Meclis, yeni başkanını yemin krizinin gölgesinde seçti. BDP’nin katılmadığı, CHP’lilerin yemin etmedikleri için oy kullanamadığı seçimde Çiçek, 3. turda 322 oy alarak yeni Meclis’in başkanı seçildi. Ardından, oylama süresince elinde tuttuğu konuşma metniyle CHP ve BDP’lilere ilk mesajını “Vuruşmanın değil, uygarca konuşmanın zamanı” diyerek vermiş oldu.
Krizle açılan Meclis’te Çiçek’i bekleyen çok sayıda sorun var. İlk olarak yemin krizini ele alması bekleniyor. Bunun için TBMM çatısı altında tüm partileri kapsayan bir inisiyatif başlatması öngörülüyor. Kürt sorunu, terör, Avrupa Birliği, dış politika ve yeni anayasa en önemli gündem maddeleri. Hukukçu sıfatıyla yeni anayasanın yapılmasında önemli rol üstlenmesi beklenen Çiçek, Meclis’in en etkin figürü olacak. Yozgat’ın ücra bir köyünden çıkıp devletin önemli kademelerinde görev alan, siyasete girdiği 1983’ten beri her dönem milletvekili ya da bakan koltuğuna oturan, kimilerinin Cemil, kimilerinin ‘derin abisi’ o.
Anavatan Partisi’nde kurucu olduğunda 1983 yılıydı. Aradan 27 yıl geçti, o hâlâ ‘stabilize yolda dolmuş sürmek’ diye tanımladığı siyasetin ön saflarında. ANAP’tan sonra yolu Refah, Fazilet ve AK Parti’yle kesişti. Adalet bakanlığı, başbakan yardımcılığı yaptı. 27 Nisan e-bildirisine hükümet adına verilen cevabı okuyan; Balyoz soruşturması kapsamında emekli orgenerallerin gözaltına alınmasıyla yükselen tansiyonda Karargâh’a yaptığı ziyaretle tartışılan yeni Meclis’in yeni başkanı Cemil Çiçek, bilinmeyen hayat hikâyesini Aksiyon’a anlattı.
Yıl 1946. Hacı Ahmet Çiçek, asker nöbetinde beklemektedir. Eli tetikte, aklı ise hamile eşi Meliha Hanım’dadır. Uzaklara bakarken yanına yaklaşan devresinin sesiyle irkilir. Arkadaşı, komutanın kendisini çağırdığını söyleyince apar topar kalkar gider: “Hacı Ahmet Çiçek, Yozgat. Emret komutanım!” Yüzbaşı, oğlunun doğduğu müjdesini verir. Odadan çıktığında, gözlerinden iki damla yaş süzülür Hacı Ahmet’in: “Oğlumun adı Efendi olsun. Efendi olsun ki, bizim gibi rençper olup çile çekmesin, okusun.”
Yozgat’a 21 kilometre mesafede bir Türkmen köyü olan Musabeyliboğazı köyünde bir bağ bozumu zamanında dünyaya gelir. Aile, Osmanlı kayıtlarına Çiçekçizade olarak geçer. Önce Orta Asya’dan Maraş’a, ardından Adana Düziçi’ne, oradan Kırşehir Kaman’a ve son olarak Yozgat’a yerleşirler. Dedelerin ismi yaşasın diye yeni doğan çocuklara onların ismi verilir. Dedenin iki ismi vardır: Mustafa Efendi. Mustafa amcaoğluna verilince Efendi ismi ona kalır. Baba bir yıl sonra askerden dönünce nüfus kâğıdına böyle yazdırır oğlunu: ‘Efendi Çiçek’.
