İmaj Herşey Gerisi Boşşey

Yıllar evvel, komünist blok çökmeden önce, bir Amerikalı arkadaşım bana şu çok ilginç olayı anlatmıştı

Propaganda savaşında hiç şüphe yok ki komünist ülkeler daha başarılıydı. Bu ülkeler propagandaya hasımlarından çok daha fazla önem vermekte ve akla hayale gelmeyecek yeni yol ve yöntemler keşfetmekte başarısız kalmamaktaydı. Batı dünyası sosyalist propagandayı çoğu zaman saf bir şekilde yutmaya hazırdı. Özellikle de sol fikirlere sempati duyan aydınlar ve yazarlar.

Bugün kendi kendisini dünyadan tecrit etmiş arkaik bir ülke konumunda olan Kuzey Kore, o yıllarda propaganda savaşının başını çekenlerdendi. K. Koreliler, her ne kadar kapitalist ülkeler kadar zenginlik yaratamadılarsa da, varolan zenginlik içinde eşitlik sağladıklarını ve kamu hizmetlerinde kapitalist ülkeleri çoktan solladıklarını ileri sürüyorlardı. Özellikle sağlık alanında iddialıydılar. Herkese bedava tedavi imkânlarının yanı sıra en üstün teknolojileri kullandıklarını ve en eğitimli, en becerikli sağlık personeline sahip olduklarını ilan ediyorlardı.

İddialarını ispat için bir gün K. Kore'ye bir gezi düzenlediler. ABD'nin New York Times, Washington Post gibi önemli ve etkili gazetelerinden temsilcilerin de aralarında bulunduğu bir heyet, K. Kore'ye götürüldü. Heyet hastaneleri gezecek ve işleyişlerini gözlemleyecekti. Heyet üyeleri ziyaretin her durağından etkilendi. Son durak bir ameliyathanenin gözlem odasıydı. Cam duvarla kendilerine ayrılan bölümden gazeteciler canlı canlı bir operasyonu izlediler. Ağır ve zor bir operasyondu bu. Her şey ama her şey son derece mükemmeldi. Muazzam bir ameliyathane, ABD'de bile zor bulunan en yeni aletler, işini inanılmaz bir soğukkanlılık ve maharetle yapan doktor ve hemşireler. Gözün gördüğü her şey kusursuzdu ve bu ameliyat ölçü alındığında hiç şüphe yoktu ki Kuzey Kore sağlıkta ABD'den dahi ilerideydi.

ABD'ye döndükten sonra heyetteki gazeteciler gördüklerini etkileyici hikâyeler halinde okuyucuya aktaran yazılar döşendiler. Kuzey Kore'nin sağlık alanındaki muhteşem ilerlemesinden, ABD'yi geçtiğinden, kutlanması gereken bir başarıya imza attığından bahsettiler. Okuyucuların önemli bir kısmı bu anlatılanları gıptayla okudu. Ancak, herkes K. Kore hikâyelerini sorgusuz sualsiz kabul etmeye hazır değildi. Bazı yaramazların zihinlerini meşgul eden bir soru vardı. Nasıl olup da ilkel bir ekonomiye sahip olan, dünyanın en fakirleri arasında başta gelen bir ülke muazzam bir sağlık sektörü yaratabilmekteydi? Bu eşyanın tabiatına aykırı değil miydi? Birileri bu olayın peşine düştü ve bir süre sonra bir skandal patlak verdi. K. Kore'de gazetecilere seyrettirilen gerçek bir operasyon değildi. Bir tiyatroydu. Göz kamaştırıcı başarıya sahne olan operasyonun doktor, hemşire ve hastalarının hepsi, ama hepsi, istisnasız hepsi, tiyatro oyuncusuydu. Sistem bu oyunu ABD'li gazetecileri etkilemek için sahneletmişti. Olay tam bir skandala dönüştü. Sonunda birçok gazete ve gazeteci okuyuculardan özür dilemek zorunda kaldı.

