Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın (ö. 1194/1780), Tertīb-i ‘ulūm adlı Türkçe manzum eserinin kişinin kāmil efendi (yani âlim) olabilmesi için okumasını gerekli gördüğü ilimleri otuz bir dalda toplamış ve her bir daldaki metin’leri zikretmiştir. 125 beyitlik bu manzum eserde, olan ile olması gerekenin beraberce zikredildiği; bizzat yazarın ideal bir eğitimi amaçladığı söylenebilir.
Ey ‘ilmi tālib v’ey tab‘ı eslem
Hem fehmi zīrek ‘aklı müsellem
Allāh bize iş ‘arz eylemişdür
‘İlm ü ‘amel hem farz eylemişdür
Olmak dilerseñ kāmil efendi
Cāndan kabul it bu nush u pendi
Kul olma halka āzāde cānsın
Hikmet itürmiş hem arayansın
İtme teehhül kām almadukça
Bahr-i ‘ulūma bir dalmadukça
Göç karyeden giç evden dükkāndan
Gel hücreye kaç havf u ziyāndan
Ol ehl-i ‘ilme tenhā mekāndur
Hısn-i metīndür dāru’l-emāndur
Hücre güzeldür medrese hoşdur
Ol pür ‘ilimdür taşrası boşdur
Bulmak dilersen emn ü selāmet
Gir hücreye kıl sabr u kanāat
Oku yaz anda kesb-i kemāl it
Her ‘ilmi ögren gavrına hem yit
Bir günde oku sen iki dersi
Bir mādde bir de şer‘î yā Fārsî
Fevt itme dersi ‘ömr itme zāyi‘
Tut ders ü devri her işe māni‘
‘İlm ile olsun fikr ü hayālüñ
Ta düzgün ide Hak cümle hālüñ
Her hafta beş gün tahsīl idersin
Cum‘a vü sālı ta‘tīl idersin
Her ne okursañ ger çoğ u ger az
Her bir kitābı sen ders-be-ders yaz
Sābit-i sahīh tok yaz kitābuñ
Ölmez oğuldur kalsun sevābuñ
Sen ‘ilmi saklı hīç tutmayasın
Şākird okıt kim unutmayasın
Zīrek şerīk ü sālih refīki
Bulduñsa āsān hoca şefīki
Bunlarla otur yārāna gitme
Karışma halka hem sohbet itme
Yazar, onbire ayırdığı bilginin herbir bölümünü tek tek incelemeye geçmeden önce, ilim/bilgi ile insan ilişkisini ele alır ve bilginin tahsil şartlarını ortaya koyar. Buna göre, bilgi tahsil edecek kişinin herşeyden önce, bilgi için doğası sağlıklı/tab’ı eslem; anlayışı güçlü/fehmi zīrek; aklı uygun/aklı müsellem, olmalıdır. Allah bu özelliklere sahip her bir kişiye ilim tahsilini iş olarak vermiş; hatta hem ilim tahsilini hem de tahsil edilen ilme uygun eylemeyi (ilm ü amel), bu özellikleri taşıyan her kişiye farz kılmıştır. Çünkü kamil insan/kamil efendi, âlim olmak isteyen bir insan için bilgi olmaz ise olmaz bir şarttır (014-016).
İlim tahsil edecek insanın herşeyden önce, “Hikmet itürmüş hem arayansın” ilkesine uygun biçimde yola çıkması gerekir. Arayan insan, aramaya çıktığı yolda yalnız olmalıdır: “Kul olma halka āzāde cansın” (017). İlim denizinde (bahr-i ‘ulūm) belirli bir seviyeye dalmadan önce çoluk-çocuğa karışmak da doğru değildir (018). Talib, ilim için hicret etmeli, yakın çevresinden, mesela köyünden ve ailesinden uzaklaşmalı; geçim derdinden āzāde olmalı; vakit kaybetmemek için ilim hücresine girmelidir (019). Bilgi talep eden için en iyi mekan tenha yerlerdir; çünkü tenha yer talib için hısn-i metin’dir, dāru’l-emān’dır (020). İbrahim Hakkı, tenha yeri taşrası/dışarısı boş, pür ilim olarak görür. Dışarıya kapalı olan yer ise hücre ve medresedir (021).
