Kurtuluş Tayiz, Akşam gazetesindeki bugünkü yazısında "Hüseyin Aygün: Çift kişilik, tek yüz" başlığıyla bir yazı kaleme aldı. Tayiz, yazısında CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün'ün milletvekilliği sürecini ikiye atırdı ve aradaki iki 'derin' farkı gözler önüne serdi.
Tayiz'e göre, CHP'li Aygün milletvekili olduğu ilk zamanlar 'Dersim' kimliğini ön planda tutarken, son dönemlerde ise 'Tunceli' kimliğini öne sürüyor. Yine Tayiz'e göre bu Tunceli kimliğiyle Aygün'ün Alevileri kandırdığını ifade ediyor... İşte Tayiz'in bugünkü köşe yazısı:
"Hüseyin Aygün vakasını düşünmeye başladığımda kendimi insan-şehir ilişkisini sorgularken buldum. Bir insanı anlamak için onun yetiştiği şehri anlamak gerekir mi?
Bir politikacıyı anlamak için onu temsilci olarak seçen şehrin insanlarını tanımak şart mı?
Doğrusu pek emin olamadım.
Belki de çok gerekli değildir.
Hüseyin Aygün ile seçildiği şehir arasında basit bir bağlantı kurulabilir; çift isimli bir şehir ile çift kişilikli bir politikacı.
Şehrin ruhu sanki bu iki ismin (Tunceli ve Dersim) birbirine karşıtlığı üzerine şekillenmiş.
Bir bedende iki ayrı ruh gibi; ancak sürekli çekişme halindeler.
Birinin varlığı diğerinin yokluğunu besliyor.
Dersim Tunceli'yi, Tunceli Dersim'i itiyor.
Birbirinden kurtulmak isteyen siyam ikizi gibiler.
Şehrin ruhunda çaresiz bir boğuşma sürüp gidiyor.
Hüseyin Aygün de siyasete atıldıktan sonra çift kişilikli bir insan portresi çizdi.
İlk yüzü Dersim'e daha yakındı.
CHP'den Meclis'e girdiği ilk aylarda tam bir halk temsilcisiydi.
Kısa sürede yerinde ve doğru çıkışlarla Dersim meselesini gündeme taşıdı.
Türkiye, onun önayak olması sayesinde belki de Dersim katliamı gerçeğiyle yüzleşti.
Milyonlarca Türkiyeli, ilk kez devletin yakın geçmişimizde kadın ve çocuk demeden bir şehirde toplu katliam yaptığını öğrendi.
Makul, mantıklı çıkışları hükümetin önünü açtı.
Ancak bir sabah uyandığımızda bambaşka bir Hüseyin Aygün ile karşılaştık.
"Dersim" gitmiş, "Tunceli" gelmişti.
Geçiş o kadar hızlıydı ki, geceden sabaha kişiliği yer değiştirmişti sanki.
Sağduyusunu tümden yitiren bir Tunceli milletvekili vardı artık karşımızda.
Aygün'ün dili, üslubu, davranışı bir anda değişti.
Saldırgan, küfürbaz, psikopat biri olup çıktı.
Mahalle kabadayısı gibi her gün kavga peşinde koşar oldu.
Alevileri hükümete, hükümeti Alevilere düşman etmek için elinden ne geliyorsa yaptı.
Bu hızlı değişimle ilgili olarak Aygün'ün bir kişilik problemi yaşadığı değerlendirilebilir.
Ancak bize saçma görünen bu saldırgan davranışların bir rasyonalitesi var aslında.
Aygün ne çıldırdı, ne delirdi.
Gayet akıllıca bir strateji izliyor.
Görevi, Erdoğan ve AK Parti'ye karşı başlatılan devirme operasyonuna Alevi toplumunu da dahil etmek.
Başbakan Erdoğan'ı devirmek için Suriye'deki iç savaşı Aleviler üzerinden Türkiye'ye ihraç etmek istediler.
Derin devlet bağlantılı örgütler aracılığıyla Hatay'da bombalar patlatılmaya başlandı.
Reyhanlı bombası böyle bir amaç taşıyordu.
Hüseyin Aygün'ün "çıldırma" tarihi de bugünlere rastlıyor.
Gezi'yle birlikte Alevileri tümden iktidara karşı isyan etmeye çağırdı.
Kışkırtmanın dozunu öyle abarttı ki çoğumuz onun delirdiğini düşünmeye başladık.
Aslında şok edici çıkışlarla, tahrik edici açıklamalarla Alevi-Sünni kutuplaşmasını derinleştirmeye çabalıyordu. Halen de bunu yapmaya devam ediyor.
Alevilere sürekli korku enjekte ederek öfkeyle dolmalarını sağlıyor, sokağa çıkmaları için kışkırtıyor.
Hüseyin Aygün'ün, bize manasız gelen çıkışları belli oranda amacına ulaştı; Aygün, Aleviler'in bir kısmını ulusalcıların peşine takmayı ve Kemalistler'in milis gücü haline getirmeyi başardı.
Bu yüzden onu hafife almamak gerekiyor.
Fakat bu süreçte Aygün'ün gerçek yüzü de deşifre oldu.
Hüseyin Aygün'ün Aleviliğinin örtüsü düştü ve ortaya Kemalist bir militan çıktı.
Dersimli Hüseyin gitti, Tuncelili Hüseyin geldi.
Aygün'ün gerçek yüzü de bu Tuncelili yüzü. "HABERVAKTİM