Bu tür saldırıların ısrarla devam etmesi karşısında ne yapar? Hemen her hafta elli kişinin, yüz hatta iki yüz kişinin bu uçaklardan atılan füzelerle öldürülmesi karşısında ne yapar? Terörle mücadele adı altında yapılan gizli anlaşmalarla yürütülen bu saldırılarda okulların bombalanması, düğün evlerinin bombalanması, cenazelerin bombalanması karşısında ne yapar?
Ya o ülkenin insanları? Kendi devletinin bir yabancı güç ile yaptığı gizli anlaşmalar karşısında çaresiz kalıyorsa, bu anlaşmalar yüzünden ölüyorsa, o yabancı güç/güçler ülke vatandaşlarının bir bölümünü bir bölümüne karşı kışkırtıyorsa, bilmedikleri yerlerden kalkan insansız hava araçlarından kalkan uçaklarla üzerlerine füze yağıyorsa ne yapar? Ne yapabilir?
Bugün Pakistan böyle bir ülke. Afganistan'da başkalarının savaşını verdi, Afganistan sonrası kendi topraklarında yine başkalarının savaşını veriyor. Başkalarının bölgesel hesaplarına göre kendine pozisyon belirliyor, başkalarının tehdit algılamalarına göre kendi insanlarıyla savaşıyor. Bu başkaları, Pakistan yönetiminin gizli anlaşmaları çerçevesinde aylardır bu ülkeye füze yağdırıyor. Bu füzeler çoğunlukla sivilleri, çocukları vuruyor.
Geçtiğimiz aylarda bir saldırıda yüz yirmi kişi hayatını kaybetti. Bu hafta yeni bir füze saldırısı gerçekleşti. Hayatını kaybeden sivil sayısı yetmiş. Güney Veziristan'daki saldırıda ölenler cenazelerini kaldırıyordu. Saldırı cenaze merasimi sırasında gerçekleşti. Bugüne kadar bölgeye tam kırk üç füze saldırısı düzenlendi. Yüzlerce insan hayatını kaybetti.
Veziristan, Pakistan hükümetinin aciz kaldığı, ABD'nin "Pakistan adına" savaştığı bir çatışma alanı. Pakistan'ın kuruluşundan bu yana özerkliklerini koruyan, kendilerini yöneten bölge halkı terör gerekçesiyle cezalandırılıyor. Bu terör tanımlaması elbette ABD ve İngiltere'nin bölgesel siyasi önceliklerine göre yapıldı. Pakistan hükümetinin bölge otoriteleriyle yaptığı anlaşma, bu ülkeler tarafından bozduruldu. Orası savaş bölgesi olarak belirlenmişti ve öyle olacaktı. ABD'nin yeni Başkanı Barack Obama için bir ödüldü burası, bir kariyer yeriydi. Yüz binlerce insanın bölgeden kaçması, mülteci olması kimsenin umurunda bile değildi.
Olayın çok çetrefilli olduğunu belirtmeliyim. Pakistan içindeki bombalı saldırıları anlamak için, yabancı istihbarat servisleri tarafından Şiilere ve Sünnilere yapılan saldırıların amacını anlamak için bu ülkede neler olduğuna çok dikkatli bakmak gerekiyor.
12 Haziran'da "Bir terör saldırısı ve ilginç bağlantılar" başlığı altında işte bu çetrefilli konuya girmiştik. Resmi tamamlamak için o günü hatırlayalım, o gün olanları bugün yaşananlarla birleştirelim:
"Salı günü Pakistan'ın Peşaver kentindeki tek beş yıldızlı oteli olan Pearl International Hotel'e büyük bir terör saldırısı düzenlendi. Bir ton patlayıcı ile yapılan saldırıda 16 kişi öldü, onlarca kişi yaralandı. Ülkenin zengin isimlerinden Sadruddin Haşvani'ye ait otel yoğun olarak ABD ve İngiliz diplomatlar ile güvenlik personeli tarafından kullanılıyor, ABD yetkilileri oteli satın almak veya kiralamak istiyordu.
