Birinci madde: Yirminci asrın ilk yarısında dünyada iki devlet tasavvufu, tarikatları yasaklamıştır. Biri TC, ikincisi Suudî Arabistan... Biri laiklik adına, ötekisi Vehhabilik adına...
İkinci madde: İslam tarihinde Din-i Mübin-i İslama en fazla hizmet edenler; Kur'an, Sünnet ve Şeriat yolunda olan gerçek tasavvuf ve tarikat erbabıdır.
Üçüncü madde: Namaza ve diğer ibadetlere en fazla dikkat eden ve onları dosdoğru eda edenler tarikat ve tasavvuf erbabıdır.
Dördüncü madde: İslam, bir yandan cihad ve gaza ile, öte yandan gerçek şeyhler ve dervişler ile yayılmıştır.
Beşinci madde: Bizim Anadolu'yu feth etmemiz hem kılıçla, hem tarikatla olmuştur.
Altıncı madde: Tasavvufun ve tarikatın hak, gerçek, doğru olması için Kur'anın zâhirine, Sünnete, Şeriata mutabık olması gerekir.
Yedinci madde: Birtakım bozuk kişiler ve bozukluklar tarikatın ve tasavvufun değerine, hak olduğuna gölge düşürmez.
Sekizinci madde: Tarikat ve tasavvuf düşmanı Vehhabilik hareketi; İngilizler tarafından Osmanlı İslam devletini ve Hilafetini yıkmak, İslam birliğini parçalamak ve emperyalizme hizmet etmek maksadıyla teşvik edilmiş, desteklenmiştir.
Dokuzuncu madde: Ehl-i Sünnet Müslümanlığı doğru yoldur, Sevad-ı Azamdır, fırka-i nâciyedir, cadde-i kübradır.
Onuncu madde: Vehhabilerin Ehl-i Sünnete aykırı olan bütün iddia ve görüşleri hatâdır. Diyelim ki, 120 konuda ve meselede Ehl-i Sünnetten ayrılıyorlar. Bunların 120'sinde de haksızdırlar, bir tekinde bile haklı değildirler.
On birinci madde: Vehhabilerin, Ehl-i Sünnet ile ittifak halinde bulundukları şeyler onların hak mezhep olduğuna delalet etmez.
On ikinci madde: İmamı Rabbanî çok büyük bir İslam alimi ve mürşididir. Onu tekfir edenin, ona müşrik diyenin kendisi kafir olur.
On üçüncü madde: İmamı Gazalî, Muhyiddin ibn Arabî, Abdülkadir Geylanî, Ahmed er-Rufaî, Hasan eş-Şazelî, İmam Şâranî ve benzeri büyükleri tekfir edenin kendisi kafir olur.
On dördüncü madde: Muhtelefün fih mesail konusunda kimse tekfir edilemez, şirkle suçlanamaz.
On beşinci madde: Bir Müslümanın kafir veya müşrik olduğuna dair geçerli fetva ve geçerli kadı ilamı olmadıkça onun Müslümanlığı esastır. Çünkü beraat-i zimmet asıldır.
On altınca madde: Vehhabilerin, Selefilerin, neo-Haricilerin, reformcuların, bazı Kemalist ilahiyatçıların; Ehl-i Sünnet imamları, uleması, fukahası, evliyası hakkındaki küfür ve şirk fetvaları hezeyandır ve bâtıldır. Asıl kafir olanlar, böyle fetvalar verenlerdir.
On yedinci madde: Muhyiddin ibr Arabî Şeyh-i Ekberdir.
On sekizinci madde: İslam büyükleri arasındaki tartışmalar ve füruata ait görüş ayrılıkları, biz Ehl-i Sünnet Müslümanlarının, onların hepsini sevmemize ve onlara hürmet etmemize mani olmaz. Başlangıçta İmamı Sevrî İmam Ebû Hanifeyi tenkit etmiştir. Biz ikisine de hürmet ederiz.
On dokuzuncu madde: İslam, Anadolu coğrafyasına tasavvuf ve tarikatlarla girmiş, tasavvufla yükselmiştir. Yakın tarihimizde küfürle, şirkle, irtidatla, deccaliyetle en fazla tarikatlar mücadele etmiştir. Türkiye'de tarikatları yıkmak isteyenler, bilerek veya bilmeyerek İslam'ı ve Ümmeti yıkmış olurlar.
Yirminci madde: Birtakım cahillerin, sapıkların, bid'atçilerin yaptıklarını bahane ederek gerçek tasavvufa ve tarikatlara saldırmak büyük bir adaletsizlik, insafsızlık ve zulümdür.
Yirmi birinci madde: Cahil ve hafif akıllı bir karı, bir evliya türbesine gitti ve ondan kendisine koca bulmasını istedi diye tarikatı, tasavvufu, evliyayı bütünüyle inkar etmek, küfür ve şirkle suçlamak Müslüman mantığı ve adaleti değil, eşek mantığı ve adaletidir.
