlayan Başbakan Bülent Ecevit, "Yunanistan'ın Ortak Pazar'a katılması konusundaki tutumunuzu sorabilir miyim?" şeklindeki soruya, "Bunu Yunanistan'ın kendi sorunu olarak görüyoruz. İyi şanslar diliyoruz" cevabını veriyordu. Kasım 1979'da Süleyman Demirel'in başbakanlığında kurulan Adalet Partisi azınlık hükümetinin Dışişleri Bakanı Hayrettin Erkmen'di. Erkmen, Şubat 1980'de tam üyelik başvurusunda bulunacaklarını kamuoyuna açıkladı. Erkmen'in acele etmesinin nedeni Ocak 1981'de Yunanistan'ın AET'ye tam üye olacak olması ve bunun sonucunda Türkiye'yi veto edebileceği endişesiydi.
Erbakan'a CHP desteği
1980 yılının yaz aylarında, Dışişleri Bakanı Erkmen hakkında MSP Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve arkadaşları tarafından "Milli menfaatlerimize aykırı politika izlediği" iddiasıyla bir gensoru önergesi verildi. 3 Eylül 1980'de gensoru görüşmeleri tamamlandı. İlginç olan önergeyi CHP'nin de desteklemesiydi. 5 Eylül 1980'de gensoru önergesi ile Erkmen'in düşürülmesinden sonra, MSP Genel Başkan Yardımcısı Recai Kutan, bu durumu "Batı Kulüp zihniyetinin tasfiyesine atılan bir adım" olarak tanımladı. (6 Eylül) Erkmen'in bakanlıktan ayrılmak zorunda kalmasından bir hafta sonra 12 Eylül darbesi oldu. Türkiye'nin Batı ile ilişkileri büyük ölçüde koparken, Yunanistan'ın AET'ye üyeliği gerçekleşti. Yıllar sonra aynı durum Kıbrıslı Rumların da AB'ye üye olması ile tekrarlanmayacak mıydı?