Efendi Çiçek babasının tabiriyle rençper olup çile çekmek yerine okumayı tercih edecektir. Ancak köyde okumak demek zorlu yollardan geçmek demektir. Çarıktan soğuk kuyu lastiğe, lastikten iskarpine terfi edecek; paltoyu ilk kez üniversitede giyecektir. Zaman gelecek devletin üst kademelerinde görev alacak, kritik zamanlarda yaptığı açıklamalarla gündeme gelecektir. Kimi zaman askerle anılacak, kimi zaman ‘her devrin adamı’ olarak tanımlanacaktır. Ancak söylemleriyle, tavırlarıyla, yakın olduğu isimlerle adından her dönem söz ettirecektir.
İsmi, ortaokul yıllarına kadar kayıtlara Efendi Çiçek olarak geçer. Sonraları ismini kendi koymaya karar verir. Neden etkilendiğini şimdi hatırlamasa da ‘güzel’ bir isim seçmiştir kendine. Efendi, artık Cemil’dir. Ailenin bir kısmı Demokrat Partili, bir kısmı Halk Partilidir. Aile uzun süre köyde yaşar. ‘İki oda bir sofa’ diye tarif ettiği ahır samanlıktan ibarettir ev dedikleri. Küçük yaşta çobanlık da yapar, harman da kaldırır. Köy ortamında hayal kurmaya yer yoktur hayatında.
Babası tahsil yapmaya istekli Cemil’i okutabildiği kadar okutacaktır. Ama köyde sadece ilkokul vardır. Cemil’i okuması için Yozgat’a gönderir. Çalışkan bir öğrenci olan Cemil, sadece bir odada sobanın yandığı evde gaz lambası ışığında ders çalışır. Babasının isteğiyle Yozgat İmam Hatip’e yaptırır kaydını. Daha sonra kendi kararıyla düz liseye geçecektir: “Bu durum benim siyasetteki çizgime de uygun. Karar vermeyi seven bir mizacım var.”
Hukukla lise öğretmeni Ünal Çakır sayesinde tanışır. Ünal Çakır hem öğretmenlik yapmakta hem de hukuk fakültesinde okumaktadır. İlk tercihini İstanbul Hukuk’tan yana yapar ve kazanır.
Elinde birkaç parça eşyasını sığdırdığı tahta bavulu, ayağında babasının hediyesi lastik ayakkabılarla çıkar yola. ‘Dağların ardında’ diye hayal ettiği Ankara’ya ilk kez böyle düşer yolu. İstanbul’a dönemin en ucuz taşıtı Gazanfer Bilge otobüsleriyle ulaşır. Babasından aldığı yol harçlığı birkaç ay idare eder. İmdadına İstanbul Ticaret Odası’nın bursu yetişir: “Okulun çalışkan öğrencilerindendim. Hem burs aldım hem de iplik ticaretiyle uğraşan birinin yanında çalıştım. Babam bana 500 lira para göndermişti. Ben ona 750 lira olarak geri gönderdim.”
Çiçek’in İstanbul’da okuduğu yıllar soğuk savaşın, sokak kavgalarının yıllarıdır. Sağ, sol, kapitalizm, Amerikan uşağı, Rus uşağı gibi kavramlar ilk kez beyinlere o dönem sirayet eder. Çiçek de ortamdan etkilenir. Sağ görüşü benimsediği yıllarda tanıdık simalar vardır: “Ertuğrul Günay, Celal Doğan, Taha Akyol, Necati Çetinkaya, Rasim Cinisli bizim okuldaydı. Yurdumuzun karşısında Milli Türk Talebe Birliği (MTTB) vardı. Biraz yukarıda Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF). Mehmet Ali Aybar, Çetin Altan, İlhan Selçuk federasyona; Mehmet Kaplan, Necip Fazıl Kısakürek gibi isimler de MTTB’ye giderdi. Ben MTTB’ye gidenlerdendim. Sol kesim bizi ‘Amerikan uşağı’, biz de onları ‘Rus uşağı’ olmakla suçluyorduk. Daha sonra tartışmalar, yumruklaşmalar oldu, derken silahlar tutuşturuldu gençlerin eline, ölümler geldi. Türkiye 12 Mart’a böyle gitti.”
