Başbakan Erdoğan ile sinema sektöründen isimlerin, Dolmabahçe'deki demokratik açılım buluşmasında bir tartışma yaşandı. Başroldeki isimler, Oktay Kaynarca ile Lale Mansur'du ve o iki isim NTV'ye konuk oldu.
İSTANBUL - Başbakan Erdoğan, geçtiğimiz hafta sonu, Demokratik açılımı sinama sektörünün önde gelen isimleriyle Dolmabahçe'de konuştu.
Türkiye'nin tanıdığı oyuncu, yapımcı, senarist ve sektörden kişilerin katıldığı toplantıda bir tartışma yaşandığı basına yansıdı.
Tartışmanın tarafları oyuncular Lale Mansur ve Oktay Kaynarca'ydı. Bu iki isim NTV'de yayınlanan Günlerin Getirdiği programına konuk oldular, neler yaşandığını anlattılar, açılımla iglili fikirlerini paylaştılar.
Basına yansıdığı şekilde birbirlerine girmediklerini söyleyen iki isim, Kürt sorununa bakış açılarındaki farklılıkları ortaya koyarlarken, Hakkı Devrim'in saptaması da önemliydi:
"Öyle bir şey olmadı diyorlar ama bence olması lazım. Başbakan onları, açılımın halka anlatılmasında kendilerine yardımcı olması için çağırmış. Dünya çapında şık bir jest. Kavga etselerdi keşke, az bile etmişler diye düşünüyorum. 2010 senesi Türkiye'sinde o toplantıda bunların konuşmamak o toplatının anlamsızlığı anlamına gelirdi..."
OKTAY KAYNARCA
Hafta sonu Dolmabahçe'deki toplantıda 'Kürt olup istediği yere gelemeyen birini gördünüz mü?' diye sordu, Lale Mansur 'evet gördüm' dedi. İlerleyen dakikalarda Başbakan Erdoğan araya girdi...
Yaşananları Oktay Kaynarca şöyle anlattı:
"Ben görüşümde ısrarcıyım. Söylediğim her şeyin de arkasında duruyorum. Basına yansıdığı gibi bir tartışma da olmadı. Birbirimize o doğrultuda bir şeyler söylemedik.
Ben salona dönerek; başarılı ama sadece Kürt olduğu için engellenmiş birini biliyor musunuz? dedim. Lale de 'biliyorum' dedi. Ben de, 'Şu anda Başbakan'ın yanında Hüseyin Çelik oturuyor. Eğer dediğin doğruysa, onları yok sayarız' dedim. Bakana dönerek, "Kürt olduğnuz için engellendiğiniz, utandığını, korktuğunuz oldu mu?' dedim, kendisi 'hayır' dedi. O sırada Başbakan araya girip 'tartışma şeklinde olmasın, herkesin fikrini söylemesi doğrultusunda sonuçlandıralım' dedi.
Biz birbirimize girmedik. Çok demokratik bir ortam vardı. Türkiye Cumhuriyeti'ne yakışır bir toplantıydı. Herkes memnun ayrıldı. Herkesin fikrini özgürce söyleyebilme ortamı hem de en üst makamakarşı, önemliydi. Bu hiç olmamıştı ve bizleri çok etkiledi.
"AYRIMCILIK OLDUĞUNA İNANMIYORUM"
Ben bu ülkede ayrımcılık olduğuna, Türk milletinin Kürtleri dışarıda bırakan bir tutum takındığına; içimizde var olamazlar şeklinde yaşayan bir ülke olduğumuza inanmıyorum. Öyle olsaydı, o toplantıya çağrılan insanların yüzde 70'ine yakını Doğu ve Kürt kökenliydi. Toplumda bilinen, tanınan, başarılı insanlardı...
Orada birkaç tane Kürt hikayesi anlatıldı: Özcan Deniz, Kürt olduğumu dayıma kız istemeye gittiğimde, 'biz Kürtlere kız vermeyiz' dendiğinde öğrendiğini söyledi. Özcan, "Ben bu meselenin ayrımına o zaman vardım' dedi.
Orada söylenecek çok şey vardı ama fırsat olmadı. Verebilseydim cevabım şu olurdu: Özcan Deniz'in şarkılarını, türkülerini sadece Kürtler mi dinledi, sadece Kürtler mi onu Özcan Deniz yaptı...
Bu açılımdan sonra bana gelen mailler ve telefonların yüzde 70'i Kürt kökenli vatandaşlardandı. 'Doğru söylüyorsun, biz de milliyetçilik denen kavramdan sıkıldık, bu çok tehlikeli' dediler.
Ben doğulu bir ailenin çocuğuyum. Bölgenin sorunlarını bilir, halkımı iyi tanırım. Yaraların kaynağını bilirim ve sanatçı olarak da bilmek zorundayım. Lale taş atan çocuklarla ilgili çok güzel bir proje hazırlamış. Ben burada şu resmi çizmek istiyorum: Taş atan Kürt çocukları ve provaköterler var. Sen bir Türk olarak bu meseleyi dert ediniyorsun, bu sorunu yaratanlar ne yapıyor. Çözmeye çalışan yine Türkler...
Ben, bu ülkedeki ırk meselesi dışında da çok önemli meseleelri olduğun ainanıyorum...
LALE MANSUR
Özcan Deniz, Kürt olduğunu dayısına kız istemeye gitiğinde öğrenmiş; bu bir sorun değil mi? 8 yaşında öğrenmiş. 'Kürde kız vermeyiz' demişler. Bu cümle bile ayrımcılığı gösteriyor. (Oktay Kaynarca: Koskaca bir ulus nasıl suçlarsınız...)
Asla böyle bir şey yok... Eğer devlet bu görüşte ise önemli olan budur. 1980'den sonra Genelkurmay'ın yazılı metninde Kürdün tarifi yapılmış...Oralara kadar varan bir inkar var. Bu insanlar yok sayıldı. Diyarbakır Cezaevi diye bir şey biliyor musun? (Oktay Kaynarca: Sadece Diyarbakır yoktu. Mamak, Ziverbey köşkleri vardı. O kadar çok cinayet ve işkence evleri vardı ki...)
Bence bu ülkenin bir Kürt meselesi var. Birçok yerden de anlaşılıyor. Tek tek bir sürü örnek verilebilir. Yanlış olarak kullanılan 'taş atan çocuklar'; suça itilen çocuklar denmeli, 4 bine yakın çocuktan söz ediyoruz. Bunların yüzde 95'i Kürt. Çok az bilinen bir şey daha var. Bunların yarısı, taşı atıp atmadığı bile meçhul iken, evlerinden ve okullarından polsin 'evet ben bu çocuğu tanıdım, vücut dilinden biliyorum' demesiyle alındı. İçeri atıldılar. Bu sisitematik bir şeydir. Taş atanlar apayrı evet ama atmayanlar da içeride...
Bugün Diyarbakır Cezaevi'yle ilgili birçok şey açıklanıyor. Bu bir Türkleştirme politikasıdır ve bilerek yapılan bir şeydir. Mamak ya da Ziverbey'de yaşanan felaketler ayrı, bu özel bir devlet politikasıdır...