Böyle bir yer talebenin bilgi tahsil edebilmesi açısından hem bir güvenlik alanıdır, hem de sabır ve kanaat mekanıdır (022). Bu tenha yerde talebenin yapacağı iş: Okumak, yazmak, kısaca her ilmi öğrenmek ve en nihayetinde kemāl mertebesine kavuşmaktır (023).
İbrahim Hakkı, bilgi ile insan ilişkisini böylece verdikten sonra, bilginin tahsilinde uyulması gereken biçimsel şartları ele alır. Buna göre, günde iki ders okunması tavsiye edilir; dinî bir ilim veya farsça yanında tertibe uygun bir maddenin tahsili uygundur (024). Öte yandan yazar’ın kullandığı madde kelimesi, şer‘î ve farsî yanında, aklî ilimlere, özellikle maddeyi/cismi konu alan ilimlere, yani ulum-i hikemîyeye delalet ediyor olabilir. Dersin kaçırılmaması gerekir; çünkü zaman hızla geçmektedir. Bu nedenle hiçbir şey, ders saatine engel olmamalıdır (025). Yine bu nedenle talebenin aklı fikri derste olmalıdır (026). Öğrenci haftada beş gün ders; Cuma ve Salı, yani iki gün de tatil yapmalıdır (027, 050). Ne okunursa ve ne kadar okunursa okunsun her bir dersin kitabının yazılarak çalışılması daha iyidir (028). Ancak istinsahın kurallara riayet olunarak yapılması, daha sonraki nesillerin faydalanması açısından gereklidir. Bu şekilde istinsah edilen bir kitap, müstensih için ölmez bir oğul hükmündedir; bu da onun sevap defterinin açık kalmasını sağlayacaktır (029). Latin atasözünün deyişiyle “En iyi öğrenmek öğretmektir”; bu nedenle hem bilgiyi aktarmak hem de unutmamak için kişinin, ilim tahsilinde kendisinden bir alt seviyedeki bir öğrenciye okutması şiddetle önerilmektedir (030). Zeki bir akran, salih bir arkadaş ve dost bir hoca bulan kişi şanslı bir öğrencidir (031). Bu öğrenci daima bu kişilerle oturup kalkmalı; halka karışmamalı ve onlarla vakit kaybettirici boş sohbet etmemelidir (032).
İlim dallarının tahsilinde uyulması gereken biçimsel şartlar, yazara göre özellikle Anadolu’da/Arz-ı Rūm’da kalmak, dolayısıyla medreselerde veya başka bir ilmî kurumda görev almak isteyen talebeler için, takip edilmesi zorunludur (041-042). Bu nedenle, her talip, ilimleri adet olduğu tertib üzere okumalıdır. Ancak, bir talebe eğitim hayatı boyunca yalnıza ilmi değil hilmi de tahsil etmelidir. Çünkü bu iki sıfat ilahî ahlakın tecellisidir ve bu iki sıfatla sıfatlanan kişi gamdan uzak kalır; dolayısıyla saadete ulaşır (042-043). İlim hem dünya hem de ahirette sahibine izzet, hilm ise lezzet kazandırır (044).
Dolayısıyla tahsilin nihaî amacı ilahî ahlakı kazanmak, bu ahlaka göre eylemek, neticede kamil bir insan olup saadete ulaşmaktır.
*Dr. Şükran Fazlıoğlu’na teşekkürler, makalenin tamamına aşağıdaki adresten ulaşılabilir.
http://www.ihsanfazlioglu.net/Sukran_Fazlioglu/Erzurumlu_Ibrahim_Ders_Mufredati.pdf