Star Gazetesi yazarı Şamil Tayyar, yüksek yargının özellikle de HSYK'nın anayasa değişiklik paketi karşısında aldığı tavrı eleştiren bir yazı kalema almış. İşte o yazı:
Genç hakimler rahatsız
CHP-Danıştay-Yargıtay-HSYK ittifakı ve medyadaki uzantıları, yeni anayasayla yargının kuşatıldığı iddiasında. Hiç lafı eğmeden, bükmeden, dolaştırmadan, teorik varsayımlara yaslanmadan ve ideolojik ön kabullere esir olmadan bu iddiayı gelin birlikte inceleyelim.
Önce mevcut durum nedir, ona bakalım.
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 7 üyesi var; Adalet Bakanı ve müsteşar dışında bunların 5'i Yargıtay (3) ve Danıştay'dan (2) seçilerek geliyor.
Bu seçim işine parantez açıp küçük bir not düşelim. HSYK, Danıştay ve Yargıtay üyelerini, Yargıtay ve Danıştay ise HSYK üyelerini seçiyor.
Yani, birbirlerini seçtikleri al gülüm ver gülüm modeli...
Başka bir ifadeyle, yüksek yargı dedikleri Yargıtay ve Danıştay ile HSYK arasında düzen kurulmuş. Yurdun değişik bölgelerinde görev yapan 12 bin civarındaki hakim ve savcının hiç söz hakkı yok.
Sakın, bu seçimde liyakatın tek başına yeterli olduğunu da düşünmeyin. Mesela; yüksek yargıdan HSYK'ya seçilen 5 üyeden sadece Ali Suat Ertosun'un ceza hukukçusu olduğunu biliyor musunuz?
"Bizimle dalga geçiyorlar" diyen HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in Yargıtay'a seçilmeden önce Ankara Adliyesi'nde Ticaret Mahkemesi Başkanı olduğundan haberdar mısınız?
Aynı şekilde HSYK'nın diğer üyesi Musa Tekin'in Yargıtay üyeliğinden önceki Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevini hatırlatmak gerekir mi?
Danıştay'dan seçilen Suna Türkoğlu ve Orhan Cem Erbük ise idare hukukçusu. Ceza davalarına ilişkin hiç tecrübeleri yok.
Elbette, seçilmek için ceza hukukçusu olma şartı yok. Ancak, Ergenekon soruşturması ve faali meçhul cinayet soruşturmasını yürüten savcılar ile bu davalara bakan mahkeme üyelerini görevden almaya kalkanların hukuki formasyonuna bir de bu gözle bakmakta yarar yok mu sizce?
"Yargıyı kuşatıyorlar" diyenlerin "al gülüm ver gülüm" statükosuna niçin sarıldıklarını bir de bu perspektiften değerlendirmek gerekmez mi?
Bir iki küçük ayrıntı daha var. Bakan, her toplantıya katılabiliyor ve oy hakkını kullanabiliyor. Müsteşar toplantıya katılmazsa karar alınamıyor. Bakana bağlı olan teftiş kurulu, bakan izniyle soruşturma açıyor.
Doğru mu, değil. Ama bu çalışma esasları, 12 Eylül ürünü.
Evet...
Özetle mevcut durum bu. Gelelim, getirilmek istenen sisteme...
HSYK'nın üye sayısı 21'e çıkarılıyor. Bakan ve müsteşarı geç, hadi cumhurbaşkanının atayacağı 4 üyeyi de geç, kalan 15 üyenin 10'unu 12 bin civarındaki hakim ve savcı birinci sınıf meslektaşları arasından oylarıyla belirliyor, Yargıtay 3, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay 1'er üye gönderiyor.
Yani, HSYK'nın toplam 21 üyesinden 15'i yargı içinden seçiliyor. Hani kuşatma nerede?
İşte, sıkıntının kaynağı burası... Yoksa mesele, siyasi iktidarın yargıyı kuşatması falan filan değil.
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in satır aralarında kaybolan şu ifadelerini birlikte okuyalım: "Yüksek yargıdan seçilecek üye sayısı ile yerel mahkemelerden seçilecek üye sayısı orantısız..."
Demek istiyor ki, niye bizden 5, onlardan 10 üye seçiliyor. Onlar dediği, yine yargı mensupları.
Hatırlatayım, HSYK'ya üyelik için adaylık şartlarından biri, statüsünün birinci derece olmasıdır. Kaba hesapla, bir hakimin birinci dereceye yükselmesi için ortalama 15 yıllık maziye sahip olması gerek.
Tercüme edelim; AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra göreve başlamış hiçbir hakimin HSYK üyeliği için aday olma imkanı yoktur.
Kaldı ki, son yıllarda göreve başlayan hakim ve savcıları bu şekilde kategorize etmek çok büyük haksızlıktır.
O halde sorun nedir? Gayet açık; HSYK-Yargıtay-Danıştay üçgenindeki ballı saltanat döneminin sona ermesi istenmiyor.
İlave edelim.
Yeni düzenlemede, Adalet Bakanı HSYK Genel Kurulu başkanlığı sıfatını korusa bile eskiden olduğu gibi daire toplantılarına katılamayacak. Müsteşar toplantıya katılmasa bile HSYK üyeleri karar alabilecek. Kurul müfettişleri de bakanlıktan alınıp HSYK'ya bağlanacak.
Mevcut düzenlemenin çok ilerisinde HSYK'nın özerklik alanını daha da genişleten bir öneriyle karşı karşıyayız.
O halde?
Sorunun özeti şudur; Ankara'daki yüksek yargı, yetkilerini tabandaki hakim ve savcılarla paylaşmak istemiyor.
Gerisi, hikayedir. Yazımızı espriyle noktalayalım, genç hakimler rahatsız.
