Ölümle bedenden ayrılan ruhumuz, kabir âlemi denilen yeni bir âlemle tanışır. Ölüm anında Azrail'i (aleyhisselam) gören insan, bu yeni âlemde sorgu melekleriyle karşılaşılır. Müminin güzel amelleri, sevgili birer arkadaş gibi onunla bu yeni hayatta birlikte olurlar.
Kabirde bizi nasıl bir hayat bekliyor?
Ölümle başlayıp, âhiret hayatının ikinci devresi olan tekrar dirilme anına kadar devam eden devreye kabir hayatı veya berzah adı verilir. İki çeşit kıyamet vardır. Birisi İsrafil (a.s.)'in Sûr'a üflemesiyle kopacak olan ve Allah'ın dilediğinin dışında kâinatta her şeyin öleceği kıyamettir ki, buna büyük kıyamet denir. Diğeri ise her insanın kendi ölümüdür ki, buna küçük kıyamet denir. İşte bu iki kıyamet arasında geçen zamana berzah denir.
Kabirdeki hayat dahil, ölümden sonraki âhirete ait bütün devrelere ait bilgiler, gayba ait bilgilerdir. Akıl ve duyularla bilgi edinme ve hüküm verme imkânı olmayan bu gibi konular Allah ve Resulü'nün haber verdiği bilgilerle sınırlıdır. Yani Kur'ân ve hadis bu konuları yeterince aydınlatmaktadır. Kabir hayatında, sual, azap ve nimet olarak üç durum söz konusudur.
RABBİN KİM, DİNİN NE?
1. Kabirde sorgu-sual: İnsan öldükten sonra kabre konulunca, münker ve nekir adında iki melek kendisine gelerek, "Rabbin kimdir, dinin nedir, Peygamberin kimdir?" diye sorular soracaklar ve imân ve salih amel sahipleri bu sorulara doğru cevap vereceklerdir. Bu sorulara doğru cevap verebilen müminlere cennet kapıları açılacak, cennet kendilerine gösterilecek ve bundan sonra kıyametin kopmasına kadar nimet ve mutluluk içinde bekleyeceklerdir.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.) kabir suali için, "Ölü mezara konulunca birine münker, diğerine nekir adı verilen iki melek gelir. Ona derler ki: 'Şu Muhammed (s.a.s.) denilen zat hakkında ne dersin?' O da şöyle cevap verir: 'Allah'ın kulu ve resûlüdür. Ben şahitlik ederim ki, Allah'tan başka ilâh yoktur. Muhammed O'nun kulu ve resûlüdür. Bunun üzerine melekler biz böyle diyeceğini zaten biliyorduk' derler. Sonra onun mezarını yetmiş arşın genişletirler. Daha sonra ölünün mezarı ışıklandırılır, aydınlatılır." buyurur. (Tirmizî, Cenâiz, 70)
KABİR AZABI NEDİR?
2. Kabir azabı: Berzah âlemi hakkındaki ayet ve hadislerde en çok kabir azabından bahsedilir. Kabirdeki azap ya da nimet, kişinin dünyadaki yaşama şekline göre olacaktır. Yani herkes berzah hayatında karşılaşacağı durumu bu dünya hayatında hazırlar. Çünkü berzah, dünyadaki iyilik ve kötülüklerin ceza veya ödülün verileceği ilk aşamadır. Kur'ân ve hadislerde kabir azabı ile ilgili açık ifadeler bulunduğu için kabir azabına inanmak gereklidir.
Kabir azabından haber veren ayetlerde "iyilerle, kötülerin, müminlerle, kafirlerin hayatlarında ve ölümlerinde kendilerine yapılacak işlemlerin farklı olacağı, herkese yaşayışının karşılığı verileceği, ilâhi adaletin bunu gerektirdiği bildirilmektedir. (Casiye, 45/21-22; Tâhâ, 20/124; Tövbe, 9/101)
Firavun ve yakınlarının ölümden sonraki durumlarını açıklayan ayette, "Onlar (kabirlerinde kıyamet gününe kadar) sabah ve akşam ateşe arz edileceklerdir. Kıyamet koptuğu gün de 'Firavun ve kavmini en şiddetli azaba sokun' denilecektir" (Mü'minun 23/46) buyurulmaktadır.
