AK Parti'ye kapatma davası açılacağı dilden dile dolaşıyor.. Peki bu iddianın gerçeklik payı var mı?
Cafesiyaset yazarı Zihni Çakır, kapatılmaya gerekçe olarak sunulacak maddeleri yazdı..
AK PARTİ'Yİ BU MADDELERLE KAPATACAKLAR
Yaklaşık 10 gündür iki ayrı dosya inceliyor ve bu dosyaların perde arkasına dair araştırmalar yapıyorum.
Bu dosyalardan biri AK Parti’nin kapatılmasını amaçlayan ve Mart ayı sonuna kadar Anayasa Mahkemesi’ne teslim edileceği öne sürülen bir çeşit iddianame taslağı.
Bir diğeri de, kapalı kapılar arakasında dillendirilen bir senaryoyu içeren ve 14 Aralık 2009 günü bu köşede yayınlanan “2010’da darbeye ülke böyle gidecek” başlıklı yazımdaki tespitleri güçlendirecek satırları içeren metin.
İşin aslına bakılırsa, bu her iki dosya da birbiri ile ilintili.
Zira AK Parti’ye kapatma hazırlığının bir başka amacının da, Mayıs ayı için planlanan olası bir demokrasi dışı müdahaleye meşruiyet kazandıracak kamuoyu desteğini en üst seviyede sağlamak olduğu söyleniyor.
İlber Ortaylı’nın MHP Siyaset Okulu’nda ima ettiği gibi; “müdahale için meşru şartların oluştuğu” havası yaratma amacı güdülüyor iddiaya göre.
Şu kadarını söylemeliyim ki; böyle bir dava sürecinin başlaması karşısında, AK Parti’nin, milletin huzuruna çıkıp mağdur rolü oynaması falan da geçer akçe olamaz artık.
8 yıldan bu yana yargı bürokrasisinin statükoyu koruma hevesi ve ideolojik bağımlılığına endeksli tehdit algılamasını bile bile hiçbir adım atmayanların, mağdur rolü oynamasına bu millet bir kez daha itibar göstermez.
Burhan Kuzu’nun başını çektiği ve hukuki normları siyasal projeksiyonda yorumlama yetisinden yoksun hukukçuların hala itibar gördüğü bir siyasal yapının(AK Parti), Sabih Kanadoğlu gibi, hukuku ve yargıyı siyasallaştırma mahareti yüksek isimler karşısındaki ezginliği devam edecek anlaşılan.
Ortaya çıkacak durumdan kimse mağdur pastası toplayamaz, toplama hakkını da kendinde göremez sanırım…
Bir çoğunun “hadi oradan” diyeceğini biliyorum.
Ama demokrasi ve çok partili parlamenter sistem adına üzülerek ifade etmek istiyorum ki; Mart ayı sonuna kadar Anayasa Mahkemesi’ne teslim edileceği yargıtay koridorlarında da dillendirilen bir kapatma hazırlığı, siyasi literatüre yeni kavramlar sokmaya müsait içeriğe sahip.
Çünkü yapılan hazırlıkların, öyle klişeleşmiş ve toplumun da iğreti olduğu “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” suçlamasıyla sınırlı kalmadığı görülüyor.
78 VE 79'UNCU MADDE TEMEL DAYANAK
Bu kez iddiacı, Siyasi Partiler Kanunu’nun, “DEMOKRATİK DEVLET DÜZENİNİN KORUNMASI İLE İLGİLİ YASAKLAR” başlıklı bölümden 78 ve 79’ncu maddelerdeki bazı fıkraların da ihlal edildiğine dair “niyet okuyuculuğu” yapmış.
Unutmayalım ki, AK Parti’ye dair son kapatma davasındaki “niyet okuyuculuğu” da, “davalı partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” şeklindeki bir kararla itibar görmüş; ancak kapatma yerine daha hafif müeyyideler uygulanmıştı.
