Enis Berberoğlu, Ahmet Hakan, Ertuğrul Özkök ve Sedat Ergin, Van Erciş'e giderek deprem bölgesinde yaşananları aktardı.
İşte o notlar:
ENİS BERBEROĞLU
AĞLAMAKTAN UTANMAYAN ERKEKLER GÖRÜYORUM
ERCİŞ’in girişinde ağlamaktan utanmayan erkekler görüyorum. Dağ Petrol tesisinin bahçesinde plastik beyaz sandalyelerde 50 erkek. Kadınlarsa taziye çadırının arkasında ayrı bir bölümde matem tutuyor. Hacı İrfan Dağ’a başsağlığı dilerken pantolonundaki kan lekesini fark ediyorum.
- Kimin kanı?
- Enkaz kaldırırken elimi kestim... Zaten -ve Allah’tan- deprem bölgesinde gördüğüm tek kan bu lekeden ibaret kaldı.
Tatvanlı askerlerin kuşattığı enkaza yaklaşırken bastonlu, gözlüklü dede yolumu kesiyor:
- 24 saattir kazıyorlar kimseyi bulamadılar daha... Yanındaki tıraşlı genç müdahale ediyor:
- 10 kişi çıkardılar 7’si hayattaydı. Ama Ömer Öncel dede dertli, duymuyor bile:
- Torunum Zühal az önce aradı enkazdan... Sivil savunmacılar lafa karışıyor:
- Dede biliyoruz, ondan dolayı yavaş gidiyoruz, zarar vermeyelim diye. 4 Yüz ekibi olarak önünde dikildiğimiz, yerle yeksan bina bir zamanlar 7 katlıymış. Resmi adı Dağ Apartmanı, ama halk arasında Tedaş diye biliniyor. Bina dipten gelen dalgayla kuzeyden güneye savrulup devrilmiş. 7 kat, her katta 4 daire, her dairede 3 kişi desek... Eder 80 küsur.
KOMŞU ENKAZA İNAT DİMDİK AYAKTA
Yakınları umutla komşu apartmanın önünde bekleşiyor. Altı katlı Ömür Apartmanı ismine yakışır halde, komşu enkaza inat dimdik ayakta. Peki nasıl oluyor, bu üç adımlık mesafeye sığan mucize? Biraz soruşturuyorum, yıkılan binaya belediye uzun zaman ruhsat vermemiş. Ama sonunda vermiş. Ne oldu, nasıl oldu merakıyla... Müteahhidin ismini soruyorum. İrfan Dağ ismini duyunca duruyorum. Dağ Petrol ve taziye çadırı geliyor aklıma. Kime neyi soracaksın ki?
ERTUĞRUL ÖZKÖK
SİZE ÖĞLE YEMEĞİ İKRAM ETMEK İSTERİM
MUŞ’tan Erciş’e doğru giderken Güroymak ilçesinde duruyoruz. 50 kilometre ötede, bir kasaba tarihinin en dramatik günlerinden birini yaşıyor. Burada ise hayat hiçbir şey yokmuş gibi devam ediyor. Bizi tanıyan bir delikanlı yanımıza geliyor. “Size bir öğle yemeği ikram etmek isterim” diyor.
BUNDAN DAHA BÜYÜK FELAKET NE OLABİLİR
Sonra eliyle biraz ilerisini gösterip, “Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, ünlü Norşin konuşmasını işte şurada yaptı” diyor. Norşin, Güroymak’ın Kürtçe ismi. Hepimizin kafasında 1999 Gölcük görüntüleri var. Erciş’in girişinde evlerin çoğunu yerli yerinde görünce şaşırıyoruz. Ancak biraz sonra bir yıkıntının önüne gelince, 7.2’lik bir depremin ne olduğunu anlıyoruz. Yıllar önce bir belgesel kanalında şöyle bir şey izlemiştim. İnsanın başına gelebilecek en büyük felaket selmiş. Önümüzde yerle bir olmuş binayı görünce, “Allah’ım bundan daha büyük felaket ne olabilir” diyorum.
ÜÇ KADIN ENKAZ BAŞINDA AĞLIYOR
Enkazın dibinde 3 kadın oturuyor. Antakya’dan gelmişler. Hepsi bir kadın ve bir çocuk için ağlıyorlar. Biri, enkazın altındaki çocuğun anneannesi. Öteki babaannesi. Üçüncü kadın da teyzesi. Üç kadın, enkazın altındaki bir kadın için ağlıyorlar. Biri O kadının annesi. Biri kayınvalidesi. Biri de kızkardeşi. Üçü de aynı çocuk ve aynı kadın için dua ediyorlar. Umutları... Yok... Herkes “Allah’tan umut kesilmez” diyor. Ama herkes umutsuz. Gözleri enkazın üzerindeki bir erkekte. O erkek birinin oğlu, ötekinin damadı. O da çocuğu ve karısı için ağlıyor.
