Cemaatin Şia husumeti yıllardır bilinen bir durum. Hatta 17 Aralık'tan sonra neredeyse düşmanlığa dönüşen AK Parti Cemaat ilişkisinde İrancılık suçlamalarının da payı var. Yok öyle doğrudan değil... Cemaat AK Parti'yi İranla işbirliği yapmakla hatta İrancı olmakla suçladı. Cemaat AK Parti'yi hep İrancı olmakla suçlarken Yeni Şafakgazetesi yazarı Hilal Kaplan bugünkü yazısında cemaati Şia'ya benzetti.
İşte Hilal Kaplan'ın cemaati Şia'ya benzettiği 4 Şia geleneği:
İMAMIN MASUMİYETİ- GÜLEN'İN MASUMİYETİ
Şiiler akideleri gereği imamlarını masum olarak görüp, onların emir ve yasaklarının Allah'ın emir ve yasakları olduğuna, onlara itaat ve isyanın Allah'a itaat ve isyan olduğuna, onların dost ve düşmanı olanın Allah'ın dost ve düşmanı olduğuna inanırlar. İmamlara itiraz edilmesi câiz değildir. Onlara itiraz eden Rasûlullah'a itiraz eden gibidir. Rasûlullah'a itiraz eden Allah-u Teâlâ'ya itiraz eden gibidir.
Gülenciler ise Gülen'in sözlerini, Şia'daki imamlar gibi tartışmasız kabul etmektedir. Ciddi bir itikadi problem teşkil eden 'Cebrail parti kursa, ona oy vermem' demesi gibi sözleri bile tevil edilmekte, Gülen'in her sözü şartsız, sorgusuz şekilde adeta masumiyet makamındaymışçasına kabul edilmektedir.
TAKIYYE - TEDBİR
Şia'ya şüpheyle bakılmasına sebep olan en önemli sebep hiç şüphesiz takıyyedir. Ehli Sünnet'e göre sadece can korkusu ile kafire yapılması gereken takıyye, Şia inancında ise her durumda geçerli olabilir.
Gülen cemaatinin yılladır uyguladığı 'tedbirin' Şia'nın takkıye anlayışından farkı var mıdır? Takıyyenin isminin tedbir diye değiştirilmesi dışında ikisi arasında değişen nedir? Bürokrasideki 'abi'lerin tedbir için içki içtiği, eşlerinin tedbir için tesettürden çıktıkları gibi anlattıkları birçok olay tedbir denilen garabet inancın boyutlarını ortaya koymaktadır. Siyasi olaylara baktığımızda ise 7 Şubat ve 17 Aralık olaylarında Gülencilerin 'Bunların bizimle ilgisi yok' demesi takıyye değil de nedir?
HUMUS- HİMMET
'Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah'a, Peygamber'e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir.' (Enfal 41). Ayette belirtildiği üzere ganimetten alınanın beşte bir yani humus, Şia akidesinde mensuplarının elde ettiği kârlardan, maaşlardan, ticaretten, madenlerden alınmaktadır. Ayrıca humusun sarfiyatında çok şeffaf olmaması Şii halk arasında da tedirginliğe sebep olmaktadır.
Gülencilerde ise humus'un ismini himmet olarak görüyoruz. Bu hareketin kurumlarında veya bu hareket teşvikiyle kamu kurumlarında çalışanların maaşlarının %10 luk kısmını, bu hareketin sohbetlerine giden esnafların ve özel sektör çalışanlarının kazançlarının belli bir kısmını bu hareketin finansmanı için bağışladığını görüyoruz. Hiçbir şekilde şeffaf olmayan, nereye nasıl ve neden harcandığı bağışlayıcı tarafından tam olarak bilinmeyen bu himmetler maalesef zaman içinde araç olmaktan çıkıp amaç haline de gelmiştir.
SEÇİLMİŞ İMAM- SEÇİLMİŞ CEMAAT
Şia akidesinde Hz. Peygamber'den (sav) sonra gelen Hz. Ali (ra) ile başlayıp Muhammed bin Hasan el-Askeri ile biten 12 imam seçilmiştir. Bu İmamlar insanların bilmediğini bilir, geleceği görür, insanlar arasında seçilmiş bir konuma sahiptir.
Gülenciler ise seçilmiş bir cemaat olduklarını söylemektedir. Fethullah Gülen bir vaazında önemli bir zattan naklettiğini söyleyerek şöyle demektedir: 'Hz. Peygamber temessül buyurdu, rüya değil, Türkiye'nin meselesini filancalara bıraktık biz, bakış bu, şimdi hakkınızda nebinin hüsnü zannı bu…'. Evet buradan öğreniyoruz ki Gülen hareketi, Türkiyenin 'seçilmiş cemaati'dir. Ne de olsa seçilmiş olmak sorgulanmadan istediğin yolda, istediğin şekilde yürümeyi de mübah kılar.