AK Partililer hissetmese de, partiyi kapattırmayı kafasına koyanlar, son dönemlerde dillendirilen, bölücülük, sivil dikta ve sivil faşizm spekülasyonlarıyla cemaatlerin devlet kurumlarına hakim olduğu suçlamaları ışığında, ilgili yasanın 78. maddesindeki;
“a) Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan şeklini; Anayasanın başlangıç kısmında ve 2 nci maddesinde belirtilen esaslarını; Anayasanın 3 üncü maddesinde açıklanan Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, diline, bayrağına, milli marşına ve başkentine dair hükümlerini; eğemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunun ancak, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanılabileceği esasını; Türk Milletine ait olan egemenliğin kullanılmasının belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı veya hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı hükmünü; …değiştirmek;
Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak; Amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda tahrik ve teşvik edemezler.
c) Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar” diye tanımlanan yasakları çiğnediği kanaatine varmış.
Yine aynı yasanın “MİLLİ DEVLET NİTELİĞİNİN KORUNMASI-BAĞIMSIZLIĞIN KORUNMASI” başlıklı 79. maddesindeki; “Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden herhangi bir suretle, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yardım kabul edemezler, bunlardan emir alamazlar ve bunların Türkiye’nin bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü aleyhindeki karar ve faaliyetlerine katılamazlar” hükmünün de çiğnendiğine dair kanaate varmış.
AK Parti’nin, barış, kardeşlik ve demokratikleşme çabaları çerçevesinde hedeflediği anadilde eğitim, demokratik hakların genişletilmesi gibi başlıklarda toplanan adımları bir niyet okuyuculuğu içerisinde yasalar ve anayasaya aykırı eylem olarak değerlendiren(ler), bu partinin Siyasi Partiler Kanunu’nun “AZINLIK YARATILMASININ ÖNLENMESİ” başlıklı 81. maddesindeki; “a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler.
b) Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar” yasaklarıyla, “EŞİTLİK İLKESİNİN KORUNMASI” başlıklı 83. maddedeki; “herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamazlar” diye tanımlanan yasaklara uymadığı şeklinde kanaatlere varmış.
Bu kanaatlerden yola çıkarak açılması planlanan kapatma davası iddianamesinde, “ANAYASADAKİ YASAKLARA AYKIRILIK HALİNDE PARTİLERİN KAPATILMASI” başlıklı 101. maddede - (Değişik: 4445 - 12.8.1999) belirlenen kapatma esaslarına da atıfta bulunacağı öne sürülürken bu maddede yer alan;
“a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre DİKTATÖRLÜĞÜNÜ veya herhangi bir tür DİKTATÖRLÜĞÜ savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi,
b) Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,
c) BİR SİYASİ PARTİNİN, YABANCI DEVLETLERDEN, ULUSLARARASI KURULUŞLARDAN VE TÜRK UYRUKLUĞUNDA OLMAYAN GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLERDEN MADDİ YARDIM ALMASI” fiillerinin eyleme döküldüğünden yola çıkılarak AK Parti’nin kapatılmasının talep edileceği belirtiliyor.
Kapatma iddianamesinde, Anayasa’nın 68.maddesinin,
“Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre DİKTATÖRLÜĞÜNÜ veya herhangi bir tür DİKTATÖRLÜĞÜ savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
…
Siyasi partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir” şeklindeki hükümleriyle,
69. maddesinin;
“Bir siyasi partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır” şeklindeki hükümlerinin bir bütün olarak ele alınacağı, bunlara dair Ergenekon iddianamelerinin ek delil klasörlerinde yer alan bir takım belge ve bilgilerin de delil niteliğinde iddianameye ekleneceği öne sürülüyor.
En dikkat çekici iddia ise, kapatma talebiyle birlikte yasak istenen milletvekili sayısının, olası kapatma kararı sonrasında, kurulacak yeni bir parti ile tek başına hükümet kurmayı sağlayacak çoğunluğu ortadan kaldıracak şekilde hazırlandığı. Hatta mevcut kabineden Cemil Çiçek, Zafer Çağlayan, Aliye Kavaf ve Kürşad Tüzmen dışındaki tüm isimlere yasak getirileceği, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kurucular olarak yasaklılar listesine konulacağı ifade ediliyor.
Başka dikkat çekici iddia ise, kapatmaya karar veren iradenin, bu hazırlıklarını, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin özellikle TBMM konuşmalarındaki suçlamalarıyla paralel sürdürdüğü yönünde.
