MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek için bazı şartları olduğunu, bunların gerçekleşmesi halinde görüşebileceklerini söyledi ama şartlarını sunma tarzı "görüşmenin önünü tamamen kapatacak" nitelikteydi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ'un BDP'li milletvekillerine yönelik sözlerini değerlendirirken, ''Bazı tespitleri var ki bu ifadeleri kullanıyor. Yorumları üzerine yorum yapmamız doğru olmaz'' dedi.
Bahçeli, partisinin grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, Orgeneral Başbuğ'un BDP'li milletvekilleri ile ilgili açıklamalarını anımsatarak, ''Siz ne düşünüyorsunuz, katılır mısınız?'' sorusu üzerine Bahçeli, ''Genelkurmay Başkanı konuşuyor. Bazı tespitleri var ki bu ifadeleri kullanıyor. Yorumları üzerine yorum yapmamız mümkün olmaz'' diye konuştu.
Devlet Bahçeli, başka bir gazetecinin, Anayasa Mahkemesi raportörünün raporunu hazırladığını ve bu konudaki değerlendirmesini sorması üzerine, ''Bizden evvel Anayasa Mahkemesi üyeleri değerlendirmeli'' dedi.
BAHÇELİ'DEN ERDOĞAN'A GÖRÜŞME ŞARTLARI
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ile görüşmek için bazı şartları olduğunu, bunların gerçekleşmesi halinde görüşebileceklerini söyledi.
Bahçeli, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, dün Şemdinli'de üç askerin şehit olduğunu anımsatarak, ölenlere Allah'tan rahmet, yaralananlara acil şifalar diledi.
Devlet Bahçeli, ''açılım sürecinin sonunda bölücülüğün azdığı, terörün tırmandığı, şahadetlerin arttığı'' bir noktaya gelindiğini ifade etti.
Açılım süreciyle ilgili MHP'den yapılan ''açıklamaları ve uyarılar'' olduğunu anlatan Bahçeli, ''Görüldü ki... Toplananlar, maalesef ki kardelenler değil, şehit Mehmetçiklerin, şehit polislerimizin, şehit korucularımızın cansız bedenleri oldu. Derlenenler çiğdemler değil, maalesef vatandaşlarımızın cenazeleri oldu; oluk oluk akan ise barışa doğru nehirlerin suyu değil, evlatlarımızın kanları oldu. Açılımın özeti budur. Sahibi ve sorumlusu ise bellidir'' diye konuştu.
Bahçeli, ''Terörün ve bölücülüğün bu noktaya tırmanmasında Başbakan ve hükümetinin vebali büyüktür, kusurdan öte suçu vardır. Hukuk önünde hesap vermelidir ve mutlaka verecektir. Bu noktadan sonra ise Başbakan ile birlikte bu suça iştirak etmeye devam edecek olanları da aynı akıbet bekleyecektir'' dedi.
''Daha bir yıl bile dolmadan açılımın ne anlama geldiğinin, kimin haklı olduğunun yaşanan acı tecrübelerine bakarak görmenin mümkün olduğu'' görüşünü dile getiren Bahçeli, ''Keşke, bu olaylar yaşanmadan Başbakan Erdoğan gerçekleri görebilseydi. Keşke geride kalan acıya şahit olunmadan girilen yolun yanlış olduğu anlaşılabilseydi. Bu itibarla, hiç kimse, bize, bugün karşımıza çıkanların uyarısını yapmadı diyemez. Hiç kimse ucuz bir özürle bunca kayıpların vebalinden kurtulamaz'' diye konuştu.
-''İYİ ŞEYLER BİR TÜRLÜ GERÇEKLEŞMEDİ''-
Bahçeli, konuşmasını şöyle sürdürdü:
''Bir yıllık sancılı tartışmalarla geçen bu süreçte, beklenen iyi şeyler bir türlü gerçekleşmemiştir. Aksine milletimizin birliği ve kardeşliğinin bozulması için ne kadar tahrik varsa karşımıza çıkmıştır. Devletimizin devamlılığı ve bütünlüğü üzerine ne kadar tehdit varsa birer birer önümüze konulmuştur. Bu nedenle, iflas etmiş politikaların ve teslimiyetçi anlayışların beslediği canavarı şimdi bırakacak kucak, bağlayacakları kapı aradıkları bu süreçte partimize yönelik görüşme çağrıları beyhudedir.
