İran'ın Ortadoğu politikası tamamen mezhep dayanışması üzerine kurulu...' tespitini paylaşan Bugün'den Erhan Başyurt, İran'ın Türkiye, Suriye ve Irak'la ilişkilerini değerlendirdiği yazısında "Nükleer kriz sırasında Türkiye'nin oynadığı yapıcı rolün de, İran'a yaptırımlara karşı duruşumuzun da onlar için bir anlam ifade etmediği ortaya çıktı." dedi ve İran'ın tüm dış politikasını (Körfez de dahil) mezhep üzerine kurduğu gerçeğinin, Türkiye içerisinde de bu yönde arayış içerisinde olduğu şüphesini güçlendirdiğini belirtti. İşte Başyurt'un analizi:
İran'la ilişkiler ray değiştiriyor
İranlı yetkililerin son açıklamaları Türkiye-İran ilişkilerinin ray değiştirmekte olduğunu ortaya koydu.
Sıcak ilişkilerde kırılmanın 3 önemli nedeni var: Kürecik Radar Üssü'ne izin verilmesi, Esed karşıtları ve Maliki muhaliflerine Türkiye'nin destek vermesi. Ortada açık bir "çıkarlar çatışması" var.
Kürecik'teki Füze Savunma Sistemi nedeniyle, İran'ın uzun menzilli füzeleri caydırıcılık özelliğini kaybediyor.
İran Devrim Muhafızları Hava Uzay Kuvvetleri Komutanı Tuğgeneral Emir Hacızade, savaş halinde Kürecik'i vuracak balistik füze geliştirdiklerini bile açıkladı.
Esed konusunda da ne kadar aykırı düşündüklerini önceki gün İran dini lideri Ayetullah Ali Hamaney'in danışmanı Said Celili Şam'da açıkladı:
"Suriye direniş ekseninin önemli bir parçasıdır, herhangi bir yolla kırılmasına izin vermeyeceğiz."
İran'ın Esed rejimi ile "mezhep" dayanışması yeni değil.
Düşmanımın düşmanı dostumdur!
Nusayri Esed yönetimi ile sıkı bağlar İran Devrimi sonrasında kuruldu.
Esed, Irak-İran savaşı sırasında İran'a silah ambargosunu delme görevi gördü.
Suriye o dönemde Irak'la soğuk savaş halinde olduğu için, İran'a yakınlaşma ile "Bir taşla iki kuş" vurdu.
İran, "İslam Cumhuriyeti" olmasına rağmen sivil halkını ağır silahlarla katleden Esed zulmünün yanında olduğu gibi, 1982'de de Hama katliamına sessiz kalıp baba Esed'i desteklemişti.
Zira Nusayrilik, 1970'lerin sonundan bu yana Şii anlayışının bir kolu olarak kabul görüyor.
İran'ın Ortadoğu politikası tamamen mezhep dayanışması üzerine kurulu...
İran, Esed rejimi ile kurduğu bu yakınlık sayesinde Irak'la savaşın bitmesinin ardından Lübnan Hizbullah'ı ile de temaslarını Şam üzerinden güçlendirdi.
Maliki konusundaki hassasiyetin temelinde de "mezhep" önceliği yatıyor.
Zira Irak'ta bin yıl sonra ilk kez Şiiler iktidarda.
Maliki, uzun yıllar İran'da üslenen Şii Dava Partisi'nin lideri...
Saddam döneminde İran'a kaçan Maliki, daha sonra Şam'a geçti ve rejim devrilene kadar da orada kaldı, destek aldı.
Maliki yönetiminin Esed'e desteğinin arkasında da bu geçmiş döneme yönelik vefa ve mezhep dayanışması bulunmakta.
Esed'i kurtarıp Türkiye'yi kaybetmek!
İran, zincirin en zayıf halkası Esed'in gitmesi ile "Şii Yayı" olarak bilinen kazanımlarını kaybetme kaygısı taşıyor.
O kadar ki, Türkiye'nin dostluğunu kaybetmek, 20 bin kadın, çocuk ve sivili katleden Esed'i kaybetmekten daha az riskli görülüyor.
Nükleer kriz sırasında Türkiye'nin oynadığı yapıcı rolün de, İran'a yaptırımlara karşı duruşumuzun da onlar için bir anlam ifade etmediği ortaya çıktı.
Türkiye açısından bakıldığında, İran'ın PKK'ya sağladığı imkânları da bu kapsamda değerlendirmek mümkün.
İran'ın tüm dış politikasını (Körfez de dahil) mezhep üzerine kurduğu gerçeği, Türkiye içerisinde de bu yönde arayış içerisinde olduğu şüphesini ister istemez güçlendiriyor.
Sonuç olarak, Türkiye İran ilişkileri ikili sorunlar değil ancak bölgesel politikalardaki çakışmalar nedeniyle ray değiştirmek zorunda kalıyor.
Birçok uzmanın ifade ettiği gibi olması gereken yörüngeye oturuyor.