Hatta kavgalı oturum ve “yürütmenin yasamaya yönelik baskısı” iddialarının da dikta rejim arayışı kapsamında değerlendirilerek, kapatma girişimine gerekçe yazılacağı söyleniyor.
Belli ki bu kez farklı bir yaklaşım ve önceki gerekçeler de eklenerek AK Parti, hülle partiyle iktidar olma ihtimali de ortadan kaldırılarak silinmeye karar verilmiş.
Bunlara rağmen Burhan bey ve ekibi hala soy adı misali kuzu kuzu bekleyecek mi merak ediyorum.
Bu planla ilintili olan darbe hazırlığına dair diğer dosyadaki detayları ve kapatmaya gerekçe sayılacağı söylenen bazı eylemleri de sonraki yazıda ele alacağım.
Yaklaşık 10 gündür iki ayrı dosya inceliyor ve bu dosyaların perde arkasına dair araştırmalar yapıyorum.
Bu dosyalardan biri AK Parti’nin kapatılmasını amaçlayan ve Mart ayı sonuna kadar Anayasa Mahkemesi’ne teslim edileceği öne sürülen bir çeşit iddianame taslağı.
Bir diğeri de, kapalı kapılar arakasında dillendirilen bir senaryoyu içeren ve 14 Aralık 2009 günü bu köşede yayınlanan “2010’da darbeye ülke böyle gidecek” başlıklı yazımdaki tespitleri güçlendirecek satırları içeren metin.
İşin aslına bakılırsa, bu her iki dosya da birbiri ile ilintili.
Zira AK Parti’ye kapatma hazırlığının bir başka amacının da, Mayıs ayı için planlanan olası bir demokrasi dışı müdahaleye meşruiyet kazandıracak kamuoyu desteğini en üst seviyede sağlamak olduğu söyleniyor.
İlber Ortaylı’nın MHP Siyaset Okulu’nda ima ettiği gibi; “müdahale için meşru şartların oluştuğu” havası yaratma amacı güdülüyor iddiaya göre.
Şu kadarını söylemeliyim ki; böyle bir dava sürecinin başlaması karşısında, AK Parti’nin, milletin huzuruna çıkıp mağdur rolü oynaması falan da geçer akçe olamaz artık.
8 yıldan bu yana yargı bürokrasisinin statükoyu koruma hevesi ve ideolojik bağımlılığına endeksli tehdit algılamasını bile bile hiçbir adım atmayanların, mağdur rolü oynamasına bu millet bir kez daha itibar göstermez.
Burhan Kuzu’nun başını çektiği ve hukuki normları siyasal projeksiyonda yorumlama yetisinden yoksun hukukçuların hala itibar gördüğü bir siyasal yapının(AK Parti), Sabih Kanadoğlu gibi, hukuku ve yargıyı siyasallaştırma mahareti yüksek isimler karşısındaki ezginliği devam edecek anlaşılan.
Ortaya çıkacak durumdan kimse mağdur pastası toplayamaz, toplama hakkını da kendinde göremez sanırım…
Bir çoğunun “hadi oradan” diyeceğini biliyorum.
Ama demokrasi ve çok partili parlamenter sistem adına üzülerek ifade etmek istiyorum ki; Mart ayı sonuna kadar Anayasa Mahkemesi’ne teslim edileceği yargıtay koridorlarında da dillendirilen bir kapatma hazırlığı, siyasi literatüre yeni kavramlar sokmaya müsait içeriğe sahip.
Çünkü yapılan hazırlıkların, öyle klişeleşmiş ve toplumun da iğreti olduğu “laiklik karşıtı eylemlerin odağı olmak” suçlamasıyla sınırlı kalmadığı görülüyor.
78 VE 79'UNCU MADDE TEMEL DAYANAK
Bu kez iddiacı, Siyasi Partiler Kanunu’nun, “DEMOKRATİK DEVLET DÜZENİNİN KORUNMASI İLE İLGİLİ YASAKLAR” başlıklı bölümden 78 ve 79’ncu maddelerdeki bazı fıkraların da ihlal edildiğine dair “niyet okuyuculuğu” yapmış.
Unutmayalım ki, AK Parti’ye dair son kapatma davasındaki “niyet okuyuculuğu” da, “davalı partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu” şeklindeki bir kararla itibar görmüş; ancak kapatma yerine daha hafif müeyyideler uygulanmıştı.