Tuhaftır, geçtiğimiz yıl eylül ayında başkent İslamabad'da patlayıcı yüklü kamyonla saldırı yapılan ve 80 civarında insanın hayatını kaybettiği Marriott Hotel de Sadruddin Haşvani'ye aitti. 600 kilo TNT, RDX ve fosforla karıştırılmış, ve çok büyük bir patlama gerçekleştirilmişti. Görünüşe göre tipik bir terör saldırısı olan olayın arkasından ürkütücü gerçekler çıktı ortaya. Şöyle:
Olay günü Pakistan'ın yeni Cumhurbaşkanı Asıf Ali Zerdari, Başbakan, bakanlar, milletvekilleri, askerler ve çok sayıda kişi Meclis Başkanı'nın Marriott Otel'deki iftarına davetliydi. Ancak davet yeri sürpriz biçimde değiştirildi. Cumhurbaşkanı, Başbakan ve kabine üyeleri iftar için Başbakanlık binasına gitti. Ve saldırıdan kurtuldular.
Saldırı öncesi ABD Büyükelçiliği'ne mensup araçlar, otelin giriş kapısına sıralanmış, otel içine bazı çelik kutular taşınıyor, bu kutular orada değiştirilip başka kutularla dışarı çıkılıyordu. Yani araçtan indirilen çelik kutular oteldekilerle değiştirilip tekrar araçlara yükleniyordu. Tuhaf bir şekilde bu kutular girerken ve çıkarken kontrol edilmiyor, kimse bakamıyor, XR cihazından geçirilmiyordu.
Bunlar olurken otelin iki girişi de kapatılıyor. Güvenlik görevlilerinin araçlara ve kutulara yaklaşmasına bile izin verilmiyordu. ABD askerleri yol boyunca sıralanıp güvenlik sağlıyordu. Bize göre o otel merkez olarak kullanılıyor ve bazı operasyonlar yürütülüyordu. Sivil katliamlarla haber olan insansız hava araçlarından yapılan saldırılar buradan yönlendiriliyordu. (O günlerde bunu ısrarla vurguladım)
Pakistanlı bazı emekli generaller daha sonra Mariot Hotel'in CIA'nin komuta merkezi olduğunu açıkladı. Ne zaman? Şubat 2009'da. Altı ay sonra. "Amerika'nın terörle savaş teranesiyle kendi insanlarımızı bombalamak için bizim topraklarımızı kullanması bizim için yeni bir şey değil. Pakistan ve Afganistan'ı bombalamak için birden fazla (Pakistan) havaalanını kullanıyorlar." Bu cümleler Pakistanlı generallere aitti. Onlara göre; "Marriot Hotel CIA tarafından operasyon komuta merkezi olarak kullanılıyordu. Yıkılmasının ardından komuta Tarbella'ya kaydırıldı". ABD Senatosu İstihbarat Komitesi Başkanı Senatör Dianne Feinstein de o günlerde, "İslamabad'ın protestolarıyla dalga geçer gibi, saldırı yapan insansız hava araçlarının Afganistan'daki ABD üslerinden değil Pakistan'dan kalktığını" söyledi.
Dün Türk basını, saldırı haberini verirken "en önemli konu insansız uçakların nereden kalktığının bilinmemesi" ifadesini kullandı. Bu cevabı on ay önce burada duyurduk. Pakistan'daki gayri resmi iç savaş ve ABD müdahalesi nükleer silahları kontrol mücadelesidir. Eğer bu ülke, içinde bulunduğu krizin üstesinden gelemezse, kendi halkı karşısında mahkum olacaktır. Ya kanlı bir iç savaş yaşayacak, ya da askeri darbeyle yüzleşecektir. Bunlar gerçekleşirse, gerçekten de bu güzelim ülkeye yazık olacak.