Külünk, Süperhaber.tv sitesindeki köşe yazısında; "Bugün Ortadoğu'da mezhep eksenli çatışmaların kaynağı Şah İsmail'dir. öyle ki cennet mekan Yavuz Sultan Selim Han bunu günümüzden 500 yıl öncesinde görmüş ve ileride meydana gelebilecek çatışmaların önüne geçmek için tehlikeli propagandanın önüne geçmek için çabalamıştır" dedi.
İşte Külünk'ün o önemli tespitleri:
Yavuz Sultan Selim'in 1514'te giriştiği çaldıran muharebesi yalnızca sıradan bir fetih hareketini ifade etmiyordu. bu aynı zamanda İslam dünyasına savaş açan ve bunu İslam adı altında yürürlüğe koyan zihniyete karşı açılmış bir bayraktı.
Şah İsmail liderliğinde bir karakter meydana getiren Safevi siyaseti bugünkü İran siyasetine doğrudan etki ediyor. Bu güruhun hedefi ne gaza ne de cihattı. İslam dünyasının bugün içerisinde bulunduğu çatışmaları ve ayrılıkları temellendiren bir mekanizma inşa edilmişti.
Bu amaçla Anadolu'ya gönderdiği sahte şeyhlerle İslam dünyasında ikilik çıkarmaya ve İslam birliğini yıpratmaya çalışmış olan şah İsmail, mevcut statükoyu yıpratmayı hedef edinmiş bir zihniyet ortaya koymuştur. Bu müdahale ile birlikte Osmanlı Devleti'ni yalnızca Anadolu'da rahatsız etmemiş aynı zamanda üç kıtada hüküm süren devletin dış güçlere karşı giriştiği mücadeleyi ve “İslam kardeşliği” savunuculuğu hareketini de yıpratmıştır.
Pekala hedef neden Anadolu idi? Çünkü Anadolu demek Osmanlı demek, Osmanlı demek “Müslüman kardeşliği” “İslam birliği” demekti.
Atalarımızın büyük bir maharetle ortaya koydukları bu direnişi kırmak en çok kimin işine gelir soruyorum Allah aşkına cevap veriniz. tabi ki İslam'ın karşısında duran Batı'nın işine gelir. Öyleyse şah İsmail ekolü neden bu güç odaklarına hizmet etmektedir.
Bakınız bizim topraklarımızda yaşayan İranlı vatandaşlarımız var. biz onlara mezheplerini sormuyoruz, incitici davranışlarda bulunmuyoruz. Tıpkı atalarımız gibi bu bayrağın altında huzur içerisinde yaşamalarını istiyor ve İslam dünyasının barışa kavuşup eski heybetli günlerine dönmesini arzuluyoruz. Bizim derdimiz ne İranlı vatandaşlarımızla, ne de İran’da yaşayan tebaayla. biz; İslam dünyasının refaha kavuşması için çırpınıyoruz. “biz din kardeşiyiz diyoruz!!!”
Bakınız devlet başkanımız sayın Recep Tayyip Erdoğan İran ziyaretinde ne demişti? “ben ne Şii tanırım ne Sünni tanırım, ben Müslüman’ı bilirim.
Devlet başkanımızın kullandığı bu ifadeye ülkemizden hiçbir karşıt görüş çıkmadı. neden mi? çünkü bu topraklarda yaşayan bu toprağın suyunu, ekmeğini paylaşan bizler artık kavga istemiyoruz!!!
Ancak başka yerlerden sesler yükselmeye başladı. kirli eller bu kardeşliği istemiyorlardı. çünkü kardeşlik güç getirir, direnç getirir, nice fetihler getirir!!!
Sizce bu ifade altı boş bir telkinmiydi? elbette hayır. elbette birileri rahatsız oldu. geçmişten bugüne nice değerlere sahip çıkan bizler hiçbir ülkenin vatandaşlarıyla husumet içerisinde değiliz. Niz dışarıdan gelen ve milli, dini, çok çeşitli kavmi kardeşliğimizi bozmak isteyen odakların karşısındayız.
Biz; hz. Mevlana’yı, Hacı Bektaş Veli’yi, Yunus Emre’yi severken onları bugüne dek hürmetle anarken, İslam dünyasına da bir mesaj yolluyoruz. diyoruz ki “sen ben yok biz var!!!”
Bugün şah İsmail ekolü’nü yaşatmaya çabalayan odaklar ise bizim kardeşliğimize göz dikmiş durumdalar.
Açık konuşuyorum; “birlik olmadan dirlik olmaz!!!”
İRAN'IN AKDENİZ HEDEFİ
Akdeniz üzerinde bir hegemonya kurmak isteyen İran'ın hedefi nedir? pekala bu girişimi şahsen yadırgamıyorum. çünkü şah İsmail ekolü Akdeniz'de nüfuz kazanırsa batı kazanacak. çünkü şah İsmail ekolü Akdeniz'de varlığını kabul ettirirse, İslam dünyası büyük tahribata uğrayacak.
Bakın dikkat edin!!! bu zihniyet bugüne kadar hiçbir büyük güçle savaşmamıştır. Hiçbir batılı güçle karşı karşıya gelmemiştir.
