İslâm’a Bigâne Yığınlar; Kasıtlı ve Azılı Düşmanlar
Eylül 1995
Allah (celle celâlüh) hazretlerinin biz kulları üzerindeki en büyük lütfu, en geniş, en şümullü nimeti İslâm’dır; biz müslümanlar onun kıymetini çok iyi bilmeli, ona sımsıkı sarılmalı, onu çok mükemmel uygulamalı, cümle cihana onu yaymaya, tanıtmaya çok çalışmalıyız.
Evet, İslâm hak dindir; Allah’ın sevdiği, razı olduğu, kabul ettiği, geçerli saydığı tek, sağlam ve mübarek inanç sistemidir; dosdoğrudur, tastamamdır, ak-paktır, pırıl pırıldır, çok güzeldir, çok mantıkîdir, çok kıymetlidir; ama maalesef yine de onun pek çok hasmı, rakibi, düşmanı, engeli vardır, ne hikmetse!
Başta melun şeytan, en büyük düşman! O, İslâm ve müslümanlar aleyhine sinsice çalışır durur, içten ve derinden gider, sûret-i haktan görünür, akılcı imiş gibi yaklaşır, insana vesvese verir, şüpheye düşürür, aklını bozar, dünyayı sevdirir, menfaati, zevki, keyfi öne sürer, imanı yağmalar, âhireti inkâr ettirir, kandırır, saptırır, azdırır...
Sonra şeytana kanmış, nefsine uymuş bir sürü insan vardır, İslâm’ın karşısında.
Bunların bir kısmı İslâm’la tanışmamıştır; doğrudan doğruya, yakın teması olmadığı için bilgisi çok afakî, çok sathîdir; çevresinde konuşulanlardan, okuduğu kitap ve dergilerden birkaç kelimeyle özetlenen bir kanaati vardır, o kadar! Tabiî bu bilgiler de çok kere garezkâr, tek yönlü ve tarafgirânedir; yaşadığı gayr-i İslâmî kültür çevresinin yalanları ve saptırmalarından ibarettir.
Diğer bir kısmı ise tarih ve coğrafya şartları itibariyle İslâm’la çok yakın temas içinde olmuştur; ama çeşitli dinî, ırki, millî, sosyal ve kültürel sebeplerle İslâm ve müslümanlara rakip, hasım ve düşman olan bir grup içinde yaşamaktadır. O grup “geleneksel taassubunu” kırıp imana gelip, müslüman olamaz. Hatta
1. İslâm’ın hak din olduğunu;
2. Hz. Muhammed’in (sas.): Hz. Musa ve Hz. İsa gibi gerçek bir peygamber sıfatıyla ve “ahir zaman nebisi” olarak gönderildiğini;
3. Kur’ân-ı Kerîm’in; Tevrat, Zebur ve İncil gibi ilahî bir kitap olarak, Hz. Muhammed’e (sas.) indirildiğini...
1400 küsur seneden beri okuyup, dinleyip, anladıkları halde; dahası bazıları içten içe İslâm’ı doğru bulup, müslümanların haklı olduklarına kani oldukları halde... İmanı ikrar, tasdik ve ilan etmezler; kendi eski ve batıl, bozuk ve muharref dinlerinde ısrar, inat, taassup ve temerrüt gösterirler. Bir adım atsalar kâfirlikten kurtulacak, cehennemden halas olacak, cennete girecekler; Allah’ın düşmanı olmaktan, Allah’ın evliyâsı olma haline geçecekler ama yapamazlar; göz göre göre âhiretlerini mahveder, ebedî hayatlarını berbat eylerler; hayret edilecek, esef edilecek bir hal ve durum!
İşte bu ikinci grup, dünyevî menfaatleri; millî, ırki ve tarihî husumetleri, kıskançlıkları ve rekabetleri; emperyalist niyet ve emelleri dolayısıyla var gücüyle İslâm düşmanlığı yapar; gerçekleri saklar, yalan söyler, iftira eder, karalar, kötüler, ortadaki nötr insanların İslâm’ı tanımasını, benimsemesini, sevmesini engellemeye çalışır. Bunlar çok tehlikelidirler; çünkü ne insafları vardır, ne merhametleri; ne utanır, ne arlanır, ne uslanırlar. Harp çıkarır, kan içer, insan eti yer, çoluk çocuğu katlederler; gözleri dönmüş, akılları başlarından gitmiş, kalpleri taşlaşmış, gönülleri kapkara kararmıştır.
Yapılacak iş:
Dünya halklarından İslâm’ı bilmeyenlere, İslâm’ı en güzel, en açık, en uygun yollar ve metotlarla tatlı tatlı, yılmadan, bıkmadan, yorulmadan anlatmak, tebliğ etmek, irşad ve ikaz eylemektir; her türlü modern alet ve vasıtayı kullanarak...