CHP-Danıştay-Yargıtay-HSYK ittifakı ve medyadaki uzantıları, yeni anayasayla yargının kuşatıldığı iddiasında. Hiç lafı eğmeden, bükmeden, dolaştırmadan, teorik varsayımlara yaslanmadan ve ideolojik ön kabullere esir olmadan bu iddiayı gelin birlikte inceleyelim.
Önce mevcut durum nedir, ona bakalım.
Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun 7 üyesi var; Adalet Bakanı ve müsteşar dışında bunların 5'i Yargıtay (3) ve Danıştay'dan (2) seçilerek geliyor.
Bu seçim işine parantez açıp küçük bir not düşelim. HSYK, Danıştay ve Yargıtay üyelerini, Yargıtay ve Danıştay ise HSYK üyelerini seçiyor.
Yani, birbirlerini seçtikleri al gülüm ver gülüm modeli...
Başka bir ifadeyle, yüksek yargı dedikleri Yargıtay ve Danıştay ile HSYK arasında düzen kurulmuş. Yurdun değişik bölgelerinde görev yapan 12 bin civarındaki hakim ve savcının hiç söz hakkı yok.
Sakın, bu seçimde liyakatın tek başına yeterli olduğunu da düşünmeyin. Mesela; yüksek yargıdan HSYK'ya seçilen 5 üyeden sadece Ali Suat Ertosun'un ceza hukukçusu olduğunu biliyor musunuz?
"Bizimle dalga geçiyorlar" diyen HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in Yargıtay'a seçilmeden önce Ankara Adliyesi'nde Ticaret Mahkemesi Başkanı olduğundan haberdar mısınız?
Aynı şekilde HSYK'nın diğer üyesi Musa Tekin'in Yargıtay üyeliğinden önceki Ticaret Mahkemesi Başkanlığı görevini hatırlatmak gerekir mi?
Danıştay'dan seçilen Suna Türkoğlu ve Orhan Cem Erbük ise idare hukukçusu. Ceza davalarına ilişkin hiç tecrübeleri yok.
Elbette, seçilmek için ceza hukukçusu olma şartı yok. Ancak, Ergenekon soruşturması ve faali meçhul cinayet soruşturmasını yürüten savcılar ile bu davalara bakan mahkeme üyelerini görevden almaya kalkanların hukuki formasyonuna bir de bu gözle bakmakta yarar yok mu sizce?
"Yargıyı kuşatıyorlar" diyenlerin "al gülüm ver gülüm" statükosuna niçin sarıldıklarını bir de bu perspektiften değerlendirmek gerekmez mi?
Bir iki küçük ayrıntı daha var. Bakan, her toplantıya katılabiliyor ve oy hakkını kullanabiliyor. Müsteşar toplantıya katılmazsa karar alınamıyor. Bakana bağlı olan teftiş kurulu, bakan izniyle soruşturma açıyor.
Doğru mu, değil. Ama bu çalışma esasları, 12 Eylül ürünü.
Evet...
Özetle mevcut durum bu. Gelelim, getirilmek istenen sisteme...
HSYK'nın üye sayısı 21'e çıkarılıyor. Bakan ve müsteşarı geç, hadi cumhurbaşkanının atayacağı 4 üyeyi de geç, kalan 15 üyenin 10'unu 12 bin civarındaki hakim ve savcı birinci sınıf meslektaşları arasından oylarıyla belirliyor, Yargıtay 3, Anayasa Mahkemesi ve Danıştay 1'er üye gönderiyor.
Yani, HSYK'nın toplam 21 üyesinden 15'i yargı içinden seçiliyor. Hani kuşatma nerede?
İşte, sıkıntının kaynağı burası... Yoksa mesele, siyasi iktidarın yargıyı kuşatması falan filan değil.
HSYK Başkanvekili Kadir Özbek'in satır aralarında kaybolan şu ifadelerini birlikte okuyalım: "Yüksek yargıdan seçilecek üye sayısı ile yerel mahkemelerden seçilecek üye sayısı orantısız..."
Demek istiyor ki, niye bizden 5, onlardan 10 üye seçiliyor. Onlar dediği, yine yargı mensupları.
Hatırlatayım, HSYK'ya üyelik için adaylık şartlarından biri, statüsünün birinci derece olmasıdır. Kaba hesapla, bir hakimin birinci dereceye yükselmesi için ortalama 15 yıllık maziye sahip olması gerek.
Tercüme edelim; AK Parti'nin iktidara geldiği 2002 yılından sonra göreve başlamış hiçbir hakimin HSYK üyeliği için aday olma imkanı yoktur.
Kaldı ki, son yıllarda göreve başlayan hakim ve savcıları bu şekilde kategorize etmek çok büyük haksızlıktır.
O halde sorun nedir? Gayet açık; HSYK-Yargıtay-Danıştay üçgenindeki ballı saltanat döneminin sona ermesi istenmiyor.
İlave edelim.
Yeni düzenlemede, Adalet Bakanı HSYK Genel Kurulu başkanlığı sıfatını korusa bile eskiden olduğu gibi daire toplantılarına katılamayacak. Müsteşar toplantıya katılmasa bile HSYK üyeleri karar alabilecek. Kurul müfettişleri de bakanlıktan alınıp HSYK'ya bağlanacak.
Mevcut düzenlemenin çok ilerisinde HSYK'nın özerklik alanını daha da genişleten bir öneriyle karşı karşıyayız.
O halde?
Sorunun özeti şudur; Ankara'daki yüksek yargı, yetkilerini tabandaki hakim ve savcılarla paylaşmak istemiyor.
Gerisi, hikayedir. Yazımızı espriyle noktalayalım, genç hakimler rahatsız.