Açılım denen yıkım sürecinden bu yana bizzat yaşadıklarımız, şahit olduklarımız kulağımızla duyup, gözümüzle gördüklerimiz unutulacak, sineye çekilecek, görmezden gelinecek basit hatıralar değildir.
Otuz bin insanın kasabından 'barış ve kardeşlik elçisi' üretmek isteyenleri unutacak mıyız? Kanlı eylemlerini hala sürdüren PKK'ya 'barışı dağdan arayanlar' diyerek alkışlayanları unutacak mıyız? Bozguncuyken akil adama, isyancıyken halk kahramanına, eşkıya başı iken AKP'nin ağabeyliğine terfi edenleri ve ettirenleri unutacak mıyız? İhanet provalarının demokratikleşme görülerek övülmesini, milli hassasiyetlere sahip çıkmayı, tarihimizi savunmayı çağdışı olarak mahkum etmeye çalışanları unutacak mıyız? Ve... Daha da önemlisi, terörle canla başla mücadele edenleri 'şiddet yanlıları', muhterem yöre halkını 'işbirlikçi' olarak tanımlayanları unutacak mıyız? Bin yıllık kardeşliğin güvencesi ve savunucusu olan MHP'lileri 'kanla beslenen' insanlar olarak iğrenç suçlamalarını unutacak mıyız? Hakkımızdaki ağır suçlama ve fitneleri gözardı edip, partimizin ve partililerimizin 'terörden nemalandığı', 'şehit istismarı yaptığı' 'PKK ile aynı safta yer aldığı' gibi alçakça ithamları sineye mi çekeceğiz?''
-MHP'NİN ŞARTLARI-
Konu milli meseleler, milletin gelecek kaygıları olursa günlük siyasetin üstünde bir fedakarlık yaparak millete hizmet yolunda uzlaşma aramaya da hazır olduklarını ifade eden Bahçeli, ''Bizim, uzlaşma zemini olarak bu şartlar altında uygun gördüğümüz yer Cumhurbaşkanlığı makamıdır. Zira hükümetin ve Başbakan'ın samimiyet ve güvenirlik katsayısı düşmüştür. Doğrudan yapacağımız bir görüşmeden nasıl bir iftiranın çıkacağından emin değiliz'' dedi.
Bahçeli, şöyle konuştu:
''Ancak, her şeye rağmen dökülen şehit kanıdır, çekilen milletimizin acısıdır. Kuşkusuz ki, biz, bize karşı yapılanları bir kenara not ettik ve yeri gelince açacağız. Bundan kurtuluş yoktur. Buradan huzurunuzda hükümete çağrıda bulunuyorum. Terörle ve bölücülükle mücadelede bizim fikirlerimizden yararlanmak isteyenlere kapılarımızı aralamaya hazır olduğumuzu da açıklıyorum. Bu konudaki şartlarımızın ise bilinmesinde ve kabulünde ısrarcı ve kararlı olduğumuzu da ilan ediyorum:
Eğer, Başbakan Erdoğan 'açılımda yanıldım, çatışmayı derinleştirdim, terörü azdırdım, şahadetlere neden oldum' diyorsa, Türk milli kimliğine bağlılığını açıklıyorsa, milletimizi otuz altıya bölmekten vazgeçiyorsa... ABD'yi dinlemeyeceğini, her saldırının ardından Vaşington'a sığınmayacağını, Barzani'ye haddini bildireceğini, yabancı başkentlere kulağını tıkayacağını ve Kandil'e gidip terörü teslim alacağını söylüyorsa... Geçmişte hatalar yaptığını belirterek, şehide 'kelle', katile 'sayın' demekten pişmanlık duyduğunu, Mehmetçiğin yan gelip yatmadığına siperde bizzat şahit olduğunu itiraf ediyorsa... Yıkıma alet ettiği akademinin mensubu polislerimizden, ağır hakaretlere maruz kalan askerlerimizden, etnik tahriklerle çatışma kıvamına getirdiği milletimizden özür de diliyorsa bizim için hiçbir engel kalmamıştır. Bunları kendisinden duyduğumuz anda elimizi uzatırız. Bugüne kadar kamuoyuna bu konuda yaptığımız bütün tekliflerimizi bir kere daha kendisine hatırlatırız. Bizim görüşme şartlarımız bunlardır.
