İSTANBUL (AA) - Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, "Dünyada bu gücü elinde bulunduranlar, istedikleri kadar silah gücüyle, siyasi güçleriyle bu yapıyı sürdürmeye devam etsinler, bu yapı devam etmez. Dünyada bu kadar büyük nimetler varken, bu nimetlerin bu kadar gayri adil bir şekilde dağıldığı küresel ekonomik sistem, önce bal tutup parmaklarını yalayanların o parmaklarını kırar, o parmaklarıyla balları tutamaz hale gelirler." dedi.
Kurtulmuş, "İslam Ülkeleri Finans Zirvesi"nin açılışında, İstanbul'un Türkiye'nin gelişimine paralel şekilde önemli bir finans merkezi haline geleceğini, bu hedefin, hükümetin 2023 vizyonunun bu çerçevede alınmış kararlarından birisi olduğunu anlattı.
İslam ülkeleri arasında çeşitli alanlarda iş birlikleri bulunduğunu, zaman zaman bu iş birliklerinde gelişmeler kaydedildiğini ancak mal ve emtia alımından karşılıklı ticarete, sınır aşan birtakım ticari çabalardan eğitim ve kültür alanındaki yardımlaşma ve iş birliklerine bakıldığında İslam ülkelerinin çok da istenen düzeyde ekonomik ve siyasi ilişki geliştiremediğinin görüldüğünü aktaran Kurtulmuş, zirvenin, özellikle İslami finansman alanında İslam ülkeleri arasında da iş birliğini sağlayacak bir toplantı olmasını ümit ettiğini söyledi.
Kurtulmuş, 2008 küresel krizinden bu yana dünya ekonomisinin önemli bir türbülanstan geçtiğine değinerek, şöyle konuştu:
"Her ne kadar 2008'de Avrupa kıtası merkezli yaşanan küresel kriz şiddetini azaltmış görünse de dünya ekonomisi, aynen dünya siyaseti gibi herhangi bir dengeye oturamamış görünüyor. Belki dünya siyasetindeki ve ekonomisindeki bu türbülans önümüzdeki 10 yıl boyunca devam edecek ve belki 10 yıl sonra belli bir seviyede dengeye oturacak. Meseleye bugün tartıştığımız şekliyle sadece Sanayi 4.0 ya da yüksek teknolojilerde yatırım yapabilmek ya da sadece inovasyon alanındaki yeni gelişmeler hatta finans sektöründeki yeni inovasyonlar çerçevesinde bakmak yeterli değil. Dünya ekonomisinde bu türbülansın temel nedenlerinden birisi dünya ekonomisindeki yapısal krizler ve yapısal sorunlardır. Bu sorunları çözebilecek adımları atamadığımız sürece hem finansman hem diğer alanlardaki sorunların önemli küresel meseleler olarak insanlığın önünde duracağı açıktır."
Sanayi toplumlarının 1950'ler, 1960'lar, 1970'ler boyunca sanayi üretimi üzerinden dünyada bir üretim yapısı, teknolojik yapı ve know-how ortaya çıkardığını ve refahı toplumsal tabana yayabilme becerisini gösterdiğini belirten Kurtulmuş, 1970'lerin sonundan itibaren başlayan özellikle 1980'lerde hızı artarak devam eden, yüksek teknolojilerin hızla gelişmesi ve küreselleşme eğilimlerinin bütün dünyayı kapsaması sonucu dünyanın ekonomik sistem bakımından yeni bir evreye girdiğini dile getirdi.
Kurtulmuş, 1990'lı yıllardan sonra adına finans kapitalizmi denilebilecek, yeni bir dönemin dünya ekonomisinde gündeme geldiğini, parayı elinde bulunduranların, finans sektörünü yönlendirenlerin, paradan rahat şekilde para kazananların, sanayileşmenin getirdiği yapının değişmesinden de istifade ederek dünyanın yeni aristokratları olduğunu söyledi.
Numan Kurtulmuş, "Bu çerçevede, dünyanın bugün geldiği noktada, parayı elinde bulunduranların hakim olduğu sistemin de sonuna gelindi. 1990'lar böyle geçti, 2000'ler böyle geçti, 2010'lu yıllar da böyle geçiyor, ama artık son 25-30 yılın bu sisteminin değişmek mecburiyetinde olduğu da ayan beyan görülüyor." dedi.