Yirmi ikinci madde: Vehhabiliği çıkartan M. ibn Abdilvehhabın kardeşi Süleyman ibn Abdilvehhab, kardeşinin sapıttığına dair "Es-Savaiq el İlahiye fi'r-Red 'ale'l-Vehhabiye" kitabını yazmıştır. Biz Ehl-i Sürnnet Müslümanları bu muhterem zatı imam kabul ederiz.
Yirmi üçüncü madde: İbn Teymiye'nin, Ehl-i Sünnet cumhuruna uymayan şazz görüş, kanaat, inanç ve ictihadlarının hepsi yanlıştır. O, ilmi aklından fazla bir kişiydi ve bu yüzden aşırılıklara kaçmıştır. Kitaplarında doğrularla yanlışları bir araya getirmesi, onun bütün görüşlerinin isabetli olduğuna delalet etmez.
Yirmi dördüncü mesele ve netice: Tasavvuf ve tarikat haktır... Tarikat ve tasavvuf büyükleri İslam büyükleridir... Kur'ana, Sünnete, Şeriata uygun olan hakiki tarikat ve tasavvufu küfür ve şirkle suçlamak küfre götürür... Kur'ana, Sünnete, Şeriata bağlı olan ve müridini o yolda yürüten ve terbiye eden kâmil ve mükemmil bir şeyhe bağlı olmayan kimse (şayet tek başına kendisini kurtaramayacaksa) şeytanın maskarası olur.
* (İkinci yazı)
Hepsi, Her Şey Yargılanmalıdır
Sanıyorum bu iş gide gide Büyük Paşa'nın ve ekibinin de yargılanmasına yol açacaktır. Onlar hayatta olmadıkları için, vaktiyle Vietnam savaşı için filozof Russell'in kurduğu mahkemeye benzer sembolik bir mahkeme huzuruna çıkarılacaklar.
23 Nisan 1920'den bu yana Türkiye yakın tarihini yargılamak zorundadır.
M. Kemal Paşa, Samsun'a Sultan Vahdettinin yaveri sıfatıyla çıkmıştı.
İlik Büyük Millet Meclisinde Padişahı kurtarmak için toplanıldığı açıklanmıştı.
1923'te Cumhuriyet ilan edildiğinde devletin dini İslam'dı. (Anayasanın ikinci maddesi)
İstanbul'da 1924'e kadar devletin bir Halifesi vardı.
CHP'nin tek parti iktidarı zamanında yapılan bütün köklü değişiklikler, İstiklal mahkemeleri, devrimler, asmalar kesmeler, insan hakları ihlalleri hep yargılanmalıdır.
Zulme ve gadre uğrayan mağdurlar aklanmalıdır.
27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971, 12 Şubat 1980, 28 Şubat hep yargılanmalıdır.
Son yüz yıllık tarihimizdeki iç soygunlar, talanlar, vurgunlar...
Birtakım büyük adamların edindikleri efsânevî servetler...
Yekunu trilyonlarca dolara varan kara, kirli, necis, haram servetler...
Akıl almaz rüşvet ve komisyonlar...
Daha bitmedi:
Müslümanların dillerini kesmek için Türkçenin katl edilmesi.
Millî kimlik ve kültüre karşı işlenen cinayetler.
Sayısı on bini bulan caminin, mescidin, medresenin, taş mektep binasının, tekkenin yıkılması, tahrip edilmesi, satılması, kiraya verilmesi...
Bütün tarihî İslam kabristanlarının ya tamamen düzlenmesi, yahut dehşetli şekilde tahrip edilmesi.
Halkın, atalarının mezar taşlarını okuyamayacak kadar cahil bırakılması.
Kadın haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelere aykırı olarak kadınlara resmî TC vesikaları verilerek yasal fuhuş yaptırılması.
İslam vakıflarının talan edilmesi.
Listede daha neler var:
Nuri Demirağ'ın uçak fabrikasının batırılması.
Yüzde yüz yerli ve millî bir otomobil sanayinin kasıtlı olarak baltalanması.
Beş milyondan fazla nüfusa sahip olmaması gereken İstanbul'un, rant yüzünden 20 milyonluk dev bir şehir haline getirilmesi.
Dava konuları bitmez...
Müslümanlar, kendi aralarında âdil mecazî mahkemeler kurarak yakın tarihteki korkunç din sömürüsünü yargılamak zorundadır.
Yekun olarak yüz milyarlarca dolarlık dâva paraları nasıl deve edilmiştir?
Birtakım çulsuzlar nasıl dünya çapında zengin olmuştur?
Saf Müslüman kitleler nasıl soyulmuştur?