Yok, eğer, Başbakan daha önce denediği gibi... Bir yandan yıkım yolunda kararlılık mesajlarına devam ederken, partimizi de sürece ortak etme arayışlarını sürdürecekse, bir yandan teröre karşı olduğunu söyleyip öte yandan teröristle siyasal pazarlıklar yapmaya devam edecekse; bir yandan görüşmek isteyip, diğer yandan partimize yönelik yalanlara, iftiralara devam ederek tarihi gerçekleri saptıracaksa... Sözde ateşkes denilen oyunun bir parçası olarak PKK ile karşılıklı silah bırakmayı küstahça önerecekse, bu karanlık yolda ve ilişkilerde MHP asla olmayacaktır.''
BAHÇELİ: "KANDİL'E MEHMETÇİK YETER"
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, ''Başbakan, NATO'yu Kandil bölgesinin kontrolü için göreve çağırmıştır. Bu davet, bir Türk Başbakanı'nın içine düştüğü acziyetin itirafıdır. Mehmetçiğimizin yapamayacağını, Kanadalı, Polonyalı, Bulgar, Romen, İtalyan, Danimarkalı askerler mi yapacaktır?'' dedi.
Bahçeli, partisinin TBMM'deki grup toplantısında, ''Demokratik Açılım'' çalışmasının, milli kimliğin tartışmaya açılmasına ve bu kimliği oluşturan maddi ve manevi alt yapının adım adım tahrip edilmesine neden olduğunu öne sürdü.
''Demokratik Açılım'' çalışmasını, milli kimliğe şekil ve anlam veren tarihi, sosyal ve kültürel kaynakları silikleştirme, değersiz hale getirme niyeti ve icraatı olarak değerlendiren Bahçeli, şöyle devam etti:
''Hükümetin terörle demokrasi arasında kurmaya çalıştığı yanlış ilişkiler ağı ile bu konularda özellikle AB sürecinin dayatmalarıdır. İktidarın teröre sempatik yaklaşımı ve zaten isteksiz oldukları terörle mücadeledeki zaaf ve çaresizliğidir. Sorunu milli imkanları ve gücü kullanarak çözmek yerine Irak'ı işgal etmiş küresel gücün inisiyatifine havale etmiş olmasıdır. Toplumu tepkisizliğe, duyarsızlığa, ayrışmaya, tavizlere ve travmaya hazırlayan işbirlikçi lobi faaliyetlerinin çalışmalarıdır. Ancak gelişmeler ve beyanatları Başbakan'ın açılımda ısrarının süreceğini bu tahribatın bile uyanmasına yeterli olmayacağını ortaya koymaktadır ve asıl tehlike de budur. Zira karşımızda TBMM çoğunluğunu ele geçirmiş, yürütme erkine sahip bir yıkıcı kuvvet vardır.''
Seçim sürecine girilmiş olmasına rağmen bu hükümetle kaybedilen her günün yeni ve vahim gelişmelere açık olduğunu ileri süren Bahçeli, ''Şayet, Başbakan Erdoğan ve arkadaşları karşımızdaki tehlikeyi hala görememişlerse ve yıkımda ısrarcı olacaklarsa onları buradan uyarmak istiyorum; eğer 'açılım' denilen yıkım sürerse bilinmelidir ki Türkiye'yi önüne katıp götüren gidişatın devamı karşımıza çöküş sürecini çıkaracaktır'' diye konuştu.
''Kanlı terör affedilecek ve hesabı sorulamamış ihanet nedeniyle milli vicdan çökecektir'' diyen Bahçeli, şöyle konuştu:
''İmralı canisi serbest kalarak, siyasallaşmada yerini alacak, milli adalet hissi çökecektir. İkinci ve başka diller resmiyete girecek, milli kimliğimizin omurgası olan milli dil çökecektir. Ayrışmış kimliklerde ayrı mensubiyet uyanacak, çok milletli yapı doğarak milli devlet çökecektir. Keskinleşmiş kimlikler, yeni başkentler ve yönetimler arayacak, üniter devlet çökecektir. Biliniz ki bunun en sonunda, Allah korusun önce vatan, sonra milli varlık çökecektir. Temennimiz, AKP hükümetinin bu tahribat seviyesinde açılımı terk etmesidir.