Birinci dünya savaşı'nda kara sahasını itilaf devletlerine açan İran; İngiltere'nin rusya'ya yaptığı sınırsız yardımı kendi omuzlarında taşımıştır.
Akdeniz; İslam dünyası’nın kilit konumlarından biridir. stratejik önemini; İngiltere’nin, Fransa’nın ve Rusya’nın birinci dünya savaşı içerisindeki hamlelerine bakarak çok net görebilirsiniz.
Bu nedenle Ortadoğu siyasetinden tasfiye edilmek istenen Türkiye’nin ve devlet başkanımızın İslam birliği vurgusu’nun nedeni açıkça görülmektedir.
Bakınız bütün İslam ülkeleri bir keşmekeş içerisine sokuluyor. Bir el gelip siz farklı mezheptensiniz, siz farklısınız diyor ve kardeş kardeşine kıyıyor.
İÇERİDE YAKALANAN AJANLAR
Dünün sahte şeyhlerinin misyonunu bugün karşımıza çıkan ajanlar sürdürüyor. şah ismail'in torunları aramızda geziniyor. ikilik çıkarmaya çalışıyorlar.
Batı eksenli projelerin Ortadoğu'daki yürütücülüğünü üstlenen şah ismail ekolü; bugün zehirli kollarıyla topraklarımızı sarmaya çalışıyor. geçmişten gelen komplekslerini batı dünyasının yoluna seren daimi müttefik ajanları ile tıpkı birinci dünya Savaşı'nda topraklarımızda türeyen yabancı kökenli cemiyetleri andırıyor.
Kobani olayları, haziran sonrası kanton hevesiyle bölgedeki terör faaliyetleri, Ankara patlaması, PKK varyasyonlu PYD ve Duriye’de Rusya ile başlattıkları sürecin tamamı; şah İsmail ekolünün mezhebî ve Anadolu karşıtı duruşunun apaçık göstergesidir.
Nasıl ki batı dünyası şarkiyatçılık ekseninde bu topraklara müdahalelerde bulunmak istediyse aynı şekilde bu zihniyet bu türlü faaliyetlere çanak tutmuştur.
Türk devlet tarihinin en önemli simalarından olan yavuz sultan selim'in isminin bugün 3. köprüye verilmesi kimleri neden rahatsız ediyor şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Bu topraklarda hüküm süren nice fatihler, nice yavuzlar, nice süleymanlar, ve inşa ettikleri dergahlar ve tekkelerle barış içerisinde bir toplum inşa eden nice önemli şahsiyetler; büyük bir kültür mirası bıraktılar. Biz bu mirasa sonuna kadar sahip çıkacağız!!!
Lakin ben bu ifadeleri her yerde her oturumda dile getirdim. ısrarla bu vurguları yapıyorum. çünkü tarih yalan söylemiyor ve ona kulak verdiğinizde size gelecekte meydana gelebilecek bütün tehditleri ayrıntılarıyla sunuyor.
Şunu net bir şekilde ifade edebilirim. horasan'da, herat'ta, maveraünnehir bölgesinde, semerkand'da, kabil'de hangi dergaha giderseniz gidin, hangi tarikat ehline sorarsanız sorun, ortak fikir; islamiyet’in şah ismail’den itibaren ağır bir yara aldığı ve islam kardeşliği’nin tekrar inşaa edilmesi gerektiği kanaatidir.
Üstelik ben bunları hamasi ifadelerle belirtmiyorum. orta asya ve ortadoğu'da faaliyet gösteren şarkiyatçıların notlarını okuyarak ifade ediyorum. Hiç şüphesiz islamiyet’in altın çağını yaşadığı dönemi “dark age” yani “karanlık çağ” olarak adlandıran batı’nın bu ifadeyi kullanması bir tesadüf değil, din birliğini temel alan ötekine yaşam hakkı tanımayan bir zihniyetin ifadesidir.
Ancak biz “ne olursan ol yine gel” diyen, “dininizi özgürce yaşabilirsiniz” diyen bir neslin evlatlarıyız. öyleyse din kardeşlerimize sesleniyorum. bu kavga ne size ne bize yarar, bu kavga bizi birbirimizden ayırmak isteyenlere, bu topraklarda hükümranlık inşaa etmek isteyenlere, mandacılık zihniyetine, kısacası bizi bu topraklarda istemeyenlere yarar.
Thomas e. lawrance, rudyard kipling, sacy, sir thomas roe, mountstuart elphinstone, edward vambery ve diğerlerinin ifadelerine bakın. göreceksiniz ki onların faaliyetleri hep bu doğrultudadır, bu doğrultuda hareket ederken de onlara çanak tutan yegane yardımcıları şah İsmail ekolü'dür.
Dün de kardeştik bugün de öyleyiz. ne sen ne ben değişmedik yine biziz.
“Üç durumda din kardeşinizi yalnız bırakmayınız; hastalandıklarında ziyaret ediniz, meşguliyetlerinde yardım ediniz, unuttuklarında hatırlatınız.”
Ata ibn-i meysere el-horasânî
Unutma biz kardeşiz!!!