Peygamber Efendimizin (s.a.s.), "Kabir ya cennet bahçelerinden bir bahçe veya cehennem çukurlarından bir çukurdur" (Tirmizî, Kıyame: 26) hadisi, bu konuda bir başka delildir. Yine Efendimizin, "Kabir azabından Allah'a sığınınız" (Müslim, Cennet, 17) buyurması kabir azabının şiddetini ifade etmektedir.
KABİR NİMETLERİ NELERDİR?
3. Kabir nimetleri: Kabirde de mümine bir takım nimetler verileceği yine Kur'ân ve hadislerde haber verilmektedir. Bu nimetleri şöylece sıralayabiliriz:
Yedi kat göklere mü'minin ruhu yükselir. (Müsned, 4/287-288)
Mü'mine cennetteki makamı gösterilip Cennete bir kapı açılarak oradan Cennetin güzel kokusu gelir. (Buhârî, Cenâiz 86)
Kabir çok genişler. (Müslim, Cennet 17)
Kabir salih amellerle; namaz ve Kur'ân ile aydınlanır. (Buhârî, Salat 72)
BİR SORU-BİR CEVAP
Allah'ın, Tevrat ve İncil'in tahrif edilmesine engel olmamasının hikmeti ne olabilir?
Soru: "Geçenlerde bir grup arkadaşımızla Hicr Suresi'nin dokuzuncu ayetini okuyorduk. Malumunuz bu ayette Allah, Kur'ân'ı muhafaza buyuracağını bildiriyor. Bu sırada bir arkadaşımızın aklına şu soru takıldı: "Tevrat, Zebur, İncil de Allah'ın kelamı olduğu halde Allah niçin onları tahrif edilmekten muhafaza etmemiştir?" Biz de bu soruyu size sormak istedik. Teşekkürler." Polat Benli/Ankara
Evet sizin de ifade ettiğiniz gibi Rabbimiz Kur'an-ı Kerim'de Hicr Suresi 9. ayette Kur'an'ı koruyacağını ifade buyuruyor. Bu ayet Kur'an'ın hiç bir zaman bozulmayacağı ve her zaman bütün keyfi ilavelerden, çıkarmalardan ve lafzi/kelime değişikliklerden uzak kalacağı şeklindeki ilahi vaattir. Bu haber, Kur'an'ın asırlardan beri her türlü tahrifattan uzak kalmış olması gerçeğiyle doğrulanmıştır. Hangi türden olursa olsun bu kadar uzun bir süre benzer biçimde korunan başka bir kitap örneği yoktur. Cenab-ı Hak, Kur'an'ı, ona kendi canından daha fazla bağlı insanlar ve âlimler yaratmak suretiyle korumuştur.
Sorunun ikinci şıkkına gelince, Maide Suresi 44. ayet gereğince Tevrat, İncil ve Zebur'un muhafazası, peygamberlerin, rabbanilerin ve hahamlara verilmiştir. Ayet mealen şöyledir: "İçinde hidâyet ve nûr olan Tevrat'ı Biz indirdik. Kendilerini Hakka teslim eden nebîler, Yahudilerle ilgili meselelerde onunla hükmederlerdi. Kendilerini Allah yoluna adamış mürşitler ve din alimleri de Allah'ın kitabını koruma ile görevlendirilmeleri sebebiyle yine onunla hüküm verirlerdi."
KİM SORUMLU TUTULUYOR?
Bu konuyla alakalı kaynaklarımızda şu bilgi yer almaktadır: "Allah, peygamberlerden, bilgi sahibi insanlardan, kitabı yani Tevrat'ı muhafaza etmelerini istedi ve onları sorumlu tuttu. Tevrat ile amel etmeleri ve onu tebliğ etmek üzere onlardan güçlü ahit/söz aldı. Alimlerden kitabı koruma sözü alınmasının iki yönü vardır: Birincisi, kitabı hafızalarında ezber olarak tutmaları ve nakletmeleri; ikincisi de hükümleriyle amel ederek ve şeriatını tatbik ederek muhafaza etmeleridir. Ancak Yahudi uleması, kitabı gereği üzere muhafaza etmeyince, sonunda kitap tahrifata uğradı.
