SImon TIsdall
Sonuç, Yakındoğu'daki gelişmeleri şekillendirme veya yıkma potansiyeli içeriyor.
Batılılar, Türkiye’nin anayasasında yapılması önerilen reformları büyük ölçüde sıradan buluyor.
Fakat aylar süren ateşli, giderek de kutuplaştırıcı hale gelen kampanyanın ardından, oylama fiilen Başbakan Tayyip Erdoğan’ın ve yeni-İslamcı partisi AKP’nin sekiz yıllık yönetimi üzerine bir referanduma dönüştü. Sonuç, Türkiye’nin gelecekteki bölgesel ve uluslararası rolü üzerinde dramatik etkilere yol açma potansiyeline sahip.
Bireyleri, sendikaları ve mahremiyet hakkını güçlendirmeyi amaçlayan bir dizi değişiklik büyük ölçüde tartışmalı değil. Devlete karşı suç işlemekle itham edilen askerleri sivil mahkemelerde yargılama önerisi de, ordunun bunu tabii ki kendi otonomisine karşı yeni bir saldırı olarak görmesine rağmen, tartışmalı değil. Muhalefeti ayağa kaldıran şey, Erdoğan’ın yargıçların ve savcıların seçilme yöntemini değiştirme planı.
Avrupa Komisyonu azarladı
Muhalefet bu önerinin, AKP’nin Türkiye’nin kurucu atası Kemal Atatürk tarafından miras bırakılan laik devlete karşı ‘sinsice ilerleyen darbe’sinin parçası olduğunu söylüyor. Erdoğan, tıpkı ordu üzerinde yaptığı gibi, yürütmenin yargı üzerindeki kontrolünü de artırmaya çalıştığı için, tehlikeli bir ‘Putinci’ otoriterlikle, gizli bir İslamcı gündem izlemekle ve bir gün bizzat kendisinin işgal edeceği güçlü bir cumhurbaşkanlığı yaratmaya çalışmakla suçlanıyor.
Erdoğan’ın yanıtı, ordunun onyıllardır siyasete karışmasının ardından reformların Türkiye’nin demokrasisini sağlamlaştıracağı ve AB üyesi adayı olarak elini güçlendireceği yönünde. Başbakan bu hafta tipik kavgacı tarzıyla, ‘hayır’ oyu verenlerin mevcut anayasayı hazırlayan 1980 darbesini fiilen savunduğunu söyledi. Ayrıca bir işadamları derneğini de kendisine karşı çıkması halinde ‘bertaraf’ olacağı konusunda uyardı; Avrupa Komisyonu’ndan sert bir azar gelmesine yol açan bir tehditti bu.
Son anketler sonucu tahmin etmenin çok zor olduğunu ortaya koyarken, bu aşırı heyecanlı tartışma kamuoyunu böldü. Today’s Zaman gazetesinde yazan Bülent Keneş, ana muhalefet partisi CHP’nin taktiklerinin utanç verici olduğunu söylüyor. Keneş şunları yazıyor: “Kemal Kılıçdaroğlu’nun liderliğinde yürütülen ve yalanlara, tehditlere, iftiraya, çamur atmaya dayanan etikdışı ve insafsız ‘hayır’ kampanyasından ciddi biçimde rahatsız olan çok sayıda CHP destekçisi olmalı.”
Keneş’e göre, Kılıçdaroğlu, ‘evet’ kampanyası zafer kazandığında patlayacak ‘büyük ve hayali bir balon’.
Öbür taraf adına konuşan ve ‘sinsice ilerleyen karşı devrim’ diye tanımladığı durumu kınayan Hürriyet Daily News yazarı Burak Bekdil’se, kimi faydalı olan kimi olmayan apayrı anayasal değişiklikleri biraraya toplamakla Erdoğan’ın Türklere inanılmaz derecede basite indirgenmiş bir tercih sunduğunu iddia ediyor. Bekdil, “Halk oyuna saygı göstermeliyiz... ama halk oyuna tapmak tehlikeli iştir” diyor. “Halkın oyunu demokrasinin tek önşartı olarak sunmak kötü niyetlidir. Otokratik liberalizm adına kötü niyete başvurmak nahoş bir maskaralıktır.”
Hürriyet başyazısında da, birçok Türk’ün, sözgelimi medya özgürlüklerini güvenceye almak gibi bazı reformların yeterince ileri gitmediğini düşündüğünü, diğerlerininse sırf AKP’yi cezalandırmak için ‘hayır’ oyu vereceğini söylüyor. Ancak gazetenin asıl itirazı, hem Erdoğan’ın hem de muhalefetin kamoyunu utanmazca manipüle etmesiyle ilgili. Siyasilerin davranışının ‘dürüstlük, devlet adamlığı ve demokratik ilkelere bağlılıktan neredeyse tümüyle yoksun” olduğunu belirtiyor.
Bu sırada Kürt liderler de, Erdoğan’ın anayasanın tümünü gözden geçireceğine dair önceki vaatlerine rağmen, yeniden yazılan anayasada kendi isteklerinin görmezden gelindiğinden yakınıyor.
Yorumcular, ‘evet’ sonucu çıkarsa Erdoğan ve AKP’nin önümüzdeki yıl seçimleri üçüncü kez kazanacağını söylüyor. Yenilgiyse Türkiye’nin göz alıcı ekonomik iyileşmesini rayından çıkarabilir, ordu içindeki tepkisel unsurları cesaretlendirebilir, dini gerilimleri artırabilir ve Kürt meselesini çözmeye yönelik çabaları daha da engelleyebilir.
Belki bundan daha da önemlisi şu: Dış dünya açısından, ‘hayır’ oyu ve hükümetin zayıflaması, Türkiye’nin sorunlu komşularına iddialı biçimde el uzatma politikasının altını oyabilir. Türkiye’nin, Batı’nın İran, Irak ve Suriye’yle ilişkilerinde ılımlılaştırıcı nüfuzu ve bazen tartışmalı olan arabulucuğu bağlamında önemi son yıllarda hızla arttı.
Sıradışı bir önem
Son dönemdeki aksilikler dışında, Ankara ayrıca Kafkaslar’da ve Balkanlar’da da istikrar sağlayıcı bir rol geliştirdi. Geçen hafta Bosna’da konuşan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, tüm Balkan ülkelerini NATO ve AB’ye tam üyelik isteme yolunda Türkiye’yi takip etmeye ve tıpkı
Türkiye gibi coğrafi konumlarından ticaret ve enerji alanında bir Doğu-Batı kavşağı olarak istifade etmeye çağırdı.
Bu açıdan bakıldığında, pazar günkü referandum gürültülü bir iç arbededen çok daha fazlasını ifade ediyor. Referandumun sonucu, güneydoğu Avrupa ve Yakındoğu’nun genelinde gelecekteki gelişmeleri şekillendirme veya yıkma potansiyelini içeriyor. Britanya ve atgözlüğü takmış, ilgisiz AB içinse, Türkiye’nin ne kadar sıradışı bir önem taşımaya başladığını bir kez daha vurguluyor. (Guardian 9 Eylül 2010)
radikal