Erdoğan iyi bir kalbe sahip…
*34 yıldır neden sürgünde olduğumu herkes tartışmalı…
*Kürt sanatçılar para için asimile oldu…
*Ahmet Kaya’yı Ergenekoncular ve satılmış Kürtler linç etmek istedi…
*Ana dilde eğitim herkesin hakkı olmalı…
*Ülkemin her şeyini özledim…
*Diyarbakır Cezaevinde işkence gören Ahmet Türk, geçmişi unutmuş elini uzatıyor, barış diyor ama ona bile değer vermiyorlar…
*Açılım için benden istenen her şeyi yaparım. Benim dönüşüm açılımı gerçekleştirecekse hemen ülkeme dönerim…
Başbakan Erdoğan’ın ‘Demokratik Açılımı’ anlatırken adından söz ettiği, ‘Halepçe, Hazal dediğinde gönül dünyamızın derinliklerine dalıyoruz’ dediği sürgündeki Kürt ozan Şivan Perwer, 24 Avrupa Temsilcisi Saadet Oruç’a konuştu. Ahu Tanrıkulu’nun sunduğu Gece Moderatörü’nde yayınlanan özel röportajda Şivan Perwer, demokratik açılıma ilişkin önemli açıklamalar yaptı.
Paris Kürt Enstitüsü’nde yapılan röportajda Şivan Perwer, sözlerine ‘Kürtçe’ hoş geldiniz diyerek başladı.
34 yıldır neden sürgündesiniz?
Belki de 35 yıl olabilir… Sürgün diyoruz. Bunu herkesin tartışması gerekiyor. Neden ben 34 yıldır sürgündeyim. Ben bir sanatçıyım kendi dilimde türküler söyledim. Kendi dilimde gerçekleri dile getirdim Bu gerçekler sadece Kürtler için değil herkes için doğru olan şeylerdi. Ben doğrularımız için türkü söyledim diye 34 yıldır sürgündeyim. Bunu lütfen herkes tartışsın.
Sürgün sizi nasıl etkiledi?
Genelde Avrupa’da kaldım. Avrupa’da çok şey öğrendim. Burada 35 bin nüfusa sahip olan bir toplum bile özgürdür. Ama Türkiye’ye baktığımızda Kürtlerin sayısı 20 milyondan fazla… Dünya’nın neresinde bir kaç Türk yaşıyorsa, Türkiye onların özgürlükleri için çırpınıyor ama kendi bünyesinde binlerce yıldır yaşayan, omuz omuza savaşan, her zaman dost kalmış, hiçbir zaman arkadan vurmamış bu millet Türkiye bağrında boğulmaya çalışılıyor.
Dünyanın konuştuğu gelecek için insanlığın geleceği için en güzel olan şeyler neyse niye ülkemizde de bu gerçekleşmesin. Dünyanın o güzel renklilikleri neden bizim ülkemizde de olmasın. Niye insanlar refaha kavuşmasın. Niye insanlar toleransla birbirini kabul etmesin. Niye dil yasak ediliyor. Niye bir toplumun tarihsel, toplumsal değerleri yasak ediliyor. İnsanlar karşılıklı oturmalı, diyalog kurmalı. Meseleleri tartışmalı. Geçmişi tartışmalı. Ve geleceğe doğru güzel adımlar atmalı.
Ahmet Kaya’nın başına gelenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Kürt tarihi derinlere dayanıyor. Bu tarihi sürede Kürtler müthiş zengin bir kültür yaratmıştır. Kürt dili çok eski ve güzel bir dildir. Kürt olduğum için değil, doğruyu söylüyorum. Türkçe’ye karşı bir fobim yok. Her toplum kendine uygun biçimde tarihi süreçte bir dil yaratıyor. Ama yasaklamalar olduğu zaman milletler dili kaybediyor. Türkiye Kürtler üzerinde ve Kürtçe üzerindeki yasaklardan dolayı Kürt kültürünü ve sanatını da tamamen yasakladı. O yüzden mecbur bıraktılar, çoğu Kürt kökenli sanatçı asimile oldu. Türkçe söylemek zorunda kaldılar. Pazar Türkçeydi, şöhret Türkçeydi. Kürtçenin sanat pazarı yoktu. Sadece dengbejler (kürt ozanlar) kalmıştı. Kürtler mecburen Türkçe söylüyorlardı. Türkiye’de imparator sayılan sanatçılar Kürt kökenlidir.
İbrahim Tatlıses mi?