Çiçek, o dönem kullanıldıklarını şöyle itiraf ediyor: “Sonradan gördüm ki hep fakir fukaranın çocukları işin içinde. Neden hiç zenginlerin çocuğu girmedi? Geriye dönük bir muhasebe yaptım. ‘Biz neden kavga ettik?’ diye. Ben farklı düşünüyordum, o farklı düşünüyordu. Dünyanın neresinde var tek tip düşünce? Bundan yararlanan insanlar vardı demek ki.”
1971’de fakülteden mezun olur Çiçek. Avukatlık stajını tamamladıktan sonra askere gider. Dönüşünde avukatlığa başlar. Yozgat’ın ücra bir köyünde öğretmenlik yapan Gülten Hanım’la tanışır. Altı ay içinde 1976’da dünya evine girer iki genç. Annesi kızını verirken Cemil Bey’e bir sırrını paylaşır: “Bak oğlum, kızıma yemek yapmasını öğretmedim. Ona kızma.” Yemek yapmayı Cemil Bey’den öğrenir Gülten Hanım. Güveç, kuru fasulye, sac kavurma en iyi yaptığı yemekler. Gülten Hanım eşine ‘bey’, o ise ‘Gülo’ diye hitap ediyor: “Siyaset en fazla aile hayatından götürür. Evlendim, ertesi gün parti kongresine gittim. Eşimin büyük katkısı olmuştur. Siyasetten en büyük kazancım eşimdir.” Mecburi hizmet süresini bitirdikten sonra mesleğini bırakmış Gülten Hanım. Çağrı, İclal ve Şeyma isminde üç çocukları var. Eşini, “Biraz serttir; ama duygusaldır.” diye tanımlıyor Gülten Çiçek. Devlet meseleleri söz konusu olduğunda ser verip sır vermediğini aktarıyor röportajlarında. Çiftin iki torunları var. Birinin adı çok manidar: Derin.
Cemil Çiçek, 1974’ten 1983’e kadar, Yozgat’ta serbest avukatlığa devam eder. 12 Eylül darbesinin ardından, siyasette arayışa giren Çiçek, yeni kurulan Anavatan Partisi’yle aktif politikaya adım atmaya karar verir. Bu süreçte en büyük destekçisi öğrencilik yıllarından tanıdığı eski bakanlardan Halil Şıvgın olur. Şıvgın o dönemleri şöyle anlatıyor: “Cemil Bey’i 1968 hukuk fakültesinde okuduğu yıllardan beri tanıyorum. O İstanbul’da ben de Ankara’da gençlik hareketlerinin içindeydik. Avukatlık stajını Mehmet Altınsoy’un yanında yaptı. 12 Eylül’ün ardından siyasetin içinde olmak istiyordu.”
Şıvgın ve Çiçek politikaya adım atmak için bir isim üzerinde uzlaşır: Turgut Özal. İki arkadaş hiç tanımadıkları Özal’a ulaşmak için Korkut Özal’ı tanıyan bir arkadaşlarını devreye sokar. “Özal’ı televizyondan tanıyordum. Söyledikleri kafama yatıyordu, Korkut Özal sebebiyle ailesine karşı da sempatim vardı. İkimiz Özal’dan randevu aldık, gittik. Fikirlerinin hoşumuza gittiğini söyledik. Sonra bizi arayacağını söyledi ve ‘Sizi kimlerden sorayım?’ dedi.” Şıvgın, Mehmet Altınsoy’un ismini verir Özal’a. O anda Çiçek’in aklından da aynı isim geçmektedir. Şıvgın onu söyleyince Çiçek de kimin ismini söyleyeceğini düşünmeye başlar: “Biraz ukala bir tavırla, ‘Ben avukatım. Yozgat’ın telefon rehberini alın, kime denk gelirse sorun.’ dedim. Bu tavrım hoşuna gitmiş. Sonra bizi aradı ve siyasete böyle girdim.”