- "İslam ülkeleri İslami finans dediğimiz alanda yoğunlaşmak mecburiyetinde"
Kurtulmuş, dünya nüfusunun yüzde 1'inin dünyadaki toplam varlıkların yüzde 50'sine, dünyanın en zengin yüzde 10'unun dünyadaki toplam zenginliğin yüzde 86'sına sahip olduğunu kaydederek, şöyle devam etti:
"Bu yapı böyle devam edemez. Dünya ekonomisindeki temel meselelerden birisi küresel gelir dağılımı adaletsizliğini çözebilecek imkanları ortaya koyabilmektir. Bu öyle bir şekilde gelişmiş bir adaletsizliktir ki sadece gelişmiş-gelişmemiş ülkeler arasındaki makas farkı değil, aynı zamanda gelişmiş ülkelerin kendi içerisinde de farklı toplumsal kesimler arasında oluşan büyük bir makas var. Sadece ABD, 2008'deki kriz sonrasında ABD ekonomisinin oluşturduğu toplam zenginliğin yüzde 95'i nüfusun yüzde 1'i tarafından elde edildi. Böylesine bir ekonomi devam edemez. Bu ekonomi dünyadaki diğer bütün sıkıntıların esas kaynağını teşkil ediyor."
Dünyada görülen 3 önemli ekonomik, siyasal krizden birinin küresel finans krizi ve onun büyüttüğü küresel gelir dağılımı adaletsizliği olduğunu belirten Kurtulmuş, diğer ikisini de "küresel göç hareketleri ve illegal göçmenler sorunu", "dünyadaki işgaller, savaşlar, baskılar ve özellikle ülkelerin içindeki iç çatışmalarla ortaya çıkan insani dram ve adaletsizlikler, eşitsizlikler" olarak sıraladı.
Dünyada malları, hizmetleri, insan gücünü ve sermayeyi daha adil kullanacak ekonomik yapıya ihtiyaç duyulduğunu vurgulayan Kurtulmuş, şöyle devam etti:
"Bunun için İslam ülkelerinin dünyanın muhtaç olduğu bu yeni perspektifi ortaya koyabilecek her türlü çabanın içinde olması lazım. Bunlardan birisi de küresel sisteme katkıda bulunacak İslami finansman yöntemleriyle daha adil bir ekonomik sistemin oluşmasına katkıda bulunacak görüşlerin, sözlerin ortaya konulmasıdır. Bunu söylerken tabii ki şunu da ifade etmiyorum; tek başına bunları yapabilmek İslam ülkelerinin altında kalkabileceği bir mesele değil. Bu çerçevede İslam ülkeleri faizsiz finans ya da İslami finans dediğimiz alanda yoğunlaşmak mecburiyetinde. Dünya ölçeğinde bu alanda önemli gelişmeler oluyor, İslami finansman, finansal çeşitliliğe katkıda bulunuyor. Örnek olarak söylüyorum, bundan bir kaç sene evvel sukuk ihracı dünyada bir kaç milyar dolarken, bugün itibarıyla 150 milyar dolar seviyesine çıktı. İngiltere, ABD gibi ülkelerde faizsiz finansman yöntemleriyle özellikle orta sınıfların nasıl yeniden diriltilebileceğine dair birtakım çalışmalar gündeme geliyor. İslam ülkelerinin bu alanda da önemli bir iş birliğine ihtiyacı var. Bugün Müslümanlar inançları gereği faizden kaçınan insanlardır, ama sadece faizden kaçınmak inanç gereği faizden kaçınmak değil. Bugün dünyadaki finansal aristokrasinin en önemli zulüm araçlarından birisi yüksek faizler ya da faiz hareketleriyle insanların üretime yönlendirecekleri paraların bir takım finansal aristokratların eline gitmesini sağlamaktır. Bunu ortadan kaldırmak için üretimin gücünü kaldıraç olarak kullanmak mecburiyetindeyiz. Üretim de ancak orta sınıfların gayretli bir şekilde sistemin içine girmesi, yüksek teknoloji ve rekabetin artırılabilmesi, inovasyonlar ve markalar yoluyla, özellikle gelişmekte olan ülkelerle gelişmiş olan ülkeler arasındaki mesafenin, makasın kapatılabilmesinden geçiyor. Bunun için daha fazla üreteceğiz, daha fazla ihracat yapacağız, daha fazla markalarımız olacak, daha fazla inovasyonla hareket edeceğiz ve küresel rekabette aradaki bu makası kaldırarak, gelir dağılımı farklarının azalmasına vesile olacağız."