Sadece o değil… Türkler için mükemmel bir sanat yaratan kişiler var… Ahmet Kaya… Kürt kökenli, Türkçe’ye asimile olmuş bir sanatçıydı. Ahmet’in kalbi bambaşkaydı. Demokrattı. İnsan sevgisiyle doluydu. Onun suçu değildi, dilinin Türkçeleşmesi ve asimile olması. Devletin yarattığı bir sonuçtu bu. Ahmet, Türkler için o kadar güzel bir müzik yarattı ki, özgün müziğin babası sayılır.
Ben Türklerin yerine olsaydım Ahmet’e müthiş değer verirdim. Ahmet niye Kürtçe söyleyemediğini düşündü ve içinden hem boğuldu, kaynadı patladı. Türkiye’nin gerçeği bu ise niye bu hale getirmişsiniz der gibiydi. Kürtçeyi bilmediği halde ezberleyerek bir iki türkü söylemek istedi. Kürtçe klip yaptı. Ahmet aforoza uğradı. Ergenekoncular ve Kürt kökenli kendini satmışlar tarafından linç edilecekti.
Ben o görüntüyü gördükten sonra şaşırdım. Neler oluyor dedim. O salondaki sanatçıların sahip çıkması gerekirdi. Ama onlar saldırıları alkışladılar. Çıktılar Ergenekon marşlarını söylemeye başladılar. Ahmet dOğruları ile yürüdü, hareket etti. O acıya hasrete, zulme kalbi dayanmadı. Tabi Türkiye tarihinde bu gibi bir sürü olay gelmiştir. Mesela Mustafa Suphi’nin siyaset yaptığı için öldürülmesi, Nazım Hikmet’in sürgünde yaşayıp ölmesi, Sabahattin Ali’nin öldürülüşü, Türkiye sinemasında dünya sinemasında katkısı olan Yılmaz Güney gibi değerli bir sinemacının bile Türkiye tarafından reddedilmesi, bunlar hepsi Türkiye’nin yaralarıdır aslında.
Başbakan sizin ‘Halepçe’ türkünüzden söz etti. Sizi Türkiye’ye davet etti. 34 yıldır en çok neyi özlediniz? Memleket denince ne aklınıza geliyor.
Baskıyı, zulmü, yasağı çocukluğumda yaşadım, ülkemde yaşadım. Ağanın, satılmışların, halk üzerindeki olan baskıları, bunun yanında devletin baskıları, kürt denildiği zaman öcü gibi görülmesi…
İnsanlar kendini insan saymıyordu.
Elbette insan kendi ülkesini sevmeli ve her şeyden üstün tutmalıdır.
Kendi ülkesini sevmeyen bir toplum var olamaz.
Ülke her şeyin anasıdır.
Ben de ülkemi çok seviyorum, insanlarımızın bu ülkemize çok bağlı kalmasını istiyorum.
Bu ülkeyle gelişeceğine inanıyorum.
Her şeyi özledim. Ama dönerken de eskisi gibi olmasın istiyorum.
Benim dönüşüm bana bağlı olmamalı.
Ben toplumumun özgür, insanca yaşadığı her yerde varım.
Kürt halkının yaşaması için açılım dedikleri şey gerçek olmalı.
Ben sadece açılım için dönmeyeceğim.
Ben gerçekleri söylüyorum. Niye 34 yıldır dışarıdayım.
Başbakan sizi Türkiye’ye davet etti.
Sağ olsunlar… Benim yanımda onun değeri vardır. Sayın Erdoğan’ın da, Sayın Gül’ün de… İyi niyetle başladı bu adımlar… Bu süreç eski statükocuların güdümünde olmamalı, genişletilmeli. Demokrasi düşünülüyorsa bir gerçek vardır. Demokratik ülkelerde 20 -30 bin insanın sahip olduğu dile değer veriliyor…
İsterse bağımsızlaştırılıyor, federatif sistem içinde yaşayabiliyorlar. Mesele gerçeği ile kavratıldığı zaman bambaşka bir sonuç veriyor. Türkiye kendi içinde olan gerçekleri boğmamalı. Partiler vardır. DTP var mesela… Milyonlarca insanın oylarıyla seçilmiş temsilcileri var… Ama meclisin verdiği kararlar hala MGK kararlarıdır. Hala ordu karar veriyor. Meclis onun güdümünde hareket ediyor. Peki açılım nasıl olacak?
Ama bir süreç başladı.
Ben bir sanatçıyım bana düşen göreve her zaman hazırım. Benim Türkiye ye dönmemle acaba açılım gerçekleşebilir mi? Eğer gerçekleşecek ise bugün dönerim. Benden istenen her şeyi yaparım. Açılım güzel ve takdir edilir bir şey. Ama açılım Kürtlerden bahsetmiyor. Kürtlerle muhatap olmuyorlar. Sizin dönüşünüz etkili olur mu?