İŞİMİZ ENKAZ ALTINDAN ÇIKTIKTAN SONRA BAŞLIYOR
Önümüzde bir bina enkazı var. Ama bir de insanlık enkazı. Gözüm yan tarafa takılıyor. Enkazın altında çıkarılmış eşyaları yığmışlar. Bir kutunun içinde kitaplar var. Tek tek bakıyorum. Beş cilt Kuran... Yanında Fethullah Gülen’in bir kitabı. Bir tane Hazreti Muhammed’in hayatı. Yanında bir Namaz Hocası. Ve onun yanında Mustafa Müftüoğlu’nun kitabı. “Yalan söyleyen tarih utansın.” O kitabı görünce içimden haykırıyorum. Evet utansın. Ama o makûs tarihi yazanlar ne olsun? Bu ülkede bizleri hâlâ böylesine hazin insanlık enkazı karşısında bırakmaya devam eden tarih. Dünün bugün yazılan tarihi... Dünün yarın yazılacak tarihleri... Gözüm bir kamera gibi yan tarafa kayıyor. Civar ilden gelmiş bir ilkyardım ekibi. Dün geceden beri çalışıyorlarmış. Hepsi bitkin. Aralarında 4 kadın var. “Bizim işimiz insan enkaz altından çıktıktan sonra başlıyor. Ne yazık ki hep eks’ler çıkarabildik” diyorlar. Arka tarafta ise gencecik askerler geçiyor. Yüzleri simsiyah, toz toprak içindeler. Biri Ankara’dan, öteki İstanbul Ümraniye’den. Yüzlerindeki çocukluğa bakıyorum. İçimden “İşte bu çocuklar şehit oluyor” geçiyor. Şehit olmadıkları zaman, enkazın altından insan kurtarıyorlar.
İYİ Kİ ASKERİMİZ VAR
Bu çocuklar bana yine “İyi ki askerimiz var” dedirtiyor. Sadece ben değil, civar kasabadan gelen ilkyardım ekipleri de aynı şeyi söylüyor. Enkazın üstünde bir komutan, elinde megafonla kurtarma faaliyetini yönetiyor. Birden “Durun” diyor. Herkes duruyor. Aşağıdan bir ses geliyor. Hayatın sesi. Sonra tekrar “Devam” diyor. Bölgede makineli tüfekler susmuş. Onun yerini betonu delen matkapların sesi almış. Bir tarakka hayatları söndürüyor. Bir başka tarakka ise betonun altındaki hayatı kurtarmaya çalışıyor. Van’dan ayrılırken aklıma yine enkazın altından çıkan o kitap geliyor: “Yalan söyleyen tarih utansın.” Ama bu ülkenin makûs talihini yazanlar ne olsun...
SEDAT ERGİN
Olduğu gibi çöken 7 katlı binanın enkazından çıkarılan bütün eşyalar depremden sonra sapasağlam duran yandaki binanın önünde büyük bir yığıntı oluşturuyor. Hepsi üst üste atılmış eşyalar arasında elbise, yastık, yorgan, tencere, bavul, kitap, koltuk, ayakkabı, kravat, daha doğrusu bir evden çıkabileceğini düşünebileceğiniz her türlü eşya var; postiş olarak adlandırılan takma kadın saçı da... Kitaplar daha çok dini ağırlıklı, ancak çocuklara ait kitaplar da dikkat çekiyor, örneğin TÜBİTAK’ın Bilim ve Çocuk Dergisi ile “Öğrenci Çalışma Kitabı, Fen ve Tabiat - 8”.
BİZİMKİLER YOK BU FOTOĞRAFTA
Yığıntının hemen yanında iki gaz tüpü var. Birinin üstüne enkazdan çıkarılmış üstü tozlu bir ekmek konmuş, diğer tüpün üstünde ise Türkiye Diyanet Vakfı’nın yayını “İlmihal 2- İslam ve Toplum”... Kurtarma timinde çalışan bir asker, elinde tozlu bir zarfla yığıntının önünde endişeyle bekleyen ailenin yanına gelip soruyor: “Fotoğraflara bakar mısınız, sizin yakınlarınıza mı ait?” Çoğu, askerlerin hatıra fotoğrafları... Yaşlı kadın , “Bizimkiler yok bu fotoğraflarda” diye yanıtlıyor. Bu, iyi haber değil Durmaz ailesi için. Zarf onlara ait çıksaydı, bundan kurtarma faaliyetinin onların daireye kadar geldiği anlaşılacaktı.