Ümit vericidir ki her şeye rağmen gidişatın farkına vararak, süreci sorgulamaya başlayan AKP'li milletvekilleri vardır, vebalini taşımamak için gereğini de yapmaktadırlar. Çok şükür ki huzur, refah ve güvenlik beklentisiyle AKP'ye oy vermiş ve yanıldığını anlamış vatandaşlarımızın sayısı çığ gibi artmaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi, kimden ve nereden gelirse gelsin; millet varlığına ve milli kimliğe açık tehdit oluşturan bu siyasi sapmalara sonuna kadar karşı çıkmaya devam edecektir. Kardeşliğimizi ve birliğimizi korumak isteyen aziz vatandaşlarımıza karşı baskı kurmak ve kafaları karıştırmak için oluşturulan şer cephesine asla katılmayacaktır.
Kimlikleri, sicilleri, görüşleri, fikirleri bilinen aynı zatların, kadrolu açılım fedailerinin sabahlara kadar kanal kanal gezerek kin ve nefret kustukları programların propagandası da ve işbirlikçi basın patronlarının eyyamcılığı da bu kararımızı ve inancımızı değiştirmeye yetmeyecektir.''
-TERÖRLE MÜCADELE ETME NİYETİ OLMAYAN...''-
Bir ülkenin milli meselesinin çözüm adresinin kendi başkenti ve iç karar mekanizmaları olduğunu vurgulayan Bahçeli, ''Şayet bir devlet kendisini etkileyen bir soruna müdahil olmak isteyen güçlere engel olamıyorsa, onları da çözüme ortak ediyorsa çözüm iradesini kaybetmiş veya paylaşmış demektir'' dedi.
''Terör sorununun bitirilememesinin tamamen siyasi kararların isabetsizliğinden, siyasi irade olmayışından, terör ve bölücülük sorununu küresel gelişmeler ve işbirliği ile çözeceğini zanneden hükümetlerin aczinden'' kaynaklandığını öne süren Bahçeli, ''Terörle mücadele etme niyeti olmayan AKP zihniyeti, yıllarını teröristin insafa gelerek silah bırakmasını beklemekle geçirmiş, Kandil Dağının terör üssü olarak kullanılmasını önleyememiştir. Özellikle tırmanan terör eylemleri üzerine TBMM'nin sınır ötesi askeri harekat iznini de bugüne kadar kullanmamış, kuşkulu bir tavırla bu bölgeye kapsamlı kara harekatından ısrarla kaçınmıştır'' diye konuştu.
Bahçeli, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Yapılacak iş basittir. Ya Irak devleti ve aşiret reislerine karşı terör örgütünün bu bölgede barınmayacağı, askeri tedbirle desteklenen caydırıcı bir tavırla gösterilecektir ya da bu yöntem uygulanmıyor veya geçerli olamıyorsa bu tedbirlere ilave olarak Irak'ın kuzeyine karadan askeri harekat yapılacaktır.
Türk Silahlı Kuvvetleri bunu yapacak donanım, tecrübe ve güce sahiptir. Bunun başka bir yolu ve yöntemi yoktur. Türkiye başka ülkelerin iznine, icazetine ve müsamahasına terk ederek bu sorunu daha fazla taşıyamaz. Bu belanın milletimiz üzerinde tehdit olarak kullanılmasına daha fazla izin veremez. Yaklaşık 26 yıldır süren bu dış tehdidin tamamıyla ortadan kaldırılması ve tıpkı bir zamanlar Suriye?ye yaptığımız gibi kesin ve sonuç alıcı ve açık bir tehdidin yapılması şarttır. Eğer ahlak ve onur sahibi bir Başbakan ve hükümeti, kendisini taahhütlerle bağlamamışsa, birilerine söz vermemişse, bir ihanete düşmemişse bundan başka bir seçeneği de kalmamıştır. Üçlü mekanizma denilen oyunlarla, istihbarat paylaşımı denilen sözde işbirlikleriyle oyalanılması düşünülemez.