Tarihe baktığımız zaman sanatçıların, aydınların kanunları bile değiştirdiklerini görürüz. Ama sanatçıların statükonun etkisinden kurtulması lazım. Türkiye’de sanatçılar nasıl daha güzel giyineceklerini düşünüyorlar. Kürt kökenli sanatçılar bile Kürt meselesinden korkuyor… Türkiye’de sanatçılar gerçek meselelerle uğraşmalı.
İbrahim Tatlıses ve Mahzun Kırmızıgül’e kızgın mısınız?
Bunlar iyi sanatçı olabilirler ama kültür ve düşünceden yoksun insanlardır. Sesleri güzel olabilir ama ekmeklerinden dolayı korkuyorlar. Ahmet Kaya’yı yalnız bıraktılar.
Ama bu isimler de Kürtçe söylüyor
Menfaatlerine uygun düşerse Kürtçe de söylerler. Dürüst sanatçı ekmeğe değil gerçeklere dayanıp söyler.
Annenizi kaç yıl görmediniz?
Annem öldüğü zaman en küçük kardeşim 3 yaşındaydı. Annemi 1973’te kaybettim. İki kardeşim rahmetlik oldu ve annem onların acısıyla öldü. Ölümünü görmedim, mezarına bile gidemedim. O zaman Barzani hareketi vardı. Hep yoğun bir çalışma içinde olduk. Hem okuyorduk, hem sanat, hem politika… Matematik okudum. Göremedim, şimdiye kadar Annemin mezarını göremedim.
Sanatçılar açılıma nasıl yaklaşmalı?
Türkiye’deki sanatçılar egemen kültürden eğitim almıştır. Böyle biçimlendiler ve kıramıyorlar bunu. Türkler ne hakka sahipse, Kürtler de sahip olmalı. Genelkurmay Başkanı Mardin’e gidiyor. Diyor ki; çocuklar anneleri ile babaları ile Kürtçe konuşabilirler. Türk çocukları da ailelerinde Türkçe konuşuyor. Belki çocuklar 200 kelime kullanıyor. Kürt çocukları sadece bununla mı kalacak? Eğer bir dil varsa değer verilmeli… Eğitim Kürt dilinde olmalı. Türkler nasıl kendi diliyle eğitiliyorsa, Kürtler de eğitilmeli.
Başbakan sizi davet etti. Hükümet düzeyinde kararlılık var. İçini titrettiğini söyledi. Bu kararlılık değil mi?
Belki de Türkiye tarihinde ilk olarak böyle bir benim müziğimden, Kürt Sanatı’ndan etkilenen bir devlet adamıyla karşılaşıyorum. Muhakkak çok iyi bir kalbe sahip olması gerekiyor. Yıllarca hor görülen Kürt Sanatı en üst düzeyde bir Türk devlet adamı tarafından algılanıyor. Sayın Erdoğan’a teşekkür ediyorum. İnşallah bu açılımı daha azimli daha cesur daha iyi bir şekilde geliştirebilir.
Bu kararlılık değil mi?
Kararlılıktır fakat son zamanlarda MHP ve CHP aynı arenada at koşturuyor… Sadece savaş istiyorlar. Savaş ile var olmayı düşünüyorlar. Demokrasi denildiğinde ABD’ye dayandırıyorlar. Türkiye’de darbelere ABD destek verdi. ABD şimdi demokratik açılıma destek vermeli.
Türkiye’ye dönüş tarihini belirlediniz mi?
Her yerde konser veriyorum. . Avustralya, Kanada, Afrika… Benim derdim Türkiye’de konser vermek değil. Türkiye’nin garantili demokrat bir yapıya kavuşması için bu açılım yapılıyorsa canı gönülden destekliyoruz. Gereken her şey için ben hazırım. Adımlar doğru atılsın, göreyim ve geleyim. O kadar karmaşa var ki… Doğruların oturması gerekiyor. Ya da doğrular oturacak, sen de katıl birlikte yapalım desinler ben hazırım. DTP’nin büyük önemi var. DTP’nin içinde Ahmet Türk gibi insanlar var.
Ahmet o Diyarbakır hapishanesinin zulmünden, işkencesinden çıkmış biri… Yıllarca işkencede kalmış biri elini uzatıyor, barış diyor, dostluk diyor, sorgulamıyor, buna bile değer vermiyorlar. Buna değer verilirse açılım mükemmel gelişimler sağlar. Ben varım bu işin içinde bunun zamanı mühim değil. Ne zaman gerekirse ben oradayım. Sorun ülkemizin sorunudur.