Aileden iki kişi var enkazın altında: Anne Hüsniye Durmaz ve ilköğretim sekizinci sınıf öğrencisi oğlu Celal Durmaz... Aile reisi Komando Uzman Çavuş Özgür Durmaz (34), muhtemelen operasyon için geçen hafta Bitlis’e görevli gönderildiği için deprem sırasında Erciş’te değilmiş. İlçe merkezine uzanan Kışla Caddesi’ndeki Dağ apartmanının enkazı üzerinde Jandarma’ya bağlı kurtarma timleri ve çok sayıda er, kazı ve arama faaliyetini sürdürüyor. Çalışmaya vinç ve greyderler de katılıyor. Binanın giriş katı olduğu gibi TEDAŞ’ın Erciş İlçe Müdürlüğü merkezi. Üstteki 6 katın her birinde 4 daire vardı önceki güne kadar. Toplam 24 daire ediyor. Kiracıların çoğu Erciş’te görevli uzman çavuş, polis ve öğretmenler. Enkazın altındakiler de onların aileleri. Bir görevli, “Her dairede 4 kişi otursa 100 kişinin olabileceğini tahmin ediyoruz. Dün 4 kişiyi sağ çıkardık. Bu sabah da bir kişiyi ölü çıkardık” diye konuşuyor.
BEN ÜMİDİMİ KAYBETMEDİM
Özgür Durmaz’ın annesi Mürüvvet Durmaz Antakya’dan kalkıp gelmiş. Endişeli gözlerle enkaza bakıyor, “Ben ümidimi kaybetmedim, inşallah sağ çıkacaklar” diyor. Mürüvvet Hanım, “İşte bakın orada” diyerek, oğlunu gösteriyor. Enkazın hemen üzerinde askerlerin arasında yere çömelmiş üstü başı toz içinde genç bir adam hiç kıpırdamadan sabit bakışlarla kırık beton parçalarından oluşan moloz yığınına bakıyor. Kayınpederi Ahmet Çekiç’in verdiği bilgiye göre, damat Durmaz bundan 5 yıl önce Siirt’te PKK pususunda yaralanmış. Çekiç, damadı için “Sağ bacağından vurulmuştu. Zaman zaman ağrısı beline vuruyor” diye anlatıyor. Özgür Durmaz, bir süre sonra enkazdan ayrılıp annesi ve kayınpederinin yanına geliyor. “Kaçıncı kattaydı sizin daire” diye soruyorum. “İkinci katta” diye yanıt veriyor. Enkazın altındaki oğlu ve karısına canlı olarak mı kavuşacak? Yoksa onların cesedini mi bulacak karşısında? Bu zor sorunun yanıtı karşıdaki enkazın içinde yatıyor.
AHMET HAKAN
ORADA KİMSE VAR MI
- Yeniden anımsadık: “Orada kimse var mı?” cümlesini... Enkaz altında kalanlar sağ kurtulsunlar diye umutla beklemeyi... Enkaz üstünde çalışma yaparken istenen sessizliği...
- Erciş’teyiz. Şehrin girişinde bir taziye çadırı oluşturulmuş. Yakınlarını kaybeden üç erkek, taziye çadırının odak noktasında... Herkes onlara başsağlığı diliyor... Dualar okunuyor... Ortamda ağır tevekkül ve büyük metanet havası var. - Çarpıcı görüntüler var Erciş’te... İki binadan biri dümdüz olmuş, diğeri ayakta... “Deprem öldürmez, bina öldürür” cümlesinin ne denli doğru olduğunu gösteren bir görüntü bu...
HERKES MUCİZE BEKLİYOR
- Enkaz üstünde yapılan kurtarma çalışmaları çok etkileyici... Jandarma dikkatli ve atak... Sağlık Bakanlığı’na bağlı ekipler görevinin başında... Deprem bölgesinde ilk hedef: Enkaz altında kalanları kurtarmak... Herkes mucize bekliyor.
- Acı büyük tabii... Ama yine de çok şükür... Depremin en fazla vurduğu Erciş’te bile yıkılan binaların sayısı, sağlam kalan binaların çok altında... Yine çok şükür ki kayıpların sayısının artmayacağı tahmin ediliyor... Kısacası Erciş’teki durum bile, 1999’un Gölcük’ü ile kıyaslanamaz...
- Deprem bölgede büyük bir şaşkınlığa yol açmış. Ahali depremin şaşkınlığını atlatamamış. Organizasyonu çevre illerden yardım için gelenler üstlenmiş... Bölgede çadır ihtiyacı var... Battaniye ve yiyecek malzemelerine de ihtiyaç duyuluyor.
BDP NEDEN ATAK DAVRANMIYOR
- Van’da AK Partili milletvekilleri ve genç vali yardımcıları hayli cevval... BDP’lilere ise pek rastlamadım... BDP neden depremin yaralarını sarmakta atak davranmıyor, anlamış değilim.
- Enkaz altında kalanların sağ salim çıkarılması için dualar ediliyor. Yakınları için umut taşıyanların gözyaşları, çok etkileyici...
- İlginç bir durum: Bölgede devlet binaları yıkılmamış. Polis lojmanları, hükümet konakları, adliye sarayları ayakta... Buna mukabil müteahhitlerin yaptığı binalar yerle bir olmuş.
- İşin sevindirici tarafı şu: En fazla iki gün içinde depremin tüm yaraları sarılacak gibi görünüyor. Hükümet işi sıkı tutuyor.