Şıvgın, Çiçek’in de parti kurucularından olmasını istemektedir. Ancak Özal’ın kafasındaki isimler başkadır. Parti kuruluşundan birkaç gün önce Şıvgın’ı Devlet Planlama Teşkilatı’na göndererek Yıldırım Aktürk ve Ekrem Pakdemirli’yi getirmesini ister. Onlar partiye gelmek bir yana Özal’ın başarılı olmayacağı kanısındadır. Bunun üzerine kuruluşa bir gün kala Şıvgın, Özal’a ‘Cemil Çiçek’i kurucu yapalım’ teklifinde bulunur. Özal, ‘Evrakları var mı’ deyince Şıvgın yanında taşıdığı evrakları çıkarır ve son gün Çiçek parti kuruluşunda görev alır. Şıvgın: “Cemil Bey bir dönem Selamet Partisi’nin il başkanlığını yaptı. Onu alalım ki Selamet Partisi’ni temsil etsin, istedik. O gerekçeyle kabul ettirdim.”
20 Mayıs 1983’te kurulan partinin 37 kurucu üyesinden biri olur Çiçek. Ancak Milli Güvenlik Kurulu’ndan veto edilmesi sebebiyle seçime giremez. 1984 yerel seçimlerinde Yozgat belediye başkanı seçilir. Üç yıl belediye başkanlığının ardından ANAP’tan milletvekili olur. İkinci Özal hükümetinde devlet bakanlığı koltuğuna oturur. Yozgat 60 yıl aradan sonra ilk kez bir bakan çıkarır. Hiçbir zaman partici olmadığını dile getiriyor. Bu anlamda ‘her devrin adamı’ eleştirilerine karşı çıkıyor: “Ben hep sağ çizgide yer aldım. Devletin çıkarını, halkın çıkarını her zaman korudum. Bunca yıldır bu yüzden siyasetin içindeyim.” Çiçek, Özal’dan çok şey öğrendiğini dile getiriyor: “Özal’ın üzerimde hakkı çoktur. Doğruları yanında yanlışları da var tabii. Ama hataları bile bana birçok şey öğretti.”
1989’da Semra Özal’ın İstanbul il başkanlığı için adaylığını koyması parti içinde Özal ve birkaç ismin karşı karşıya gelmesine sebep olur. Semra Özal’ın adaylığına karşı çıkanlardan biri de Çiçek’tir: “Özal’la ilişkimiz iç dünyamızda abi-kardeş ilişkisiydi. Dolayısıyla aramız açılsın diye değil, kendisine zarar vereceğini düşündüğüm içindi bu çıkışım ki sonra kendisi kamuoyuna bunu söyledi. Semra Hanım’ın adaylığını destekleyenler ona en büyük tuzağı kuranlardı.” 1991 seçimleri geldiğinde Özal’ın ısrarlarına rağmen aday olmayı kabul etmez Çiçek. 1995’te kurulan hükümette devlet bakanı olarak döner. Parti ilk önemli sınavını ‘Kesintisiz Eğitim Yasası’ ile verir. Sistemi hiç değilse iki yıl erteletmeye çalışan Korkut Özal, partiden istifa eden ilk isimlerden olur. Onunla birlikte en yoğun muhalefeti yürüten Cemil Çiçek partiden ihraç edilir. Bir yıl aradan sonra Çiçek’in siyaset adresi değişmiştir. Artık Fazilet Partisi üyesidir. Hatta partinin kapatılma davasında, savunmada yer alır. Ardından Necmettin Erbakan ile yolları ayrılan Recep Tayyip Erdoğan, Abdullah Gül ve Bülent Arınç’ın yenilikçi ekibine katılır. Partinin kurucularından Çiçek, 58 ve 59’uncu hükümette adalet bakanı, 22 Temmuz 2007 seçimlerinin ardından başbakan yardımcısı olur.