AK Partililer hissetmese de, partiyi kapattırmayı kafasına koyanlar, son dönemlerde dillendirilen, bölücülük, sivil dikta ve sivil faşizm spekülasyonlarıyla cemaatlerin devlet kurumlarına hakim olduğu suçlamaları ışığında, ilgili yasanın 78. maddesindeki;
“a) Türkiye Devletinin Cumhuriyet olan şeklini; Anayasanın başlangıç kısmında ve 2 nci maddesinde belirtilen esaslarını; Anayasanın 3 üncü maddesinde açıklanan Türk Devletinin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, diline, bayrağına, milli marşına ve başkentine dair hükümlerini; eğemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunun ancak, Anayasanın koyduğu esaslara göre yetkili organları eliyle kullanılabileceği esasını; Türk Milletine ait olan egemenliğin kullanılmasının belli bir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamayacağı veya hiçbir kimse veya organın, kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı hükmünü; …değiştirmek;
Türk Devletinin ve Cumhuriyetin varlığını tehlikeye düşürmek, temel hak ve hürriyetleri yok etmek, dil, ırk, renk, din ve mezhep ayrımı yaratmak veya sair herhangi bir yoldan bu kavram ve görüşlere dayanan bir devlet düzeni kurmak; Amacını güdemezler veya bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar, başkalarını bu yolda tahrik ve teşvik edemezler.
c) Sosyal bir sınıfın diğer sosyal sınıflar üzerinde egemenliğini veya zümre egemenliğini veya herhangi bir tür diktatörlüğü savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamazlar ve bu amaca yönelik faaliyette bulunamazlar” diye tanımlanan yasakları çiğnediği kanaatine varmış.
Yine aynı yasanın “MİLLİ DEVLET NİTELİĞİNİN KORUNMASI-BAĞIMSIZLIĞIN KORUNMASI” başlıklı 79. maddesindeki; “Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan, Türk uyruğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden herhangi bir suretle, doğrudan doğruya veya dolaylı olarak yardım kabul edemezler, bunlardan emir alamazlar ve bunların Türkiye’nin bağımsızlığı ve ülke bütünlüğü aleyhindeki karar ve faaliyetlerine katılamazlar” hükmünün de çiğnendiğine dair kanaate varmış.
AK Parti’nin, barış, kardeşlik ve demokratikleşme çabaları çerçevesinde hedeflediği anadilde eğitim, demokratik hakların genişletilmesi gibi başlıklarda toplanan adımları bir niyet okuyuculuğu içerisinde yasalar ve anayasaya aykırı eylem olarak değerlendiren(ler), bu partinin Siyasi Partiler Kanunu’nun “AZINLIK YARATILMASININ ÖNLENMESİ” başlıklı 81. maddesindeki; “a) Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde milli veya dini kültür veya mezhep veya ırk veya dil farklılığına dayanan azınlıklar bulunduğunu ileri süremezler.
b) Türk dilinden veya kültüründen başka dil ve kültürleri korumak, geliştirmek veya yaymak yoluyla Türkiye Cumhuriyeti ülkesi üzerinde azınlıklar yaratarak millet bütünlüğünün bozulması amacını güdemezler ve bu yolda faaliyette bulunamazlar” yasaklarıyla, “EŞİTLİK İLKESİNİN KORUNMASI” başlıklı 83. maddedeki; “herkesin dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşit olduğu prensibine aykırı amaç güdemez ve faaliyette bulunamazlar” diye tanımlanan yasaklara uymadığı şeklinde kanaatlere varmış.
Bu kanaatlerden yola çıkarak açılması planlanan kapatma davası iddianamesinde, “ANAYASADAKİ YASAKLARA AYKIRILIK HALİNDE PARTİLERİN KAPATILMASI” başlıklı 101. maddede - (Değişik: 4445 - 12.8.1999) belirlenen kapatma esaslarına da atıfta bulunacağı öne sürülürken bu maddede yer alan;
“a) Bir siyasi partinin tüzük ve programının Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik cumhuriyet ilkelerine aykırı olması, sınıf veya zümre DİKTATÖRLÜĞÜNÜ veya herhangi bir tür DİKTATÖRLÜĞÜ savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlaması, suç işlenmesini teşvik etmesi,
b) Bir siyasi partinin, Anayasanın 68 inci maddesinin dördüncü fıkrasına aykırı eylemlerin işlendiği odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespiti,
c) BİR SİYASİ PARTİNİN, YABANCI DEVLETLERDEN, ULUSLARARASI KURULUŞLARDAN VE TÜRK UYRUKLUĞUNDA OLMAYAN GERÇEK VE TÜZEL KİŞİLERDEN MADDİ YARDIM ALMASI” fiillerinin eyleme döküldüğünden yola çıkılarak AK Parti’nin kapatılmasının talep edileceği belirtiliyor.