Beni çok etkileyen ve güldüren bu olayın gerçekten yaşanıp yaşanmadığını daha sonra başka arkadaşlara sordum. Olay yaşanmıştı. K. Kore muhteşem bir propaganda olayına imza atmıştı. Halen sürmekte olan olimpiyatlarda Çin Halk Cumhuriyeti'nin yaptıkları ortaya çıkmaya başlayınca hafızam bu olayı öne çıkardı. Takip edenler biliyorlardır. Çin'deki Pekin Olimpiyatları muhteşem bir açılışa sahne oldu. O sırada ben İngiltere'deydim ve açılıştan çok etkilenerek yapılan bazı yorumları okudum, dinledim. Yorumcular 2012'de Londra'da yapılacak olimpiyatlarda Birleşik Krallık'ın aynı ihtişamı yakalamasının imkânsız olduğunda birleşmekteydiler. Ancak, bir süre sonra Çin'den gelen bilgiler olayın bir başka vahim yönünü ortaya çıkardı.

Çin sosyalist bir ülke. 1970'lerin ortalarından beri sistemini dönüştürmeye çalışıyor. İlk adımları ekonomik alanda atarak sosyalist ekonomik sistemi tasfiye etmeye başladı. Bu bir ideolojik tercih olmaktan ziyade bir mecburiyetti. İnsanlar açlık ve sefalet içindeydi. Mao'nun çılgınlıkları bu eski uygarlık coğrafyasını dünyanın en arkaik ülkelerinden biri haline getirmişti. Cüce Deng Mao'dan çok daha basiretli çıktı ve sistemi reforma tabi tutma sürecini başlattı. Çin çok yol aldı, ama hâlâ totaliterizm ile otoriterizm arasında bir yerlerde salınıyor. Sistemin ne olduğu belli değil, zira dönüşüm süreci devam ediyor. Sonunda neye benzeyeceğini yaşayanlar görecek. Ancak, Çin, kaydettiği bütün ilerlemelere rağmen totaliter zihniyetin tortularından henüz kurtulamadı. Toaliter zihniyet, görünüşü ve imajı her şeyin üstünde tutar. Çevreyi bu görünümün gerçek olduğuna inandırmaya çalışır. Bunun için insanları ve her olayı bir malzeme olarak kullanmaktan çekinmez.

Çin'den gelen haberler totaliter zihniyetin nasıl trajikomik olaylara yol açtığını gösteriyor. Gazetelere yansıdığına göre açılış töreninde dünyaya verilen görüntülerin bir kısmı önceden kaydedilmişti, yani canlı değildi. Açılışta şiir okuyan kız gerçek okuyucu değildi. Gerçek okuyucu dişleri eğri olduğu için podyuma çıkarılmayan zavallı sevimli kızcağızdı. Açılışta put gibi dikilen askerlerin altı bağlanmış ve kafalarını dik tutmaları için boyunlarına iğne yapılmıştı. Bale takımında 16'dan büyük kızlar 13 veya 14 yaşında gibi takdim edilmişti. Hostes kızlar çırılçıplak soyulmuş ve bel ve göğüs ölçüleri alınmıştı. Eminim ileride bunlara benzer başka bilgiler de açığa çıkacak ve Çin olimpiyatlarının karanlık yüzü iyice görülecektir. Doğrusu bu durum beni hiç şaşırtmadı. Hayatımda yaptığım en iyi şeylerden biri bir süre totaliterizm çalışmak oldu. Bu sayede totaliter zihniyeti ve icraatlarını elimle koymuş gibi teşhis edebiliyorum. Kısaca ifade etmem gerekirse totaliter zihniyet imajı öne çıkarır ve gerisi boştur der. Temel insani meseleleri bir imaj sorununa indiriverir. Ne dersiniz, bu tavır size ülkemizden de tanıdık gelmiyor mu?


PROF. DR. ATİLLA YAYLA - GAZİ ÜNİVERSİTESİ ÖĞRETİM ÜYESİ

Medyanaliz Haberleri