Derin devletin adamı mı?
Cemil Çiçek ismi çoğu gazeteci ve siyasi için aynı şeyi çağrıştırıyor: “Derin devletin adamı.” Çiçek’i yıllardır tanıyan bir gazeteci ‘derin devletin adamı’ tabirini şöyle açıklıyor: “Çiçek, Özal’dan bu yana devletin en hassas noktalarında görev yaptı ve derin devleti yakından tanıdı. Ergenekon benzeri örgütleri teşhis etti. Sonuçta Çiçek derin devletten çekinen ve bu sebeple onunla kavga etmektense uzlaşmayı tercih eden, bürokrat yanları ağır basan bir siyasetçidir. Askere yakın gözükmesinin ve uzlaşmacı yönünün ağır basması buradan geliyor.” Çiçek’in adalet bakanlığı sırasında 301. madde ve Ferhat Sarıkaya’nın ihracının onun döneminde gündeme gelmesi en fazla eleştirilen olaylardan. Ayrıca 2009 yerel seçimlerinde Iğdır’ı kapatılan DTP’nin alması üzerine yaptığı ‘DTP Iğdır’ı aldı. Ermenistan sınırına dayandı’ açıklaması da tartışılan sözlerinden.
Arabada fıkra kitabı taşıyor
Ali Coşkun, Abdülkadir Aksu, Necati Çetinkaya en yakın dostları. Birlikte yapmaktan en keyif aldıkları şey fasıl. Fasıl gecelerinde şarkıları seslendiren kişi ise Cemil Çiçek. Çiçek’in bir diğer özelliği çok sayıda fıkra biliyor olması. Arabasında sürekli taşıdığı fıkra kitapları ona kimseyi incitmeden, kırmadan laf söylemenin sırrını veriyor. Cebinde son zamanlarda Bayburt fıkraları isimli kitabı taşıyor. Konuşmalarında Anadolu tabirlerini sıkça kullanıyor. ‘Doğmamış çocuğa don biçilmez’, ‘Hamamda ve çeşme başında konuşuluyorsa doğru çıkar’ sıklıkla kullandığı sözlerden.
Milli Mücadele Hareketinden arkadaşı: Ahmet Taşgetiren
Bugün gazetesi yazarı Ahmet Taşgetiren Çiçek’le 1970’li yıllarda, hukuk fakültesinden tanışıyor. O dönem iki isim de Mücadele Birliği olarak bilinen, daha sonra ‘Yeniden Milli Mücadele Hareketi’ olarak değişen grubun içinde yer alıyor. Taşgetiren de Yeniden Milli Mücadele dergisinde görev yapıyor. O dönemki Cemil Bey’i şöyle anlatıyor: “Gençliğinde yazı ve fikir hayatıyla ilgiliydi. Lozan hakkında araştırmalar yapıyordu. Milli Mücadele Birliği dönemini yaşadı ve ilk ayrılanlar arasında yer aldı.” Taşgetiren, Çiçek’le ilgili bir yazısında en çok konuşulan yönünün ‘bir yerlerle ilişkili olmak’ olduğunu söylüyor. Taşgetiren bunu şöyle açıklıyor: “Cemil Bey, uzun süredir siyasetin içinde. ANAP, Refah, Fazilet ve şimdi AK Parti’de. Bu dönemlerde etkin bir siyasetçi durumunda, kritik yerlerde görev alıyor. Refah’ın, AK Parti’nin savunmasını yapıyor. Sistem açısından, kurulu düzen açısından adalet ve içişleri bakanlıkları önemli görevler. Refah ve AK Parti’ye sistem açısından baktığımızda farklı değerlendirilen ve sisteme risk teşkil ettiği söylenen partiler. Cemil Bey, bütün bu süreçlerde devletin hassasiyetlerini bilen ve devletle siyasi kadrolar arasında doğru iletişim kurulması gibi hassasiyeti olan bir insan. Bu dışarıdan bakıldığında farklı odaklarla ilişkisi varmış gibi algılanıyor. Benim gördüğüm şudur: Özde, derinde çatışma bile olsa, görünürde ve sürdürülebildiği ölçüde müzakere tercih edilmekte, bunu yapacak bir kişi aranmakta ve onun aracılığından istifade edilmektedir. Devlet dilini anlayan, içinde bulunduğu siyasi yapının projelerini devlet diline çeviren bir insan.”