Ayette geçen "istehfizû"fiilinin meçhul/edilgen formda olması Allah'ın Tevrat'ı muhafazayı tekeffül etmediğine, bilakis bu işle onları mükellef tuttuğuna delalet eder. Ne yazık ki onlar yani Yahudi alimleri kitaplarını değiştirdiler ve tahrif ettiler. Bizim kitabımıza gelince, onun korumasını Cenab-ı Allah üzerine almıştır. Onda en küçük bir değişim söz konusu olmamıştır ve olamaz da." (Ebû Hayyan, el-Bahru'l-Muhît, 3/504)
Meseleyi akli ve mantıki olarak da düşünürsek bizi aynı sonuca götürür. Bir binaya girmek için dört kapı ve dört anahtar olsa, zaman içinde kapıların üçü kilitlense ve anahtarları da kaybolsa son kapı ve anahtarının sımsıkı muhafaza edilmesi ne kadar mantıklı ise son kitap olan Kur'an'ın da Allah tarafından muhafazası o denli mühimdir.
TEFEKKÜR TABLOSU
Deniz dibindeki hayatlar bizi tefekküre sevk ediyor
Çok yakın bir zaman önce enerjisiz olduğu zannedilen deniz dibinde yeni bir enerji kaynağı keşfedildi: Mağma enerjisi. Mağmanın deniz dibine ulaştığı yerlerde su altı vahaları vardır. Mesela Kaliforniya'nın güneyinde 2600 m. derinlikteki yüksek basınç ve 350 °C'lik sıcaklıkta bulunan bir sualtı kaynağında hayal edilemeyecek kadar güzel canlıların yaşadığı tespit edildi.
İnanılmayacak derecedeki bu zor şartlar altında hayatını devam ettirmekte olan hayvan topluluklarının bulunması, güneş enerjisinin dahi olmadığı bu derece zor şartlar altında harikulade canlıların yaşaması ve bunun için buraların bol gıda ile bezenmesi bizi güç ve kudret sahibi Yaratıcı'ya götürmeli değil mi?
BİR DUA
Bize yakınlığını duyur ya Rabbi!
Ey lütuf ve ihsanı bol olan Allah'ım! Her ne kadar kendimiz edip kendimiz bulsak da Sen bize her zaman lütfunla muamelede bulun. Her hal ve tavrımızı rızan istikametinde eyle. Verdiklerin vereceklerinin referansı; diliyor ve dileniyoruz, bize yakınlığını duyur ve benliğimizde Sana karşı yaklaşma heyecanları uyar ya Rabbi!
ÖRNEK HAYATLAR
Hayatından memnun musun, rahat geçinebiliyor musun?
Allah dostlarından Behlül Dânâ Hazretleri bir gün dönemin hükümdarı Harun Reşid'den bir vazife ister. Harun Reşid de ona çarşı pazar ağalığını (denetimini) verir.
Behlül Dânâ Hazretleri hemen işe koyulur. İlk olarak bir fırına gider. Birkaç ekmek tartar ve ekmeklerin hepsi normal gramajından noksan gelir. Dönüp fırıncıya sorar:
- "Hayatından memnun musun, geçinebiliyor musun, çoluk-çocuğunla ağzının tadı var mı?" Adam her soruya olumsuz cevap verir. Memnun olduğu bir şey yoktur.
HERKES HESABINI ÖDEMİŞ!
Behlül Dânâ Hazretleri bir şey demeden oradan ayrılır ve bir başka fırına geçer. Orada da birkaç ekmek tarttırır ve bütün ekmeklerin gramajından eksik değil fazla geldiğini görür. Aynı soruları bu fırının sahibine de sorar ve her soruya olumlu cevap alır.
Bundan sonra başka bir yere uğramadan doğru Harun Reşid'in huzuruna çıkar ve yeni bir vazife ister. Harun Reşid, "Muhterem efendim, size yeni vazife vermiştik, bir problem mi var?" der. Behlül Dânâ Hazretleri şöyle der:
- "Efendim çarşı pazarın ağası varmış. Benden önce ekmekleri tartmış, vicdanları tartmış, buna göre herkes hesabını ödemiş, bana ihtiyaç kalmamış."
HAZIRLAYAN: Ali İhsan ER / BUGÜN