Can ve mal kaybına neden olan bu kadar ağır bir tehdidin komşusundan geldiğini bilen bir devlet ve hükümet adamının yapacağı işler gayet bellidir ve açıktır. Birincisi, diplomatik ilişkilerin seviyesinin düşürülmesi ve ekonomik ilişkilerin durdurulmasıdır. İkincisi enerji bağımlılığının kullanılması ve ticari ambargodur. Üçüncüsü teröre verdiği desteğin kesilmesi için birincil ve ikincil ülkelere kesin uyarıdır. Dördüncüsü, yaptırım şiddetinin artacağının muhatabına anlatılmasıdır.''
-''BAŞBAKAN'A ÇOK YAKIŞMIŞTIR...''-
''Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Irak'tan kaynaklanan saldırılarda Barzani'nin kusuru olmadığına dair onu masum ve haklı çıkarmaya dönük sinsi bir maskeleme faaliyeti ve aşiret reisini aklama çalışması içerisinde olduğunu'' iddia eden Bahçeli, ''Başbakan, NATO'yu Kandil bölgesinin kontrolü için göreve çağırmıştır. Bu davet, bir Türk Başbakanı'nın içine düştüğü acziyetin itirafıdır. Yabancı kuvvet talebi, Fatih'in, Yavuz'un, Kanuni'nin torunları olduğunu iddia eden birine değil ve ancak müstemleke zihniyetine, ilkel kabile kültürüne layıktır. Başbakana da çok yakışmıştır'' diye konuştu.
Terör örgütü PKK'nın, Irak'ın kuzeyinde konuşlanmakla birlikte eylemlerini Irak'ta değil Türkiye'de yaptığına dikkati çeken Bahçeli, şunları kaydetti:
''Bu konuda, sınır güvenliği için partimiz, elverişli Irak toprakları içinde Türk Silahlı Kuvvetlerince güvenlik bölgesi oluşturulmasını teklif etmiştir. Kandil temizlenene kadar en makul ve milli yol budur. Bir ülkenin bağımsızlık ve egemenlik timsali olan hudutlarını kendi güçleriyle koruması şarttır, aksi yaklaşımlar hükümranlık gücümüzün sorgulanmasına neden olacaktır. Başbakan'ın, NATO müdahalesine yönelik teklifi uyarınca terörist unsurların sızmaları karşısında Türkiye Cumhuriyeti sınırlarına yönelik ihlaller de kaçınılmaz hale gelecektir.
Başbakan'ın önerisi, ülkemizin itibarına gölge düşüreceği gibi, milli bir konunun uluslararası alana taşınarak aleyhimize şekillenmesine yol açacaktır.
Terör örgütüne destek veren ülkeler arasında NATO üyesi ülkeler de vardır. Geçmişte, 'Çekiç Güç' ile terör örgütü arasında yaşanan kuşkulu ilişkilerin benzeri ve beteri böylesi bir gücün Irak'a girmesi ile mutlaka yaşanacaktır. Başbakan gerçekten NATO gücünü kullanma konusunda kararlı ise yapması gereken bu paktı müdahaleye çağırmak değildir. Dost ve müttefik olduğunu yıllardır söylediği, iyi ilişkiler geliştirdiğini ilan ettiği bu ülkelerin PKK?ya desteğini kesmelerini sağlamasıdır.
Türkiye Cumhuriyeti, terör belasını kendi başına ve Türk Silahlı Kuvvetleri ile imha edecek yetenek, kuvvet ve kudrettedir. Yeter ki onu doğru müdahaleler yapmaya sevk edecek siyasi irade arkasında bulunsun, yeter ki korkmadan, çekinmeden, boyun eğmeyen, alttan almayan, karnından konuşmayan bir hükümet işbaşında olsun. Yoksa Mehmetçiğimizin yapamayacağını, Kanadalı, Polonyalı, Bulgar, Romen, İtalyan, Danimarkalı askerler mi yapacaktır?''
Bahçeli, sınır ötesi operasyon yapılmamasını da eleştirerek, ''PKK terörü ile mücadelede TBMM, hükümete ihtiyaç duyulması halinde sınır ötesi harekat yapması için tam yetki vermiştir. Bu yetki, bugüne kadar kapsamlı kara harekatı için hiçbir gerekçe gösterilmeden kullanılmamıştır. Başbakan'ın yaptığı açıklamadan anlaşılmaktadır ki bu bölgeye kara askeri bir harekat şarttır ve kaçınılmazdır'' dedi.
MHP Grup Toplantısı'na, engelli çocuklar ile aileleri de katıldı.
AA