İslam dünyasının yanı sıra dünyanın birçok yerinde alternatif finans yöntemleri üzerinde çalışıldığına değinen Kurtulmuş, dünyada ve Türkiye'de İslami finansın yeterince tanıtılmadığını ve sektörün payının oldukça sınırlı olduğunu söyledi. Kurtulmuş, Türkiye'de toplam mevduatların yüzde 4,5'inin bu alanla ilgiliyken, finansal büyüklükler bakımından yüzde 5'inin sektörün kontrolünde olduğunu kaydetti.
- "Varlık içinde yokluk çekiyoruz"
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, rasyolara bakıldığında, İslami finansal kuruluşların dünyada ve Türkiye'de Basel ölçeğinin üstüne çıktığını belirterek, "Katılım bankacılığı sektöründen Türkiye'de ve küresel ölçekte beklentilerimizden birisi de ortaklık şekillerinin çeşitlenmesini sağlamak ve kullandırılan finansal araçları daha fazla çeşitlendirerek, hem mevduatını yatıranların mevduatlarının daha iyi nemalanmasını hem de yatırım yapacak olan insanların daha cesur şekilde bu kaynaklardan istifade etmesini sağlamak gerekiyor. Eğer ortadirek çok sağlam olmazsa, bu ülkede de diğer Müslüman ülkelerde de katılım bankacılığının sağlam olmasının imkan ve ihtimali yoktur." ifadelerini kullandı.
Dünyanın bu şekilde devam edemeyeceğini dile getiren Kurtulmuş, şunları söyledi:
"Dünyada bu gücü elinde bulunduranlar, istedikleri kadar silah gücüyle, siyasi güçleriyle bu yapıyı sürdürmeye devam etsinler, bu yapı devam etmez. Dünyada bu kadar büyük nimetler varken, bu nimetlerin bu kadar gayri adil bir şekilde dağıldığı küresel ekonomik sistem, önce bal tutup parmaklarını yalayanların o parmaklarını kırar, o parmaklarıyla balları tutamaz hale gelirler. Bunun için adaleti önce yeryüzündeki nimetleri paylaşmak noktasında yeniden gözden geçirmek zorundayız. Adalet, sadece mahkeme kapılarında görülen, adalet saraylarının kapısında yazan bir şey değildir. Adalet en başta insanların, insanlık aleminin tamamının herkese fazlasıyla yetecek bu nimetlerden daha iyi istifade edebileceği bir ekonomik yardımlaşmayı ve dayanışmayı gerektiriyor.
Küresel ölçekte böyle baktığımız şey, İslam ülkeleri olarak baktığımızda da farklı değildir. Belki aktörler farklı, konular farklı, güncel olarak ele aldığımız sorunlar farklı olabilir ama İslam ülkelerinin de en temel sorunlarından birisi zenginlik eksikliği, insan gücü eksikliği, yeraltı kaynaklarının eksikliği değildir, İslam ülkelerinin en büyük eksikliği maalesef uzun on yıllar boyunca gelen bu sömürü düzeninin ortaya koyduğu şekilde iktisadi zenginliğin topluma yayılmış olmaması, sınıflar, gruplar arasındaki farklılıkların artık toplumsal çatışmaya dönmeye başlamış olmasıdır. Fas'tan Endonezya'ya kadar olan coğrafyada İslam ülkelerinin neyi eksiktir? Dünyada hangi madenden bahsediyorsanız, onlar mutlaka İslam ülkelerinde bir yerde vardır. İnsan gücü bakımından ileriye gidiyoruz. Her şey var ama maalesef yanlışlıklar, özellikle ekonomi politikalarındaki yanlışlıklar dolayısıyla bu zenginliğin içerisinde, varlık içinde yokluk çekiyoruz."
Bunların giderilebilmesinin yolunun yeni bir ekonomi-politik perspektif ortaya koymaktan geçtiğini belirten Kurtulmuş, sözlerini, "Adaleti, gelir dağılımını ve varlığın hakça paylaşımını esas almayan bir ekonomik düzen yürümez. İslam ülkeleri adalete dayalı, varlığın hakça paylaşıldığı bir ekonomik düzen üzerinde yoğunlaşmak, mevcut durumda var olan bir takım adaletsizlikleri giderebilmek için sosyal politika tedbirlerini geliştirecek yeni adımları ortaya koymak, ekonomi-ahlak ilişkisini kurmak ve ahlaki temeller üzerinde bir ekonomik sistemi inşa etmek mecburiyetinde." diye tamamladı.