* Prof Dr. Mahmud Es'ad COŞAN (Rha)
Eylül 1995
Allah (celle celâlüh) hazretlerinin biz kulları üzerindeki en büyük lütfu, en geniş, en şümullü nimeti İslâm’dır; biz müslümanlar onun kıymetini çok iyi bilmeli, ona sımsıkı sarılmalı, onu çok mükemmel uygulamalı, cümle cihana onu yaymaya, tanıtmaya çok çalışmalıyız.
Evet, İslâm hak dindir; Allah’ın sevdiği, razı olduğu, kabul ettiği, geçerli saydığı tek, sağlam ve mübarek inanç sistemidir; dosdoğrudur, tastamamdır, ak-paktır, pırıl pırıldır, çok güzeldir, çok mantıkîdir, çok kıymetlidir; ama maalesef yine de onun pek çok hasmı, rakibi, düşmanı, engeli vardır, ne hikmetse!
Başta melun şeytan, en büyük düşman! O, İslâm ve müslümanlar aleyhine sinsice çalışır durur, içten ve derinden gider, sûret-i haktan görünür, akılcı imiş gibi yaklaşır, insana vesvese verir, şüpheye düşürür, aklını bozar, dünyayı sevdirir, menfaati, zevki, keyfi öne sürer, imanı yağmalar, âhireti inkâr ettirir, kandırır, saptırır, azdırır...
Sonra şeytana kanmış, nefsine uymuş bir sürü insan vardır, İslâm’ın karşısında.
Bunların bir kısmı İslâm’la tanışmamıştır; doğrudan doğruya, yakın teması olmadığı için bilgisi çok afakî, çok sathîdir; çevresinde konuşulanlardan, okuduğu kitap ve dergilerden birkaç kelimeyle özetlenen bir kanaati vardır, o kadar! Tabiî bu bilgiler de çok kere garezkâr, tek yönlü ve tarafgirânedir; yaşadığı gayr-i İslâmî kültür çevresinin yalanları ve saptırmalarından ibarettir.
Diğer bir kısmı ise tarih ve coğrafya şartları itibariyle İslâm’la çok yakın temas içinde olmuştur; ama çeşitli dinî, ırki, millî, sosyal ve kültürel sebeplerle İslâm ve müslümanlara rakip, hasım ve düşman olan bir grup içinde yaşamaktadır. O grup “geleneksel taassubunu” kırıp imana gelip, müslüman olamaz. Hatta
1. İslâm’ın hak din olduğunu;
2. Hz. Muhammed’in (sas.): Hz. Musa ve Hz. İsa gibi gerçek bir peygamber sıfatıyla ve “ahir zaman nebisi” olarak gönderildiğini;
3. Kur’ân-ı Kerîm’in; Tevrat, Zebur ve İncil gibi ilahî bir kitap olarak, Hz. Muhammed’e (sas.) indirildiğini...
1400 küsur seneden beri okuyup, dinleyip, anladıkları halde; dahası bazıları içten içe İslâm’ı doğru bulup, müslümanların haklı olduklarına kani oldukları halde... İmanı ikrar, tasdik ve ilan etmezler; kendi eski ve batıl, bozuk ve muharref dinlerinde ısrar, inat, taassup ve temerrüt gösterirler. Bir adım atsalar kâfirlikten kurtulacak, cehennemden halas olacak, cennete girecekler; Allah’ın düşmanı olmaktan, Allah’ın evliyâsı olma haline geçecekler ama yapamazlar; göz göre göre âhiretlerini mahveder, ebedî hayatlarını berbat eylerler; hayret edilecek, esef edilecek bir hal ve durum!
İşte bu ikinci grup, dünyevî menfaatleri; millî, ırki ve tarihî husumetleri, kıskançlıkları ve rekabetleri; emperyalist niyet ve emelleri dolayısıyla var gücüyle İslâm düşmanlığı yapar; gerçekleri saklar, yalan söyler, iftira eder, karalar, kötüler, ortadaki nötr insanların İslâm’ı tanımasını, benimsemesini, sevmesini engellemeye çalışır. Bunlar çok tehlikelidirler; çünkü ne insafları vardır, ne merhametleri; ne utanır, ne arlanır, ne uslanırlar. Harp çıkarır, kan içer, insan eti yer, çoluk çocuğu katlederler; gözleri dönmüş, akılları başlarından gitmiş, kalpleri taşlaşmış, gönülleri kapkara kararmıştır.
Yapılacak iş:
Dünya halklarından İslâm’ı bilmeyenlere, İslâm’ı en güzel, en açık, en uygun yollar ve metotlarla tatlı tatlı, yılmadan, bıkmadan, yorulmadan anlatmak, tebliğ etmek, irşad ve ikaz eylemektir; her türlü modern alet ve vasıtayı kullanarak...
* Prof Dr. Mahmud Es'ad COŞAN (Rha)