Siyasette dolmuşa binmem
-27 yıl stabilize yolda dolmuş sürmenin ve hiç kaza yapmamanın sırrı nedir?
Kaderini hayattayken yaşayan biriyim. Biraz da tok satıcıyım. Olursa olur, olmazsa olmaz. Siyaseti kendinize bir yük, işkence aracı olarak görmemeniz gerek. Çarıktan soğuk kuyu lastiğe, oradan iskarpine. O yüzden burası Allah’a şükretmem gereken bir yer. Yaşadığım sürece ülkem için yapabileceğim bir şey varsa bunu yaparım. Söyleyebileceğim söz varsa onu da söylerim. Söylediklerim kendimce doğrudur. Karşıdaki kişinin de doğru söyleyeceğini kabul ederim. Uzlaşmacı görüntüm belki buradan kaynaklanıyor. Bunu Özal’dan öğrendim. Siyasette başlangıçta hırsım aklımın önündeydi. Şimdi aklım öne geçti. Özel hayatımda dolmuşa bindim; ama siyasette binmem.
-Askerle yargı ya da askerle hükümet arasında arabulucu rolü üstlendiniz mi?
Uzlaşmanın önemli olduğunu düşünüyorum. Uzlaşmayı bir iman zafiyeti, ideolojik eksiklik olarak görmüyorum. Benim bu toplumda hakkım olduğu kadar başkalarının da var. Ben görevimi yapıyorum.
-Karargâh’a kendi iradenizle mi gittiniz?
Ortalık aydınlanınca özgürlükçü demokrat geçinen bir alay adam var. Bizim aydınımızın önemli bir kesimi omurgasızdır. 27 Nisan’ı doğru bulmadığımızı söyledik. 28 Nisan sabahına kadar piyasada olmayanlar sonradan özgürlükçü demokrat oldu. Ben dokuz yılda bilinenlerin, bilinmeyenlerin yanında devede kulak olduğunu düşünüyorum. Bugün dünden daha iyi, işte olan da budur. Ben görevim olduğu için görüşüyorum. Karargâh’a sivil arabayla gitti’ diyorlar. Arabam 87’den beri sivil plaka. Protokol haricinde sivil giderim.
-Özal ve Erdoğan’ın ortak özellikleri neler?
İkisi de kararlı. İkisinin de kaderci bir yanı var. Halkla ilişkisi ikisinin de iyi. Gönülden köprü kurdu ikisi de.
CEMIL ÇICEK SÖZLÜĞÜ
YOL AYRIMI: Siyasette düşünülmemesi gereken şey. GERIYE DÖNEBILSEM: Yaptığım hataları yapmazdım. Hırsımı aklımın önüne koymazdım. SIYASETÇI OLMASAYDIM: Anayasa hukukçusu olmak isterdim. Ya da sosyolog. KIZGINIM: Siyasette olmaması gereken şey. KIRGINIM: Bizim yaptığımız işte inkâr çok olur. İnkâr edenlere kırgınım. Keşke olmasaydı: Türkiye’de siyasi tarih keşke olmasaydılarla dolu. 27 NISAN: Hayatımın ve siyasetin dönüm noktası. ASKER: Peygamber ocağı RECEP TAYYIP ERDOĞAN: Millete hizmet yolunda beraber arkadaşlık yaptığımız, Başbakanımız.
AKSİYON