Kapatma iddianamesinde, Anayasa’nın 68.maddesinin,
“Siyasi partilerin tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz; sınıf veya zümre DİKTATÖRLÜĞÜNÜ veya herhangi bir tür DİKTATÖRLÜĞÜ savunmayı ve yerleştirmeyi amaçlayamaz; suç işlenmesini teşvik edemez.
…
Siyasi partilere, Devlet, yeterli düzeyde ve hakça mali yardım yapar. Partilere yapılacak yardımın, alacakları üye aidatının ve bağışların tabi olduğu esaslar kanunla düzenlenir” şeklindeki hükümleriyle,
69. maddesinin;
“Bir siyasi partinin 68 inci maddenin dördüncü fıkrası hükümlerine aykırı eylemlerinden ötürü temelli kapatılmasına, ancak, onun bu nitelikteki fiillerin işlendiği bir odak haline geldiğinin Anayasa Mahkemesince tespit edilmesi halinde karar verilir. Bir siyasî parti, bu nitelikteki fiiller o partinin üyelerince yoğun bir şekilde işlendiği ve bu durum o partinin büyük kongre veya genel başkan veya merkez karar veya yönetim organları veya Türkiye Büyük Millet Meclisindeki grup genel kurulu veya grup yönetim kurulunca zımnen veya açıkça benimsendiği yahut bu fiiller doğrudan doğruya anılan parti organlarınca kararlılık içinde işlendiği takdirde, söz konusu fiillerin odağı haline gelmiş sayılır.
Yabancı devletlerden, uluslararası kuruluşlardan ve Türk uyrukluğunda olmayan gerçek ve tüzel kişilerden maddi yardım alan siyasi partiler temelli olarak kapatılır” şeklindeki hükümlerinin bir bütün olarak ele alınacağı, bunlara dair Ergenekon iddianamelerinin ek delil klasörlerinde yer alan bir takım belge ve bilgilerin de delil niteliğinde iddianameye ekleneceği öne sürülüyor.
En dikkat çekici iddia ise, kapatma talebiyle birlikte yasak istenen milletvekili sayısının, olası kapatma kararı sonrasında, kurulacak yeni bir parti ile tek başına hükümet kurmayı sağlayacak çoğunluğu ortadan kaldıracak şekilde hazırlandığı. Hatta mevcut kabineden Cemil Çiçek, Zafer Çağlayan, Aliye Kavaf ve Kürşad Tüzmen dışındaki tüm isimlere yasak getirileceği, Başbakan Erdoğan ve Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün de kurucular olarak yasaklılar listesine konulacağı ifade ediliyor.
Başka dikkat çekici iddia ise, kapatmaya karar veren iradenin, bu hazırlıklarını, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin özellikle TBMM konuşmalarındaki suçlamalarıyla paralel sürdürdüğü yönünde.
Hatta kavgalı oturum ve “yürütmenin yasamaya yönelik baskısı” iddialarının da dikta rejim arayışı kapsamında değerlendirilerek, kapatma girişimine gerekçe yazılacağı söyleniyor.
Belli ki bu kez farklı bir yaklaşım ve önceki gerekçeler de eklenerek AK Parti, hülle partiyle iktidar olma ihtimali de ortadan kaldırılarak silinmeye karar verilmiş.
Bunlara rağmen Burhan bey ve ekibi hala soy adı misali kuzu kuzu bekleyecek mi merak ediyorum.
Bu planla ilintili olan darbe hazırlığına dair diğer dosyadaki detayları ve kapatmaya gerekçe sayılacağı söylenen bazı eylemleri de sonraki yazıda ele alacağım.